19 Mayıs 2024 Pazar English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

Aylar
Günler
CMYB C M Y B 10 HAZİRAN 2010 PERŞEMBE CUMHURİYET SAYFA DİZİ 15 Her şeyi bilen bir cumhurbaşkanõ C untasal devinimleri, bunlar arasõn- daki ilişkileri, yüksek düzeydeki ko- mutanlarõn eğilim ve isteklerini bütünüyle bilen, ancak muhtõranõn 12 Mart günü patlayacağõnõ öğrenemeyen tek bir kişi vardõ: Başbakan Demirel. TBMM’deki yeminine bağlõ kalacağõnõ, Başbakanõn tüm uyarõlarõna karşõn, ordudan herhangi bir davranõşõn gelemeyeceğini söy- leyen Cumhurbaşkanõ Sunay, bir gece ön- cesi durumu Başbakanõ’na iletmemişti. Garip bir rastlantõdõr. 1980’de, 12 Ey- lül’den önce Cumhurbaşkanõ’na verilen “ordu uyarı mektubu”nu, Cumhurbaşka- nõ Fahri Korutürk, bir haftaya yakõn ce- binde taşõmõş, uyarõyõ aldõğõ gün Başbaka- nõ -gene Demirel’di- çağõrarak durumu an- latmamõştõ. 12 Mart’a nasõl gelindiğini genişçe açõk- layarak yazmak yararlõ olabilir. 1971 muhtõrasõna ge- linceye değin izlenen ge- lişmeler bir bakõma 12 Eylül gelirken de değişik biçimlerde olagelmiştir. 12 Mart öncesinde, ko- muta heyetinin sözcülü- ğünü Muhsin Batur yap- tõ. 12 Eylül öncesi aynõ görevi Deniz Kuvvetleri Komutanõ Bülent Ulusu üstlendi. Her iki komutan da, müdahaleye esas sa- yõlacak nitelikteki gelişmeleri Milli Gü- venlik Kurulu’nda -yazõlõ ya da sözlü- dile getirmişlerdi. Her iki müdahalede de özellikle askerle- rin darbeden önce demokratik düzen içinde sivil yönetimlerle birlikte anarşik olaylarõ ne- den ezmediği sorusu hep canlõ kaldõ. Fakat 12 Mart’ta da, 12 Eylül’de de, askeri yönetici kadrolarõn önemli kaygõsõ “bir Mustafa Muğlalõ ya da 27 Mayıs’ın Ge- nelkurmay Başkanı Rüştü Erdelhun gibi olmamak” nedenine dayanõyordu. Daha önce de belirtildiği gibi, Mustafa Muğlalõ, si- vil yönetimli bir dönemde, Doğu’da 33 ki- şiyi kurşuna dizmekten sanõk olarak yargõ- lanmõş, Erdelhun ise, 27 Mayõs’tan önce si- vil yönetimin yanõnda, ihtilalin karşõsõnda davranõşlar göstermişti. TBMM’de milletin tem- silcileriyle seçil- me kõvancõnõ yaşayan bir Cumhur- başkanõ’nõn ettiği yemine sadõk kal- mayarak askerin dayatmasõna boyun eğmesi -ya da asker dayatmasõ karşõ- sõnda- istifa etmeyi düşünememesi hâ- lâ belleğimde şaşõrtõcõ bir olay olarak yaşõyor. Belleğimde tazeliğini koruyan bir di- ğer olay; AP hükümetinin olan biten- ler karşõsõnda içine düştüğü durumdu. 10 Mart 1971 günü Tercüman ga- zetesinde, yõllar sonra koleksiyonlara göz attõğõmda kent içi baskõlarõnda gazeteden çõkarõldõğõnõ gördüğüm “En Tehlikeli Yol” başlõğõyla bir yazõm yayõmlandõ. Özetlemek gerekirse yazõ; askerlerin ya Cumhurbaşkanõ’na ya da doğrudan Başbakan’a bir mektup gön- dererek hükümetin çekilmesini isteye- ceklerini, istek yerine getirilmezse yö- netime el koyacaklarõnõ bildireceklerini içeriyor, komutanlarla yüksek rütbeli subaylarõn yaptõklarõ toplantõlarda müdahaleye karar verdikleri belirtili- yordu. Bir paragrafõnda da askerlerin ya- pacağõ müdahalenin anayasaya aykõ- rõ olacağõ yazõlõydõ. O sabah telefon çaldõ. Başbakan De- mirel, şayet vaktim varsa evine gelmemi rica ediyordu. Gittim. Kõsaca kimi konulara değindikten sonra Başbakan; “Bugünkü yazõnõzõ okudum. Ama devletin istihbarat servisleri yazdõklarõnõzõ doğrular ma- hiyette bilgi vermiyor” dedi. Devletin istihbarat servisleri, önce- likle MİT yazõda geçenleri bilmeye- ceklerdi ha? Şaşõrdõm doğrusu... Demirel’e “İstihbarat servislerinden aldõğõnõz bilgileri bilemem. Bildiğim bir şey varsa bir müdahale ya mektup ya da muhtõra biçiminde bugün veya ya- rõn geliyor” dedim. Hayretle yüzüme baktõ. Gazeteciye haberin kaynağõnõ sormayacak kadar nazikti. Bana mõ yoksa devlete mi inanacaktõ. “Aldõğõm bilgilerin doğruluğuna ina- nõyorum” dedim. Ayrõldõm evinden. Bir gün sonra 12 Mart günü TRT, 13.00 haberlerinde Genelkurmay Baş- kanõ Tağmaç ile dört komutanõn imza- ladõğõ muhtõra metnini okuyordu. Durumdan Başbakan’õ bilgilendir- diklerini söyleyen Korgeneral Fuat Doğu; 12 Mart günlerinde bir gün MİT Müsteşarlõğõ’ndan emekliye ayrõldõ. Lizbon’a büyükelçi olarak atandõ ve: Yõllar geçti. Fuat Doğu Paşa gerçeği açõkladõ: 12 Mart darbesini MİT daha önce Başbakan’a bildirmemişti! ÇEKMEYEN 1971yõlõ şubat ayõnõn 12’nci günü Türk Otomobil Fabrikasõ AŞ’nin ( TO- FAŞ) Bursa’daki otomobil fabrikasõ Cumhur- başkanõ Cevdet Sunay ve Başbakan Demirel’in katõldõğõ bir törenle açõldõ. Fakat Cumhurbaşkanõ törenin yarõsõnda Bur- sa’dan ayrõlmõş, otomobille Eskişehir’e git- mişti. Demirel’den olayõn sonrasõnõ dinledim. Başbakan’õn içine kurt düşmüştü. Cumhur- başkanõnõ törenden ayrõlmaya ve Eskişehir’e git- meye zorlayan ne gibi önemli bir neden vardõ? Olayõn üzerinden beş gün geçtikten sonra De- mirel’i -adõnõ vermediği- “bir kişi” ziyaret et- miş ve Cumhurbaşkanõ’nõn Eskişehir’de ko- mutanlarla buluştuğunu bildirdikten sonra: “Eskişehir’de anlaştılar!” demişti. Ne yapabileceğini düşündü ve gidip Cum- hurbaşkanõ ile açõkça konuşmaya karar verdi. Mutat bir görüşme günü. Demirel gelişmeleri özetleyerek, “Birtakım belirtiler ve söylentiler var” diye söz başladõ. Sunay, çalõşma masasõna oturmuş, bir elini ya- nağõna dayamõş, Demirel’i dinliyordu. “Cumhurbaşkanlığı görevini size bu tür so- runları bilen birisi olduğunuzu bildiğim için önermiştim. Bildiğiniz yönde istekler var. Bunların sonucu ne olur, şimdi bilemiyorum. Fakat 12 Şubat günü Eskişehir’de müdaha- le konusunda müdahaleyi yapacak olanlar- la uzlaştığınız haberlerini de duyduk” dedi. Sunay kõzardõ. “Ben meşruiyetçiyim, bili- yorsunuz. Böyle şeylere girmem” diye yanõt- ladõ Başbakanõ. Kime inanacağõnõ bilemiyordu Başbakan. Da- ha önceki “bir olayı” da düşünmeden edemi- yordu. Cumhurbaşkanõ Sunay’a, “Kuşkulu bir adam değilim” demişti: “Birtakım belirtile- ri de gözden kaçırmam. Genel Sekreterinizin Genelkurmay Başkanı Tural’ın adamı oldu- ğu yolunda bilgiler var.” “Bir takım belirtilerin” kaynağõ Genel- kurmay Başkanõ Orgeneral Cemal Tural’dõ. Anlam verilemeyen ziyaret yapõyor. Birtakõm duyarlõ kurumlara gidiyor. Adõ etrafõnda darbe yapacağõ söylentileri yayõlõyordu. Tural’õn aleyhinde yazan gazeteci İlhami Soysal’õ adamlarõna dövdürdüğü kesinlik ka- zanmõştõ. Köşk Muhafõz Alayõ da Tural’a bağ- lõydõ... Darbe için her şey hazõr görünüyordu. Bunun üzerine Başbakan’a “Evet ne yapa- cağız, ne önerirsiniz?” diye sordu. Aldõğõ yanõt şöyleydi: “Emekliye ayırıp ye- rine bir başkasını getireceğiz” Demirel hõzlõ davrandõ. Bakanlar Kuru- lu’ndan kararnameyi geçirdi. Müsteşarõyla Köşk’e gönderdi. Haberi almõştõ Tural; “Beni kimse yerimden edemez” diyordu. Askeri şûraya atandõğõnõ gösteren kararnameyi görünce: “Ya öyle mi” dedi. Şapkasõnõ aldõ. Çõkõp gitti. Yerine 12 Mart darbesinin başrol oyuncula- rõndan Orgeneral Memduh Tağmaç getirildi. Ve olaylar zaman içinde hõzla aktõ. 12 Mart darbesini önleyebileceğini varsaya- rak muhtõranõn radyolardan okunmasõnõ dur- durmasõnõ sağlamasõ için, Başbakanlõk’tan isti- fa edeceğini söylediği zaman TBMM’de hem Meclis hem de Senato kanadõnda çoğunlukta olan Başbakan’a, Cumhurbaşkanõ Sunay, ma- zeret olarak: “Beni de devreden çıkardılar” diyecekti. ‘Beni de devreden çõkardõlar!..’ 12Mart 1971 günü sabah saat 11.00’de, Demirel, Güniz so- kaktaki evinin birinci katõn- daydõ. Telefon çaldõ, açtõ, karşõsõnda MİT Müsteşarõ Korgeneral Fuat Doğu vardõ. Doğu, “... Sayın Cumhurbaşkanı’nın bir dileğini size iletmekle görevliyim..” diye sö- ze başladõ. Ekledi: “Biraz önce yanlarında idim. Süleyman Bey istifasını versin, di- ye buyurdular...” Demirel, kõpkõrmõzõ oldu. Cumhurbaş- kanõ’nõn bir aracõ eliyle böylesine bir “me- saj” göndermesini de garipsedi. “Fakat Fuat Paşa” dedi Demirel, “Da- ha iki gün önce siz bana, Cumhurbaşka- nı’nın bir başka mesajını getirdiniz. Sa- yın Sunay, söyle Süleyman Bey’e, ben 22 Şubat’lar, 21 Mayıs’lar gördüm, kaygı duymasın, diyordu” dedi ve adeta bağõrdõ: “Peki, ama neden?” Fuat Doğu, ordunun müdahale kararõ al- dõğõnõ kõsaca anlattõ: “Bu nedenle, öyle uygun görüyorlar. Sü- leyman Bey bir an önce bunu yapacak olursa, daha iyi olacak, diyorlar” diye ek- ledi. Demirel, hemen, Cumhurbaşkanõ ile ko- nuşmak istediğini bildirdi. Hõzla Başbakanlõğa indi. Başbakanlõk ile Cumhurbaşkanlõğõ arasõnda -o dönemde- doğrudan bir telefon hattõ var- dõ. Zorlu durumlarda kullanõlmasõ öngö- rülmüştü. İşte, “en zorlu” durum! Bu telefondan Sunay’õ aradõ. Aldõğõ ya- nõtlar Demirel’i çileden çõkaracak nitelik- teydi. Cumhurbaşkanõ üst kattan henüz in- memişlerdi, çalõşma odasõna gelmemişti. Oy- sa, muhtõrayõ önleyebilecek zaman vardõ ön- lerinde. Sonunda, Sunay telefona gelebildi. De- mirel dedi ki, “Fuat Paşa aracılığıyla gönderdiğiniz haberi aldım.” Sunay yanõtladõ: “Sağlığınızı neden olarak gösterip çe- kilebilirsiniz, daha zaman var, iyi de olur Süleyman Bey.” Fotoğraflarõndan sağlõk akarken bu nede- ni öne sürüp istifa etmek! Çok ama çok il- kel bir yöntemdi. Demirel, “Sağlık nedeniyle istifa ede- mem, bunu yapamam. Yapabileceğim şudur: Derhal parlamentoya giderim. Güvenoyu isterim. Güvensizlik oyu ile he- men düşerim. Yeter ki, siz muhtırayı bir süre durdurun, radyodan açıklanmasını engelleyin” dedi Sunay’a. Amacõ hiç değilse, demokratik rejim için- de çekilmek, ordu darbesiyle düşüp, geleceğe ipotek koymamak! Ama daha sonraki yõllar kulaklarõnda sürekli çõnlayan Sunay’õn sesi, bu olasõlõğõ da yitirmesine neden oldu. Cumhurbaşkanõ: “... Beni de devreden çıkardılar, Sü- leyman Bey!.. ” diyordu. Radyoda, 12 Mart muhtõrasõ okunurken Demirel, Başbakanlõk’ta is- tifa mektubunu yazdõrõ- yordu. Komutanlarõn anayasayõ çiğnediğine ilişkin sözcüklerine ar- kadaşlarõ engel oldu- lar; ama Demirel, bu tür davranõş- larla hükümet- leri istifaya zorlamanõn demokratik rejimlerde kabul edi- lebilir bir davranõş olmadõğõnõ istifa mek- tubuna ya- zõlmasõnda direndi. Başbakanlõ- ğõn önüne yüzlerce gazeteci dolmuştu. Bir not: Radyolarda 12 Mart muhtõrasõnõn okunmasõndan kõsa bir süre sonra Başbakan’õn Özel Kalem Müdürü Muammer Ekonom, telefonda, “Başbakan sizi rica ediyor” dedi. Gelemeyeceğimi söyledim. Zira Başba- kanlõğõn önü yerli yabancõ yüzlerce gazete- ci tarafõndan tutulmuştu. Bu mazeretim üzerine Ekonom, “Sizi ar- ka kapıdan alırız” dedi ve Başbakanlõğa git- tim. Ekonom, beni Başbakan’õn çalõşma oda- sõna aldõ. Demirel, yuvarlak masanõn çev- resindeki bir koltukta oturuyordu. Beni gö- rünce ellerini havaya kaldõrdõ. “Bir şey söyleme” dercesine. İstihbarat açõsõndan haklõ çõktõğõmõ işaret etmek istiyordu. “Herkese sordum” dedi. “Ne dersiniz, ne yapılabilir bu ortamda?” “Siz bana bakmayın” diye yanõtladõm: “Ben gazeteciyim, hem de doğam baş- ka istekler uyandırır bende.” “Ne gibi?” diye sordu. “Ben olsam, muhtırayı dikkate almam, istifa etmem, hemen parlamentoya gider, olan biteni açıklarım” dedim. Elini başõnda gezdirdi, “İyi ama” dedi. “Bilgi aldık, muhtıra da açık. Eğer istifa etmezsem parlamentoyu kapatacaklar. Yönetime de tümüyle el koyacaklar.” Sonra ağõr ağõr şunlarõ söyledi: “Parlamentonun kapatılmasından ya- na olamam. İstifa edeceğim. Mektup da hazır...” diye konuştu. “Sonrası Allah kerim…” diye eklendi. Sonra ne oldu? Demirel başbakanlõktan is- tifa etti, ama parlamento açõk kaldõ. Demirel ve muhalefet, Parlamento’da as- ker isteklerine karşõ zaman zaman karşõ koydular. Ve… Genelkurmay Başkanlõğõ’ndan isti- fa edip cumhurbaşkanlõğõna adaylõğõnõ ko- yan Orgeneral Faruk Gürler’in Cumhur- başkanõ seçilmesini engellediler. Gürler’in yenilgisini parlamentoda baş- ta AP ve CHP işbirliği hazõrladõ. Hava Kuvvetleri Komutanõ Batur’un Gürler’den desteğini çekmesi de sonucu hazõrlayan başlõca etkenlerdendi. 12 Mart’õ çeşitli gelişmeler izledi ve… as- ker dayatmalarõna karşõn kontenjan senatö- rü emekli oramiral, eski Moskova Büyük- elçisi Fahri Korutürk Türkiye Cumhuri- yeti’nin 6. Cumhurbaşkanõ seçildi. Parlamentoda… Elizabeth ve Cevdet Sunay. S Ü R E C E K HİÇBİR ZAMAN UNUTULMAYAN İKİ OLAY... ‘Türkiye’de meslek’ LEYLA TAVŞANOĞLU A NTALYA - Türkiye Gazeteciler Cemiyeti, Konrad Adenauer Vakfõ ve Türk-Alman Vakfõ’nõn ortaklaşa düzenlediği Türk-Alman gazetecileri semineri kimi çarpõcõ gelişmelerin ortaya dökülmesi ve gözlerin açõlmasõna yardõmcõ oluyor. Bunlardan birincisi artõk Almanya’da Türklerin Türk kimliğiyle değil, Müslüman kimlikleriyle algõlanõr olduğu. İkincisi ise AKP’nin, “değerli dostu, hatta Atlantik ötesi ağabeyi” ABD’ye karşõ ciddi rahatsõzlõklar duymaya başlamõş oluşu. ‘Hiçbir şey eskisi gibi olmayacak’ Önce ikincisinden başlayalõm. Toplantõlara katõlan TBMM Dõşişleri Komisyonu Başkanõ ve AKP Eskişehir Milletvekili Murat Mercan’õn şu sözleri bir hayli göz açõcõ. Özellikle İran uranyumuyla ilgili olarak Türkiye’yle yapõlan takas anlaşmasõnõn önemini belirtiyor: “Türkiye bu işin sulandırılmasını hazmedemez. Hiçbir şey eskisi gibi olmayacak. İlk defa uluslararası hukuk sistemi bir meydan okumayla karşı karşıya. ABD’den gelen açıklamalar Türkiye açısından son derece rahatsız edici. İkinci Dünya Savaşı sonrası sorunlar donduruldu. Şimdi Türkiye bu sorunları dondurmak yerine çözelim” diyor. “İran’ın uranyum sorunu ambargoyla mı yoksa takas anlaşmasıyla mı çözülür? Geçenlerde Afganistan’daydım. Sovyetler 10 yılda orada bir şeyler inşa etmişler. NATO ve ABD sekiz yıldır orada. Bir okul bile yapmamışlar. O zaman sorun nasıl çözülecek? Türkiye artık dünyada sorunları çözmek istiyor. Türkiye bu rolünü devam ettirecektir. Bu bir AKP meselesi de değildir. Konjonktür onu gerektiriyor.” “Federal Alman Hükümetinin Entegrasyon Politikası” konulu oturumda ise Hürriyet Gazetesi Avrupa Yayõn Danõşmanõ Ahmet Külahçı ve Federal Alman Maliye Bakanlõğõ görevlisi Ali Aslan konuşuyorlar ve kimi çarpõcõ tespitler yapõyorlar: ? Almanya’da İslama ve Türk’e bakõş açõsõ son derece olumsuz. ? Almanlarõn yüzde 71’i İslamõn hoşgörüsüz, yüzde 60’õ ise demokratik olmadõğõnõ düşünüyor. ? İslam deyince kadõnlara yapõlan baskõlar, kadõnõn toplumdan dõşlanmasõ akla geliyor. ? İslamla ilgili haberlerin yüzde 23.3’ü terorizm ve İslamla ilgili. ? Yine uluslararasõ sürtüşmeleri İslamla bağdaştõran haberler yüzde 16 ve uyum sorununun İslamdan kaynaklandõğõ yolundaki haberler yüzde 15.8 oranõnda Alman basõnõnda yer bulmuş. Bunlarõn dõşõnda yapõlan tespitler de şöyle: ? Almanya’da artõk Türkler sadece Müslüman kimlikleriyle anõlõyor. İnsanlarõ sadece dini kimliklere indirgemek çok yanlõş. Bu ayrõlõklarõ körükler. ? Almanya’da İslamõn imajõ sadece kötü olmakla kalmõyor. Özellikle 11 Eylül sonrasõ neredeyse bütün Müslümanlara terörist olarak bakõlõyor. AKP gazetecilere baskıyı sürdürüyor Türkiye’de gazetecilerin sorunlarõnõ başka bir oturumda Türkiye Gazeteciler Cemiyeti Başkanõ Orhan Erinç anlatõyor. Erinç AKP hükümetinin basõn üzerinde yarattõğõ baskõlarõ şöyle dile getiriyor: “Türkiye’de demokrasi ve çok seslilikten söz ettiğimiz bu dönemde meslektaşlarımız siyasi iktidar tarafından gittikçe daha fazla suçlanıyor. Sadece iktidar değil, ona yakın yayın organları ve gazeteciler de karşı görüşlü gazetecilerin mesleklerini icra etmelerini engellemeye çalışıyor. Oysa bir dönem onlar da benzer baskılara maruz kalmışlardı.” Başbakan Erdoğan’õn “Artık hapiste gazeteci kalmayacak” dediğini hatõrlatan Erinç, sözlerini şöyle sürdürüyor: “Ama daha bugün bir meslektaşımız 15 ay hapse mahkûm oldu. Gazetecilik Türkiye’de en tehlikeli mesleklerden birisi olmaya devam ediyor.” TÜRK-ALMAN GAZETECİLERİ SEMİNERİ Memurlardan taşeron tepkisi AYDIN (Cumhuriyet) - Aydõn Tabip Odasõ Yönetim Kurulu, iktidarõn boşalan memur kadrolarõnõn yerini taşerondan doldurmaya gitmesini eleştirerek, hazõrlanan yeni tasarõyõ eleştirdi. Odadan yapõlan açõklamada, “Türkiye’nin tam bir pazar haline getirilmesi için tüm yasal düzenlemeler yapõlmaktadõr. Sağlõk ile başlayan bu süreç, okullar ve kamu hastaneleri ile devam edecektir” denildi.
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle