29 Nisan 2024 Pazartesi English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

Nâzım Hikmet’le ilgili önyargılı, saplantılı düşüncelerden ne zaman kurtulacağız? Y önetimi ele geçiren siyasetçiler yurt için çalışmanın ne demek olduğunu çabuk unuturlar. Kendilerini tutan dar bir çevreyi kalkındırmaya çalışırken, karşılarında olanları acımasızca ezmeyi, halkın mutluluğuna aldırmamayı alışkanlık haline getirirler. Çok partili yaşamaya geçtiğimizden bu yana, bu kısırdöngü, daha geniş boyutlar kazandı. Tek parti döneminde de, Cumhuriyet devrimlerinin, devletin korunması adına, nice haksızlıklar yapıldı. Yönetimi sürdürmenin ana koşulu kültüre egemen olmaktır. Kendi siyasetine destek olan kültür anlayışını beslemek değil; kişilik kazanan kültürün gelişmesine yardımcı olmak, kültürün siyaset üstü bir özelliği olduğunu anlamak gerekir. Oysa hiçbir yönetim bu gerçeği görmek istemez. Onlar kendi siyasetine destek olan kütürü korumaya çalışır. Böylece kişiliksiz, yapay bir kültürün palazlanmasına yardım etmiş olurlar. Gerçek edebiyatçı “muhalif tavır” içinde kişiliğini korurken yazdıklarını daha iyi geliştireceğine inanır. Yönetimin siyaset anlayışına kiralanmış bir kalem, yaratıcı olmak özelliğini yitirir. Memduh Şevket Esendal’ın uysal kişiliğini eleştirenler için Nurullah Ataç, “Devrimci bir yönetimle çalışmak uysal olmak anlamına gelmez” diye düşünüyordu. Ama Nâzım Hikmet böyle bir uyum içinde değildi. “38 Olayları” öncesi Şevket Süreyya Aydemir, geçimini sağlayamayan Nâzım Hikmet’e iş bulmak, yaşamasını kolaylaştırmak amacıyla, kimi devlet adamlarıyla konuşturmak için Ankara’ya çağırır. Zamanın Emniyet Genel Müdürü Şükrü Sökmensüer’in, ona; “Sen Benerci gibi bir Hint devrimcisine destanlar düzüyor, bizim Milli Mücadele’mizi görmezden geliyorsun. Biz seni cumhuriyet devrimlerinin yanında görmek isteriz” anlamına gelen bir şeyler söylediği anlatılır. Nâzım Hikmet ne Mustafa Kemal’in karşısındadır, ne de devrimlerin. Ancak onun kafasındaki devrimde işçilerin de yönetimde yer alması vardır. Uzlaşma sağlanamaz. Nâzım Hikmet, Şevket Süreyya Aydemir’e de kırılır. “38 Olayları”nda Nâzım Hikmet’in Harp Okulu ile Donanma’yı “isyana teşvik” ettiği savları düzmece bir yargılamayla karara bağlanır. Yedek subay olarak savcı yardımcısı göreviyle Nâzım Hikmet’in dosyasını inceleyen Haluk Y. Şehsüvaroğlu savcıya sorar: “Hiçbir kanıt olmadığı halde Nâzım Hikmet’i nasıl yargılayacağız?” Savcının yanıtı düşündürücüdür: “Biz bu davada kanıt arayacak kadar saf değiliz.” Düzmece bir yargılama sonunda yıllarca içerde tutulan Nâzım Hikmet, “kırk karanlığı” dediğimiz tek parti döneminin baskı zamanlarında da unutulmuşluğa bırakıldı. Şiirlerini okumak, adını anmak bile nice insanın başını yaktı. Mustafa Şerif ONARAN Değinmeler ‘Merdivenşiir’de Afşar Timurçin onu söylence insanı olarak görmekten yana değildir: “Doğru yaşamlar güç yaşamlardır, güç yaşam dediğimiz şey bir inat konusu değilse bir adanma konusudur. Nazım Hikmet bir efsane olmaktan çok bir gerçekliktir, özellikle düşüncenin ve sanatın ne olduğunu bilenler için böyledir bu!” Onun adanmışlığından gelen savaşımcılığı ayrı bir konu. Önemli olan şiirinin değişik evrelerdeki özgün dokusunu, şiir dilini nasıl