Katalog
Yayınlar
- Anneler Günü
- Atatürk Kitapları
- Babalar Günü
- Bilgisayar
- Bilim Teknik
- Cumhuriyet
- Cumhuriyet 19 Mayıs
- Cumhuriyet 23 Nisan
- Cumhuriyet Akademi
- Cumhuriyet Akdeniz
- Cumhuriyet Alışveriş
- Cumhuriyet Almanya
- Cumhuriyet Anadolu
- Cumhuriyet Ankara
- Cumhuriyet Büyük Taaruz
- Cumhuriyet Cumartesi
- Cumhuriyet Çevre
- Cumhuriyet Ege
- Cumhuriyet Eğitim
- Cumhuriyet Emlak
- Cumhuriyet Enerji
- Cumhuriyet Festival
- Cumhuriyet Gezi
- Cumhuriyet Gurme
- Cumhuriyet Haftasonu
- Cumhuriyet İzmir
- Cumhuriyet Le Monde Diplomatique
- Cumhuriyet Marmara
- Cumhuriyet Okulöncesi alışveriş
- Cumhuriyet Oto
- Cumhuriyet Özel Ekler
- Cumhuriyet Pazar
- Cumhuriyet Sağlıklı Beslenme
- Cumhuriyet Sokak
- Cumhuriyet Spor
- Cumhuriyet Strateji
- Cumhuriyet Tarım
- Cumhuriyet Yılbaşı
- Çerçeve Eki
- Çocuk Kitap
- Dergi Eki
- Ekonomi Eki
- Eskişehir
- Evleniyoruz
- Güney Dogu
- Kitap Eki
- Özel Ekler
- Özel Okullar
- Sevgililer Günü
- Siyaset Eki
- Sürdürülebilir yaşam
- Turizm Eki
- Yerel Yönetimler
Yıllar
Abonelerimiz Orijinal Sayfayı Giriş Yapıp Okuyabilir
Üye Olup Tüm Arşivi Okumak İstiyorum
Sayfayı Satın Almak İstiyorum
“Canım Acıyor Baba” başlığı altındaki öyküleri okurken; kimi zaman üzgünlükle, kimi zaman alaysamalı bir gülümsemeyle bakıyoruz yaşamaya. Başını dik tutmaya çalışan kadınların ezilmişliğini gördükçe içimizde bir yer sızlıyor. Erkeklerin bencilliği insanı utandırıyor. Mustafa Şerif ONARAN Değinmeler Kimi kadınlar yazgısına bırakıyor kendini, kimi kadınlar yazgısını kendi hazırlıyor. Kapalı toplumlarda cinsellik baskı altına alındıkça çıkış yolları arıyor kadın. Erdemli gibi görünerek yalana sığınıyor. Yazgısına boyun eğerken öteki kadınların kurtuluşu için çalışmış oluyor. Deniz Kavukçuoğlu’nun öyküleri cinselliği çok yönlü ele alıyor. Yaşamanın herhangi bir evresinde cinselliği tanıyan insan, kendini keşfetmiş oluyor. SEVİ DERİNLİĞİ Y aşamanın anlamını cinsellikte arayanlar, onun ölüme direnme olduğuna inanmışlardır. Cinselliği yönlendiren de beynin yaratıcı gücü olduğu halde, “Beynim en sevdiğim ikinci organımdır” diyen Woody Allen, cinsel organın denetlenemeyen gücüne sığınmıştır. Yaşama serüvenimizin kimi dönemlerinde düşlem gücümüzü etkileyen özelliklerle cinsellik öne çıkmış, anılarımızda bellibelirsiz izi kalmıştır. Çoğu zaman izi silinmeyen ilişkilerde üzgünlüğün tortusu vardır. Erkeğinkine “kaçamak”, kadınınkine “yaramazlık” gözüyle bakılan ilişkiler gülmece konusu olarak iz bırakır. Ama cinselliğin; ruh yeteneğini yıpratan, sevi derinliği kazanan etkisinden kendini kurtaramayanlar, çökkünlüğe kadar yayılan bir dağınıklık içinde yitip gidebilir. Artık “karasevi”ye dönüşen bu çökkünlüğü cinsellik bile kurtaramaz. Ne diyordu Woody Allen: “Sevi olmadan cinsellik boş bir deneyimdir. Gene de o boş deneyimler en keyifli olanlarıdır.” Deniz Kavukçuoğlu o “boş deneyimler”in arkasındaki büyülü gerçeği anlatırken cinselliğin pek de “keyifli” olmadığını düşündürüyor. Bizi özgür kılacak bir güç olabildiği gibi, kendimizde çürüten bir ilişkiler batağı olduğunu da anlatıyor (CANIM ACIYOR BABA, öykü, Can Yayınları, 2006). Cinselliğin büyülü gerçeği zır olabilir (AYRILIK). İlişkilerde nasıl bir denge kurulur? Belki her iki sevgilinin özgürlüğüne saygı göstererek. Erkeği koruması altına alan, giyimkuşamına dek baskı altında tutan bir kadın, ilişkilerin kopmasına yol açabilir (MOR KÂBUS). Yalanla ilişkileri koruyabilir miyiz? Düşlem gücünün uyarması, dar çevrelerde baskı altında kalan cinselliği canlı tutabilir mi (YALAN)? Hep Cahit Külebi’nin şiirini anımsayacağız? “Üçüncü ustamdı kadınlar. Tekdüze yaşantıya. Kaynar dururlar semaver gibi. Onlar öğretti bana sevgiyi. Gözleri çıra gibi yanar, Ak badem olur tenleri, Güvercin kanadına benzer elleri.” Tekdüze geçen zamanı anlamlı kılan, kadınların cinsel yeteneği, belki de onlara doğadan geçen bir gizilgüçtür. Belki de nice erkeğin yaşama serüveninde cinselliği öğreten bir kadın vardır (MEFHÂRET ABLA). Cinselliği ateşli tutan da, söndüren de ilişkilerdeki tutarsızlıktır. Kimi zaman kadınların zorlamasında itici bir etki olabilir. Erkeği cinsel istekten uzaklaştırabilir. Kimi zaman yeni bir ilişki, ancak düşlem gücünde varlığını sürdürebilir (ERNA). Evliliklerde aranan temel ilke birbirine bağlılıktır. Kimi zaman kadın da, erkek de bir aldatmacanın içindedir, “Kadının yüzünün karası, erkeğin elinin kınası” atasözü her zaman geçerli değildir. Deniz Kavukçuoğlu’nun öyküsünde kocasını aldatmayı alışkanlık haline getiren kadının yaşama anlayışı şöyledir: “Fakat ilerleyen yıllarla birlikte herşey gibi evlilik de tekdüzeleşiyor. Bu da doğal aslında. Ne var ki karı koca hayatını böyle gördüğün sürece kendini tekeşliliğe mahkum edersin. Dışardan bakanlar ‘sadık bir kadın’ derler sana; ama hiç kimse içinden neler geçer, merak bile etmez” (İNTİKAM). “Sadakatsiz” örneklerinin çoğalması erkeklere de sorumluluk yüklemiyor mu? Doğu’da, cinselliğe yenik düşen kızların canını kıymaya zorlanması, gelenek adına, yaşama hakkı tanınmaması, hep “kadının yüzünün karası” olarak yorumlanan söz yüzünden değil mi? SEVİ İLİŞKİLERİ Gemi denize açılırken rıhtımdaki belirsiz kalabalıkta o sarışın kadına dalan adam, aralarındaki ilişkinin anlamını düşünür? “Düşünüyorum da bana bir kez olsun, ‘Seni seviyorum’ demedi,” “İnsan hep almayı umut ettiği, sevdiği, âşık olduğu, onsuz yaşamının anlamsızlığına inandığı bir kadının beklediği yanıtı