Katalog
Yayınlar
- Anneler Günü
- Atatürk Kitapları
- Babalar Günü
- Bilgisayar
- Bilim Teknik
- Cumhuriyet
- Cumhuriyet 19 Mayıs
- Cumhuriyet 23 Nisan
- Cumhuriyet Akademi
- Cumhuriyet Akdeniz
- Cumhuriyet Alışveriş
- Cumhuriyet Almanya
- Cumhuriyet Anadolu
- Cumhuriyet Ankara
- Cumhuriyet Büyük Taaruz
- Cumhuriyet Cumartesi
- Cumhuriyet Çevre
- Cumhuriyet Ege
- Cumhuriyet Eğitim
- Cumhuriyet Emlak
- Cumhuriyet Enerji
- Cumhuriyet Festival
- Cumhuriyet Gezi
- Cumhuriyet Gurme
- Cumhuriyet Haftasonu
- Cumhuriyet İzmir
- Cumhuriyet Le Monde Diplomatique
- Cumhuriyet Marmara
- Cumhuriyet Okulöncesi alışveriş
- Cumhuriyet Oto
- Cumhuriyet Özel Ekler
- Cumhuriyet Pazar
- Cumhuriyet Sağlıklı Beslenme
- Cumhuriyet Sokak
- Cumhuriyet Spor
- Cumhuriyet Strateji
- Cumhuriyet Tarım
- Cumhuriyet Yılbaşı
- Çerçeve Eki
- Çocuk Kitap
- Dergi Eki
- Ekonomi Eki
- Eskişehir
- Evleniyoruz
- Güney Dogu
- Kitap Eki
- Özel Ekler
- Özel Okullar
- Sevgililer Günü
- Siyaset Eki
- Sürdürülebilir yaşam
- Turizm Eki
- Yerel Yönetimler
Yıllar
- 2025
- 2024
- 2023
- 2022
- 2021
- 2020
- 2019
- 2018
- 2017
- 2016
- 2015
- 2014
- 2013
- 2012
- 2011
- 2010
- 2009
- 2008
- 2007
- 2006
- 2005
- 2004
- 2003
- 2002
- 2001
- 2000
- 1999
- 1998
- 1997
- 1996
- 1995
- 1994
- 1993
- 1992
- 1991
- 1990
- 1989
- 1988
- 1987
- 1986
- 1985
- 1984
- 1983
- 1982
- 1981
- 1980
- 1979
- 1978
- 1977
- 1976
- 1975
- 1974
- 1973
- 1972
- 1971
- 1970
- 1969
- 1968
- 1967
- 1966
- 1965
- 1964
- 1963
- 1962
- 1961
- 1960
- 1959
- 1958
- 1957
- 1956
- 1955
- 1954
- 1953
- 1952
- 1951
- 1950
- 1949
- 1948
- 1947
- 1946
- 1945
- 1944
- 1943
- 1942
- 1941
- 1940
- 1939
- 1938
- 1937
- 1936
- 1935
- 1934
- 1933
- 1932
- 1931
- 1930
Abonelerimiz Orijinal Sayfayı Giriş Yapıp Okuyabilir
Üye Olup Tüm Arşivi Okumak İstiyorum
Sayfayı Satın Almak İstiyorum
CMYB
C M Y B
ARADA BİR
HİKMET ALTINKAYNAK
Atatürk Sevgisi
Guinness’te…
Türkiye Cumhuriyeti’nin temelinin atıldığı 23
Nisan 1920, yani TBMM’nin açılışının 90.
yıldönümü, cuma günü yurdumuzda, yavru
vatan KKTC’de ve dünyadaki
temsilciliklerimizde, törenlerle kutlandı. Yurttaki
kutlama, her yere bayrakların asılması, çocuk
şenliklerinin gökyüzüne yayılması biçimindeydi.
Bazı yerlerde olumsuzluklar da yaşandı.
Çocuklara çay servisi yaptırıldı, Atatürk’süz
tören gerçekleştirildi.
Oysa 90. yıldönümü daha coşkulu
geçmeliydi. Elbette geçenler de oldu.
Örneğin Antalya’da kutlanan bayram farklı
oldu, büyük bir ses olarak yurda/dünyaya
yayıldı. Herkesi çok sevindirdi. Çünkü
Antalya’daki 23 Nisan’da çocuklar, “dünyanın
en büyük çocuk korosu” olarak şarkılar söyledi.
Ajansların verdiği bilgiye, televizyonların
yansıttığı görüntüye göre, 2 bin 23 çocuk,
Guinness Rekorlar Kitabı’na girmek için hep
birlikte şarkı söyledi.
Antalya Milli Eğitim Müdürlüğü, 2 bin 23
öğrenciden oluşan koroyla “dünyanın en büyük
çocuk korosu” unvanını almak, Guinness
Rekorlar Kitabı’na girmek istiyordu. Antalya
Atatürk Stadyumu’nda gerçekleştirilen bu
gösteride Antalya Belediye Başkanı Prof. Dr.
Mustafa Akaydın da bu koroda çocuklara
katılarak coşkuyla şarkı söyledi. Vali Alaaddin
Yüksel, “Antalyalı çocuklar bugün buradan
dünyaya çok önemli bir barış mesajı verdiler”
dedi.
Çocuklar stadyuma noter gözetiminde,
elektronik biletlerle alınarak sayıları saptandı.
Ve törende de, birbirinden güzel altı çocuk
şarkısı söyledi. “Oynaya oynaya gelin
çocuklar”, “23 Nisan kutlu olsun”, “Bugün 23
Nisan neşe doluyor insan”, “Orda bir köy var
uzakta”, “Sev kardeşim”, “Hayat bayram olsa”
şarkılarını ve “Onuncu Yıl Marşı”nı seslendirdi.
2 bin 23 çocuk, gökkubbeyi çınlattı. 2023,
Cumhuriyet’in 100. Yıldönümü’ne
göndermeydi. Kameralar bu “dünyanın en
büyük korosu”nu görüntüledi ve Guinnes
Rekorlar Kitabı’na girme hakkı için olayı
belgeledi. Belgelenen yalnızca bu muydu?
Ben de bu 23 Nisan’da, önce Beşiktaş
Meydanı’ndaki Cumhuriyet ve Demokrasi
Anıtı’na çelenk koyma törenine, ardından
Beşiktaş Belediyesi’nin 23 Nisan Çocuk
Karnavalı’na katıldım.
Beşiktaş Spor Kulübü Çilekli Spor
Tesisleri’nde Beşiktaş Belediyesi’nce
düzenlenen karnavalda “Atatürk’ü Seviyorum”
adlı kitaplarımı imzalayıp Beşiktaş Belediyesi
adına hediye ettim. Güneşin yakıcı sıcaklığı
altında, 1000 kitabı tek tek imzaladım, molasız
üç saat sürdü, yorulmadım. Güneşin ellerimi
yakıp kızartmaya başladığını ise, eve gelince
duyumsayabildim. Ve gördüm ki, imzaya gelen
çocuklar ve anne babaları sadece kitaba olan
tutkuları için değil, ondan da önce asıl
Atatürk’e olan büyük ilgileri, sevgileri nedeniyle
saatlerce kuyrukta imza için bekledi. Elbette bu
doğaldı. Ama gelenlerin neredeyse üçte biri
başları örtülü hanımlar ve çocuklardan
oluşuyordu. Bu da düşünüldüğünde, onları
Atatürk’ten koparmak isteyenlerin tersine,
hepsinin ayrı ayrı, özenle gösterdikleri ilgi, işte
bu çok önemli bir gerçeğin altını çiziyordu.
Atatürk’ün 23 Nisan’ı çocuklara armağan
etmesinin asıl nedeni ise, işte bu gerçekte
yatıyordu. Atatürk sevgisi herkesi
birleştiriyordu. Atatürk sevgisi, Antalya’dan
başlayan koro gibiydi, bunu hiçbir iktidar
engelleyemezdi. Guinnes Rekorlar Kitabı’na
girmesi girmemesi önemli değildi. Atatürk
sevgisi, anne baba, vatan sevgisi demekti…
2 bin 23 çocuklu “dünyanın en büyük çocuk
korosu” işte bunu da belgeledi…
PENCERE
Demokrasi Dinsel
Şeriata Karşıdır
1) Avrupa’da demokratik devrim, Hıristiyan
şeriatına karşı yapıldı...
2) Türkiye’de demokratik devrim, İslam
şeriatına karşı gerçekleşiyor.
3) Avrupa’da Hıristiyan şeriatının hukuku
yıkıldı, Hıristiyanlık inancı sürüyor...
4) Türkiye’de İslam şeriatının hukuku yıkıldı,
Müslümanlık inancı sürüyor.
5) Bugün ülkemizdeki din kavgası; inanç
kavgası değildir; şeriat hukukunu geri getirme
kavgasıdır.
Demokrasi Batı uygarlığının ürünüdür;
18’inci yüzyıldan bu yana hayata geçirildi; kısa
sayılabilecek bir tarihi var.
Bir kavganın tarihidir bu...
Kavga üç alanda sürdü:
1) Felsefede (düşünde, fikirde).
2) Toplumsal kesimde (sınıflar arasında).
3) Politikada (partiler arasında).
Hıristiyan şeriatı, kilise öğretisiydi. Neydi
kilise öğretisi?.. Aklını bir yana bırak!.. Kutsal
kitabın dediği dediktir!.. Devlet düzenini Allah
kurmuştur. Kral gücünü gökten alır. İnsan
hakları ve temel özgürlükler mi?.. Haydi
canım sen de!.. Hukuk Tanrı’nın hukukudur.
Örnek mi?..
Tanrı huzurunda bir çift evlenmişse, karı ile
koca artık boşanamaz. (Kilise bu inadını 20’nci
yüzyılın ortasına dek taşıdı.) Kilise
egemenliğinde felsefe dinseldir, düşün ve
kültür dinseldir, sanatlar ve edebiyat dinseldir.
Birey yoktur, kul vardır; çünkü birey özgürce
düşünür, kul, aklını din adamına emanet
etmiştir.
“Aydınlanma Felsefesi” insana aklını
kullanmayı öğretti.
Nasıl oldu bu?..
Sanayileşme devrimiyle yeni bir sınıf ortaya
çıktı: Burjuvazi!.. Ekonomide güçlenen burjuva,
toprak egemenliğine dayanan aristokrasiye
(kilise ve kralla bütünleşen sınıf) karşı aklın,
fikrin, özgürlüğün kavgasını verdi;
demokrasinin toplumbilimi, sınıflar
çatışmasında belirlendi.
Ya politika?..
Parlamentonun sağında kilise ve krala bağlı
aristokrasi, solunda cumhuriyetten yana
burjuvazi yerlerini alınca, siyasal çatışma
partilerle örgütlenmeye başladı.
Sonuçta kilise öğretisi yıkıldı; laiklik devletin
temel kuralına dönüştü; demokrasinin yolu
açıldı. Avrupa’da Hıristiyan şeriatını yıkıp kulu
bireye dönüştüren yurttaşlık yasaları 19’uncu
yüzyılda çıkarılmıştır.
Türkiye’de Yurttaşlık Yasası (Medeni Kanun)
1926’da yürürlüğe girdi.
Türkiye’nin sıkıntısı nereden kaynaklanıyor?..
Ülkemizde sanayi devrimi gerçekleşmeden
‘Aydınlanma Devrimi’, ‘asker-sivil aydın’
öncülüğünde hayata geçirildi. 1923 Devrimi bir
yandan devlet eliyle endüstriye yöneldi, öte
yandan kültür seferberliğiyle laikliğin insancıl
altyapısını oluşturdu. Bu süreçte burjuvazinin
de gelişmesi doğaldı.
Ne var ki 21’inci yüzyılın eşiğinde
karşıdevrim sancılarını yaşıyoruz...
Bir buçuk milyarlık İslam coğrafyasında,
demokrasiye en yakın duran Türkiye’de
şeriatçılar iktidara geçtiler.
Oysa demokrasi, Batı’da Hıristiyan şeriatını
aşarak kuruldu; Doğu’da Müslüman şeriatını
aşarak kurulacak... Çünkü demokrasinin
hukuk düzeni laiktir; dinsel olamaz...
Demokrasi inanca karşı değildir...
Dinsel şeriat demokrasiye karşıdır.
(13 Nisan 1997 tarihli yazısı)
T
ürk hukuku mümtaz bir evladõnõ
kaybetti. Yarõm yüzyõla yakõn bir
süredir hukuk uygulamamõzda, sa-
vunma hakkõnõ en iyi şekilde tem-
sil eden, uygulama ile hukuk ilke-
lerinin kaynaşmasõnda çok önemli mücadele-
ler veren Özdemir Özok, en olgun çağõnda ha-
yata veda etti. Üstün başarõlarla geçen avukatlõk
hayatõnda, Av. Teoman Evren ile birlikte, bil-
giye, erdeme, dürüstlüğe dayalõ meslek haya-
tõ, Türkiye Barolar Birliği Başkanlõğõ’na se-
çilmekle taçlanmõş ve Birlik’te on yõla yakõn
süredir nice olumlu atõlõmlara imza atmõştõ.
Prof. Dr. Faruk Erem, Av. Önder Sav, Av.
Teoman Evren ve Prof. Dr. Eralp Öz-
gen’den devraldõğõ bayrağõ daima yüksekler-
de tutmuş, savunma hakkõnõn ve özgürlüğünün
meşalesini hukuk uygulamasõnda ve hukuk ya-
şamõnda hep onurla taşõmõştõ.
Başkanlõğõnõ yürüttüğü Türkiye Barolar
Birliği, Özok’un döneminde yüzlerce hukuk
toplantõsõnõ, paneli, sempozyumu düzenle-
miş, hukuk dünyamõzda uygulama ile bilimin
kaynaşmasõnõ sağlamõştõ.
Her kanun tasarõsõnõn Türkiye Büyük Mil-
let Meclisi’ne sunulmasõndan önceki aylarda
üniversitelerden, hukuk fakültelerinden çağrõlan
bilim insanlarõ, avukatlar ve yargõçlarla birlikte
sempozyumlar düzenlemiş, bunlar daha son-
ra kitap halinde yayõmlanmõştõ. Anayasa Ku-
rultayõ, Türk Ceza Kanunu, Ceza Yargõlama-
sõ, İstinaf, Savcõlõk, Bilgi Edinme Kanunu bun-
lardan sadece bazõlarõdõr.
Yargõtay’da, Danõştay’da ya da Anado-
lu’da çeşitli barolarla ortaklaşa adliye binala-
rõnda yapõlan bu toplantõlar, hukuk dünyamõ-
za çok önemli katkõlarda bulunduğu gibi, pek
çok olumlu girişimin temelini de atmõştõ. Bu-
gün, Özdemir Özok’un başkanlõğõ dönemin-
de yayõmlanan Barolar Birliği kitaplarõ Türk
hukukunun önemli eserleri olarak kabul edil-
mektedir. Aynõ şekilde, Av. Teoman Er-
gül’ün yönetiminde yayõmlanan Barolar Bir-
liği dergisi, Türk hukukçularõnõn kitaplõklarõ-
nõ zenginleştirmektedir. Tüm bu etkinlikleri ül-
kemizde hukukun gelişmesi, savunmanõn da-
ha güçlenmesi için gerçekleştirmişti. Bu çer-
çevede son olarak Ankara’da yapõmõnõ sağla-
dõğõ Barolar Birliği Merkez Binasõ, gelecek yõl-
larda hep Özok’un hatõrlanmasõnõ sağlayacak,
hukuk dünyamõza bir armağan olarak benim-
senecektir.
Özdemir Özok’u saygõ ile anarken, hukuk
kuruluşlarõna olan kucaklayõcõ ve destekleyi-
ci tutumuna şükranla değinmek önemli bir gö-
revdir: Bundan on yõl kadar önce kurulan Türk
Ceza Hukuku Derneği pek çok bilimsel et-
kinliğinde hep Türkiye Barolar Birliği’nin des-
teğini görmüştür.
Öyle ki, Eylül 2009’da İstanbul’da yapõlan
XVIII. Uluslararasõ Ceza Hukuku Kongre-
si’nin düzenlenmesinde Sayõn Özdemir Özok
konunun önemini saptamõş ve unutulmaz
desteklerde bulunmuştur. Kongrenin açõlõşõnda,
hastalõğõnõn tüm zorluklarõ içinde, istek ve ri-
camõzõ kõrmadan tüm dünya ceza hukukçula-
rõnõn önünde Türk hukuk dünyasõnõn amaç-
larõnõ üstün bir dirençle açõklamasõ, biz ceza
hukukçularõnõn belleklerinde daima yer ala-
caktõr. Özok, gerek avukatlõğõnda ve gerekse
Barolar Birliği Başkanlõğõ’nda hep “hukukun
üstünlüğünü, yargı bağımsızlığını ve ta-
rafsızlığını, savunmanın kutsallığını ve öz-
gürlüğünü” savunmuştu. Hukukun üstünlü-
ğünü etkileyen erdemlilik, çağdaşlõk, kuralla-
ra bağlõlõk Özok’un gür sesinde, genel ve gün-
cel sorunlarõn çözümünde kullanõlan unsurlar
olmuştu. Bakõn, 2009-2010 Adli Yargõ Yõlõ’nõn
açõlõşõnda neler demişti:
“... Hiçbir siyasal iktidar siyasetin doğa-
sından kaynaklanan nedenlerle yargıya
karşı saygın, ölçülü, mesafeli ve duyarlı ol-
mamıştır. Yargı, hep icraatı engelleyen
ayak bağı gibi algılanmıştır. Siyasal iktidar
ülke yönetiminden ve ülkenin kaderinden
sadece kendisini sorumlu kabul etmiş ve
kendisi dışındaki güçleri, kurumları ve
yurtseverleri yok saymıştır...
... Türkiye Barolar Birliği kurulduğu
1969 yılından bu yana, her platforma ısrarla
‘yargõ bağõmsõzlõğõ’, ‘yargõç güvencesi’, ‘yar-
gõlama diyalektiği’ gibi temel yargı sorun-
larında çağdaş, akılcı ve ‘hukuk devleti’ il-
kelerine uygun çözümler önermiştir. Maa-
lesef bu istek ve öneriler kimi ‘dar görüşlü’
politikacı ve hukukçular tarafından ‘siya-
set yapmak’ olarak algılanmış, bunun sonucu
içeriği ve kapsamı hep göz ardı edilmiştir...
...Yeni bir Avrupa için Paris Şartı’nın ön-
sözünde ‘demokrasinin temelinde insana say-
gõ ve hukukun üstünlüğü yatar. Kimse huku-
kun üstünde değildir’ denilmek suretiyle
‘hukukun üstünlüğü’nün ulus üstü evrensel
bir kavram olduğuna vurgu yapılmıştır.
Kısaca ‘hukuk devleti’, toplumun bireyleri
yanında, devletin tüm organ ve görevlile-
rinin de faaliyet, işlem ve eylemlerinin hu-
kuk kurallarına ve anayasal ilkelere uyması,
kendisini bu kurallara bağlı sayması de-
mektir. Ancak itaat, biat ve cemaat kültü-
ründen gelen kimselerin dillerinden dü-
şürmedikleri, akla dayalı bu evrensel ilke ve
kavramları yaşama geçirmeleri işin doğa-
sı gereği mümkün değildir. ‘Hukuk devle-
ti’nin gerçekleşmesinde en önemli etken ve
olmazsa olmaz koşul ‘yargõ bağõmsõzlõğõ’ ve
‘yargõç güvencesi’dir...”
Aynõ konuşmanõn sonunda Özok, özlemini
şöyle dile getirmişti:
“ ‘İnsan haklarõna dayalõ’, ‘hukukun üs-
tünlüğü’ne bağlı, temel hak ve özgürlükle-
ri sınırlamayan, düşünce ve örgütlenmeden
yana, çokkültürlü, çoğulcu, katılımcı, dev-
letin bir hizmet kurumu olarak algılandığı,
çağdaş bir vatandaşlık anlayışının benim-
sendiği bir toplum.”
Bu özlem içinde Özok daima anõlacaktõr.
Türk Hukukunda Büyük Kayõp
Prof. Dr. Köksal BAYRAKTAR Yeditepe Üniversitesi Hukuk Fak.Öğr. Üy.
Özok, gerek avukatlõğõnda ve gerekse Barolar Birliği Başkanlõğõ’nda hep
“hukukun üstünlüğünü, yargõ bağõmsõzlõğõnõ ve tarafsõzlõğõnõ, savunmanõn
kutsallõğõnõ ve özgürlüğünü” savunmuştu.
“29 Nisan Dünya Dans Gü-
nü” olup da, yüce Atatürk’ten
bahsetmemek mümkün mü?
Onun insanlarõna olan sevgisi ve
o sevilenin, algõlama yeteneği,
bunca senelere rağmen ruhumu-
zun derinliklerinde tazeliğini ko-
ruyor. Klasik Batõ Müziği kadar
olmasa bile dans müziğinin mo-
dernleşmede ve moral olarak top-
luma yeni bir anlayõş getireceği-
ne; kadõn ve erkek çiftlerin bir ara-
ya gelmesinin, çağdaş olmanõn
simgesini ve önemini bilen Ata-
türk, başlangõçlarõn önüne öyle
güzel uvertürler koymuştu ki, ge-
leceğin librettosunu kafasõnda
çoktan planlamõştõ.
Zamanõmõzda kültüre ve sana-
ta bakõşõn, bunca üzüntü ve sõ-
kõntõlarõna rağmen dimdik ayak-
ta kalmasõ onun bu ileri görü-
şündendir.
Atatürk, insanlarõn her fõrsatta
dans etmesini arzu ederdi. Hatta
emrederdi. Derlitoplu, üzüntü-
lerden uzak toplum haline gelmek
için, buna benzer ilkelerin yerine
getirilmesiyle hõz kazanacağõnõ bi-
liyordu. Bu düşünceler doğrultu-
sunda 1930’dan sonra Ankara, İs-
tanbul, İzmir başta olmak üzere
Türkiye’nin birçok kentinde za-
manõmõzda bile olmayan balolar
ve danslõ toplantõlar yapõlõrdõ. Sa-
rayburnu’ndaki Batõ çalgõlarõyla
çalõnan müzikli danslõ toplantõlar,
o zamanlar çok meşhurdu. Vals,
polka ve kadril gibi kavalyeli
danslar, 1800 yõllarõnda Selanik,
Manastõr ve Makedonya kentle-
rinde boy göstermeye başlamõştõ.
Daha sonra da 1820 yõllarõnda İs-
tanbul’da Harbiye, Tõbbiye ve
Galatasaray liselerindeki genç-
lerin Batõ anlayõşõndaki bu yaşa-
ma ayak uydurmasõ, o zamanlar-
da kõz ve erkek arkadaşlõğõ, top-
lumda gereken rahatlõğa ulaşa-
mamasõna rağmen hõzla yayõldõ.
Balo ve danslõ toplantõlara yü-
ce Atatürk hiç de yabancõ değil-
di. A. F. Cebesoy anõlarõnda,
Mustafa Kemal’in Selanik’te Harp
Okulu’nda kõsa sürede olağanüs-
tü güzellikte vals öğrendiğini;
bunu ders aralarõnda arkadaşlarõ-
na da öğrettiğini yazar.
Onun bu dansa olan ilgisi ya-
şamõ boyunca devam etmiş; Çan-
kaya’da ve Ankara Palas’taki
danslõ toplantõlarda partneri ile
daireler çizerek, fokstrat yaparken
güzel dans etme bilinci ile çok ne-
şelendiği; yanlarõndan geçtiği
gençlere “Yaşamalıyız! Canlı
kalmalıyız!” sözleriyle onlarõ
dansa davet etmesi insanõna olan
sevgi sanatõnõn yapõsõnõ ve bu
yoldaki uygarlõk anlayõşõnõn bir
göstergesiydi.
Kimi kişiler, düşüncede ve ko-
nuşmada, kimi de davranõş da do-
yumsuzdur. İç dünyalarõ yüzle-
rinden okunan insanlar vardõr.
Yorgun, gizemli ve konuşacak
fazla bir şeyleri yoktur. Etrafa kar-
şõ bilinçsiz ve sorumsuzluk örne-
ği sergilerler.
Kimi insanlarda, konçerto ya da
bir senfoni orkestrasõ gibi çok ses-
lidir. Duygularõnõ frenleyen, güç-
lü elleri umursamazlar. Suskunluk
onlar için huzursuzluktur. Sohbet
29 Nisan Dünya Dans Günü
Oğuz ÖZLEM Ankara Devlet Balesi Sanatçõsõ
SAYFA CUMHURİYET 29 NİSAN 2010 PERŞEMBE
2 OLAYLAR VE GÖRÜŞLER
etmek, birlikte olmak ken-
disini ve etrafõnõ mutlu et-
mek ve özlemlerini dile
getirmek onlar için önem-
lidir. Bu iki varlõk ara-
sõndaki farklõlõklar, psi-
kolojik-ekonomik ve di-
ğer etkenlerden kaynak-
lanabilir. Ama insan önce
kendisiyle savaşmalõdõr.
Kendisini manen yü-
celtmek ve toplumuna
katkõda bulunmak iste-
ğinde hevesli olmalõdõr.
İşte dans bunlar için, ara-
cõ ve büyük bir yardõmcõ-
dõr. Birçok kadõnõn ve er-
keğin bir araya gelerek,
güzel bir müziğin eşli-
ğinde dans etmesi çağ-
daşlaşmak ve sosyalleş-
mede toplum anlayõşõnõn
iyi bir örneğidir. Bu in-
sanlar konçerto ve senfo-
ni orkestrasõnõn yanõna
koskocaman bir koroyu
da katarak, hayatlarõnõ da-
ha da renklendirirler.
Bugün, Dünya Dans
Günü. Hiç olmazsa tüm
duygu ve düşüncelerimi-
zi dõşarõ yansõtarak, in-
sanlarla olan iletişimimi-
zi sağlayan bu fizyolojik
olayõ annemizle, baba-
mõzla, kardeşimizle ve
sevgilimizle ve tüm değer
verdiğimiz insanlarla,
dans ederek paylaşalõm.
Halk danslarõ, flemenko,
rock'n roll, vals, top dans,
modern dans vs. Hangi
dans olursa olsun; önem-
li olan dans ederek bunu
alõşkanlõk haline getir-
mektir.
Dans etmek, yalnõz es-
tetik olarak değil; aynõ
zamanda insanlara ahlak-
sal bir biçimde de yansõr.
Devlet Balesi’nin “29 Ni-
san Dünya Dans Günü”
nedeniyle çeşitli şehirler-
deki sanat etkinliklerini
kaçõrmayõn.