29 Nisan 2024 Pazartesi English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

? kında olmasalar da ikizler burcu fedaileridir… Kitap için günlüklerin sıkı takipçisi olan birkaç kişiyle sohbetin ortak sonucu; eğer yazar olmak, yazmak istiyorlarsa alıntıladığınız notlardan inanılmaz faydalanmak… Ne dersiniz? Bunu ilk kez duymuyor, her duyuşumda memnun oluyorum. Yazar ve okur adaylarına küresel yetkelerden öneriler iletirken ben de az şey öğrenmedim. Bir de eleştiri var tabii, hemen her yayımladığı yazıda Selçuk Altun neden kendi yazdıklarına (romanlarına) bu kadar çok yer veriyor? Yanıtınız? Bunu ilk kez duyuyor, eleştiride gözlem hatası olduğunu düşünüyorum. Yeri geldiğinde kitaplarımdan bahsetmişsem; nedeni kesinlikle yaratma, yazma veya yayım süreciyle ilgili bir gerçeği paylaşmaktır. Yoksa, kendimi henüz yazar saymaz bir âdemim. Amacımın kişisel reklam olduğunu sanan yanılmıştır. BENİM DOSTOYEVSKİM.... Notların ilk cümlesinde Tolstoy, Dostoyevski seçimine ilişkin bir soru yer alır, Thomas Bernhard diğer yakadan çıkıp geliverir yanıt mahiyetinde! Pek çok yazarın besin kaynağı Tolstoy ve Dostoyevski iken, sizde ayrıksı bir hal alır ve Bernhard başı çeker! Neden? Dostoyevski ve Tolstoy’a saygı duymakla birlikte değerlerinin zaman zaman abartıldığını düşünürüm. Özellikle eziklik sürecinden çıkamamış edebiyat coğrafyalarında, o olgu katsayısı artar. Benim Dostoyevski’m Kafka, Tolstoy’um Canetti’dir. İndimde, Kafka Usta’nın kavuğu Canetti’ye, ondan Thomas Bernhard’a (19311989) emanet indirildi. Bir Thomas Bernhand yapıtı okurken; şiir okuma ve klasik müzik dinleme hazzıyla da donanırım… Peşi sıra iki soru yönelteceğim size, gerçi bu soruları siz de notlarınızda sordunuz, ben burada yanıt almak istiyorum sizden! İlk soru: "Türkiye’de "roman yazan" sayısı "nitelikli roman okuru" sayısını geçebilir mi?" Bu sorunun soruluyor olması bile ürkütücü. "Usta romancı" ekürimizdeki nicelik sorunu yüzünden, sığ romancı adaylarının iştahı kabarmaktadır. Tüm yazdıklarını okuduğum yaşayan romancılarımızın sayısı şimdilik dörttür. Niteliksiz roman yazarları sayısı, nitelikli roman okuru sayısından daha hızlı artıyor endişesindeyim. Bir diğer soru da şöyle: "Nurullah Ataç / Fethi Naci / A. Ömer Türkeş (?)" Bir soru imi de benden (?) Dönemlerinde Nurullah Ataç ve Fethi Naci, yerli malı eleştirinin sanki tek sesiydiler. Öz bir yazıyla, okur kitlelerini (dolayısıyla yazarları) yönlendirirlerdi. Giderek sığlaşan edebiyat âlemimizi bu kıvamda bir eleştirmenin varlığı nasıl etkilerdi, merak ederim. Roman eleştirmeni denince aklıma önce A.Ömer Türkeş gelir. Onunla ilk romanıma yazdığı eleştiriden sonra tanıştım. İzmir açıklarındaki bir kiraz tarlasında konuşlanmıştır. Eleştirmenlik tek işidir. İşini sayar ve süCUMHURİYET KİTAP SAYI rekli okur. Damak tadına güvenirim. Dürüst ve cesurdur; sürükleyici ve ikna edici bir üslubu vardır. Paul Auster ile W.G.Sebald’in paylaşamadığı bir roman karakterini andırdığını düşünmüşümdür. YAZARLA ELEŞTİRMEN Bakıyorum bir diğer notta da Eleştimenlere Veriştirmek alıntıları yapıyorsunuz, yazarlar pek anlaşamaz mı eleştirmenlerle, ne dersiniz? Yazarla eleştirmenin anlaşamaması, anlaşabilmesinden daha doğal değil midir? Şiir, deneme ve sanat yazısı alanlarındaki eleştirmen açığımız, sığ romancı istilası denli vahimdir. İşine gelince saldırman kesilen eleştirmenlerden tiksinmeliyiz. Eleştirmenlerin romanlarınızı yeterince deşifre etmediğinden yakındığınız zamanlarda Metin Celal’in bir sözünü hatırlıyorsunuz: "Nitelikli eleştirmenlerin zamanı yok ki!" Peki neredeler onlar, ne yapmaktalar? Basit! Eleştirmenlere sembolik ücretler özgülendiğini biliyoruz. Ücret dengesizliğini gidermek için nicesi, örneğin haftada bir yerine iki kitap okumak zorunda kalınca nitelikten ödün verilmesi sanki kaçınılmaz oluyor. Ayrıca, kitap eleştirilerinin satışları kamçıladığı dönemler geride kalmıştır. Kısa tanıtım yazıları veya albenili kitap reklamları daha mı işe (?) yararken, eleştiri yazıları genelde yazarın egosunu gönendiren veya inciten sıvı pasajlar olarak buharlaşmaktadır. "Nice Türk yazanı yazmazsa çıldırıyor, okumazsa sorunu yok. Demek ki onlar, okuryazar sayılmaz." Ben mi yanlış anladım, Türk edebiyatı, okumadan yazan bir yaklaşım mı güdüyor artık? Yayınevleri markalaşmış bazı usta ve kartpostal şairleri dışında, şiir kitabı yayımlamaktan genelde kaçınır. Postgarip şairlerin kitabı çıkacaksa belki 500 adetle kısıtlanmakta, onların raflarda tükenmesi için uzun süre geçmesi gerekmektedir. Sanırım Memet Fuat bu olguyu; şairlerimizin birbirlerini bile okumadığı şeklinde değerlendirmiştir. Şair ve yazarların yabancı dil bilmemesi bir talihsizliktir ama eleştiri unsuru değildir. Onların birbirlerini okumamasınınsa özrü yoktur. (Hiç olmazsa nasıl yazmayacaklarını göreceklerdir.) Bazı yazarların okumadıkları kitapları eleştirme yetenekleri de vardır. (İlk romanımdan biliyorum.) EDİTÖR YOKLUĞU Roman çöplüğü üzerine bir eleştiri getiriyorsunuz bir notunuzda. Oysa şöyle bir yaklaşıma olumsuz mu bakarsınız, yeter ki çok roman yayımlansın, gün gelecek iyiler belli olacaktır? Yayınevleri "fuzuli işler laboratuvarı", okur kitlesi "kobay sürüsü" niyetine taciz edilmemelidir. Nitelikli ve dirayetli editör yokluğu, eleştirmen ve çevirmen yokluğundan da vahimdir. Çorak edebiyat tarlamızın neredeyse roman çöplüğüne dönmesinin sorumlusu, yazar adaylarından önce sığ editörlerdir. Bir de ödüllere tepkili olduğunuzu söylüyorsunuz… ? 874 SAYFA 21
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle