23 Aralık 2024 Pazartesi English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

Aylar
Günler
Zekai Buluç: “Tarımdan sonra Türkiye’nin et ithalatına da başlaması kapitülasyonun daniskasıdır!” İ. GÜRŞEN KAFKAS Ulusal egemenliğimizin ilk ışığı, 23 Nisan 1920’de bundan 90 yıl önce Ankara’da yandı. Bugün çağdaş ve aydınlık Türkiye’nin çocuklarına bayram sevinci yaşasınlar diye armağan edildi. 23 Nisan, yeniden dirilişin ilk adımı ve ulus bilincinin onurudur. İşgal altındaki vatan toprağı ve ülke varlığının yok olma tehlikesinin yaşandığı ve karşı konulduğu süreçtir. Ulusal egemenlik, demokrasinin temel taşıdır. Türkiye Büyük Millet Meclisi Hükümeti’nin 90 yıl önce kurulmasıyla ulusal egemenlik arayışı kararı verilmişti. 23 Nisan, anaç bir bayramdır. Diğer bir deyişle bayramların ilki ve anasıdır. Doksan yıl önce ümmet toplumundan ulus devlete geçişin sevinci bu bayramla yaşanmaktadır. J. J. Rousseau’ya göre “Egemenlik bölünmez ve aktarılamaz”. Mustafa Kemal de ulus egemenliğini, her şeyden önce bir bütün olarak görüyordu. “Hattı müdafaa yoktur / Sathı müdafaa vardır. / Bu satıh bütün vatandır” diyordu. O nedenle Doğu’daki komşularla anlaşmalar yaptı, güvenceye aldı. Batı savaş alanıydı. Batı’daki savaşlar; yok olma, var olma, özgür olma savaşıydı. Mustafa Kemal’in amacı; geleceğimizin güvencesi olan çocuklarımızı, özgür demokratik ve laik bir ulusta yaşatmaktı. Para yoktu, buldu; ordu yoktu, kurdu; düşman çoktu, yendi ve yeni, yepyeni bir ulus kurdu. O, çocukları çok seviyor ve gençlere güveniyordu. 23 Nisan, dünyada ilk çocuk bayramıdır. Bu bayram sevinci yaygınlaşarak “Dünya Çocukları Bayramı” olarak kutlanmaktadır. Mustafa Kemal’in çocukları çok sevdiği, tarihi belgelerde yer almaktadır. Fotoğraflarının birçoğunda, küçük bir çocuktan çiçek alırken, ellerinden tutup yanında gezdirirken, yanaklarını okşarken görülmektedir. O, bu güçlü çocuk sevgisi nedeniyle, Afet İnan, Sabiha Gökçen, küçük Ülkü, Nebile, Rukiye, Zehra ve Mustafa’yı evlat edinerek onlara manevi babalık yapmıştı. Mustafa Kemal, elyazısı ile şöyle diyor: “Çocuk sevgisi insan için bir ihtiyaçtır. Hele yaş ilerledikçe bu ihtiyaç, kendisini daha kuvvetli hissettiriyor. Onun için de ‘küçük Ülkü’yü’ yanımdan ayırmak istemiyorum.” Kılıç Ali’nin, Mîna Urgan’ın, Cevat Abbas’ın, Salih Bozok’un ve daha birçok yazarın anı içerikli kitaplarında, Atatürk’ün çocuklara sevgisine yer verilir. Yüzlerce fotoğraf o sevginin kanıtıdır. 1931-1938’e kadarki süreçte Atatürk’ün “küçük Ülkü’yü” yanından ayırmadığı bilinmektedir. Atatürk, savaşta ölen şehitlerimizin ve gazilerin çocuklarına destek oluyordu. Onlara yurtiçi, yurtdışında okuma olanağı sağlıyordu. Kılıç Ali’nin bir anısında: “Atatürk, son günlerinde ‘küçük Ülkü’yü arar ve sorardı. Saatlerce onunla konuşurdu. Ülkü’nün uzaktan koşup Atatürkçüğüm diye bağırarak kucağına atlamasından zevk alıyordu”. “Küçük Ülkü”, ülkemizin bütün çocuklarının bir sembolüydü. Doğuşundan başlayarak 1938’e kadarki 6-7 yıllık süreçte hep “Atatürkçüğü ile yaşamıştı. Küçük Ülkü” bugün de Atatürk ile olan anılarını; kurumlarda, okullarda ve sivil toplum örgütlerinde anlatıyor. Son zamanlarda vizyona giren Can Dündar’ın “Mustafa”, Turgut Özakman’ın “Dersimiz: Atatürk” adlı sinema filmlerinde ve diğerlerinde Atatürk’ün çocuk sevgisinin yeterince işlenmediğini üzülerek izledim. Bu tür filmler tarihi kaynaklara ve gerçeğe dayanarak yapılmalıdır. Küçük Ülkü’nün anılarının yer aldığı “Atatürk’le Çocukluğum” adlı kitabın yazarıyım. Dört baskıya ulaşan bu eserin dördüncü baskısı “Türkçe- İngilizce” olarak basıldı. Ülkü’nün anlattıkları ve çok sayıda röportajlar Atatürk ile yaşadıklarının kanıtıdır. Atatürk, 23 Nisan 1923’teki kutlamada; Gültekin adlı bir çocuğun şiir okuyuşunu çok beğenir. Kolundaki saati çıkarıp çocuğa ödül olarak verir. Gültekin, “Ben bu saati alamam, annem kızar” der. Atatürk, babasını çağırtıp kutlar ve saati ona verir. 1931’de Bursa’ya gidişinde, halkın arasından küçük İbrahim “Gazi Baba dur, sana diyeceklerim var” diye bağırarak seslenir. Okumak isteyen İbrahim’e de yardımcı olur, ona okuma olanağı sağlar. Atatürk, “Ben elde ettiğimiz bu mutlu sonucu büyük bir heyecanla Türk gençliğine emanet ediyorum” demişti. Ve “Cumhuriyeti biz kurduk, onu yaşatacak olan sizlersiniz” diye ekliyordu. Atatürk’ün seyahatlerinde, arabasında küçük yazı tahtası, kalem, defter gibi gereçleri bulundurduğu, onun çevresini saran çocuklara sorular sorduğu, onları ödüllendirdiği bilinmektedir. Büyüdükçe küçülmek, gerçek büyüklüğün göstergesi olsa gerek. Küçük Ülkü, yeni alfabe kapağının görsel sunumunda, Atatürkçülüğü ile yer almıştı. Atatürk, çocukları saflığın, temizliğin ve güzelliğin örneği olarak görüyordu. “Su küçüğün, söz büyüğün” özdeyişini, “Su da küçüğün söz de küçüğün” şeklinde yorumluyordu O çocuklara bir büyük insanmışlar gibi değer veriyordu. Onları dinliyor, sorunlarını çözmeye çalışıyordu. “Kim demiş çocuk küçük bir şeydir, çocuk belki de en büyük bir şeydir” özdeyişi onun duygularının dışa vurumudur. CMYB C M Y B DÜZ ÇİZGİ ÜMİT ZİLELİ Bir Yurtsevere Mektup (59) Sevgili kardeşim Balbay, Bir haftalık boşluktan sonra yeniden merhaba… Ülkemde baş döndürücü hızla gelişen olayların (kepazeliklerin mi demeliydim?) bir bölümünde çok uzaklarda, Avustralya’daydım… Sydney’de, deyim yerindeyse senin ayak izlerini takip ettim.. Her gittiğim yer sen, Gülşah ve Yağmur tarafından ziyaret edilmişti!.. Ve sen bunların tümünü zaten “Anzak Türkleri” kitabında anlatmıştın… Böylelikle bana yazacak bir şey de bırakmamış oldun, aşk olsun!.. Sydney’de yiğit, yürekleri ülkemiz için çarpan çok sayıda yurttaşımızla tanıştım… Sen tümünü de tanıyorsun... Konferansım sırasında adının geçtiği her yerde alkışlarla gözyaşları birbirine karıştı.. Sevginin, dostluğun, kardeşliğin, 20 bin kilometre uzakta nasıl özenle korunduğuna, nasıl bir içtenlikle anlatıldığına tanık oldum… Ülkeme, buruk, sıkkın, bıkkın bir halde döndüm!.. Teknolojinin böylesine çıldırdığı bir dünyada, değil Avustralya’ya, Mars’a da gitsen fark etmiyor kardeşim, özellikle olumsuz her türden haber gelip “şıp” diye buluveriyor insanı… Karanlığın en koyusuna çekilmek istenen bu güzelim ülkede, yine aymazlıklar, yine teslimiyetler, yine en azgın kuşatılmışlıklar tüm içler acısı hali ve hızıyla devam ediyordu, utanç verici değil mi?.. Bu denli boğucu gibi görünen hallerin yanında güzellikler yok muydu?. Hem de nasıl; İzmir Kitap Fuarı’nda yüzlerce, binlerce okur Cumhuriyet Standı’na akın etti.. Alev Coşkun, Mehmet Faraç, Sevgi Özel, Ataol Behramoğlu ve benim imzaladığımız kitapların yanında hep senin kitapların vardı… İzmir’in aydınlık insanları her imza atışımızda seni sordular, yanında olduklarını özenle vurguladılar, bilesin… Bizler de uzun uzun konuştuk.. Bu, “alçaklığın tavan yaptığı”, dinci faşizmin kıyısına kadar gelindiği süreçte, daha kararlı, daha bilenmiş hareket etmek gerekliliği zaten ortada iken umutsuzluğa, küskünlüğe, “gel-git”lere hiç yer olmadığında karar kıldık. Sevgili Tuncay Özkan’ın gazetemizde yayımlanan “Ecinniler” yazısı bu anlamda en doğru olanı vurguluyordu... Öyleyse yapılması gereken “hayal kırıklıklarını rafa kaldırmak”, Cumhuriyetin geleceği için “her ahval ve şerait altında dahi” bu şerefli kavgada sonuna dek var olmaktı... - Zaten en başından beri yaptığımız da bu değil miydi… Seni ve tüm yurtseverleri, dışarıdaki on milyonlar adına, bir yurtseverin olanca gücü, sıcaklığı, kararlılığı ve dinmeyen öfkesiyle kucaklıyorum kardeşim... Uğur Dündar ve Hayat Ben Uğur Abi’yi (kendimi bildim bileli öyle seslenirim) tanıdığımda çok ama çok gençtim. O da çok gençti ama bir o kadar da ünlüydü!.. Aradan uzun yıllar geçti… Zamane kalemleri, bir anda parlayan televizyon şöhretleri, kayan yıldızlar misali birer birer yok olup giderken, o ne gençliğinden, ne de şöhretinden bir şey yitirdi… Tam tersine, en zor zamanların güvenilen, dürüst gazetecisi olarak hak ettiği yerde, daha da büyüyerek kalmasını bildi.. Nedim Şener’in, kaleminin kalitesini yansıtan “Uğur Dündar-İşte Hayatım” kitabını okuduğumda, Uğur Abi hakkında ne kadar çok şey bilmediğimi de fark ettim!.. Üzerine bu denli gelinip, akıl almaz karalamalara muhatap olup, böylesine parıltılı kalabilmek her babayiğidin harcı değil diye düşündüm.. - İyi ki varsın Uğur Abi… Yeniden Radyo, Yine Sesli Gazete!.. Geçen gün hesapladım; Sesli Gazete programını noktaladığım 12 Mart 2009’dan bu yana 14 aya yakın süre geçmiş… Bu süreçte bana binlerce kez sordunuz, “Ne zaman?” diye.. İşte zamanı geldi!.. Antalya’da özgün, ilerici, yurtsever bir radyo perdelerini açıyor: Radyo Box 95.2.. Çok seveceğiniz, peşinden sürükleneceğiniz pek çok program var Radyo Box’ta, tabii Sesli Gazete’de!.. Her sabah saat 08.30-10.00 arası canlı yayındayım. Sevgili Süheyl Batum da bir bölümüne İstanbul’dan katılacak. Diğer kentler www.radyobox.com üzerinden internet yoluyla dinleyebilecek. Hadi buluşalım!.. e-posta: umitzileli@gmail.com Atatürk’ün Çocuk Sevgisi 29 NİSAN 2010 PERŞEMBE CUMHURİYET SAYFA 15 Türkiye et ithal ediyor: Deli danalara gün doğdu! Kapitülasyon Taktik Ertan Somunkıran: “Ağlaya ağlaya iktidar oldular, milletin anasını ağlata ağlata diktaya gidiyorlar!” Veciz Tarık Emre: “Recep’in veciz sözü Meclis’in duvarına yazılmalı: Egemenlik kayıtsız şartsız asanın ve kesenindir!” YağmurDeniz Ulusal Meclis, hükümet ve ordu! ULUSAL egemenliğin olmadığı yerde ulusal irade, ulusal hükümet, ulusal ekonomi, ulusal ordu olur mu? Hilmi Kayıhan “olmaz” diyor: “Ordusu uluslararası bir askeri güce bağlanmış, ‘milli irade’yi temsil ettiğini söyleyen hükümetin başı Büyük Ortadoğu Projesi'nin eşbaşkanı olmuş, ekonomisi yabancıların eline geçmiş bir ülkenin egemen olduğu söylenemez. Ulusal egemenliğin kalmadığı yerde, anayasa değişikliğiyle önce ABD'nin parçalama ve sömürgeleştirme planı olan Büyük Ortadoğu Projesi'nin zorbalık rejimini kurmak sonra arkası gelmez tertiplerle Türkiye'yi Silivri'ye çevirmek istiyorlar. Projenin son halkası ise başkanlık sistemi! Silivri toplama kampı ve Hasdal zindanında yapılan zulüm aklımızdan hiç çıkmıyor. Zor bir durum; hukuk içinde kalınarak hukuksuzlukla savaşmak gerçekten zor! Sözün özü; ulusal egemenlik olmadan ulusal irade, ulusal ordu ve ulusal ekonomi hepsi yalan, hepsi palavra, hepsi kandırmaca. İş başa düştü; çünkü kapıyı çarpıp, çekip gidecek başka yerimiz yok. Çözüm, Mustafa Kemal Atatürk ulusal egemenliği nasıl sağlamışsa, öyle yapılmasında yatıyor: Ulusal Meclis, ulusal hükümet ve ulusal ordu!” Nazi Almanyası’nda papaz Martin Niemöller’in günlüğünden: “Önce sosyalistleri topladılar, sesimi çıkarmadım; çünkü ben sosyalist değildim. Sonra sendikacıları topladılar, sesimi çıkarmadım; çünkü sendikacı değildim. Sonra Yahudileri topladılar, sesimi çıkarmadım; çünkü Yahudi değildim. Sonra beni almaya geldiler; benim için sesini çıkaracak kimse kalmamıştı.” ÖYKÜYÜ bilirsiniz. Papazın dokunaklı vaazından sonra kiliseden gözyaşlarıyla çıkan adam yolda rastladığı Yahudiyi evire çevire dövmüş. Yahudi, hiç tanımadığı adama “Niye beni dövdün” diye sormuş. Adam, “İsa’yı siz öldürmüşsünüz” demiş. Yahudi şaşkın “İyi ama o, 2 bin yıl önceydi” deyince adam: “Önemli değil ben yeni öğrendim!” Bizimki ise tam tersi hesap... Civanımın padişahı Fatih Sultan Recep ile maarif vekili Nimet Çubukçu, yatılı okuldaki öğrencilerin tecavüz ettiği üç yaşındaki kız çocuğunun ölümü ve iki yaşındaki çocuğun da yaralanması olayının kamuoyuna yansıması üzerine gazetecilik dersi vermeye kalkıştı. Neymiş, olay iki yıl önce meydana gelmiş, haber değeri yokmuş. Recep ile Nimet hayatında iki satır haber yazmamış ama kendilerini gazetecilere gazetecilik dersi verecek kadar yetkin görüyor. Recep’in politikadan önceki işi sucuk imalathanesinin muhasebe kayıtlarını tutmaktı; Nimet’in işi işe serbest avukatlıktı. Ama kendilerini “şeyh-ül muharririn” sanıyorlar; bıraksanız Burhan Felek’in koltuğuna oturacaklar! 10-15 yaşındaki çocukların 2-3 yaşındaki çocuklara tecavüz etmesinin nedenini konunun uzmanlarına bırakalım. Ama biliyoruz ki bu cinsel sapmanın arkasındaki nedenler arasında kadını toplumdan dışlayan ve kadın saçını bile cinsel motif olarak algılayan anlayışın yani özetle dini taassubun önemli bir payı var. Recep ile Nimet’in gazetecilere gazetecilik dersi vermeye kalkışmasına ve epey de sinirlenmesine neden olan bu olay, dünyanın neresinde olursa olsun haberdir. Olayın iki yıl sonra değil 20 yıl sonra bile ortaya çıkması ise yine dünyanın her yerinde haber değeri taşır. Çünkü olay bir eğitim kurumunda yaşanmış toplumsal bir sorundur ve “yara”nın örtülmesi değil acilen tedavi edilmesi gerekmektedir. Neyse ki Recep’in ve Nimet’in olayın duyulmasından niye bu denli rahatsız olduğu yine gazeteciler sayesinde anlaşıldı. Meğer tecavüze uğrayan ve öldürüllen, yaralanan çocukların aileleri ile tecavüzcü çocukların aileleri vali, polis müdürü falan filan gibi kamu otoritesini temsil eden yetkililerin bilgisi içinde el sıkışıp anlaşmışlar! Hiç kuşkusuz bu “iğrenç anlaşma”dan “baş otorite” Recep ile vekili Nimet’in haberi vardı fakat kedinin pisliğini örtmesi gibi kapatılmak istenen rezalet ortaya çıktı. İşte sinirleri bu yüzden! Kedi pisliği KİM KİME DUM DUMA BEHİÇ AK behicak@yahoo.com.tr ÇİZGİLİK KÂMİL MASARACI kamilmasaraci@gmail.com HAYAT EPİK TİYATROSU MUSTAFA BİLGİN hetiyatrosu@mynet.com HARBİ SEMİH POROY HAYVANLAR İSMAİL GÜLGEÇ BULMACA SEDAT YAŞAYAN SOLDAN SAĞA: 1/ Kaynanazõ- rõltõsõna verilen bir başka ad. 2/ Soyundan geli- nen kimse... İki kaş arasõ. 3/ Yapraklarõ gü- zel kokulu bir süs bitkisi... Rütbesiz asker. 4/ Aldatma işi, hile... Tümör... Telefon sözü. 5/ Futbolda sayõ... Öden- ti. 6/ Boyutlarõ ola- ğandan küçük olan... Bir kişi tarafõndan söylenen ya da çalõnan müzik parçasõ. 7/ Ja- pon lirik dramõ... Tü- tün dizmek, kurutmak ve işlemek için kulla- nõlan üstü kapalõ sergi. 8/ Şõk, lüks ve göste- rişli giyim tarzõ... Kü- çük erkek kardeş. 9/ Kaz Dağõ’nõn antik dönemler- deki adõ... İçe doğmayla akla gelen yaratõcõ duygu. YUKARIDAN AŞAĞIYA: 1/ Trakya yöresine özgü bir halkoyunu. 2/ Mükem- mel olamamaktan duyulan korku. 3/ Demiryolu... Bir nota... İlkel benlik. / Derviş selamõ... Büyük ve sert taş kütlesi. 5/ Toprak, kum ve saman elemeye yara- yan iri delikli kalbur... Renyum elementinin simge- si. 6/ Batõ Avrupa’da bir õrmak... Bir peygamber. 7/ Vilayet... “Kandamlası, keklikgözü” gibi adlar da verilen bir süs bitkisi. 8/ Büyüklük, ululuk... Nikel ele- mentinin simgesi. 9/ Mutluluk hormonu. 1 2 3 4 5 6 7 8 9 1 2 3 4 5 6 7 8 9 P İ T A H A Y A O V A U M A M İ M E R A İ D A M E Z O G E L İ N L T A N G O L O D H A M A S İ U Ç Y A R M İ B İ B İ K A B T A M U İ C R A 1 2 3 4 5 6 7 8 9 1 2 3 4 5 6 7 8 9
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle