19 Mayıs 2024 Pazar English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

Aylar
Günler
CMYB C M Y B ARADA BİR HİKMET ALTINKAYNAK Atatürk Sevgisi Guinness’te… Türkiye Cumhuriyeti’nin temelinin atıldığı 23 Nisan 1920, yani TBMM’nin açılışının 90. yıldönümü, cuma günü yurdumuzda, yavru vatan KKTC’de ve dünyadaki temsilciliklerimizde, törenlerle kutlandı. Yurttaki kutlama, her yere bayrakların asılması, çocuk şenliklerinin gökyüzüne yayılması biçimindeydi. Bazı yerlerde olumsuzluklar da yaşandı. Çocuklara çay servisi yaptırıldı, Atatürk’süz tören gerçekleştirildi. Oysa 90. yıldönümü daha coşkulu geçmeliydi. Elbette geçenler de oldu. Örneğin Antalya’da kutlanan bayram farklı oldu, büyük bir ses olarak yurda/dünyaya yayıldı. Herkesi çok sevindirdi. Çünkü Antalya’daki 23 Nisan’da çocuklar, “dünyanın en büyük çocuk korosu” olarak şarkılar söyledi. Ajansların verdiği bilgiye, televizyonların yansıttığı görüntüye göre, 2 bin 23 çocuk, Guinness Rekorlar Kitabı’na girmek için hep birlikte şarkı söyledi. Antalya Milli Eğitim Müdürlüğü, 2 bin 23 öğrenciden oluşan koroyla “dünyanın en büyük çocuk korosu” unvanını almak, Guinness Rekorlar Kitabı’na girmek istiyordu. Antalya Atatürk Stadyumu’nda gerçekleştirilen bu gösteride Antalya Belediye Başkanı Prof. Dr. Mustafa Akaydın da bu koroda çocuklara katılarak coşkuyla şarkı söyledi. Vali Alaaddin Yüksel, “Antalyalı çocuklar bugün buradan dünyaya çok önemli bir barış mesajı verdiler” dedi. Çocuklar stadyuma noter gözetiminde, elektronik biletlerle alınarak sayıları saptandı. Ve törende de, birbirinden güzel altı çocuk şarkısı söyledi. “Oynaya oynaya gelin çocuklar”, “23 Nisan kutlu olsun”, “Bugün 23 Nisan neşe doluyor insan”, “Orda bir köy var uzakta”, “Sev kardeşim”, “Hayat bayram olsa” şarkılarını ve “Onuncu Yıl Marşı”nı seslendirdi. 2 bin 23 çocuk, gökkubbeyi çınlattı. 2023, Cumhuriyet’in 100. Yıldönümü’ne göndermeydi. Kameralar bu “dünyanın en büyük korosu”nu görüntüledi ve Guinnes Rekorlar Kitabı’na girme hakkı için olayı belgeledi. Belgelenen yalnızca bu muydu? Ben de bu 23 Nisan’da, önce Beşiktaş Meydanı’ndaki Cumhuriyet ve Demokrasi Anıtı’na çelenk koyma törenine, ardından Beşiktaş Belediyesi’nin 23 Nisan Çocuk Karnavalı’na katıldım. Beşiktaş Spor Kulübü Çilekli Spor Tesisleri’nde Beşiktaş Belediyesi’nce düzenlenen karnavalda “Atatürk’ü Seviyorum” adlı kitaplarımı imzalayıp Beşiktaş Belediyesi adına hediye ettim. Güneşin yakıcı sıcaklığı altında, 1000 kitabı tek tek imzaladım, molasız üç saat sürdü, yorulmadım. Güneşin ellerimi yakıp kızartmaya başladığını ise, eve gelince duyumsayabildim. Ve gördüm ki, imzaya gelen çocuklar ve anne babaları sadece kitaba olan tutkuları için değil, ondan da önce asıl Atatürk’e olan büyük ilgileri, sevgileri nedeniyle saatlerce kuyrukta imza için bekledi. Elbette bu doğaldı. Ama gelenlerin neredeyse üçte biri başları örtülü hanımlar ve çocuklardan oluşuyordu. Bu da düşünüldüğünde, onları Atatürk’ten koparmak isteyenlerin tersine, hepsinin ayrı ayrı, özenle gösterdikleri ilgi, işte bu çok önemli bir gerçeğin altını çiziyordu. Atatürk’ün 23 Nisan’ı çocuklara armağan etmesinin asıl nedeni ise, işte bu gerçekte yatıyordu. Atatürk sevgisi herkesi birleştiriyordu. Atatürk sevgisi, Antalya’dan başlayan koro gibiydi, bunu hiçbir iktidar engelleyemezdi. Guinnes Rekorlar Kitabı’na girmesi girmemesi önemli değildi. Atatürk sevgisi, anne baba, vatan sevgisi demekti… 2 bin 23 çocuklu “dünyanın en büyük çocuk korosu” işte bunu da belgeledi… PENCERE Demokrasi Dinsel Şeriata Karşıdır 1) Avrupa’da demokratik devrim, Hıristiyan şeriatına karşı yapıldı... 2) Türkiye’de demokratik devrim, İslam şeriatına karşı gerçekleşiyor. 3) Avrupa’da Hıristiyan şeriatının hukuku yıkıldı, Hıristiyanlık inancı sürüyor... 4) Türkiye’de İslam şeriatının hukuku yıkıldı, Müslümanlık inancı sürüyor. 5) Bugün ülkemizdeki din kavgası; inanç kavgası değildir; şeriat hukukunu geri getirme kavgasıdır. Demokrasi Batı uygarlığının ürünüdür; 18’inci yüzyıldan bu yana hayata geçirildi; kısa sayılabilecek bir tarihi var. Bir kavganın tarihidir bu... Kavga üç alanda sürdü: 1) Felsefede (düşünde, fikirde). 2) Toplumsal kesimde (sınıflar arasında). 3) Politikada (partiler arasında). Hıristiyan şeriatı, kilise öğretisiydi. Neydi kilise öğretisi?.. Aklını bir yana bırak!.. Kutsal kitabın dediği dediktir!.. Devlet düzenini Allah kurmuştur. Kral gücünü gökten alır. İnsan hakları ve temel özgürlükler mi?.. Haydi canım sen de!.. Hukuk Tanrı’nın hukukudur. Örnek mi?.. Tanrı huzurunda bir çift evlenmişse, karı ile koca artık boşanamaz. (Kilise bu inadını 20’nci yüzyılın ortasına dek taşıdı.) Kilise egemenliğinde felsefe dinseldir, düşün ve kültür dinseldir, sanatlar ve edebiyat dinseldir. Birey yoktur, kul vardır; çünkü birey özgürce düşünür, kul, aklını din adamına emanet etmiştir. “Aydınlanma Felsefesi” insana aklını kullanmayı öğretti. Nasıl oldu bu?.. Sanayileşme devrimiyle yeni bir sınıf ortaya çıktı: Burjuvazi!.. Ekonomide güçlenen burjuva, toprak egemenliğine dayanan aristokrasiye (kilise ve kralla bütünleşen sınıf) karşı aklın, fikrin, özgürlüğün kavgasını verdi; demokrasinin toplumbilimi, sınıflar çatışmasında belirlendi. Ya politika?.. Parlamentonun sağında kilise ve krala bağlı aristokrasi, solunda cumhuriyetten yana burjuvazi yerlerini alınca, siyasal çatışma partilerle örgütlenmeye başladı. Sonuçta kilise öğretisi yıkıldı; laiklik devletin temel kuralına dönüştü; demokrasinin yolu açıldı. Avrupa’da Hıristiyan şeriatını yıkıp kulu bireye dönüştüren yurttaşlık yasaları 19’uncu yüzyılda çıkarılmıştır. Türkiye’de Yurttaşlık Yasası (Medeni Kanun) 1926’da yürürlüğe girdi. Türkiye’nin sıkıntısı nereden kaynaklanıyor?.. Ülkemizde sanayi devrimi gerçekleşmeden ‘Aydınlanma Devrimi’, ‘asker-sivil aydın’ öncülüğünde hayata geçirildi. 1923 Devrimi bir yandan devlet eliyle endüstriye yöneldi, öte yandan kültür seferberliğiyle laikliğin insancıl altyapısını oluşturdu. Bu süreçte burjuvazinin de gelişmesi doğaldı. Ne var ki 21’inci yüzyılın eşiğinde karşıdevrim sancılarını yaşıyoruz... Bir buçuk milyarlık İslam coğrafyasında, demokrasiye en yakın duran Türkiye’de şeriatçılar iktidara geçtiler. Oysa demokrasi, Batı’da Hıristiyan şeriatını aşarak kuruldu; Doğu’da Müslüman şeriatını aşarak kurulacak... Çünkü demokrasinin hukuk düzeni laiktir; dinsel olamaz... Demokrasi inanca karşı değildir... Dinsel şeriat demokrasiye karşıdır. (13 Nisan 1997 tarihli yazısı) T ürk hukuku mümtaz bir evladõnõ kaybetti. Yarõm yüzyõla yakõn bir süredir hukuk uygulamamõzda, sa- vunma hakkõnõ en iyi şekilde tem- sil eden, uygulama ile hukuk ilke- lerinin kaynaşmasõnda çok önemli mücadele- ler veren Özdemir Özok, en olgun çağõnda ha- yata veda etti. Üstün başarõlarla geçen avukatlõk hayatõnda, Av. Teoman Evren ile birlikte, bil- giye, erdeme, dürüstlüğe dayalõ meslek haya- tõ, Türkiye Barolar Birliği Başkanlõğõ’na se- çilmekle taçlanmõş ve Birlik’te on yõla yakõn süredir nice olumlu atõlõmlara imza atmõştõ. Prof. Dr. Faruk Erem, Av. Önder Sav, Av. Teoman Evren ve Prof. Dr. Eralp Öz- gen’den devraldõğõ bayrağõ daima yüksekler- de tutmuş, savunma hakkõnõn ve özgürlüğünün meşalesini hukuk uygulamasõnda ve hukuk ya- şamõnda hep onurla taşõmõştõ. Başkanlõğõnõ yürüttüğü Türkiye Barolar Birliği, Özok’un döneminde yüzlerce hukuk toplantõsõnõ, paneli, sempozyumu düzenle- miş, hukuk dünyamõzda uygulama ile bilimin kaynaşmasõnõ sağlamõştõ. Her kanun tasarõsõnõn Türkiye Büyük Mil- let Meclisi’ne sunulmasõndan önceki aylarda üniversitelerden, hukuk fakültelerinden çağrõlan bilim insanlarõ, avukatlar ve yargõçlarla birlikte sempozyumlar düzenlemiş, bunlar daha son- ra kitap halinde yayõmlanmõştõ. Anayasa Ku- rultayõ, Türk Ceza Kanunu, Ceza Yargõlama- sõ, İstinaf, Savcõlõk, Bilgi Edinme Kanunu bun- lardan sadece bazõlarõdõr. Yargõtay’da, Danõştay’da ya da Anado- lu’da çeşitli barolarla ortaklaşa adliye binala- rõnda yapõlan bu toplantõlar, hukuk dünyamõ- za çok önemli katkõlarda bulunduğu gibi, pek çok olumlu girişimin temelini de atmõştõ. Bu- gün, Özdemir Özok’un başkanlõğõ dönemin- de yayõmlanan Barolar Birliği kitaplarõ Türk hukukunun önemli eserleri olarak kabul edil- mektedir. Aynõ şekilde, Av. Teoman Er- gül’ün yönetiminde yayõmlanan Barolar Bir- liği dergisi, Türk hukukçularõnõn kitaplõklarõ- nõ zenginleştirmektedir. Tüm bu etkinlikleri ül- kemizde hukukun gelişmesi, savunmanõn da- ha güçlenmesi için gerçekleştirmişti. Bu çer- çevede son olarak Ankara’da yapõmõnõ sağla- dõğõ Barolar Birliği Merkez Binasõ, gelecek yõl- larda hep Özok’un hatõrlanmasõnõ sağlayacak, hukuk dünyamõza bir armağan olarak benim- senecektir. Özdemir Özok’u saygõ ile anarken, hukuk kuruluşlarõna olan kucaklayõcõ ve destekleyi- ci tutumuna şükranla değinmek önemli bir gö- revdir: Bundan on yõl kadar önce kurulan Türk Ceza Hukuku Derneği pek çok bilimsel et- kinliğinde hep Türkiye Barolar Birliği’nin des- teğini görmüştür. Öyle ki, Eylül 2009’da İstanbul’da yapõlan XVIII. Uluslararasõ Ceza Hukuku Kongre- si’nin düzenlenmesinde Sayõn Özdemir Özok konunun önemini saptamõş ve unutulmaz desteklerde bulunmuştur. Kongrenin açõlõşõnda, hastalõğõnõn tüm zorluklarõ içinde, istek ve ri- camõzõ kõrmadan tüm dünya ceza hukukçula- rõnõn önünde Türk hukuk dünyasõnõn amaç- larõnõ üstün bir dirençle açõklamasõ, biz ceza hukukçularõnõn belleklerinde daima yer ala- caktõr. Özok, gerek avukatlõğõnda ve gerekse Barolar Birliği Başkanlõğõ’nda hep “hukukun üstünlüğünü, yargı bağımsızlığını ve ta- rafsızlığını, savunmanın kutsallığını ve öz- gürlüğünü” savunmuştu. Hukukun üstünlü- ğünü etkileyen erdemlilik, çağdaşlõk, kuralla- ra bağlõlõk Özok’un gür sesinde, genel ve gün- cel sorunlarõn çözümünde kullanõlan unsurlar olmuştu. Bakõn, 2009-2010 Adli Yargõ Yõlõ’nõn açõlõşõnda neler demişti: “... Hiçbir siyasal iktidar siyasetin doğa- sından kaynaklanan nedenlerle yargıya karşı saygın, ölçülü, mesafeli ve duyarlı ol- mamıştır. Yargı, hep icraatı engelleyen ayak bağı gibi algılanmıştır. Siyasal iktidar ülke yönetiminden ve ülkenin kaderinden sadece kendisini sorumlu kabul etmiş ve kendisi dışındaki güçleri, kurumları ve yurtseverleri yok saymıştır... ... Türkiye Barolar Birliği kurulduğu 1969 yılından bu yana, her platforma ısrarla ‘yargõ bağõmsõzlõğõ’, ‘yargõç güvencesi’, ‘yar- gõlama diyalektiği’ gibi temel yargı sorun- larında çağdaş, akılcı ve ‘hukuk devleti’ il- kelerine uygun çözümler önermiştir. Maa- lesef bu istek ve öneriler kimi ‘dar görüşlü’ politikacı ve hukukçular tarafından ‘siya- set yapmak’ olarak algılanmış, bunun sonucu içeriği ve kapsamı hep göz ardı edilmiştir... ...Yeni bir Avrupa için Paris Şartı’nın ön- sözünde ‘demokrasinin temelinde insana say- gõ ve hukukun üstünlüğü yatar. Kimse huku- kun üstünde değildir’ denilmek suretiyle ‘hukukun üstünlüğü’nün ulus üstü evrensel bir kavram olduğuna vurgu yapılmıştır. Kısaca ‘hukuk devleti’, toplumun bireyleri yanında, devletin tüm organ ve görevlile- rinin de faaliyet, işlem ve eylemlerinin hu- kuk kurallarına ve anayasal ilkelere uyması, kendisini bu kurallara bağlı sayması de- mektir. Ancak itaat, biat ve cemaat kültü- ründen gelen kimselerin dillerinden dü- şürmedikleri, akla dayalı bu evrensel ilke ve kavramları yaşama geçirmeleri işin doğa- sı gereği mümkün değildir. ‘Hukuk devle- ti’nin gerçekleşmesinde en önemli etken ve olmazsa olmaz koşul ‘yargõ bağõmsõzlõğõ’ ve ‘yargõç güvencesi’dir...” Aynõ konuşmanõn sonunda Özok, özlemini şöyle dile getirmişti: “ ‘İnsan haklarõna dayalõ’, ‘hukukun üs- tünlüğü’ne bağlı, temel hak ve özgürlükle- ri sınırlamayan, düşünce ve örgütlenmeden yana, çokkültürlü, çoğulcu, katılımcı, dev- letin bir hizmet kurumu olarak algılandığı, çağdaş bir vatandaşlık anlayışının benim- sendiği bir toplum.” Bu özlem içinde Özok daima anõlacaktõr. Türk Hukukunda Büyük Kayõp Prof. Dr. Köksal BAYRAKTAR Yeditepe Üniversitesi Hukuk Fak.Öğr. Üy. Özok, gerek avukatlõğõnda ve gerekse Barolar Birliği Başkanlõğõ’nda hep “hukukun üstünlüğünü, yargõ bağõmsõzlõğõnõ ve tarafsõzlõğõnõ, savunmanõn kutsallõğõnõ ve özgürlüğünü” savunmuştu. “29 Nisan Dünya Dans Gü- nü” olup da, yüce Atatürk’ten bahsetmemek mümkün mü? Onun insanlarõna olan sevgisi ve o sevilenin, algõlama yeteneği, bunca senelere rağmen ruhumu- zun derinliklerinde tazeliğini ko- ruyor. Klasik Batõ Müziği kadar olmasa bile dans müziğinin mo- dernleşmede ve moral olarak top- luma yeni bir anlayõş getireceği- ne; kadõn ve erkek çiftlerin bir ara- ya gelmesinin, çağdaş olmanõn simgesini ve önemini bilen Ata- türk, başlangõçlarõn önüne öyle güzel uvertürler koymuştu ki, ge- leceğin librettosunu kafasõnda çoktan planlamõştõ. Zamanõmõzda kültüre ve sana- ta bakõşõn, bunca üzüntü ve sõ- kõntõlarõna rağmen dimdik ayak- ta kalmasõ onun bu ileri görü- şündendir. Atatürk, insanlarõn her fõrsatta dans etmesini arzu ederdi. Hatta emrederdi. Derlitoplu, üzüntü- lerden uzak toplum haline gelmek için, buna benzer ilkelerin yerine getirilmesiyle hõz kazanacağõnõ bi- liyordu. Bu düşünceler doğrultu- sunda 1930’dan sonra Ankara, İs- tanbul, İzmir başta olmak üzere Türkiye’nin birçok kentinde za- manõmõzda bile olmayan balolar ve danslõ toplantõlar yapõlõrdõ. Sa- rayburnu’ndaki Batõ çalgõlarõyla çalõnan müzikli danslõ toplantõlar, o zamanlar çok meşhurdu. Vals, polka ve kadril gibi kavalyeli danslar, 1800 yõllarõnda Selanik, Manastõr ve Makedonya kentle- rinde boy göstermeye başlamõştõ. Daha sonra da 1820 yõllarõnda İs- tanbul’da Harbiye, Tõbbiye ve Galatasaray liselerindeki genç- lerin Batõ anlayõşõndaki bu yaşa- ma ayak uydurmasõ, o zamanlar- da kõz ve erkek arkadaşlõğõ, top- lumda gereken rahatlõğa ulaşa- mamasõna rağmen hõzla yayõldõ. Balo ve danslõ toplantõlara yü- ce Atatürk hiç de yabancõ değil- di. A. F. Cebesoy anõlarõnda, Mustafa Kemal’in Selanik’te Harp Okulu’nda kõsa sürede olağanüs- tü güzellikte vals öğrendiğini; bunu ders aralarõnda arkadaşlarõ- na da öğrettiğini yazar. Onun bu dansa olan ilgisi ya- şamõ boyunca devam etmiş; Çan- kaya’da ve Ankara Palas’taki danslõ toplantõlarda partneri ile daireler çizerek, fokstrat yaparken güzel dans etme bilinci ile çok ne- şelendiği; yanlarõndan geçtiği gençlere “Yaşamalıyız! Canlı kalmalıyız!” sözleriyle onlarõ dansa davet etmesi insanõna olan sevgi sanatõnõn yapõsõnõ ve bu yoldaki uygarlõk anlayõşõnõn bir göstergesiydi. Kimi kişiler, düşüncede ve ko- nuşmada, kimi de davranõş da do- yumsuzdur. İç dünyalarõ yüzle- rinden okunan insanlar vardõr. Yorgun, gizemli ve konuşacak fazla bir şeyleri yoktur. Etrafa kar- şõ bilinçsiz ve sorumsuzluk örne- ği sergilerler. Kimi insanlarda, konçerto ya da bir senfoni orkestrasõ gibi çok ses- lidir. Duygularõnõ frenleyen, güç- lü elleri umursamazlar. Suskunluk onlar için huzursuzluktur. Sohbet 29 Nisan Dünya Dans Günü Oğuz ÖZLEM Ankara Devlet Balesi Sanatçõsõ SAYFA CUMHURİYET 29 NİSAN 2010 PERŞEMBE 2 OLAYLAR VE GÖRÜŞLER etmek, birlikte olmak ken- disini ve etrafõnõ mutlu et- mek ve özlemlerini dile getirmek onlar için önem- lidir. Bu iki varlõk ara- sõndaki farklõlõklar, psi- kolojik-ekonomik ve di- ğer etkenlerden kaynak- lanabilir. Ama insan önce kendisiyle savaşmalõdõr. Kendisini manen yü- celtmek ve toplumuna katkõda bulunmak iste- ğinde hevesli olmalõdõr. İşte dans bunlar için, ara- cõ ve büyük bir yardõmcõ- dõr. Birçok kadõnõn ve er- keğin bir araya gelerek, güzel bir müziğin eşli- ğinde dans etmesi çağ- daşlaşmak ve sosyalleş- mede toplum anlayõşõnõn iyi bir örneğidir. Bu in- sanlar konçerto ve senfo- ni orkestrasõnõn yanõna koskocaman bir koroyu da katarak, hayatlarõnõ da- ha da renklendirirler. Bugün, Dünya Dans Günü. Hiç olmazsa tüm duygu ve düşüncelerimi- zi dõşarõ yansõtarak, in- sanlarla olan iletişimimi- zi sağlayan bu fizyolojik olayõ annemizle, baba- mõzla, kardeşimizle ve sevgilimizle ve tüm değer verdiğimiz insanlarla, dans ederek paylaşalõm. Halk danslarõ, flemenko, rock'n roll, vals, top dans, modern dans vs. Hangi dans olursa olsun; önem- li olan dans ederek bunu alõşkanlõk haline getir- mektir. Dans etmek, yalnõz es- tetik olarak değil; aynõ zamanda insanlara ahlak- sal bir biçimde de yansõr. Devlet Balesi’nin “29 Ni- san Dünya Dans Günü” nedeniyle çeşitli şehirler- deki sanat etkinliklerini kaçõrmayõn.
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle