29 Nisan 2024 Pazartesi English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

Ahmet Ümit’le “Ninatta’nın Bileziği” üzerine ‘Bir kültürden, bir olgudan yola çıkarak, insanı anlatmaya çalıştım’ çok ilgimi çekiyor. İlgimi çekmesinin sebebi, bu topraklarda doğmuş olmam değil sadece, aynı zamanda bu toprakların o uygarlığa beşiklik etmesi. Ne yazık ki bu o kadar iyi bilinmiyor. Batılılarda özellikle bir önyargı olduğunu düşünüyorum. O Batılılar işte bu önyargıyla her şeyi Antik Yunan’dan başlatıyorlar. Oysa, eğer Anadolu’daki Sümerler olmasaydı, Hititler olmasaydı, Antik Yunan’daki bu birikim olmazdı. Troya Savaşı’na baktığımızda bunu görebiliriz, bir yanda barbar Yunanlar, diğer tarafta seçkin Truvalılar. Ama daha sonra tarih başka şekillerde gelişmiştir, tabii ki Antik Yunan diye bir uygarlık vardır, çok önemlidir, ama bunu da görmek lazım, burası bir eşiktir ve bu eşik görülmüyor! Batılılar bunu görmüyor, bunu ne yazık ki biz de görmüyoruz. Etnik sekterlik, ulusal sekterlik, yani Türk olmayanı, Müslüman olmayanı dışlama sekterliği bizi bu kültürlerle, Anadolu’nun binlerce yıllık büyük zenginliğiyle olan ilişkimizi koparıyor! Oysa bunlarla ilişkiye girmemiz gerekir. İşte bakın Sabahattin Eyuboğlular, Azra Erhatlar bunu yakalamaya çalışmışlardır, yani Anadolu’daki eski uygarlıklarla, bizim uygarlığımızı birleştirmeye çalışmışlardı. Mustafa Kemal de buna olumlu bakmıştı. Sanırım orada şöyle bir yanlışlık oldu: Bu uygarlıklarla, bizim uygarlıklar arsında ırksal, yani onların da Türk olması gibi bir bağlantı kurulmaya çalışıldı, bu yanlıştı tabii. Çünkü Hititler Türk değildi, onların HintAvrupa dilinden geldiği söyleniyordu. Sümerler için bir şeyler söyleniyor, bu da tartışmalı bir noktadır, ama onların Türk olması, Türk boyundan gelmesi gerekmiyor! Onların bu uygarlığı, bu kültürü yaratmış olmaları önemli bence, hâlâ bizi etkilemeye devam ediyor çünkü. Kullandığımız sazın kökeni, Hititler’e dek uzanıyor mesela, yani böyle yaşamasal birtakım kültürel değerleri Hititler’den almışız ve bu devam ediyor... ‘İNSANLIĞIN VİCDANI VARDIR’ Ahmet Ümit, kısa bir sürenin ardından “Ninatta’nın Bileziği” ile bizlerle buluştu. Tür olarak okurunu şaşırtacak olan Ümit, bir epik roman yazdı bu kez. Hititler’de geçen bir aşk hikâyesinden yola çıkarak derinde bir savaş olgusunu işliyor. Kendisiyle tabletler halinde yazılan, Hitit kabartmalarının kopyalanıp, sayfalara resmedildiği kitabı hakkında söyleştik, konu zaman zaman farklı mecralara da sıçradı... ? Erdem ÖZTOP S evgili Ahmet Ümit, “Ninatta’nın Bileziği” adlı yeni bir romanla çıktınız okurun karşısına bu kez. Sizin için de farklı bir tür, nereden doğdu böyle bir kitabın yazılma düşüncesi? Bir kere farklılıktan ziyade, düşünsel olarak devamlılık olduğunu söyleyebiliriz. “Patasana”da Hititleri anlatmıştım, “Kavim”de yine Anadolu’da var olan Süryanileri anlatmıştım. Çok daha önce, “Bir Ses Böler Geceyi”de de Alevileri... Anadolu’daki gerek etnik, gerek dinsel, gerekse de folklorik inanışlar, kültürler Batılılar demişken, AB’ye, Hıristiyan topluluğuna bir mesaj gönderdiğinizden söz edebilir miyiz? Sadece AB’ye değil ama oraya da var, sonuçta kitaplarım yurtdışında da çevrilip okunuyor. Bu vesilelerle yurtdışına gidiyorum ve sonuçta bir yazar olmamdan ötürü eleştirel gözlemler yapıyorum ve oraya da baktığım vakit, evet, teknolojik olarak çok ilerideler, konforları çok gelişmiş bir yaşama sahipler. Ama o uygarlık, o kültürel gelişme daha çok teknolojinin belirlediği, gücün belirlediği bir uygarlık olmuştur. Bu insanlık değil, teknolojidir. İnsanlığın vicdanı vardır. O vicdandır ki, insanı hayvanlardan ayıran empati duygusunu geliştirir. Karşıdaki bir acı çekmişse, biz de aynı acıyı duyabiliriz. Ama bugün Batı; gerek Avrupa, gerek Amerika, gerek kamuoyu, gerekse de yöneticierin pek çoğu, ki burada ayıracağımız sol gruplar bu duyarlılığa sahipler, ama onlar en son Lübnan’da İsrail’in yaptığı korkunç kıyıma karşı seslerini bile çıkarmadılar. Vicdansızlık almış başını devam ediyor, Afrika hâlâ sömürülüyor, hâlâ orada deneyler yapmaya devam ediyorlar. Buna gönderme yapmaktı amacım. Çünkü nereden bakarsak bakalım Türkiye’de sorunlarımız çok; ekonomik olarak gelişmemişiz, kültürümüzde ciddi problemler var, demokrasimiz çok ciddi problemler yaşıyor, geçmişte demokrasimiz maalesef yok... Şeriat tehlikesi var gerçekten! Ama bütün bunlara rağmen bizde insan sıcaklığı var diğerlerinin aksine; mesela bir köye gittiğinizde insanlar size bedava çay ısmarlarlar. Kırılıyor, dağılıyor ama hâlâ devam ediyor insani duygularımız, bugün hâlâ köylerimizden bize bulgur, salça, yağ gelmeye devam ediyor. Bence bu duyguları yaratan tüm bu uygarlıklar işte, Sümerler, Hititler, Doğu Roma, Roma, Osmanlı, tasavvuf, Mevlana, Nâzım Hikmet, Yunus Emre... Bütün bunlar işte böyle bir kültür yaratmışlar ve ben de buna âşığım! Az önce “Patasana”yı milad gösterdiniz, ama ben özellikle “Kavim”den başlayarak konuştuğumuz türden sıkıntılarınızın olduğunu, bunları dile getirdiğinizi görüyorum, bunu da işte edebiyatımızla dile getirmeye, paylaşmaya çalışıyorsunuz... Tabii. Bir de şu sorun var: Dikkat edersek günümüzde ülkemizde ve dünyada gün geçtikçe milliyetçilik yükseliyor. Yani benden olmayan, benim ırkımdan olmayan, benim gibi düşünmeyen burada sadece milliyetçilik de değil, ötekini dışlama, yok etme; benden farklı olanı ortadan kaldırma eğilimi hem dünyada hem de bizim ülkemizde çok fazla görülüyor. Yani hem Kürt milliyetçiliği, hem Türk milliyetçiliği. Bunlar ikiz kaplan gibi birbirini destekliyor, biri parladıkça öteki de parlıyor! Böyle bir Türkiye’de yaşıyoruz. Ben burada şunu da anlatmak istiyorum: Yani arkadaşlar bir dakika! Burada farklı halklar da yaşadılar, mesela Hitit uygarlığı, 400500 yıllık bir uygarlık diyelim; bu uygarlık pek çok halkla birlikte yaşamayı başardı, Roma başardı, Osmanlı başardı, biz de başarmalıyız! Yani hep beraber, daha demokratik bir anayasada, Türklerin de, Kürtlerin de, herkesin haklarının teslim edildiği bir anayasada birlikte yaşamalıyız, başka çare yok, burası bizim. ‘İNSANLAR GÖRÜŞLERİNİ ÖZGÜRCE SÖYLEMELİ...’ Sizde özellikle dikkat ediyorum, az önce de belirtmeye çalıştım, yazdıklarınızla, romanlarınızla eleştiriyorsunuz rahatsız olduğunuz herhangi bir konuyu, diğerlerinin aksine! Ama bence yazarın görevi de bu zaten. Burada da bir şeyler söylemek istiyorum: Elma ağacı elma verir, edebiyatçı da ürünlerinde bunu yansıtır ve dayandığı şey kendi toprağıdır. Ben kendi toprağımdan güç alıyorum, bu toprakta pek çok şeyi eleştiriyorum, yanlış giden çok şey var, ama bu topraklarda... Bu topraklara daha çok ünlü olmak için küfretmem! İtirazımı yaparım; sopamı yedim, hapsime girer, yatar çıkarım, ama bu topraklarda! Dışarı çıkıp iki tane laf söyleyip, hayatı boyunca politikayla ilgisi olmamış insanlar şu an ? KİTAP SAYI 870 SAYFA 4 CUMHURİYET
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle