29 Nisan 2024 Pazartesi English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

? ğunun farkındalar. Bu iki kesim arasında kuşak farkı çok derin. Birbirini anlamayan, anlamak istemeyen bu iki kuşak arasında bir de Arif gibileri var. İkisinin arasında gidip gelen ama hiçbirine de tam olarak adapte olamayan asosyal olarak nitelendireceğimiz bu insanlar sanıldığı kadar az değiller. Bunlar şehirli, kendince yetenekleri ve bakış açıları olan öfkeli ve çaresiz kişiler. Ben romanımda böyle bir kişiliği ele almaya çalıştım. Elimden geldiğince onların duygularını, öfkelerini dışa vurma şekillerini anlatmak için gayret gösterdim. “EGOİZM ÖN PLANDA” Sanal çağın prototipleştirerek görünmez ve etkisiz kıldığı bireyin infilakı mı “Bombacı”? Öyle denebilir. Buna yalnızca sanal dünyanın prototipleştirdiği kişiler demek yanlış olur. Yoğun bir prototipleştirme çabası var, bu doğru. Klasik bir eleştiri ama söylemeden edemeyeceğim; televizyon, yazılı basın, yoğun reklam bombardımanı ve yanlış yönde kullanılan Internet bu sosyal değişimi körüklüyor. Doğal olmayan ama doğalmış gibi gösterilen yaşam biçimleri, tarzlar, markalaşma, marka tutkusu, neredeyse saat başı değişen moda, insanı kendisine ve çevresine yabancılaştırıyor. Bu da insanı yalnızlaştırıyor, ilişkileri yapaylaştırıyor. Doğal olarak egoizm ön plana çıkıyor. Bombaları patlat, yeri göğü inlet, yüreklere korku sal Şiddet sarmalında devinen kaybolmuş bireyin haleti ruhiyes…i Ne düşünüyordu, bütün bunları yaparken dikkat çekmek dışında neyi amaçlıyordu? Arif, tüm olanlara karşın kılını bile kıpırdatmayan topluma müthiş öfkeli olduğu için bunu da her hareketiyle belli ediyor. Özlemleri var. Ancak bu özlemleri kötü gidişe bir dur demenin yolunu bulamamanın çaresizliğiyle çatışıyor. Bu çatışma onu bombacı olmaya itiyor. Bireysel bir karşı çıkış onunki. Örgütlenmemiş, tam da günümüz toplumuna uygun bireyci bir tepki onun eylemleri. Amacı insanlara zarar vermek değil, bir şeylerin farkına varılmasını sağlamak. Yaşamın sanıldığı kadar toz pembe olmadığını göstermek. Kapitalizmin çarklarına olduğu kadar deyim yerindeyse uçana kaçan tepkili bir tipleme Arif. Asla mutlu olamıyor Deniyor denemiyor değil ama olamıyor.. Neden? Örgütsüz de onun için. 12 Eylül sonrası oluşturulan ruh halinin bir sonucu bu. Hak aramak için örgütlenmek, dernekleşmek, bir sendika çatışı altında toplanıp çıkarını korumak tukaka edildiği için insanlar buna yabancı. Aslında ürküyorlar. Örgütlenmek, terörizm olarak algılandırıldı insanlara. Örgütlenmek, hakkını aramak devlete karşı gelmekle eşdeğer hale getirildi. Bakın Filistinle dayanışma mitinglerine, katılanlar bir avuç insanı geçmiyor. Toplumsal muhalefet yok. 12 Eylül ardından geliştirilen apolitikleştirme süreçleri toplumsal CUMHURİYET KİTAP SAYI muhalefeti yok etti. Gençler ise bireysel kurtuluş arayışı içinde. Birlik olmak, dayanışma onlar için eski çağlarda kalmış bir fantezi adeta. Tabii bu da doyumsuz, çaresiz, korkak, umutsuz bir gençliği ortaya çıkarıyor. Mutsuz ama mutlu görünmeye çalışan, yalnız ama grup içinde yaşıyormuş izlenimi doğurmaya çalışan bir gençlik bu. İnsan bireycileştikçe mutsuz olur, yalnızlaşır, öfke fırtınalarına açık hale gelir, bencilleşir, duyarsızlaşır. Zaman içinde en yakınını satar. Acımasızlaşır, çok kolay insan harcar. Zaten sistemin istediği de budur. Yalnız insan, zararsız insandır. “TOPLUMSAL DAYANIŞMA” Tüm yaşam ona göre bir hayal kırıklığı mı? Tüm insanlar gibi o da hayal kırıklığı içindedir. Yaşam zaten hep hayal kırıklıkları üzerine inşa edilir. Ancak ders almasını bilmemiz gerekir. Bu da belki toplumsal dayanışmayla gerçekleşir. İnsan konuştukça, ortak dertlerini paylaştıkça hayal kırıklıklarının üstesinden gelebilir. Tersi ise insanın iç dünyasına dönmesine neden olur. Ancak toplumun iç dünyasına dönmesi, kişinin iç dünyasına dönmesinden daha tehlikelidir. O patlamaya hazır bir volkan gibi karşımızda durur. Zamanını bekler. Ve ne olursa olsun o gayya kuyusunun hep dışında Öyle mi sahi? Değil tabii. Arif kendini öyle avutuyor. Çelişkiler içinde. Örneğin bir yerde denizi sevmediğini söylüyor, bir yerde denize övgüler yağdırıyor. Örneğin dayatmalara karşı olduğunu dile getiriyor ama bir bakıyorsunuz ki, kendide onun etkisi altına girmiş, farkında değil. Hamburgere, kolaya karşı ama yine farkında olmadan o da bunları tüketiyor. Sistemin dayatmalarına direnme gücünü yitirmiş. Daha doğrusu bu direnme yeteneği elinden alınmış. Sapla samanı karıştırır olmuş. Aslında romanı kafamda tasarladığım zaman yalnızca asosyal birinin topluma duyduğu öfkeyi anlatmayı istemiştim. Yazmaya başladığımda toplumda, daha doğrusu kentte yaşayan insanların çoğunun asosyal denebilecek bir yaşam tarzları olduğunu fark ettim. Okulda, işyerinde ve sokakta toplu görünüyorlar ama sonuçta hepsi yalnız. Yalnızlıklarını gizlemeye çalışıyorlar. Yapaylığın hakim olduğu, her şeyin sanal alanda yaşandığı bir dünyada ilişkiler de ister istemez kopuk ve içtenliksiz oluyor. İnsanlar bir şeyleri paylaştıklarını sanıyorlar ama yalnızca kendilerini kandırıyorlar. Hiçbir şeyi paylaşmıyorlar aslında. Yüzeysellik hakim. İçtenlik, doğallık yok olmuş. Herkes bir rol peşinde. Kitabı yazarken bu ayrıntılar dikkatimi çekti. Tüm bunları da Arif’in ağzından dile getirmeye çalıştım. Daha doğrusu toplumda çokça varolan Ariflerin düşüncelerini kaleme almaya çalıştım. ? Bombacı/ Yıldırım Boran/ Çengeliğne Yayınları/ 204 s. 870 SAYFA 25
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle