28 Kasım 2024 Perşembe English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

Kuyunun üzerine eğildim: "Niye buradayım?" diye sormak için suya. "Gel söyleyeyim" diye yanıtladı o. "Yo, kalsın – dedim. – Ben öylesine kendi kendime soruyordum." Cevat ÇAPAN Şiir Atlası LİNA’NIN GÖZLERİ Annesiyle gelirdi derslere Lina, üniversiteden görme özürlü arkadaşım, birinci sıraya kurulurlardı ve anneciği not tutarken cansız yüzüyle dikkat kesilirdi kızı. (Tıbbi bir hata olduğunu duymuştum. Hemşire düğmeleri (mi) karıştırmış? Teknisyen lazerin ayarını (mı) unutmuş?) Bir keresinde bakışıyla karşılaşmaya cesaret ettim. Bir ışık işareti verdim ona gözlerimle. İnmiş uçağın pistte yönlendirilmesi gibi. Karşımda örülü pencereler vardı. Arkalarında da karanlığa alışmak umuduyla volta atıyordu bir mahkum. YAŞAM VE ÖLÜM GERÇEĞİ güç ölüm yaşam bilgelik özgürlük aşk yol savaşım gerçek Yaşamın sırrını mı istiyorsunuz? İşte: Güç, bilgeliktir. Bilgelikse – yaşam. Yaşam, aşk ve gerçektir, gerçek ise – yol veya özgürlük, savaşım ölüm ve özgürlük içerir. Hayır, hayır – yol getirir ölüm ve özgürlüğü. Savaşım, bilgeliğe götüren yoldur, bilgelik ise – aşkın gücü. Hayır, şöyle daha iyi: Savaşım, yaşam ve ölüm, aşk ve bilgelik gerçek ve ölümün yollarıdır, çünkü yılmazlığın gücü cesaret. Nedir ki özgürlük tutkusuz! (Okurdan beni bağışlamasını rica ederim. Başkaları da onu bu şekilde enayi yerine koymayı denerse, onların da mutlaka özür dilemeleri gerekir.) CAMDAN GÖZ I. Kitabıma dalmıştım tramvayda. Birden dışarı baktım – sonbahardı. Ben de ondaydım, tramvaysa kitapta kaldı. II. Kız kendine güldü ve tesadüfen yansımasını gördü pencerede. Yansıma farklı gülüyordu. Kız dedi ki: "Bu, ben değilim, çünkü karşıdaki yüz bana yabancı gelen düşüncelerden heyecanlanıyor." Ve dahası: "Ben kendime gülümsemiştim, ama o karşıdaki kız bana gülüyordu." Kız bendim, "kendime"yse öyle de gelmedi gülümsemesini almaya. BİR UZMANIN GÖRÜŞÜNE GÖRE Sen maçı izliyorsun, ben salata yapıyorum, sadece kendime. Sanırım, artık biliyorum: Yalnızlık, seninle olmayan biriyle olmaktır. SAYFA 31 Kristin Dimitrova/ Şiirler/ Çeviren: Hüseyin Mevsim ‘Yalnızlık, seninle olmayan biriyle olmaktır...’ 1963 yılında dünyaya gelen Kristin Dimitrova, Sofya Aziz Kliment Ohridski Üniversitesi’nde İngiliz Filolojisi okudu. Halen aynı öğretim kurumunun Yabancı Diller Anabilim Dalı’nda başasistanlık, ayrıca Trud (Emek) gazetesinin haftalık sanat ve kültür eki Art Trud’da redaktörlük yapmaktadır. Trinadesetoto dete na Yakov (Yakup’un On Üçüncü Çocuğu) başlıklı ilk şiir derlemesi 1992 yılında yayımlanan yaratıcının yapıtları; ABD, Almanya, Avusturya, İngiltere, İrlanda, İzlanda, Kanada, Letonya, Makedonya, Polonya, Sırbistan, Hollanda, Hırvatistan ve İsveç’te olmak üzere çeşitli seçki ve yazın dergilerinde yer almıştır. Son dönem Bulgar kadın şiirine farklı duyarlılık ve nüanslar kazandıran Kristin Dimitrova’nın, 2003’te okurlarla buluşan Horata s fenerite (Fenerli İnsanlar) başlıklı kitabından bir demet sunuyoruz. SINIR Kızım, ona sakız getirip getirmediğimi sordu. Getirmediğimi, ama varlığımın ona yeteceğini söyledim. Sen "bir şey", sakız ise "bambaşka bir şey" diye itiraz etti. Hep bir şey beklemenin olası olmadığına dikkatini çektim. "Bir şey değil, sakız!" diye düzeltti beni o. Güneşin parıldamasına ve kuşların birbirlerini dinlemeden şakımalarına ve parktaki otların acayip yeşil olmasına rağmen kızım sulamaç gibi ağlıyordu. Mutlu ve mutsuz bir dünya var, aralarında da – bir sakız. SAATLERİNİ KEMİREN BİR BABA HAKKINDA Sol bileğinde üç saat taşıyordu o. Üç tanesi senin neyine? Bu, dedi ve birincisini gösterdi – zamanın yarım saat sonra ne olacağını göstermek için. Bu ise, dedi ve ikincisine işaret etti – zamanın yarım saat önce ne olduğunu göstermek için. Bu da, dedi üçüncüsünü göstererek – zamanı şimdi göstermesi için. Pekâlâ, o halde tam saati söyler misin? Ha, ha... Merak etme, o an da gelip çatacak... YOLCULUK SIRASINDA Trende ön dişleri dökülmüş bir Macar kadını CUMHURİYET KİTAP SAYI 874 üç çocuğundan ikisinin nasıl öldüklerini anlatıyordu, en büyük oğluysa şimdi Amerika’daymış – işte fotoğrafları, burada yalnız, burada ise karısıyla beraber. Kadın Bulgar sigarası içiyordu, daha doğrusu – Budapeşte’den Bükreş’e kadar uzun bir sigara ve şöyle dedi: "Artık yok, niye yaşayayım." Basitçe, net ve düz söyledi bunu, dişleri dökülmüş birinin onuruyla. SAATÇİYE MİSAFİRLİK Yüzlerce yelkovanın zamanı öğüttüğü karşıdaki gizemli dükkânın yanından sokağı geçtim. Çizikli simalar ıskalanmış anlar hakkındaki tartışmalarından kopuyor ve girmemle beraber eleştirel tıklamaya başlıyorlar. Etajerli üç duvardan göz kırpıyorlar. İki çalar saat hantalca dakikaları atlıyorlar. Sarkaçlı ve kravatlı bir duvar saati doğru yolu gösteriyor bana. Tezgâh üzerinde bir güneş ışını dakiklik konusundaki anlayışını tasvir ediyor. Onun altında saatçi pilsiz bir bedenciğin karın boşluğunu karıştırıyor. Kapı, çana tekme atıyor. Yeni saat mi? Yo, yo boşuna umut vermek istemem ve "Lütfen, yeni bir kayış" dedim. Sonra da düşündüm ki: Herhalde en mutlu, zamanı inanılmaz ince dilimlere dilimleyerek bunlarla yaşamını sıkılaştıran kişi olacaktır. Saatçi başını kaldırdı, aynı fikirde değildi. ANLAM ARAYIŞINDA Göğe, "Niye buradayım?" diye sordum. Sözlerimi yuttu o ve dahasını bekledi. Ne ekleyeceğimi bilmiyordum. Yeryüzüne sordum: "Niye buradayım?" O, dağdan omuzlarını kaldırdı. Ateşe sordum: "Niçin buradayım?" Öyle çıtırdıyordu ki, bir şey duymadı. cesaret tutku
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle