01 Ocak 2025 Çarşamba English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

Aylar
Günler
11 MART 2010 PERŞEMBE CUMHURİYET SAYFA KÜLTÜR 17kultur@cumhuriyet.com.tr YORUM Mersin’de CHP’li kadınlarımızın siyah kumaşı parçalamaları, bir grup kadınımızın giysileri merak olarak algılanmamalıdır. Kanımca onlar ülkemiz üzerindeki karanlığı parçalamayı hedeflediler. Önleri açılırsa bunu da başarmalarından şüphe duyulmaması gerek. ÖZDEN GÖNÜL CMYB C M Y B SUYUN TAŞI DELMESİ GÜCÜNDEN DEĞİL SÜREKLİLİĞİNDENDİR E. P. Kd. Albay Cumhur UTKU ile “NELER OLUYOR BİZE? NE YAPMALI?” 14 Mart 2010 Pazar günü saat: 10.30’da Kaleiçi Hasanağa Kültür ve Sanat Kahvesi’nde yine hep birlikte olalım mı? (Tuzcular Mah. Mescit Sok. No:15-Kaleiçi) Safların sıkı ve geçilmez olması için: Sen gelmezsen bir eksiğiz! İletişim-Bilgi: 243 00 80 - 0532 325 05 63 hicran07@gmail.com www.antalyacumok.org - www.toayder.com www.cumok.org ANTALYA TOROSLAR CUMOK AYDINLANMA KAHVALTISINA ÇAĞIRIYOR: ESİNTİLER ZEYNEP ORAL Asıl Suçlu, Kerpiç Değil! “Kerpiç” diyorlar, “suçlu kerpiç!” diyorlar. Yalan söylüyorlar. Suçun iki kaynağı olduğunu bile bile yalan söylüyorlar. Bunlardan biri cehalet, öteki yoksulluk. Yoksulluk ve cehalet üreten politikaları savunanlar asıl suçlular! Bunu bildikleri için yalan söylüyorlar! “Kerpiç değil, beton olsaydı” diyorlar ya! O da yalan! İstanbul her geçen gün biraz daha betonlaştırılıyor! Mahalle aralarında bir bahçe, bir arsa, bir meydan boş bırakmamacasına… Biraz daha rant diye diye, sokak aralarına bile gökdelenler dikilirken... Çimentodan, demirden çalınırken, kalite düşürülürken… İmarsız izinsiz inşaatlar sürerken… Dereler doldurulup dere yatakları asfaltlanırken … Korkarım bütün bu betonlaşma tepemize yığıldığında, bu kez de “Ah keşke beton değil kerpiç olsaydı” diyerek yalanı sürdürecekler! Cehaleti önleyecek politikalar yerine, ayırımcılığı, kin ve nefreti körükleyen politikalar üretmek… Gelir uçurumunu azaltmak, işsizliğe çareler aramak yerine, devlet kurumlarıyla didişmek… Gerçekleşmiş darbeler, gerçekleşmiş suçlarla hesaplaşmak yerine, gerçekleşmemiş, gerçekleşme olasılığı olmayan ve olmayacak varsayımlarla hesaplaşmaya çalışmak… Yoksullukla savaşacak yerde birbirimizle savaşmak… Toprağın altı fay hatlarıyla doluyken toprağın üstünde ağalık, şeyhlik, tarikat ve aşiret düzenini sürdürmek! İşte asıl suçluluk bunlar! Suçlu olan, doğa değil, ders almayı bilmeyen, ileriyi göremeyen, kendi çıkarını, arsız iştahını denetleyemeyen insan! Elazığı’da sevdiklerini yitirenlere başsalığı, sabır ve metanet diliyorum… Müzik dolu hafta Beyoğlu ve Şişhane iki yeni mekâna kavuştuğundan beri etkinlik çıtasını yükselttikçe yükseltiyor… İki yeni mekân dediğim İKSV’nin “Salon”u ve Borusan’ın “Müzik Evi”… İlkinde Hüseyin Sermet’i, ikincisinde Emre Elivar’ı dinledim. İkisi arasında da Lütfü Kırdar Salonu’nda Leyla Gencer anısına Borusan’dan “La Traviata”nın konser versiyonunu… (Dünkü yazısında Evin İlyasoğlu tüm duygularıma “tercüman olduğu” için ona dönmüyorum.) Hüseyin Sermet, ustalığını çoktan kanıtlamış bir piyanist. Daha önce hiç dinlemediğim Charles Valentin Alkan’ın “fantezi”leri farklı tatlar getiriyordu. Liszt’in Si minör Sonatı ise sıra dışı bir yorumdu. Hüseyin Sermet’in yorum inceliği, hassaslığı, duyarlılığıyla büyülendim. “Salon”un o çok sıkışık iskemleleri bile büyüyü bozamadı. “Müzik Evi”nde Emre Elivar konseri, 20. yüzyılın iki Rus bestecisine Şostakoviç ve Prokofyev’e ayrılmıştı. Şostakoviç’ten 2. Piyano Sonatı ve Aforizmalar; Prokofief’ten “Visions Fugitives - Kaçamak Hayaller”, “Sarcasms-İstihzalar” ve 2 No’lu Piyano Sonatı… Bu çok zor ama muhteşem programın altından Emre Elivar, gencecik yaşında nasıl kalktı hâlâ inanmakta güçlük çekiyorum. Yalnız teknik ustalığından değil aynı zamanda, özgün yorumundan, sonsuz duyarlılığından, tuşlara dokunuşundaki tattan, eserlerin içinde barınan ironiyi ortaya çıkarmaktan söz ediyorum… Atatürk’ü Düşünmek Her iki konser boyunca ve sonrasında iki sanatçının da eğitimlerinin başlangıç noktası olan Ankara Devlet Konservatuvar’ını düşündüm. Sonradan biri Fransa’da, öteki Almanya’da uzmanlaşacaklardı. Konservatuvarlarımızdan daha nice ustaların yetiştiğini düşündüm. Hocaların hocası Kamuran Gündemir’i, Ferhunde ve Ulvi Cemal Erkin’i, Adnan Saygun’u … “Liberal demokrat” dostlar sinirlenmesin, Atatürk’ün başardıklarını düşündüm… Cehaletle savaşını… Dünya kültürüne, evrensel değerlere açılmamız için sürdürdüğü çabayı… Gelecek kuşaklara da yarayan, bize açtığı tüm kapılar için bir kez daha ona şükrettim. zeynep@zeyneporal.com faks:0212.2571650 T escilli “kültür ve tabiat varlıkları”mõzõn sayõsõ 88 bin 945… Bunlarõn 55 bi- ni sivil mimarlõk örneği, 6 bini de doğal mirasõmõz. “Sit”lerimizin sa- yõsõ ise 10 bin 381… Bunlarõn da 8 bin kadarõ arkeolojik, 1320’si doğal, 229’u kentsel, 145’i tarihi, diğerle- ri de “karma” sitler.. Türkiye’nin “tarih öncesi” yer- leşimlerine; “uygarlıkların beşiği Anadolu”muza ve “denizlerle çev- rili” coğrafyamõza bakarak diğer ül- kelerle kõyaslarsak, bu rakamlarõn “fazla olmadığı”nõ görürüz... Örneğin kültür yaşõ bize göre çok “genç” olan İngiltere’de tescilli yapõ sayõsõ 300 binken, imar kõsõt- lamalõ alanlar (sit’ler) ülkenin 1/3’ü... Fransa’da korunan yapõlar 200 bin, İtalya’nõn tüm kentleri sit... Peki, “biz” neden o denli duyar- lõ değiliz? Yanõtõ kimilerine göre “göçe- be”liğimiz ama bu doğru değil; çünkü “yerleşik” kültürümüzün ürünü kent dokularõmõz ve mimari- leri dünyayõ hayran bõrakan mü- kemmellikte... Hangi göçebe toplum bir Safranbolu yaratabilir; hangi göçerler Divriği’deki Ulu Cami mucizesine imza atabilir?.. Örnek- ler saymakla bitmez... Korumada geri kalmamõzõn “te- mel neden”lerini, 60 yõllõk “emlak rantı düşkünlüğü”müzde arama- mõz gerekiyor. Ekonominin üretim yerine imar kazançlarõna bağõmlõ kõ- lõnmasõyla birlikte, eski evler “rant apartmanları”nõn, sitler de “ya- pılaşma pazarı”nõn engeli olarak görüldüler. Bu egemen anlayõşa rağmen tescilli yapõ ve sit sayõmõzõn 100 bine yaklaşmõş olmasõ ise hâlâ terk edilemeyen “koruma karşıtı imar düzeni” karşõsõnda, önemli bir “başarı”dõr... Bu başarõda, Kültür ve Turizm Bakanlõğõ’na bağlõ “Koruma Ku- rulları”mõzõn imzasõ var. Hele yu- karõdaki rakamlarõn, son beş yõlda yüzde 30 arttõğõ dikkate alõnõrsa, em- lak ticaretinin, siyaseti doğrudan et- kilediği bu süreçte, kültür mirasõna bağlõlõğõ “kutsama”mõz gereki- yor... BÖLGE TOPLANTILARI Bakanlõk işte bu başarõnõn “emek- tar ve özverili neferler”i arasõnda “eşgüdüm”ü sağlamak üzere “böl- ge”ler ölçeğinde “Koruma Ku- rulları buluşmaları” düzenliyor. Sayõlarõ 34’ü bulan kurullardan “Marmara Bölgesi”nde görev ya- panlarla, 26-28 Şubat’ta İstanbul’da gerçekleşen ilk toplantõda “uygu- lamalar ve deneyimler” ele alõndõ... Edirne, Çanakkale, Bursa, Kocaeli ve İstanbul’daki 7 Kurul ile Yeni- leme Kurulu’nun müdürleri, üyele- ri, Kültür Varlõklarõ Müzeler Genel Müdürlüğü’nden yetkililerin katõl- dõklarõ çalõşmanõn ilk gününde Ba- kan Ertuğrul Günay da vardõ. Müsteşar İsmet Yılmaz, Genel Müdür Ökkaş Dağlıoğlu, yardõm- cõsõ Nermin Beşbaş tartõşmalarõ dikkatle izlediler... ‘KARARLAR’ YAYIMLANACAK Toplantõda Bakan Günay’õn da benimsediği “eşgüdüm öncelikle- ri” arasõnda “Koruma Kurulu ka- rarlarının yayımlanması” vardõ. Ulusun ve insanlõğõn mirasõ sayõ- lan kültür ve doğa varlõklarõ için alõ- nan kararlar, “herkes”i ilgilendir- diğinden; ayrõca bu kararlara uymak yine “herkesin” görevi olduğundan; kurul kararlarõnõn -öncelikle- bir “e-bülten”le yayõmlanmasõnda sa- yõsõz yarar olduğu vurgulandõ. Bu iletişim ve bilgilenmenin sağ- lanmasõyla kurullar arasõnda yaşa- nan “benzer konulardaki farklı kararlar”õn azalabileceği; akade- misyenlerin kararlardan yararlan- masõnõn kolaylaşacağõ; ayrõca ku- rullardan yõllardõr istenen “gerekçeli karar yazımı”nõn da özendirilmiş olacağõnõn altõ çizildi... Toplantõda, “kurul üyelikleri- nin belirlenmesinde açıklık” için de “katılımcı çözümler” üretildi. Yõllardõr süren uygulamada, 2 üye “YÖK kanalıyla üniversiteler- den” 5 üye de “Bakanlıkça” ata- nõyor; ancak, belirlenmesinde kimi zaman “yetkin”lik yerine “kişi- sel/siyasal ilişkiler”in etkili oldu- ğu yönündeki yaygõn kanõlar da giderilemiyor... Kurullarõn saygõnlõğõnõ da “yıp- ratan” bu gibi kaygõlarõ ortadan kal- dõrmak üzere üyelerin “katılımcı ve saydam” bir yöntemle seçilmesi; ör- neğin üniversiteler, ilgili meslek kuruluşlarõ ve uzmanlõk kurumla- rõndan temsilcilerle oluşturulacak bir “değerlendirme komisyonu”nda uygun görülecek isimler arasõndan atamalarõn yapõlmasõ, geniş destek buldu. “İsteyen” uzmanlarõn kişisel ola- rak da “aday”lõk başvurusunda bu- lunabilecekleri komisyona, eğitim ve meslek kurumlarõ da “aday”larõnõ bildirebilecekler... PLANLARDA KATILIM Belediyelerin “sit”lerde onay- ladõklarõ koruma planlarõnõn Ko- ruma Kurullarõ’nda “reddedil- me”siyle yaşanan gerilimleri gi- dermek için de yine “katılımcılık” ilkesiyle öngörülen çözüm, “ortak toplantı”lar oldu. Planlarõn halk adõna “demo- kratik onay” kurumu, belediye mec- lisleri; “uygulama sorum- luluğu” da belediyelerde… Ancak “Koruma hukuku” ve “bilim” adõna “uygun” olup olmadõklarõ- nõ belirleyen organ, kurullar... Bu nedenle, sadece imar planlarõ için “belediye imar komisyonlarıy- la ortak toplantı”lar düzenle- mek, konularõ beraber tartõşarak karar üretmek, hem yersiz çekiş- melere son verebilecek; hem de koruma sorumluluğunun birlikte üstlenilmesini sağlayacak... Koruma Kurullarõ arasõndaki eşgüdüm toplantõlarõ önümüzde- ki aylarda diğer bölgelerimizde de devam edecek... İstanbul’daki ‘Kurullar Toplantõsõ’nda, korumada ‘açõklõk’ ve ‘katõlõmcõlõk’ benimsendi Korumada ‘eşgüdüm’ açõlõmlarõ Atila Özer’in çizgileriyle “koruma”... 1- YILLARIN YAKINMASI: 1940’lardan bir “Ramiz” karikatürü: Prost’un planını soran gazetecilere, İstanbul Belediye Başkanı “koruma kurumları”ndan ve “kamuoyu”ndan şöyle yakınıyor: “Henüz Müzelerin gönlünü, Evkafın (Vakıfların) arzusunu, Eski Eserleri Koruma Kurumu’nun hatırını, gazetecilerin temennilerini nasıl karşılayacağımıza dair bir proje vermedi...” Kültür Servisi - İstanbul ile bir- likte 2010 Avrupa Kültür Başkenti seçilen, Dortmund, Essen, Duis- burg, Bochum gibi şehirlerin yer al- dõğõ Almanya’nõn Ruhr bölgesi, “Fazıl Say Günleri”ne ev sahipli- ği yapõyor. “Almanya Ruhr 2010 Avrupa Kültür Başkenti” etkin- likleri kapsamõnda, dört özel kon- serle izleyici karşõna çõkacak olan ünlü piyanist ve besteci Fazõl Say’õn bestelediği “İstanbul Senfonisi”nin dünya prömiyeri 13 Mart’ta Dort- mund’da yapõlacak. İstanbul’un farklõ yönlerini anla- tan, ney, kudüm, kanun, bendir ve darbuka gibi geleneksel Türk çal- gõlarõnõn yer aldõğõ “İstanbul Sen- fonisi”ni oluşturan 7 farklõ bölüm, “Nostalji”, “Tarikat”, “Sultan Ah- met Camii”, “Hoş Giyimli Genç Kızlar Adalar Vapurunda”, “Hay- darpaşa Garından Anadolu’ya Gidenler Üzerine”, “Âlem Gecesi” ve “Final” isimlerini taşõyor. Dortmund Konzerthaus’da yapõ- lacak dünya prömiyerinde İstanbul Senfonisi’ni şef Howard Grif- fiths’in yöneteceği WDR Köln Senfoni Orkestrası seslendirirken, konserin solistleri ise neyde Burcu Karadağ, kanunda Hakan Güngör ve vurmalõ çalgõlarda Aykut Köse- lerli olacak. FAZIL SAY’IN BESTELEDİĞİ ESERİN PRÖMİYERİ 13 MART’TA İstanbul’un senfonisi Almanya’da Kültür Servisi - “Avrupa ve As- ya-Pasifik’te Yeni Mimarlık Trendleri” sergisi önceki gün Teş- vikiye Milli Reasürans Sanat Ga- lerisi’nde açõldõ. 2010 İstanbul Av- rupa Kültür Başkenti etkinlikleri kapsamõnda yer alan sergi aynõ za- manda “2010 Türkiye’de Japon- ya Yılı” etkinlikleri arasõnda da yer alõyor. Arkitera Mimarlõk Merkezi tarafõndan organi- ze edilen, İstan- bul 2010 Ajansõ ana sponsorluğu ve Buildist deste- ğiyle gerçekleşti- rilen serginin açõ- lõşõnõ Ajans Yü- rütme Kurulu Başkanõ Şekip Avdagiç, galeri yönetmeni Ame- lia Edgü ve Arki- tera adõna Ömer Kanıpak yaptõ. Avrupa’dan 8, Asya-Pasifik ül- kelerinden 7 olmak üzere toplam 15 mimarlõk ofisinin işlerinin gösteril- diği sergide Türkiye’den Han Tü- mertekin’in de bir yapõtõ sergileni- yor. Merkezi Avrupa mimarisinin dõ- şõna çõkarak mimarlõğõn Singa- pur’dan Norveç’e, Portekiz’den Ja- ponya’ya cesur yeni yüzlerini ve As- ya - Pasifik mimarisinin derin dün- yasõnõ tanõtan sergi, daha önce Tok- yo, Gent, Lizbon, Lille, Hong Kong, Anyang, Patras ve Niiagata’nõn da olduğu 18 kentte açõldõ. Serginin son durağõ ise 10 Nisan’a kadar İstanbul olacak. Sergiyle ilgili olarak açõlõş önce- si Milli Reasürans Oditoryumu’nda Ömer Kanıpak’õn yönettiği Singa- pur’dan Mun Summ Wong, Nor- veç’ten Reinhard Kropf, Porte- kiz’den Bernardo Rodrigues ve Han Tümertekin’in ka- tõldõğõ bir panel de gerçekleştirildi. Pa- nelde kendi tasa- rõmlarõndan örnek- leri slaytlarla açõk- layan mimarlar ken- di mimarlõk felsefe- lerini ortaya koydu- lar. Serginin başlõğõnda ‘trend’ sö- zü geçse de onlar mimarilerini tü- ketim için değil, daha iyi bir yaşam için kurguladõklarõnõ, tasarõmõ doğayõ gözlemeden, ona dayandõrõlmadan yaratõcõ, sürekli ve dönüşebilir ya- pamayacaklarõnõ savundular. Ayrõca sergiyle birlikte, küratörler Sir Peter Cook ve Toyo İto’nun me- tinlerinin yer aldõğõ bir kitap da ya- yõmlandõ. (0 212 230 19 76) Yaşam sevinci taşõyan mimari tasarõmlar ‘Avrupa ve Asya-Pasifik’te Yeni Mimarlõk Trendleri’ sergisi Teşvikiye Milli Reasürans Sanat Galerisi’nde.
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle