29 Nisan 2024 Pazartesi English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

? yönleriyle tam insan olarak bir yazarı, onun yaşamını öğrenmedikçe, o yazarın eserlerini de gereğince anlayıp değerlendiremeyeceğimiz kanısındayım...” demektedir. Her okurun, her eleştirmenin, okumakta olduğu yazarın yaşamını ayrıntılarıyla bilmesinin olanaksızlığı düşünülürse, Aziz Nesin’in ‘mektup’ türünü, anılardaki, özyaşamöykülerindeki kimi boşlukları doldurma işlevi bakımından önemli bulduğunu sanıyorum. 90’lı yıllarda Ahmet Nesin’in yönettiği Düşün Yayıncılık’tan çıkan (telif ve çeviri) ‘mektuplar’ dizisi de galiba Aziz Nesin’in düşüncesiydi. Yurtdışı gezilerinde bu tür kitaplar araması, dostlarının başka ülkeleri ziyaretlerinde, Ali Nesin’in öğrencilik ve öğretim üyeliği için bulunduğu yerlerde ‘mektuplaşma’ kitaplarının izine düşülmesi istekleri, yayımlanmış birçok yazısından anımsanacaktır. Aziz Nesin, yazarın yaşamının bilinmesinin, yapıtlarının daha iyi anlaşılmasına yarayacağı düşüncesini “Birlikte Yaşadıklarım...”ın önsöz taslağında şöyle açıklıyor: “...Ölen için yazmanın daha bir rahatlığı var açıkçası. Bunu söylemek zorundayım. Ama şunu da eklemek isterim ki, [bu,] öldükten sonra yazdıklarımı sağlıklarında yazamazdım, yüzlerine söyleyemezdim anlamına gelmez, ki yazdıklarımın pek çoğunu ve ağırını yüzlerine de söylemişimdir. Ama ben bu insanları hemen hemen hepsini diyebileceğim kertede çoğunu seviyordum, çok seviyordum. Sevdiğim insanların sevmediğim ve bana olumsuz gelen yanlarını, ölümlerinden sonra (bibakıma arkalarından) yazmak hem kolay değil hem güzel değil. İşte ben hem kolay, hem güzel olmayan bu işi yapıyorum bu kitabımda. (...) Niçin yapıtlarını, yapıp ettiklerini değil de [yaşamlarının ayrıntılarını?] Yapıtlarını, yapıp ettiklerini de değerlendirmeye çalıştım. Ama bu benim işim değil, yada bana özgü bir iş değil. Bunu, edebiyat tarihçileri, eleştirmenler yapsınlar. Ben bir yazar olarak birlikte yaşayıp birlikte öldüklerimin kişiliklerini ortaya koyacağım. Ve bunu yapmakla da yaptıklarının ve yapıp ettiklerinin daha iyi anlaşılmasına yardımcı olacağım...” DOSTLAR ÜZERİNE ALINMIŞ NOTLAR “Birlikte Yaşadıklarım Birlikte Öldüklerim” Aziz Nesin’in, sağlığında yayımlama fırsatı bulamadığı birçok çalışmasından biriydi. Bunun notlarını almayı sürdürüyor, eski yazdıklarına yeni şeyler ekliyordu. Yaşarken yayımladığı bazı kitaplarında, yazılarında, dostlarına gönderdiği kimi mektuplarda bu tasarısından söz ettiği bilinir. Doğrusu ben de, yakınlarda çıkan konuya ilişkin gazete haberlerini ilk gördüğümde, kitabın, “Birlikte Öldüklerim” bölümü de eklenerek yeni bir baskısının yapıldığını düşünmüştüm. Kitap elime geçtiği zaman, ilk kez basıldığını biraz da şaşırarak ayrımsadım. Gerçekten, yazılarında öyle çok sözünü ettiği, ipuçlarını verdiği bir çalışmadır ki bu, Aziz Nesin’in sanki önceden basılmış, okuduğum bir kitabıymış CUMHURİYET KİTAP SAYI duygusu içindeydim. Ali Nesin, kitaba yazdığı önsözün başlarında şöyle diyor: “...Bilinen çalışkanlığı ve disipliniyle, Aziz Nesin yaşarken dostları üzerine notlar alır, onlarla olan anılarını ya da başkalarından duyduklarını sıcağı sıcağına yazar ve bu notları “Birlikte Yaşadıklarım” adını verdiği bir dosyada, daha sonra derleyip toparlayıp kitaplaştırmak üzere biriktirirdi. Zamanla “birlikte yaşadıkları” ölünce, Aziz Nesin ikinci bir dosya daha açtı: “Birlikte Öldüklerim...” Yıllar geçtikçe “Birlikte Öldüklerim” dosyası kalınlaşmış ve, anlaşılacağı üzere, Aziz Nesin bundan büyük acı duymuştur...” Kitapta Aziz Nesin’in Aliye Berger’den Haldun Taner’e, Orhan Kemal’den Asaf Halet Çelebi’ye, Cemal Süreya’dan Yaşar Kemal’e, Bedri Rahmi’den Halet Çambel’e, Ruhi Su’ya, Rıfat Ilgaz’dan Necip Fazıl’a, Kemal Tahir’e, birçok dostuyla ilgili izlenimleri, düşünceleri, mektuplaşmaları yer alıyor. Okurların ve edebiyat çevresinden insanların bir bölümü kitaptaki kimi yargıları ‘sert’ bulacaklardır. Ama, Aziz Nesin’i Aziz Nesin yapan biraz da budur. “Aziz Nesin’in edebiyatımıza da, toplum hayatımıza da kattığı çok şey vardır. Bunlardan biri de, her koşulda doğru bildiğini söyleme cesaretidir. Yaşamı süresince bu nedenle yarattığı tartışmaları anımsayanlar çoktur. (...) Yazıldıklarından yıllar sonra bu notları okurken zaman zaman hiç paylaşmadığım yargılar karşısında öfkelensem de, büyük bölümü artık aramızda olmayan nice yazar ve sanatçı üstüne bilinmedik, başka bir biçimde bilinmesine de olanak bulunmayan tanıklıkları paylaşabildiğim için mutluluk duydum. Daha da önemlisi, günümüzde ünlerini sürdüren sanatçıların yanı sıra, türlü nedenlerle gölgede kalmış, unutulmuş nice sanatçımızla da yüz yüze gelmekten, onları anımsatan yazılar okumaktan ayrı bir tat aldım...” (Aziz Nesin Tavrı, Turgay Fişekçi’nin köşe yazısı, Cumhuriyet, 13 Eylül 2006.) Gönül ister ki, kitaptaki yargılar üstüne edebiyatçılar, köşe yazarları da düşünce belirtsinler. Günümüzün genç okuru, olasılıkla kitapta adı geçen yazar ve sanatçıların bir bölümüne yabancıdır. Edebiyat magazini haline getirilmeden okunursa (kitapla ilgili gazete haberlerinde böyle bir tehlike sezinlediğimi saklamayaca870 ğım), kitabın, Türkiye’nin siyasal/ toplumsal anlamda olumlu, olumsuz özel dönüşümler geçirdiği 50’li, 60’lı yıllarına ilişkin önemli bir arka plan içerdiği görülecektir. Ayrıca günümüz okuru, o dönemlerin sanatedebiyat ortamı, insan ilişkileri üzerine hiç de azımsanmayacak bir bilgi edinecektir. AZİZ NESİN’DE ÖLÜM VE YAŞAM Edebiyatta kuşaklararası süreklilik yalnızca yapıtlar üzerine değil, aynı zamanda yazarların, eleştirmenlerin birbirleri hakkında yazmalarıyla da sağlanabilir. Yeni okur, edebiyatı yeni yazarlardan ibaret sanıyor. Yeni yazarlar kuşkusuz kendilerince yeni bir edebiyat kurmaktadırlar. Ama bütün yeni dünya yazarları da edebiyatlarını bir boşluğa kurmuyorlar. Şiire bakılırsa, demek istediğim sanırım anlaşılır. Tüm bir şiir kalıtını bilmeden şair olmaya kalkmak dünyanın her yerinde gülümsemelere yol açacak bir şeydir. “Birlikte Yaşadıklarım Birlikte Öldüklerim”in, bu bakımdan üzerinde durulması, tartışılması gereken bir kitap olduğunu düşünüyorum. Aziz Nesin’in ‘yokluğunda’ çıkan Mum Hala ve Okuduğum Kitaplar’ının bir iki değini dışında edebiyat çevrelerinde garip bir sessizlikle karşılanması beni ürkütmüştü. Deyim affedilirse, ‘ölü’ Aziz Nesin kitap yayımlamayı sürdürüyor, ama ‘canlı’ edebiyatçılardan ses çıkmı yordu. Aziz Nesin, birçok has edebiyatçı gibi ölümyaşam üzerine derinlemesine düşünen bir yazardı. Bunu, yazarlık yaşamının her evresindeki yazılarından izlemek olası. “Mum Hala” kitabında da konuya ilişkin düşüncelerini, notlarını anımsıyorum. Ölüm’ü, ölümden sonra yaşamayı sürdürme düşüncesini (Aziz Nesin gibi bir eytişimsel özdekçi için, metafizik anlamda değil kuşkusuz), ölümün nasıl bir ‘şey’ olduğunu, fiziksel ölümünden sonra tanıdıkların takınacakları tutumları sorguladığı sayısız yazı yazmıştı. Oyunlarından bazıları ölümyaşam üzerine inanılmaz etkililikte sahneler içerir. Aziz Nesin’in sıklıkla sözünü ettiği bir ‘ölüm biçimi’ de şuydu: Bir insan fiziksel olarak ölür, ama onu, yine fiziksel olarak tanıyanlarda yaşar. Öleni en son tanıyan da öldüğü zaman, işte o zaman, kişi gerçekten ölmüş olur. Aziz Nesin’in bu biçimde ölmesine daha çok uzun yıllar var. Öte yandan, yaşarken yayımlayamadığı, hazırlıklarını bitiremediği dosyalar yavaş yavaş gün ışığına çıkıyor. Kitaplaşıyor. Onu en son tanıyanlar bile öldüklerinde, umuyorum ki, değerbilir eller bu dosyaları Aziz Nesin’e yakışır biçimde yayımlamayı sürdüreceklerdir. ? Birlikte Yaşadıklarım Birlikte Öldüklerim/ Aziz Nesin/ Nesin Yayınevi/ 606 s. SAYFA 19
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle