Katalog
Yayınlar
- Anneler Günü
- Atatürk Kitapları
- Babalar Günü
- Bilgisayar
- Bilim Teknik
- Cumhuriyet
- Cumhuriyet 19 Mayıs
- Cumhuriyet 23 Nisan
- Cumhuriyet Akademi
- Cumhuriyet Akdeniz
- Cumhuriyet Alışveriş
- Cumhuriyet Almanya
- Cumhuriyet Anadolu
- Cumhuriyet Ankara
- Cumhuriyet Büyük Taaruz
- Cumhuriyet Cumartesi
- Cumhuriyet Çevre
- Cumhuriyet Ege
- Cumhuriyet Eğitim
- Cumhuriyet Emlak
- Cumhuriyet Enerji
- Cumhuriyet Festival
- Cumhuriyet Gezi
- Cumhuriyet Gurme
- Cumhuriyet Haftasonu
- Cumhuriyet İzmir
- Cumhuriyet Le Monde Diplomatique
- Cumhuriyet Marmara
- Cumhuriyet Okulöncesi alışveriş
- Cumhuriyet Oto
- Cumhuriyet Özel Ekler
- Cumhuriyet Pazar
- Cumhuriyet Sağlıklı Beslenme
- Cumhuriyet Sokak
- Cumhuriyet Spor
- Cumhuriyet Strateji
- Cumhuriyet Tarım
- Cumhuriyet Yılbaşı
- Çerçeve Eki
- Çocuk Kitap
- Dergi Eki
- Ekonomi Eki
- Eskişehir
- Evleniyoruz
- Güney Dogu
- Kitap Eki
- Özel Ekler
- Özel Okullar
- Sevgililer Günü
- Siyaset Eki
- Sürdürülebilir yaşam
- Turizm Eki
- Yerel Yönetimler
Yıllar
- 2024
- 2023
- 2022
- 2021
- 2020
- 2019
- 2018
- 2017
- 2016
- 2015
- 2014
- 2013
- 2012
- 2011
- 2010
- 2009
- 2008
- 2007
- 2006
- 2005
- 2004
- 2003
- 2002
- 2001
- 2000
- 1999
- 1998
- 1997
- 1996
- 1995
- 1994
- 1993
- 1992
- 1991
- 1990
- 1989
- 1988
- 1987
- 1986
- 1985
- 1984
- 1983
- 1982
- 1981
- 1980
- 1979
- 1978
- 1977
- 1976
- 1975
- 1974
- 1973
- 1972
- 1971
- 1970
- 1969
- 1968
- 1967
- 1966
- 1965
- 1964
- 1963
- 1962
- 1961
- 1960
- 1959
- 1958
- 1957
- 1956
- 1955
- 1954
- 1953
- 1952
- 1951
- 1950
- 1949
- 1948
- 1947
- 1946
- 1945
- 1944
- 1943
- 1942
- 1941
- 1940
- 1939
- 1938
- 1937
- 1936
- 1935
- 1934
- 1933
- 1932
- 1931
- 1930
Abonelerimiz Orijinal Sayfayı Giriş Yapıp Okuyabilir
Üye Olup Tüm Arşivi Okumak İstiyorum
Sayfayı Satın Almak İstiyorum
CMYB
C M Y B
10 HAZİRAN 2010 PERŞEMBE CUMHURİYET SAYFA
DİZİ 15
Her şeyi bilen bir cumhurbaşkanõ
C
untasal devinimleri, bunlar arasõn-
daki ilişkileri, yüksek düzeydeki ko-
mutanlarõn eğilim ve isteklerini
bütünüyle bilen, ancak muhtõranõn 12 Mart
günü patlayacağõnõ öğrenemeyen tek bir
kişi vardõ: Başbakan Demirel.
TBMM’deki yeminine bağlõ kalacağõnõ,
Başbakanõn tüm uyarõlarõna karşõn, ordudan
herhangi bir davranõşõn gelemeyeceğini söy-
leyen Cumhurbaşkanõ Sunay, bir gece ön-
cesi durumu Başbakanõ’na iletmemişti.
Garip bir rastlantõdõr. 1980’de, 12 Ey-
lül’den önce Cumhurbaşkanõ’na verilen
“ordu uyarı mektubu”nu, Cumhurbaşka-
nõ Fahri Korutürk, bir haftaya yakõn ce-
binde taşõmõş, uyarõyõ aldõğõ gün Başbaka-
nõ -gene Demirel’di- çağõrarak durumu an-
latmamõştõ.
12 Mart’a nasõl gelindiğini genişçe açõk-
layarak yazmak yararlõ olabilir.
1971 muhtõrasõna ge-
linceye değin izlenen ge-
lişmeler bir bakõma 12
Eylül gelirken de değişik
biçimlerde olagelmiştir.
12 Mart öncesinde, ko-
muta heyetinin sözcülü-
ğünü Muhsin Batur yap-
tõ. 12 Eylül öncesi aynõ
görevi Deniz Kuvvetleri
Komutanõ Bülent Ulusu üstlendi.
Her iki komutan da, müdahaleye esas sa-
yõlacak nitelikteki gelişmeleri Milli Gü-
venlik Kurulu’nda -yazõlõ ya da sözlü- dile
getirmişlerdi.
Her iki müdahalede de özellikle askerle-
rin darbeden önce demokratik düzen içinde
sivil yönetimlerle birlikte anarşik olaylarõ ne-
den ezmediği sorusu hep canlõ kaldõ.
Fakat 12 Mart’ta da, 12 Eylül’de de, askeri
yönetici kadrolarõn önemli kaygõsõ “bir
Mustafa Muğlalõ ya da 27 Mayıs’ın Ge-
nelkurmay Başkanı Rüştü Erdelhun gibi
olmamak” nedenine dayanõyordu. Daha
önce de belirtildiği gibi, Mustafa Muğlalõ, si-
vil yönetimli bir dönemde, Doğu’da 33 ki-
şiyi kurşuna dizmekten sanõk olarak yargõ-
lanmõş, Erdelhun ise, 27 Mayõs’tan önce si-
vil yönetimin yanõnda, ihtilalin karşõsõnda
davranõşlar göstermişti.
TBMM’de milletin tem-
silcileriyle seçil-
me kõvancõnõ yaşayan bir Cumhur-
başkanõ’nõn ettiği yemine sadõk kal-
mayarak askerin dayatmasõna boyun
eğmesi -ya da asker dayatmasõ karşõ-
sõnda- istifa etmeyi düşünememesi hâ-
lâ belleğimde şaşõrtõcõ bir olay olarak
yaşõyor.
Belleğimde tazeliğini koruyan bir di-
ğer olay; AP hükümetinin olan biten-
ler karşõsõnda içine düştüğü durumdu.
10 Mart 1971 günü Tercüman ga-
zetesinde, yõllar sonra koleksiyonlara
göz attõğõmda kent içi baskõlarõnda
gazeteden çõkarõldõğõnõ gördüğüm “En
Tehlikeli Yol” başlõğõyla bir yazõm
yayõmlandõ. Özetlemek gerekirse yazõ;
askerlerin ya Cumhurbaşkanõ’na ya da
doğrudan Başbakan’a bir mektup gön-
dererek hükümetin çekilmesini isteye-
ceklerini, istek yerine getirilmezse yö-
netime el koyacaklarõnõ bildireceklerini
içeriyor, komutanlarla yüksek rütbeli
subaylarõn yaptõklarõ toplantõlarda
müdahaleye karar verdikleri belirtili-
yordu.
Bir paragrafõnda da askerlerin ya-
pacağõ müdahalenin anayasaya aykõ-
rõ olacağõ yazõlõydõ.
O sabah telefon çaldõ. Başbakan De-
mirel, şayet vaktim varsa evine gelmemi
rica ediyordu. Gittim.
Kõsaca kimi konulara değindikten
sonra Başbakan; “Bugünkü yazõnõzõ
okudum. Ama devletin istihbarat
servisleri yazdõklarõnõzõ doğrular ma-
hiyette bilgi vermiyor” dedi.
Devletin istihbarat servisleri, önce-
likle MİT yazõda geçenleri bilmeye-
ceklerdi ha? Şaşõrdõm doğrusu...
Demirel’e “İstihbarat servislerinden
aldõğõnõz bilgileri bilemem. Bildiğim bir
şey varsa bir müdahale ya mektup ya
da muhtõra biçiminde bugün veya ya-
rõn geliyor” dedim.
Hayretle yüzüme baktõ. Gazeteciye
haberin kaynağõnõ sormayacak kadar
nazikti.
Bana mõ yoksa devlete mi inanacaktõ.
“Aldõğõm bilgilerin doğruluğuna ina-
nõyorum” dedim.
Ayrõldõm evinden.
Bir gün sonra 12 Mart günü TRT,
13.00 haberlerinde Genelkurmay Baş-
kanõ Tağmaç ile dört komutanõn imza-
ladõğõ muhtõra metnini okuyordu.
Durumdan Başbakan’õ bilgilendir-
diklerini söyleyen Korgeneral Fuat
Doğu; 12 Mart günlerinde bir gün MİT
Müsteşarlõğõ’ndan emekliye ayrõldõ.
Lizbon’a büyükelçi olarak atandõ ve:
Yõllar geçti. Fuat Doğu Paşa gerçeği
açõkladõ:
12 Mart darbesini MİT daha önce
Başbakan’a bildirmemişti!
ÇEKMEYEN
1971yõlõ şubat ayõnõn 12’nci
günü Türk Otomobil
Fabrikasõ AŞ’nin ( TO-
FAŞ) Bursa’daki otomobil fabrikasõ Cumhur-
başkanõ Cevdet Sunay ve Başbakan Demirel’in
katõldõğõ bir törenle açõldõ.
Fakat Cumhurbaşkanõ törenin yarõsõnda Bur-
sa’dan ayrõlmõş, otomobille Eskişehir’e git-
mişti.
Demirel’den olayõn sonrasõnõ dinledim.
Başbakan’õn içine kurt düşmüştü. Cumhur-
başkanõnõ törenden ayrõlmaya ve Eskişehir’e git-
meye zorlayan ne gibi önemli bir neden vardõ?
Olayõn üzerinden beş gün geçtikten sonra De-
mirel’i -adõnõ vermediği- “bir kişi” ziyaret et-
miş ve Cumhurbaşkanõ’nõn Eskişehir’de ko-
mutanlarla buluştuğunu bildirdikten sonra:
“Eskişehir’de anlaştılar!” demişti.
Ne yapabileceğini düşündü ve gidip Cum-
hurbaşkanõ ile açõkça konuşmaya karar verdi.
Mutat bir görüşme günü.
Demirel gelişmeleri özetleyerek, “Birtakım
belirtiler ve söylentiler var” diye söz başladõ.
Sunay, çalõşma masasõna oturmuş, bir elini ya-
nağõna dayamõş, Demirel’i dinliyordu.
“Cumhurbaşkanlığı görevini size bu tür so-
runları bilen birisi olduğunuzu bildiğim için
önermiştim. Bildiğiniz yönde istekler var.
Bunların sonucu ne olur, şimdi bilemiyorum.
Fakat 12 Şubat günü Eskişehir’de müdaha-
le konusunda müdahaleyi yapacak olanlar-
la uzlaştığınız haberlerini de duyduk” dedi.
Sunay kõzardõ. “Ben meşruiyetçiyim, bili-
yorsunuz. Böyle şeylere girmem” diye yanõt-
ladõ Başbakanõ.
Kime inanacağõnõ bilemiyordu Başbakan. Da-
ha önceki “bir olayı” da düşünmeden edemi-
yordu.
Cumhurbaşkanõ Sunay’a, “Kuşkulu bir
adam değilim” demişti: “Birtakım belirtile-
ri de gözden kaçırmam. Genel Sekreterinizin
Genelkurmay Başkanı Tural’ın adamı oldu-
ğu yolunda bilgiler var.”
“Bir takım belirtilerin” kaynağõ Genel-
kurmay Başkanõ Orgeneral Cemal Tural’dõ.
Anlam verilemeyen ziyaret yapõyor. Birtakõm
duyarlõ kurumlara gidiyor. Adõ etrafõnda darbe
yapacağõ söylentileri yayõlõyordu.
Tural’õn aleyhinde yazan gazeteci İlhami
Soysal’õ adamlarõna dövdürdüğü kesinlik ka-
zanmõştõ. Köşk Muhafõz Alayõ da Tural’a bağ-
lõydõ... Darbe için her şey hazõr görünüyordu.
Bunun üzerine Başbakan’a “Evet ne yapa-
cağız, ne önerirsiniz?” diye sordu.
Aldõğõ yanõt şöyleydi: “Emekliye ayırıp ye-
rine bir başkasını getireceğiz”
Demirel hõzlõ davrandõ. Bakanlar Kuru-
lu’ndan kararnameyi geçirdi. Müsteşarõyla
Köşk’e gönderdi.
Haberi almõştõ Tural; “Beni kimse yerimden
edemez” diyordu.
Askeri şûraya atandõğõnõ gösteren kararnameyi
görünce: “Ya öyle mi” dedi.
Şapkasõnõ aldõ. Çõkõp gitti.
Yerine 12 Mart darbesinin başrol oyuncula-
rõndan Orgeneral Memduh Tağmaç getirildi.
Ve olaylar zaman içinde hõzla aktõ.
12 Mart darbesini önleyebileceğini varsaya-
rak muhtõranõn radyolardan okunmasõnõ dur-
durmasõnõ sağlamasõ için, Başbakanlõk’tan isti-
fa edeceğini söylediği zaman TBMM’de hem
Meclis hem de Senato kanadõnda çoğunlukta
olan Başbakan’a, Cumhurbaşkanõ Sunay, ma-
zeret olarak:
“Beni de devreden çıkardılar” diyecekti.
‘Beni de devreden çõkardõlar!..’
12Mart 1971 günü sabah saat
11.00’de, Demirel, Güniz so-
kaktaki evinin birinci katõn-
daydõ. Telefon çaldõ, açtõ, karşõsõnda MİT
Müsteşarõ Korgeneral Fuat Doğu vardõ.
Doğu, “... Sayın Cumhurbaşkanı’nın bir
dileğini size iletmekle görevliyim..” diye sö-
ze başladõ. Ekledi: “Biraz önce yanlarında
idim. Süleyman Bey istifasını versin, di-
ye buyurdular...”
Demirel, kõpkõrmõzõ oldu. Cumhurbaş-
kanõ’nõn bir aracõ eliyle böylesine bir “me-
saj” göndermesini de garipsedi.
“Fakat Fuat Paşa” dedi Demirel, “Da-
ha iki gün önce siz bana, Cumhurbaşka-
nı’nın bir başka mesajını getirdiniz. Sa-
yın Sunay, söyle Süleyman Bey’e, ben 22
Şubat’lar, 21 Mayıs’lar gördüm, kaygı
duymasın, diyordu” dedi ve adeta bağõrdõ:
“Peki, ama neden?”
Fuat Doğu, ordunun müdahale kararõ al-
dõğõnõ kõsaca anlattõ:
“Bu nedenle, öyle uygun görüyorlar. Sü-
leyman Bey bir an önce bunu yapacak
olursa, daha iyi olacak, diyorlar” diye ek-
ledi.
Demirel, hemen, Cumhurbaşkanõ ile ko-
nuşmak istediğini bildirdi.
Hõzla Başbakanlõğa indi.
Başbakanlõk ile Cumhurbaşkanlõğõ arasõnda
-o dönemde- doğrudan bir telefon hattõ var-
dõ. Zorlu durumlarda kullanõlmasõ öngö-
rülmüştü.
İşte, “en zorlu” durum!
Bu telefondan Sunay’õ aradõ. Aldõğõ ya-
nõtlar Demirel’i çileden çõkaracak nitelik-
teydi. Cumhurbaşkanõ üst kattan henüz in-
memişlerdi, çalõşma odasõna gelmemişti. Oy-
sa, muhtõrayõ önleyebilecek zaman vardõ ön-
lerinde.
Sonunda, Sunay telefona gelebildi. De-
mirel dedi ki,
“Fuat Paşa aracılığıyla gönderdiğiniz
haberi aldım.”
Sunay yanõtladõ:
“Sağlığınızı neden olarak gösterip çe-
kilebilirsiniz, daha zaman var, iyi de olur
Süleyman Bey.”
Fotoğraflarõndan sağlõk akarken bu nede-
ni öne sürüp istifa etmek! Çok ama çok il-
kel bir yöntemdi.
Demirel, “Sağlık nedeniyle istifa ede-
mem, bunu yapamam. Yapabileceğim
şudur: Derhal parlamentoya giderim.
Güvenoyu isterim. Güvensizlik oyu ile he-
men düşerim. Yeter ki, siz muhtırayı bir
süre durdurun, radyodan açıklanmasını
engelleyin” dedi Sunay’a.
Amacõ hiç değilse, demokratik rejim için-
de çekilmek, ordu darbesiyle düşüp, geleceğe
ipotek koymamak! Ama daha sonraki yõllar
kulaklarõnda sürekli çõnlayan Sunay’õn sesi,
bu olasõlõğõ da yitirmesine neden oldu.
Cumhurbaşkanõ:
“... Beni de devreden çıkardılar, Sü-
leyman Bey!.. ” diyordu.
Radyoda, 12 Mart muhtõrasõ okunurken
Demirel, Başbakanlõk’ta is-
tifa mektubunu yazdõrõ-
yordu. Komutanlarõn
anayasayõ çiğnediğine
ilişkin sözcüklerine ar-
kadaşlarõ engel oldu-
lar; ama Demirel,
bu tür davranõş-
larla hükümet-
leri istifaya
zorlamanõn
demokratik
rejimlerde
kabul edi-
lebilir bir
davranõş
olmadõğõnõ
istifa mek-
tubuna ya-
zõlmasõnda
direndi.
Başbakanlõ-
ğõn önüne yüzlerce
gazeteci dolmuştu.
Bir not:
Radyolarda 12
Mart muhtõrasõnõn
okunmasõndan kõsa bir
süre sonra Başbakan’õn
Özel Kalem Müdürü
Muammer Ekonom,
telefonda, “Başbakan
sizi rica ediyor” dedi.
Gelemeyeceğimi söyledim. Zira Başba-
kanlõğõn önü yerli yabancõ yüzlerce gazete-
ci tarafõndan tutulmuştu.
Bu mazeretim üzerine Ekonom, “Sizi ar-
ka kapıdan alırız” dedi ve Başbakanlõğa git-
tim.
Ekonom, beni Başbakan’õn çalõşma oda-
sõna aldõ. Demirel, yuvarlak masanõn çev-
resindeki bir koltukta oturuyordu. Beni gö-
rünce ellerini havaya kaldõrdõ. “Bir şey
söyleme” dercesine. İstihbarat açõsõndan
haklõ çõktõğõmõ işaret etmek istiyordu.
“Herkese sordum” dedi. “Ne dersiniz,
ne yapılabilir bu ortamda?”
“Siz bana bakmayın” diye yanõtladõm:
“Ben gazeteciyim, hem de doğam baş-
ka istekler uyandırır bende.”
“Ne gibi?” diye sordu.
“Ben olsam, muhtırayı dikkate almam,
istifa etmem, hemen parlamentoya gider,
olan biteni açıklarım” dedim.
Elini başõnda gezdirdi, “İyi ama” dedi.
“Bilgi aldık, muhtıra da açık. Eğer istifa
etmezsem parlamentoyu kapatacaklar.
Yönetime de tümüyle el koyacaklar.”
Sonra ağõr ağõr şunlarõ söyledi:
“Parlamentonun kapatılmasından ya-
na olamam. İstifa edeceğim. Mektup da
hazır...” diye konuştu.
“Sonrası Allah kerim…” diye eklendi.
Sonra ne oldu? Demirel başbakanlõktan is-
tifa etti, ama parlamento açõk kaldõ.
Demirel ve muhalefet, Parlamento’da as-
ker isteklerine karşõ zaman zaman karşõ
koydular.
Ve… Genelkurmay Başkanlõğõ’ndan isti-
fa edip cumhurbaşkanlõğõna adaylõğõnõ ko-
yan Orgeneral Faruk Gürler’in Cumhur-
başkanõ seçilmesini engellediler.
Gürler’in yenilgisini parlamentoda baş-
ta AP ve CHP işbirliği hazõrladõ. Hava
Kuvvetleri Komutanõ Batur’un Gürler’den
desteğini çekmesi de sonucu hazõrlayan
başlõca etkenlerdendi.
12 Mart’õ çeşitli gelişmeler izledi ve… as-
ker dayatmalarõna karşõn kontenjan senatö-
rü emekli oramiral, eski Moskova Büyük-
elçisi Fahri Korutürk Türkiye Cumhuri-
yeti’nin 6. Cumhurbaşkanõ seçildi.
Parlamentoda…
Elizabeth ve Cevdet Sunay.
S Ü R E C E K
HİÇBİR
ZAMAN
UNUTULMAYAN
İKİ OLAY...
‘Türkiye’de
meslek’
LEYLA TAVŞANOĞLU
A
NTALYA - Türkiye Gazeteciler
Cemiyeti, Konrad Adenauer Vakfõ ve
Türk-Alman Vakfõ’nõn ortaklaşa
düzenlediği Türk-Alman gazetecileri semineri
kimi çarpõcõ gelişmelerin ortaya dökülmesi ve
gözlerin açõlmasõna yardõmcõ oluyor.
Bunlardan birincisi artõk Almanya’da
Türklerin Türk kimliğiyle değil, Müslüman
kimlikleriyle algõlanõr olduğu. İkincisi ise
AKP’nin, “değerli dostu, hatta Atlantik ötesi
ağabeyi” ABD’ye karşõ ciddi rahatsõzlõklar
duymaya başlamõş oluşu.
‘Hiçbir şey eskisi gibi olmayacak’
Önce ikincisinden başlayalõm. Toplantõlara
katõlan TBMM Dõşişleri Komisyonu Başkanõ
ve AKP Eskişehir Milletvekili Murat
Mercan’õn şu sözleri bir hayli göz açõcõ.
Özellikle İran uranyumuyla ilgili olarak
Türkiye’yle yapõlan takas anlaşmasõnõn
önemini belirtiyor:
“Türkiye bu işin sulandırılmasını
hazmedemez. Hiçbir şey eskisi gibi
olmayacak. İlk defa uluslararası hukuk
sistemi bir meydan okumayla karşı karşıya.
ABD’den gelen açıklamalar Türkiye
açısından son derece rahatsız edici. İkinci
Dünya Savaşı sonrası sorunlar donduruldu.
Şimdi Türkiye bu sorunları dondurmak
yerine çözelim” diyor.
“İran’ın uranyum sorunu ambargoyla mı
yoksa takas anlaşmasıyla mı çözülür?
Geçenlerde Afganistan’daydım. Sovyetler
10 yılda orada bir şeyler inşa etmişler.
NATO ve ABD sekiz yıldır orada. Bir okul
bile yapmamışlar. O zaman sorun nasıl
çözülecek?
Türkiye artık dünyada sorunları çözmek
istiyor. Türkiye bu rolünü devam
ettirecektir. Bu bir AKP meselesi de
değildir. Konjonktür onu gerektiriyor.”
“Federal Alman Hükümetinin
Entegrasyon Politikası” konulu oturumda ise
Hürriyet Gazetesi Avrupa Yayõn Danõşmanõ
Ahmet Külahçı ve Federal Alman Maliye
Bakanlõğõ görevlisi Ali Aslan konuşuyorlar ve
kimi çarpõcõ tespitler yapõyorlar:
? Almanya’da İslama ve Türk’e bakõş açõsõ
son derece olumsuz.
? Almanlarõn yüzde 71’i İslamõn
hoşgörüsüz, yüzde 60’õ ise demokratik
olmadõğõnõ düşünüyor.
? İslam deyince kadõnlara yapõlan baskõlar,
kadõnõn toplumdan dõşlanmasõ akla geliyor.
? İslamla ilgili haberlerin yüzde 23.3’ü
terorizm ve İslamla ilgili.
? Yine uluslararasõ sürtüşmeleri İslamla
bağdaştõran haberler yüzde 16 ve uyum
sorununun İslamdan kaynaklandõğõ yolundaki
haberler yüzde 15.8 oranõnda Alman basõnõnda
yer bulmuş.
Bunlarõn dõşõnda yapõlan tespitler de şöyle:
? Almanya’da artõk Türkler sadece
Müslüman kimlikleriyle anõlõyor. İnsanlarõ
sadece dini kimliklere indirgemek çok yanlõş.
Bu ayrõlõklarõ körükler.
? Almanya’da İslamõn imajõ sadece kötü
olmakla kalmõyor. Özellikle 11 Eylül sonrasõ
neredeyse bütün Müslümanlara terörist olarak
bakõlõyor.
AKP gazetecilere baskıyı sürdürüyor
Türkiye’de gazetecilerin sorunlarõnõ başka
bir oturumda Türkiye Gazeteciler Cemiyeti
Başkanõ Orhan Erinç anlatõyor. Erinç AKP
hükümetinin basõn üzerinde yarattõğõ baskõlarõ
şöyle dile getiriyor:
“Türkiye’de demokrasi ve çok seslilikten
söz ettiğimiz bu dönemde meslektaşlarımız
siyasi iktidar tarafından gittikçe daha fazla
suçlanıyor. Sadece iktidar değil, ona yakın
yayın organları ve gazeteciler de karşı
görüşlü gazetecilerin mesleklerini icra
etmelerini engellemeye çalışıyor. Oysa bir
dönem onlar da benzer baskılara maruz
kalmışlardı.”
Başbakan Erdoğan’õn “Artık hapiste
gazeteci kalmayacak” dediğini hatõrlatan
Erinç, sözlerini şöyle sürdürüyor:
“Ama daha bugün bir meslektaşımız 15 ay
hapse mahkûm oldu. Gazetecilik
Türkiye’de en tehlikeli mesleklerden birisi
olmaya devam ediyor.”
TÜRK-ALMAN GAZETECİLERİ SEMİNERİ
Memurlardan taşeron tepkisi
AYDIN (Cumhuriyet) - Aydõn Tabip
Odasõ Yönetim Kurulu, iktidarõn boşalan
memur kadrolarõnõn yerini taşerondan
doldurmaya gitmesini eleştirerek, hazõrlanan
yeni tasarõyõ eleştirdi. Odadan yapõlan
açõklamada, “Türkiye’nin tam bir pazar
haline getirilmesi için tüm yasal
düzenlemeler yapõlmaktadõr. Sağlõk ile
başlayan bu süreç, okullar ve kamu
hastaneleri ile devam edecektir” denildi.