Katalog
Yayınlar
- Anneler Günü
- Atatürk Kitapları
- Babalar Günü
- Bilgisayar
- Bilim Teknik
- Cumhuriyet
- Cumhuriyet 19 Mayıs
- Cumhuriyet 23 Nisan
- Cumhuriyet Akademi
- Cumhuriyet Akdeniz
- Cumhuriyet Alışveriş
- Cumhuriyet Almanya
- Cumhuriyet Anadolu
- Cumhuriyet Ankara
- Cumhuriyet Büyük Taaruz
- Cumhuriyet Cumartesi
- Cumhuriyet Çevre
- Cumhuriyet Ege
- Cumhuriyet Eğitim
- Cumhuriyet Emlak
- Cumhuriyet Enerji
- Cumhuriyet Festival
- Cumhuriyet Gezi
- Cumhuriyet Gurme
- Cumhuriyet Haftasonu
- Cumhuriyet İzmir
- Cumhuriyet Le Monde Diplomatique
- Cumhuriyet Marmara
- Cumhuriyet Okulöncesi alışveriş
- Cumhuriyet Oto
- Cumhuriyet Özel Ekler
- Cumhuriyet Pazar
- Cumhuriyet Sağlıklı Beslenme
- Cumhuriyet Sokak
- Cumhuriyet Spor
- Cumhuriyet Strateji
- Cumhuriyet Tarım
- Cumhuriyet Yılbaşı
- Çerçeve Eki
- Çocuk Kitap
- Dergi Eki
- Ekonomi Eki
- Eskişehir
- Evleniyoruz
- Güney Dogu
- Kitap Eki
- Özel Ekler
- Özel Okullar
- Sevgililer Günü
- Siyaset Eki
- Sürdürülebilir yaşam
- Turizm Eki
- Yerel Yönetimler
Yıllar
Abonelerimiz Orijinal Sayfayı Giriş Yapıp Okuyabilir
Üye Olup Tüm Arşivi Okumak İstiyorum
Sayfayı Satın Almak İstiyorum
KISA KISA KISA KISA Kayıp Yalnızlık Ormanı kilen Maria’nın “Hayır anne, bu sen olamazsın, seni buna zorlayan inanışlara, geleneklere lanet olsun… Aç kapıyı anne, aç kapılarını…” haykırışı bazı değerleri sorgulamamız için bir işaret sanki. Yazarın aşk için yazan kalemi kimi zaman çocuk yüreğinde atıyor. Yazar, küçük Hamit’in çocuk kalbinde esen sert rüzgârın sesine boğuyor insanı. Akrep Avcısı adlı bu öyküde kalabalık bir ailenin küçük çocuğu olan Hamit’le tanışıyoruz.. Hamit’in annesi yazgısının dışına çıkamayıp babasının bedensel, büyük anasının sözlü şiddetine maruz kalan bir kadın. Köydeki akrepleri yakalayıp şeker karşılığı satan Hamit, annesini büyüyünce mutlaka kurtaracaktır. Annenin sessiz gözyaşlarının küçük yürekte kopardığı kasırganın “Çuu… çuuu… Kur émin é weki çiyayeki bilind çu…Qadiré min çu. Ji dest min!”* çığlığına dönüştüğü anda Hamit dışında kimsenin bilemeyeceği gizemli ölüm yolculuğundan baba bir daha geri dönmeyecektir. Yazarın ilk kitabı olmasına rağmen akıcı ve çarpıcı anlatıma sahip olduğu her satırda hissediliyor. Her öykü şehrin bilinmez sokaklarında ayrı ayrı evlerin, ayrı ayrı hayatların kapısını aralayarak o hayatların içine çekiyor âdeta. O hayatlarda kaybolmuşluk, yalnız bırakılmışlık ve hüzün sağanağı var. Kitaba adını veren Kayıp Yalnızlık Ormanı adlı öyküde de bu sağanaktan kurtulmak ne mümkün. “Elimi tuttu ve bırakmadı. Bilinçli bir seçim miydi benimkisi? Bilemiyo ? Belga ALINAK zlem Narin Yılmaz, yazın dünyasının kapısından içeri giren yeni bir isim. İlk öykü kitabı olan Kayıp Yalnızlık Ormanı gerçek yaşamdan beslenen kurgusal yapısını “acı” odaklı bir anlatı şölenine dönüştürüyor.Güneydoğunun Paris’i Diyarbakır’da eğitimini tamamlayan yazar, bölgenin incisi Mardin eksenli tüm bölge sorunlarını yetkin bir ustalıkla anlatıyor. Bu kitapta yer alan ruhları yaralı, karakterleri hüzünlü, acıtan öyküler sizi vicdan eteğinizin bir ucundan tutup usul usul kum fırtınasının ortasına bırakıveriyor. 21 öyküden oluşan bu fırtınada ilk olarak inanç ve geleneklerin kıskacından kurtul(a)mayan Mardin’in Süryani Maria’sı ile Kürt Baran’ın ırk, dil, din, sınıf dinlemeyen aşkı anlatılıyor. Bu aşk, insanı yavaş yavaş çürüten zihinleri ve davranışları etkileyen kuÖzlem Narin Yılmaz rallarla çevrili yaşamımızın “istemesek de” başkalarının değerlerine göre biçimlendirilmeye çalışılmasının öyküsüdür. Mardin’in parke taşlı sokaklarına Komünist Baran’ı kaybetmiş olarak dönen Maria’ı evlerinin kapısında bulunan aslan figürlü kapı tokmağındaki çocukluğunun ve ilk gençliğinin parmak izlerine dokunurken buluyoruz. Dalından düşmek üzere olan yaprak misali titreyerek “Yorgunum anne… Çok yorgunum… Beni içeri almayacak mısın? diye seslenirken inanç ve geleneklerin katılaştırdığı annesinin sesiyle ir Ö ? SAYFA 28 CUMHURİYET KİTAP SAYI 870