geliştirdiğini, günümüze doğru çağdaş şiirimizi nasıl etkilediğini ortaya koymaktır. Afşar Timuçin’in yorumuna göre: “İyi bakarlarsa, bakmayı da biliyorlarsa onda bütün insanlığın dramını ve gelişim serüvenini bulacaklar.” Nâzım Hikmet lendiğine önem veriyorsa, edebiyatın gelişmesi kolaylaşacak demektir. Yeter ki yönetim erkini elinde bulunduranlar sağ anlayışın edebiyatına destek oldukları kadar sol anlayışın edebiyatına da destek çıksınlar. Kazanacak olan edebiyattır. Dolaylı olarak yönetim erkinden sorumlu olanlar, edebiyattan da sorumlu olmanın gereğini yerine geticeklerdir. Siyaset anlayışına duydukları yakınlık nedeniyle niteliksiz bir edebiyatın desteklenmesi, giderek, edebiyatı yozlaştıracaktır. Bu yoz edebiyatın öne çıkması, edebiyatın gelişmesi anlamına gelmez. O zaman kimi önemli ozanların sağ kesim anlayışıyla değerlendirilmesi, kendilerini kanıtlamak çabası diye de yorumlanabilir. NESNEL BİR DEĞERLENDİRME Fırat Uğurlu, Nâzım Hikmet’in şiirini nesnel bir değerlendirme içinde incelerken; Mehmet Kaplan’ın önyargılı tutumunu eleştirmekte, siyaset anlayışını değil, şiirin dokusuna gerçekliği nasıl işlediğini düşünmektedir: “Açıkça görülür ki Mehmet Kaplan’ın eleştirisi Nazım Hikmet’in genel şiir anlayışını yansıtmakta yoksun kalmış, bilinçli olarak içerdiği politik söyleme ve düşünceye yönelmiştir.” Fırat Uğurlu, insanlığa seslenen bir bilgiozan olarak görür Nâzım Hikmet’i: “Nazım’ın birçok şiirinde mesaj sosyalist ideolojik bir kaygının ötesine geçmiş ve toplumsallaşmıştır. Toplumculuk temelinde yazılmış bu şiirler evrensel bir duyarlığa ulaşır. Verilmek istenen mesaj tüm insanlığadır.” Fırat Uğurlu’nun dürüst tutumunu belirtmek için, dipnota aldığı, “Nâzım Hikmet’in Türk vatandaşlığına alınması olayı”nı anımsatmak uygun olur. Siyasetçilerin “gerekiyorsa” sözündeki kaypaklığı yorumlamamız koşuluyla: “Geçenlerde Meclis Başkanı Bülent Arınç Moskova’da, Nazım Hikmet’in mezarı önünde “Gerekiyorsa tekrar Türk vatandraşlığına alınmalıdır” diye beyanat vermiş. Her fırsatta Nazım’ın vatandaşlık hakkını savunan AKP’liler, çok değil bundan birkaç ay önce Türk Vatandaşlığı Kanun Tasarısı görüşmeleri sırasında Nazım Hikmet’i vatandaşlıktan çıkaran Bakanlar Kurulu kararının iptal edilmesi önerisine destek vermemişlerdi. Nazım Hikmet’in tekrar Türk vatandaşlığına alınması, mezarının Türkiye’ye getirilip şiirinde vasiyet ettiği gibi Anadolu’da bir çınar altına gömülmesi için ‘sözde’ girişimler dönem dönem tekrarlansa da her zaman sözde kalmıştır. Partiler arasında gerçekleşen ‘Nazım’ı biz getireceğiz’ adlı sözlü yarışta milletvekilleri tarafından öne sürülen nedenler de ilginçtir. Dirisi işimize yaramadı, ölüsü mü yarayacak; Atatürk affetmemiş biz mi affedelim; uğraşacak başka iş mi yok... Bu gibi sözlerden sıkça tekrarlanan, artık bir milletvekili klasiği olmuş ‘edebi yönüne bir diyeceğimiz yok ama...’ ile başlayan cümle ise Türkiye’nin bazı şeyleri hâlâ aşamadığının göstergesi değil midir?” Nâzım Hikmet’le ilgili önyargılı, saplantılı düşüncelerden ne zaman kurtulacağız? ? taları arasında Mehmet Akif, Ahmet Haşim, Cenap Şehabettin gibi değerlerimizi anımsarken, Nâzım Hikmet’e de özel bir dosya açıyor (MERDİVENŞİİR, Modern Türk Şiirinin Ustaları II, EylülEkim 2005). MERDİVENŞİİR “Sunuş” yazısında Mevlana’nın bir sözünü anımsatıyor: “Özgür olmayan hakikatı söyleyemez.” Saplantılı kişilerin, baskı yasalarının kısıtlamasından başka, kafamızın bir yerine gizlenen yasaklamalar da özgürlüğümüzü kısıtlıyor. Kafasındaki yasaklamayı yenmesine karşın, özgürlüğü en çok özleyen ozanlardan biriydi Nâzım Hikmet. Gene de, Cahit Sıtkı Tarancı’nın; “En yavuz evladı bu memleketin Nâzım ağabey hapislerde çürür” demesine tepki gösterecek; “Hapis amma, zincirlerini kırmış yatar, en âlâ mertebeye ermiş yatar, yatar Bursa kalesinde” demesini bilecek kadar gözü pektir. Sağcı anlayışın dergisi MERDİVENŞİİR, ölümü üzerinden kırk yılı aşkın bir zaman geçmesine karşın, çağdaş şiirimizin ustası saydığı Nâzım Hikmet’e sahip mi çıkıyor? Sağ anlayış ile sol anlayış şiir dilinin gücünde birleşiyor da; şiirin içine değil, o için nasıl iş MERDİVENŞİİR’DEKİ DOSYA MERDİVENŞİİR’deki dosyada Afşar Timuçin, yaşaması söylencelere karışan, sevi ilişkilerinde gönül yorgunluğuna düşen Nâzım Hikmet’i değil; yaşama güçlükleri içinde çok yönlü bir şiiri geliştiren Nâzım Hikmet’i anlamak gerektiğini belirtmektedir (MERDİVENŞİİR, Nâzım Hikmet’in Dünyası, EylülEkim 2006). Afşar Timuçin, Nâzım Hikmet şiiri üzerine derinleşmesini bilen bir ozan, bir felsefe insanıdır. Yaşama serüveniyle şiirinin örtüşen özelliklerini anımsatırken, kendine yaraşan ölümü gösteriyor: “Yaşadığını yazan ve yazdığını yaşayan çok az şair vardır. Nazım Hikmet gelişmeyi ve dolayısıyla acı çekmeyi göze almış bir dünya dünya insanı olarak siyasal öngörüleri çerçevesinde bildiği gibi yaşadı ve kendine yaraşır bir ölümle öldü.” Şiirinin değişik evrelerinde Nâzım Hikmet’in toplumcu öğretiyi savsözle anlatması yadırgandı. Şiiri savsözde arayanlar için onlar bayrak gibi kullanılması gereken şiirlerdi. Ama halk şiiri ile divan şiiri geleneğini çağdaş şiir anlayışına dönüştürürken toplumcu duyarlığı dolaylı anlatımla şiire yansıtması, daha etkili olmasını sağladı. YAZIM NOTU Alıntılardaki yazımı değiştirmediğim için “Nâzım” adı karışıklığa yol açabilir. Yazımı aynı olan “nazım” sözcüklerinden ‘düzenleyen’ ya da ‘manzume yazan’ anlamına gelende ‘a’nın üzerine düzeltme imi konarak “Nâzım” diye yazılır. Yazım kılavuzlarında böyle gösterilmeseydi bile, özel ad olarak, Nâzım Hikmet’in adında düzeltme imi bulunduğuna göre “Nazım” diye yazmak doğru değildir. MERDİVENŞİİR’in bu yazım yanlışını düzeltmesi gerekir. Bu sayfayla iletişim kurabilmeniz için dergilerinizi ve kitaplarınızı aşağıdaki adrese gönderirseniz memnun oluruz. NÂZIM HİKMET’İN ÖNEMİ Ölümü üzerinden kırk yılı aşkın bir zaman geçmesine karşın, saplantı içindeki dar kafalılar ona hâlâ kem gözle bakabilir. Ama sağ kanat dergileri bile çağdaş şiirimizin bu usta ozanını nesnel bir görüşle ele almak gereksinimi içindedir. MERDİVENŞİİR böyle bir çalışmaya girişen düzeyli dergilerimizden biri. Derginin daha önceki sayılarında da Ülkü Tamer, Metin Eloğlu gibi kişilikli ozanlarımızı nesnel ölçütler içinde değerlendiren dergi, çağdaş şiirimizin usSAYFA 16 MUSTAFA ŞERİF ONARAN Hekimköy Sitesi 20. Sk. No: 8 06800 ÜmitköyAnk. Tel.: (0312) 235 91 11236 23 46 CUMHURİYET KİTAP SAYI 870
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle