Katalog
Yayınlar
- Anneler Günü
- Atatürk Kitapları
- Babalar Günü
- Bilgisayar
- Bilim Teknik
- Cumhuriyet
- Cumhuriyet 19 Mayıs
- Cumhuriyet 23 Nisan
- Cumhuriyet Akademi
- Cumhuriyet Akdeniz
- Cumhuriyet Alışveriş
- Cumhuriyet Almanya
- Cumhuriyet Anadolu
- Cumhuriyet Ankara
- Cumhuriyet Büyük Taaruz
- Cumhuriyet Cumartesi
- Cumhuriyet Çevre
- Cumhuriyet Ege
- Cumhuriyet Eğitim
- Cumhuriyet Emlak
- Cumhuriyet Enerji
- Cumhuriyet Festival
- Cumhuriyet Gezi
- Cumhuriyet Gurme
- Cumhuriyet Haftasonu
- Cumhuriyet İzmir
- Cumhuriyet Le Monde Diplomatique
- Cumhuriyet Marmara
- Cumhuriyet Okulöncesi alışveriş
- Cumhuriyet Oto
- Cumhuriyet Özel Ekler
- Cumhuriyet Pazar
- Cumhuriyet Sağlıklı Beslenme
- Cumhuriyet Sokak
- Cumhuriyet Spor
- Cumhuriyet Strateji
- Cumhuriyet Tarım
- Cumhuriyet Yılbaşı
- Çerçeve Eki
- Çocuk Kitap
- Dergi Eki
- Ekonomi Eki
- Eskişehir
- Evleniyoruz
- Güney Dogu
- Kitap Eki
- Özel Ekler
- Özel Okullar
- Sevgililer Günü
- Siyaset Eki
- Sürdürülebilir yaşam
- Turizm Eki
- Yerel Yönetimler
Yıllar
Abonelerimiz Orijinal Sayfayı Giriş Yapıp Okuyabilir
Üye Olup Tüm Arşivi Okumak İstiyorum
Sayfayı Satın Almak İstiyorum
? kişi, 75’te 27 kişi, 76’da 87 kişi olan siyasal ölümlerin, birden 1980 yılının 10 ayında (bir yıl bile olmadan) 1766 kişiye fırlamış olmasının, olayların “çatışma değil, planlı ve amaçlı katliam”lar olduklarını savlıyor. Öldürümlerin nitel ve nicel yükselişi, hızlandırılması, yaygınlaştırılması ve yoğunlaştırılmasına dikkat çeken Erdost, Mayıs 1980 ve Temmuz 1980’de iki kez yaşanan Çorum olaylarına özel yer ayırıyor yazısında. “Çünkü, 12 Eylül’e ön gelen Çorum olayları, NATO’nun Türkiye’de planladığı askeri darbenin zeminini oluşturan son aşamasıdır.” diyor. Sonraları Abdullah Çatlı’nın da avukatı olan Can Özbay’ın gazeteci Avni Özgürel’e, “Birtakım Amerikan ajanlarının, hatta elçilik mensuplarının olayların içine girdiğini ben belgeleriyle tespit ettim. O olaylarda Amerikan elçiliğinin parmağını gözümle gördüm… MHP’nin içinde ajanlar cirit atıyordu…” demesini aktarıyor. MHP binasında Çorum olaylarını planlayan elçilik mensubu Alexander Peck’in marifetlerini işlediği tarihin, darbeyi önce 11 ve 12 Temmuz’da yapmayı planlayan generallerin tarihiyle çakışması tesadüf olabilir mi? “12 Eylül’ün amacı açıktır.” diyor, Muzaffer İlhan Erdost: “Komünistleri yok etmek!” Ama, “Öldürülenlerin komünist olmaları gerekmiyordu. Komünist olarak nitelendirilmiş olmaları yeterliydi… Alevilerin laiklik çizgisinden ayrılmamaları, tarikat ve cemaatlerin içinde eritilememeleri, sola, (sosyal demokrat partilere) oy “Sosyalizmi seviyorum!.. Güveler, kurtçuklar oymaya çalışsa da içini. Elveda diyenlere elveda. Onunla kendimi bildim, kendimi buldum, kendimi tanıdım, onunla bütünleştim, toplumsal geçmişimle ve geleceğimle, halkımla, tüm bir insanlıkla. Onunla kavradım özgürlüğü. Birey oldum, kişiliğimi buldum. Durduğum yeri bildim onunla. Yaratan değeri buldum, asalakları bildim, sıkan mengeneyi, ezen silindiri, hileyi, hilenin özünü. Ve bütünleştim tüm insanlıkla. Hiçbir şey alamaz bendeki onu. Hiçbir şey veremez bana onun verdiğini. Onunla özgürüm, onunla özgürlük kavgacısıyım, onunla insanım, onunla onurluyum. Seviyorum sosyalizmi.” vermeleri, onların komünist olarak nitelenip katledilmeleri için yeterli olmuştur.” Yazı, 12 Eylül’ün öncesine mercek tutarken, doğal olarak bugünü de anlamamıza yardımcı oluyor. PKK’nin ortaya çıkışı, “Toprak Reformunun Siyasal Boyutları ve Demokratikleşme” Erdost, kitabının “Kınsallık ve De mokratikleşme” bölümünde, Edebiyat ve Eleştiri dergisinde benimle, Yaba dergisinden Aydın Doğan’la, Birgün’de Can Gazalcı’yla, Ekin Sanat Dergisi’yle yaptığı söyleşilerde PKK’nin hangi şartlarda ortaya çıktığını irdeliyor ve PKK’nin emperyalist gericiliği besleyen, emperyalizmin bölgedeki planlarına gönüllü hizmet eden bir örgüt olduğunu irdeliyor. Bu temelde “ulus, uluslaşma, ulusal sorun” üzerine kavramları yerli yerine oturtan kapsamlı açıklamalar yapıyor. Lenin’den ve Stalin’den örnekler veren Erdost, “Ulusların geleceklerini kendilerinin belirlemesi hakkını tanımak ayrı şeydir, ayrılmayı savunmak ve istemek ayrı bir şeydir.” diyor. “Demokratik hakların tanındığı ve uygulandığı yerde, ayrılma hakkının nedenleri de ortadan kalkar.” diye ekliyor. PKK’nin kuruluş ve eylem amacını hiç açıklamamış olmasına dikkat çeken Erdost, “Ama amaçları anlaşılıyor” diyor. “Ayrılmak ve ayrı devlet olmak!” Bu söyleşileri bütünleyen “Toprak Reformunun Siyasal Boyutları ve Demokratikleşme” başlıklı çalışması konuyla ilgili görünmese de PKK’yi yaratan ekonomik/ toplumsal şartların temelini göstermesi açısından zengin içerik taşıyor. Bu bildiri TMMOB’nin Kasım 2005’te Urfa’da düzenlediği Toprak Reformu Kongresi’ne sunulan konuşmanın tam metnini kapsıyor. Kitaba damgasını vuran çalışmalardan biri de, “Cahit Külebi’nin Şiirinde Anadolu”. Erdost, Külebi’yle hemşehri olmasının (Tokat ve Sivas’ta aynı okullarda hemen hemen aynı zaman dilimlerinde okumalarının) bilgisini Külebi’yi tanımada ustaca kullanıyor. Yazıda bir şiiri çözümlerken diyalektiği kullanmanın tüm zenginlikleri görülüyor. Şairin çocukluğundan, içtiği sudan bile söz edip, şairin geçtiği coğrafyanın renklerine, ekonomik/sosyal dokunun onda bıraktığı izlere değinen yazı, zaman zaman ekonomi/politik bir ağırlığa bürünüyor. Sanırım yazının alt başlıklarının bazılarını sıralamak bile, bu çalışmanın tüm eleştirmenlere örnek olacak biçimde nasıl bir zenginlik taşıdığı konusunda ipucu verir: “Külebi’nin Çocukluğunun Anadolu’su; İç Anadolu’nun İçi: ZileArtovaTurhal Üçgeni; Halk Şiirinin Değil, Halk Özleminin Sesi; Kırsal Devingenliğin ve Devinim Farklılığı ve Yansıması; Meta Ekonomisine Geçişteki Yavaşlık ve Demokratikleşmeye Yansıması…” Erdost’un bu yazıdaki çarpıcı onlarca saptamasından bir iki örnek: “İç Anadolu’da kırsal alanın demokratikleşme sorunu… sulamadan gübrelemeye, makine donanımına, tohumdan ilaçlamaya tarımın sanayileşmesi, demokratikleşme sorunuyla örtüşüyor ve bilincine varılmasa da, gelecekteki şairin bilincine, sorun, bu yönüyle yansıyordu. Bu nedenle Külebi’nin şiirinde, yoksulluğun, çaresizliğin, ilkelliğin, genel bir söylem içerisinde yargılanmış olması, yöresel anlamda ve ölçekte, demokratikleşme özlemiyle örtüşüyordu….” Oysa, “…Yöresel anlamda hızlı bir toplumsal değişmenin yaşandığı Çukurova’da üretim ilişkilerinin nitel ve nicel sınıfsal değişimiyle birlikte… Orhan Kemal, Yaşar Kemal ve Yılmaz Güney gibi yazarlar…” ortaya çıkıyordu! Sosyalizmi Seviyorum, Mustafa Balbay’la yapılmış “Kürtleri Kimlikleriyle Tanımak” ve Eren Safi’yle Kılavuz dergisinde yapılmış “II. Yeni Üzerine” söyleşileri ve diğer yazılarla zengin bir bütünlük gösteriyor. Sosyalizmi Seviyorum’u okudukça bizi boğan, içinden bir türlü çıkamadığımız karabasanların tek tek aydınlatıldığını görüyoruz. Bu büyük sorunlardan korkmaz hale geliyoruz.? Sosyalizmi Seviyorum/ Muzaffer İlhan Erdost/ Onur Yayınları/ Ankara 2006/ 204 s. KİTAP SAYI 870 SAYFA 12 CUMHURİYET