vereceğinden ürker mi? Ürküyordum. Onu, sevgiyle sarmalanmış, usdışına düşmüş bir kadın olarak düşünmek korkutuyordu beni” (VEDA). Belki de kadın yalnız cinselliği yaşayarak özgürlüğe kavuşacağına inanıyordu: “Sevgi, beni sarmalar, usdışına düşürür, bambaşka bir insan olurum.” Bir ilişki ne kadar sürer? Kopan bir ilişkide her zaman beklenmedik bir son vardır. Sevdiği ölen adamın acısına tanık olmak, ayrılıkla kabaran özlem acısını yatıştırabilir. Kanımızda dolaşan tüylü bir böcek gibidir cinsellik; bizi usdışına çekebilir. Kaptan İsmail İngiliz kızının ırzına geçerken gulet’in kayalarda parçalanmasına, nice ölüme neden olduğuna aldırmayan bir dağınıklık içindedir (TOPAL İSMAİL).. Deniz Kavukçuoğlu’nun öykülerinde cinselliğin değişik boyutları sorgulanmaktadır. Ruh hastalıklarının kökeni araştırılırken çocuklukta kalmış bir cinsel baskı da söz konusu olabilir. Bu cinsel duyarlık öykülerinde; baba baskısı yüzünden kızlığını koruyarak her türlü cinsel ilişkiye giren kadın da var (ANKARA EKSPRESİ), çocuk denecek yaşta babasının cinsel ilişkiye zorladığı, yıllarca canını acıttığı kadın da (CANIM ACIYOR BABA)... Sesli sevişmek, bunu çevresine belli etmek kadın özgürlüğü müdür? Bir yerde ilişki kopar. O ilişkiyi özleyen, sessizce bekleyen bir kadın da her zaman haSAYFA 28 Bir ilkokul çocuğunun sınıf arkadaşı bir kızla “Hayalet” gömleğinin içinde cinselliği tanıması oyun gibidir. “Hem arkadaşız, hem de sırdaşız” diyen kız çocuğu cinselliği daha önce sezen bir olgunluğa ermiştir. Belki de arkadaşını yönlendiren bir olgunluktur bu (HAYALET)! Çocukluktan yaşlılığa doğru, cinselliğin değişik biçimlerde insanı ele geçirmesi, Deniz Kavukçuoğlu’nun öykülerinde etkileyici bir dille anlatılıyor. Bir başka ilişki çoğu zaman evliliği yıkabilir. Kimi zaman daha da güçlenmesine yarayabilir. Matematik öğretmeni yakınlık duyduğu adamdan ayrılırken diyor ki! “Biraz yürüyeceğim, sonra çarşıda bir armağan bakacağım, bugün kocamın doğum günü. Akşam yemeğe çıkacağız.” “Sen seviyorsun o adamı” dedim. “Güldü, tam kapıdan çıkarken, ‘Tabii ki seviyorum’ dedi, ‘eğer onu sevmeseydim ne işim olurdu seninle?’.“ Gülmece öyküsüne yakışan böylesi bir ‘yaramazlık”, sınırları bilinmeyen bir “büyülü gerçeği” anımsatıyor. Deniz Kavukçuoğlu içimize bir ayna tutuyor: Kendini cinsellikle sınayan nice erkeğin yalnızlığını, nice kadının yorgunluğunu görüyoruz o aynada. Seviyle cinselliğin bütünleşmesinde görkemli bir coşku var. Cinselliği “boş bir deneyim” olmaktan kurtaran o sevi derinliğidir. Ne diyordu Fuzuli: “Aşk imiş her ne var âlemde İlm bir kal ü kiyl imiş ancak.” Sevi ilişkisinin ölüme direnmeyi kolaylaştıran gücü karşısında bilimin bile yeterli olmadığını anımsatan bu beyit, aradan yüzyıllar geçse de eskimeyecek. Bu sakıncalı konuyu ustalıkla irdeleyen Deniz Kavukçuoğlu, cinsellikte, insanı yalnızlığa iten, iyi denge kurulamayan bir bozukluk olduğunu da anımsatıyor. Bir ucu, insanı tedirgin eden bir mutluluğa, öteki ucu insanlıktan çıkaran bir çılgınlığa uzanan cinsellik, yaşamanın anlamı olduğu sürece, insanın kendinden kurtulması olanaksızdır. Sevi, dokunmak mıdır, söyleşmek mi? Yaşlılığın kıyılarına çekilen Hataylı Âkif diyordu ki: “Gönül muhabbeti âdet eylemiş, yoksa Ne bende mecal, ne sende cemal kalmıştır.” Gene de “Gönül karımaz” sözünü anımsamak gerek. Yaşanmış duyarlığın bir kadına kazandırdığı incelikleri görmek gerek. Deniz Kavukçuoğlu cinselliğin sonsuzluk olduğunu unutmamamızı düşündürüyor bize. “Canım Acıyor Baba” başlığı altındaki öyküleri okurken; kimi zaman üzgünlükle, kimi zaman alaysamalı bir gülümsemeyle bakıyoruz yaşamaya. Başını dik tutmaya çalışan kadınların ezilmişliğini gördükçe içimizde bir yer sızlıyor. Erkeklerin bencilliği insanı utandırıyor. Çıkar ilişkilerine dayanmayan, insanın kurtuluşu anlamına gelen bir cinselliği özlüyoruz. ? Bu sayfayla iletişim kurabilmeniz için dergilerinizi ve kitaplarınızı aşağıdaki adrese gönderirseniz memnun oluruz. Woody Allen, “Sevi olmadan cinsellik boş bir deneyimdir. Gene de o boş deneyimler en keyifli olanlarıdır” diyor. Deniz Kavukçuoğlu o “boş deneyimler”in arkasındaki büyülü gerçeği anlatırken cinselliğin pek de “keyifli” olmadığını düşündürüyor. YAZGI Deniz Kavukçuoğlu’nun öykülerinde kadının yazgısı bununla bitmiyor. Süleyman askere giderken annesine demişti ki: “Zöhre benim olacak ana. Onu ellere verirlerse yasayamam, ölürüm!” Dayı kızı Zöhre taşlı bir tarlaya satıldı, Süleyman’a nişan edildi. Süleyman Almanya’ya gidince başka kadınlarla avuttu gönlünü (HEP GERİDE KALMAK). Kapılar kapanınca ev içindeki ilişkiler gizli kalır. Babasının kullandığı kız çocuğu annesine açılmaya korkar. Anne sezse bile yazgısına boyun eğmek zorundadır. Baba, içinde uyanan hayvanı susturmak için canına kıymaktan başka çare bulamaz (CANIM ACIYOR BABA). Eşinden umduğu ilgiyi görmeyen kadın gövdesinin diliyle konuşur. Kadın duyarlığıyla, bir delikanlının yakınlığını çoktan sezmiş, gövdesiyle onu nasıl çağıracağını öğrenmiştir (ARKA BAHÇE). Ama beklemesini bilen bir kadındır o: “Ne ki arka sokağa gitmekten korkuyorum artık. Adım gibi biliyorum, yakalarsa bırakmaz, çeke çeke sürükler beni evine. Bunu istemediğimden mi? Değil; ama daha zaman var buna, biraz daha kızışsın, azgın bir köpek gibi kızışsın ki boşa giden yıllarımın öcünü alayım.” MUSTAFA ŞERİF ONARAN Hekimköy Sitesi 20. Sk. No: 8 06800 ÜmitköyAnk. Tel.: (0312) 235 91 11236 23 46 CUMHURİYET KİTAP SAYI 874