23 Aralık 2024 Pazartesi English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

Dramadan artık toplumun pek çok kesimi, pek çok alanda yararlanıyor. Askerlik eğitiminden çıraklık eğitimine kadar, ama bu eğitimlerin hiçbirinde katılanların yaratıcı kişilikleri dikkate alınmıyor, tam tersine birbirine benzer, birbirine baka baka kararan insanlar kopyalanıp çoğaltılmaya çalışılıyor. Yaratıcı dramanın hedefi özgür bireyler yaratmak değil mi peki? Tüm dramacılar, yazıyla, sözle, uygulamayla konuyu tartışıyor aralarında. Ben de bir kıyısından katılmış oldum buna. Oluşum Drama Enstitüsü’nün doğrudan kendisi bile bir yaratıcı alan çalışmasına örnek bana göre! Bu çerçevede Naci Aslan, Oluşum Tiyatrosu’ndan Oluşum Drama Enstitüsü’ne giden çeyrek yüzyıllık emeğiyle gerek tiyatro gerekse drama tarihimizde, bilincimize kazınmış olmalı! M. Sadık ASLANKARA Kitaplar Adası Yaratıcı drama; duyarlı, kırılgan... gün” kutlaması, tarihin belirlenişinde ne gibi etkenler rol oynadı, uluslararası düzlemde kutlanan buna benzer gün var mı, varsa ulusal günle ilişkisi ne? Bu sorulara verilebilecek yanıtlar konusunda bilgim yok henüz. “10 Ekim” tarihi, ilginç geldi bana. Öyle ya, okulların açılışı, diyelim eylül seçilseydi, herhalde eğitsel boyutu çıkardı daha çok ortaya. Tiyatronun perde açtığı günler dikkate alınmış sanki. Böylece yaratıcı dramanın bir eğitim tekniği olmakla birlikte sanatsal alandan kaynaklandığı, ötesinde biçemsel değer taşıdığı da vurgulanıyor. Eğitimin bir “sanat” olduğu dile getirilir ya, burada “teknik hüner, beceri, uzluk” anlamında daha çok sanat. Kavram olarak sanat, kendisini sanatsal verimlerle ortaya koyan türler, biçemler olarak alınabilir. Bu açıdan ne sanat eğitimdir ne de eğitimin sanatla ilgisi vardır kuşkusuz. Ancak her ikisi de ekinsel bir sürecin simgesidir denebilir. Ekinsel süreçler, ister istemez sanatın kendisinden de eğitime dönük işlev çıkarır. Eğitim için de öne sürülebilir bu. Tülin Sağlam’ın Ulusal Drama Günü bildirisine döneceğim elbette, ne ki önce Oluşum Drama Atölyesine (www.olusumdrama.com; 312.4178456), daha doğrusu yayımladıkları yaratıcı drama kitaplarına getirmek istiyorum sözü. “Kitaplar Adası”na taşıdığım bir tartışma vardı: “Drama halkın afyonu mu, hayatın provası mı?” Şeyh Bedrettin Film Kolektifi dramanın halkın afyonu, Oluşum Drama Atölyesi ise hayatın provası olduğunu söylüyordu bu tartışmada. Gelin bu kez yaratıcı drama kitaplarıyla sürdürelim konuyu. AÇ KAPIYI DRAMA! “Oluşum Yayınları”nca sunulan kitapların içinde gezinmemiştim daha önce. İlkin adlarını anayım bunların: Türkiye 1. Drama Liderleri Buluşması (1999 ?), Dramaya Çok Yönlü Bakış (2001), İlköğretimde Drama ve Tiyatro (2002), Drama ve Müze Pedagojisi (2002), Okulöncesinde Drama ve Tiyatro (2003), Drama Liderliği (2004), Dramada Arayışlar (2005)… Bu yedi kitap, bugün Oluşum Drama Enstitüsü adıyla anılan yapılanmanın dramayı nasıl yoğurduğunu, bunu enine boyuna nasıl tartıştığını, geçmişten günümüze nasıl bir birikime ulaştığını, geleceğe bakış temelinde dramaya yüklediği işlevin ne olduğunu, ülkemizin geleceğinde edineceği yer bağlamında yaratıcı dramayı nere den alıp nereye doğru taşıdığını çok iyi gösteriyor. Bu nedenle Oluşumcular, dramaya tam not alacak biçimde çalışmış bir grup. Bir bakıma dramayı içselleştirmiş bu grup, drama onlar için su içmeye, nefes almaya dönüşmüş kabaca. Oysa Şeyh Bedrettin Film Kolektifi, “drama” olgusuna “dıştan” bakıyor kanımca, bu da onların bu konuda “nakilci” kalmalarına yol açıyor. Oluşumcular, daha en başta kavramın kendisini, yani hem “drama”yı, hem de “eğitimde drama” ile “yaratıcı drama”yı tartışarak işe koyuluyor. Sözgelimi H.Ömer Adıgüzel, “yaratıcı drama” kavramı üzerine şu anımsatmayı gerekli görüyor: “…Gelişimini çok hızlı yaşayan dramanın, drama uygulayıcıları tarafından birbirinden çok farklı, hatta yer yer birbirine zıt açıklamalarla kimi zaman da bilimsellikten uzak öznel duygulara dayalı olarak tanımlanması alanın anlaşılırlığını zorlaştırmakta ve yaratıcı drama alanını öğrenmek isteyenler için olumsuz bir görünüme yol açmaktadır.” Adıgüzel, kaynaklardan ulaştığı drama tanımlarından bolca örnek de veriyor. Bunlardan ikisi şöyle: “Drama, doğrudan doğruya yaşamaktır.”, “Drama bir yaşam felsefesidir.” (Türkiye 1. Drama Liderleri Buluşması, 62, 63) Alın, iki savsöz daha size! Ama asıl önemlisi, bunları olduğu gibi onaylamak ya da yoksamak değil, tümünü de tartışılabilir konumda almak! Aynı kitapta Prof. Dr. Mübeccel Gönen de “eğitimde drama”yla ilgili şu açılımı getiriyor: “Dramatik etkinlikler, insancıl düşünme, hissetme 10 Ekim, Ulusal Drama Günü’ymüş. Bugüne özgülenmiş bir bildiri de kaleme alınmış bu arada. Sevgili Naci Aslan, “Oluşum Tiyatro ve Drama Atölyesi” adına göndermese bildiriyi, haberim de olmayacak. Bu yılın bildirisini AÜ Dil ve TarihCoğrafya Fakültesi Tiyatro Bölümü Öğretim Üyesi Dr. Tülin Sağlam hazırlamış, bildiride “gün”ün önemine değinmiş: “10 Ekim Ulusal Drama Günü’nü hem dramanın emin adımlarla ilerleyişini kutlamak hem de yaratıcılığın, eğlencenin ve öğrenmenin olağanüstü bir aradalığının mümkün olduğunu bir kez daha hatırlatmak için önemli buluyorum.” Ne zaman başladı “ulusal CUMHURİYET KİTAP SAYI 870 SAYFA 32
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle