23 Aralık 2024 Pazartesi English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

Aylar
Günler
Ece Temelkurandan Ortadoğuya ve insanlık hallerine yalın bir alegori: 'Muz sesleri' 'Ortadoğu... öfkenin ve kederin matematiği...' Ece Temelkuran, Muz Sesleri romanı için Beyrut'ta dokuz ay yaşadı, Arapça öğrendi. Coğrafyanın yanan karnında cümleleri, roman kişileri onu bekliyordu. merhabalaştılar ve kaleminde buluştular. Yazara rol kaptırmadı roman kişileri, kendilerini konuştu, Or- tadoğu'yuanlattı veinsanlığın hallerinigösterdi.Sonrasadesavaşyoktuoralarda,aşk da vardı. Hemdenasıl! Öyleki Ecenindedeyimiyle "kanlıcanlı, çatırçatır ' "Biziters yüz eden ve hiç kimse olmamıza imkân tanıyan bir ülke "ydi aşk. Ya da annenin kızına mektubu. Şatila Kampının grisinde de vardı, radikalinde de, ılımlısında da. Taksicinin gözlerinde de alev aldığı oldu, utanan hizmetçi kızın hasretinde de. Ecenin romanın- da zengin de yar yoksul da. Yoksullara dokunmaktan vazgeçmiş, onlara öf kelenmiş bir sol da. Bütün dünyanın solu adına niye yoksullara dokunmaktan vazgeçtiğini öne sürüşü de. Ece Temelkuran ile Muz Seslertni konuştuk. O Camze AKDEMİR I y - ^ eslerini duyuyor mu- ^ ^ sun hâlâ o coğrafyaya ^ ^ % ha babdm sağırlaşanla- K^^f ra inat? - Başından ben böyleydim ben. Arka sıralardaki çocuklar için ya- pardım kompozısyon ödevlerini. Dolayısıyla bu duyma halini ya da seslendirme halini değiştirmemi ge- reken bir şey olamaz herhalde. Oralar da ve hatta bu coğrafya da arka sıra çocukla- rı gibi. Çok dövülmüş... Onlar bana sesle- rini verdikçe ben de onları duyacağım. - Ne salık veriyor kahramanların en çok da sana, gazeteciye? - Daha çok git ve daha çok bize yaklaş! Biz her yerdeyia. Kendini çarçur etme. Gel, sana anlatacak çok şeyimiz var... Böyle şeyler söylüyorlar. BU COĞRAFYANIN HAFIZASINA BAKMAK İSTEDİM' - Ötekileryurdu! Ötekiler ve çizgiler... Tıpkı Beyrutu ikiye bölen Yeşil Hat gi- bi... Somut değil bahsettiğim çizgi kuşku- suz, ister istemez ket vuruîu reûekslerde, o canım yüreklerde ve en nihayetinde de zihinlerde kan ve kıyameüe konuşlanmış, çöreklenmiş çizgilersöz konusu... Yazdı- ğm gibi şimdi ile önceyi bölen, bura ile orayı, eski ile yeniyi, hangisinin nerede başlayıp nerede bittiğini gösteren bir çiz- gi... Hatırîamak ve unutmak için bir hatta ihtiyaç var mı sahi? Öyle midir? - Hadi Bey söylüyor bunları romanda. Bir haüza hastası o. Ama Hadi Bey'in ağ- zından ya da hayatından, aklından, bu ül- kenin de bu coğrafyanın da hafızasına bakmak istedim. Hatırîamak ihtiyacının geçmişe duyulan saygıdan ya da hatıralan saklamak mecburiyetinden kaynaklanma- dığını, insanın yaşamak için hatırîamak zorunda olduğunu söyleyebiliriz. En azın- dan Hadi Bey'e baktığımda ben bunu gö- rüyorum. Kapanmamış yaralar unutul- maz. Unutulmamalı. Ve bizim hemen her yaramız açıktır. Bu yüzden bir Yeşil Hat'a ihtiyacımız var. Bugün ile dünü ayı- ran, başlangıcı ve bitişi gösteren bir çizgi. - Filistinli Nasır'ı ele alahm mesela... îç içe geçmiş kimlikleriyle karşımızda dipdi- ri... însanhğın hoşluğunu, muhabbeüni hatırlarken sonuna kadar insan... Ama ölüm, savaş, sürek avlarmı duyduğunda, suretinin cilası sıynhyor ve buyrun akıl- lardaki en yerleşik Ortadoğulu imgesi... Gözleri kararmış, dediğin gibi "kalbinde- ki mernnve yol veren. " Bu iç içe geçmiş kimlıklerivle anbedn baş başa insanlnrın öyküsii de diyebilir miviz Muz Sesleri için? - Ayncn öyle. Henüz romanın uzerinde verdiğim röportajların gürültüsu, uğultu- su var. Henüz okur, Muz Sesleri nm için- deki insanlarla hemhal olamadı. Sanırım biraz daha zamana ihtiyacı var. Ama sanırım zamanla Nasır gibi ro- mandaki birçok kişinın bir ince çizgi üze- rinde durduğu, o ince çizginin nerede du- racağıyla ilgili bir tereddütten dolayı zen- gin canlılar olduğunu görecek okur. Or- tadoğu erkeğinin neye benzediğini, bu er- keklığin savaşın, öfkenin ve kederin mate- matiğini nasıl yarattığını görecekler. - Sonra şupunk Araplar... Klip çekiyor- lar, roman kişilerinden Hadi Bey, "bu es- mer Amerikalılar savaşın ortasında niye dans ediyor? " diyor... Böîge yanmasa matrak diyeceğim... - Matrak zaten. Yangın, kahkaha ile de yaşanır. Zaten Ortadoğu da budur. En çok acı çekenler en iyi şakalan yaparlar. Bu bölgenin dünyanın en çok gülen böl- gesi olmasının bir nedeni de ölümle böyle halvet olmaktır. Romanın Punk Arap- lar'la ilgili bölümünü özellikle bu trajedi- nin, kimliksizleşmenin ya da yeni kimlik- ler aramanın çaresizliğinin hepimizi nere- lere, hangi komik durumlara taşıdığıru göstermek için de yazdım. Bugün televiz- yona bakan bir hafızasız adamın ne hisse- deceğini düşünün. Ya da 80'lerde kalmış bir adamın-kadının bugün bir an için sa- bah programlarını izle- diğini... Hadi Bey, orala- ra bir naziredir biraz da. - Filipina ve annesi gi- bi, hikâyeleri Şatila Kampı'nda başlayan- lar... Kendi etlerinden başka bir evi, ülkesi ol- mayanlar... Metaforlar eşliğinde romanın bel- kemiğinde olanlar... Ga- zetecisin, bilmemen, görmemen mümkün de- ğildi ama imgelerin, yar- gılarm nasıl perçinlendi bölgenin yanan kamın- dayken ve kalemi eline nasıl daha bir seyirtti ro- manın yazım aşamasm- da? - Başka bir hayatı ya- şamaya başlıyorsun ya- zarken. Hiç yaşamadı- Ece Temelkuran romanında 'aşk'ı bir metafor olarak kullanmış... ğın, yaşamana da imkân olmayan bir ha- yatı. insanın yüreği genişliyor belki, uzay- sız bir genişlemc bu. Birçok ınsanı içine alıyorsun. Ya da senden birçok insan çık- maya başlıyor. Orada olduğunu bilmedi- ğin insanlar bunlar ve gerçek insanlardan kimi kez daha da gerçek insanlar. Dolayı- sıyla nerede gördüklerinden, bildiklerin- den yararlandığını, nerede tamamen bir hayalin başladığmı bilmek zor. Belki de, bilmem, bir yerde birini görüyorsun, bir tohum olarak düşüyor içine, sen bilme- den büyüyor ve günün birinde kaleminin ucundan kâğıda düşüveriyor. Adını bil- mediğimiz kaç yüz kayıtlı gözümüzün re- tinasma? Onlar işte, sonra Filipina olarak mesela, çıkıveriyor dünyaya. NE KADAR AŞK VARSA 0 KADAR SAVAŞ VAR' - Deniz 'i de sormahyım... Nedir şu sol- la ahp veremediği Allah aşkma diye... An- ne gazeted, baba sosyalist hurdası, hippi ohnaya karar vermiş, ermeye azmetmiş biryaşam kaynakçısı!... Üstünde sıkı dü- şünülmüş ve hayli içselleştirilmiş bir eleş- tirel üradgibi Deniz'in kız kardeşine mektubu mesela ve tabii Ortadoğu'nun çatallanna, dallanna budaklanna, harma- nına... - Deniz biraz hepimiziz. Türkiye'de Ba- rılılaşma ile ilgili bir problematiği ve sanı- rım daha önce pek söylenmemiş haliyle anlatıyor Deniz. Dalga geçiyor, kızıyor, düşkünleşiyor. Içinde bir yerde bir öfke var, onu söyleyecek dili yok. Melezliğin öfkesi bu ve ancak dil- lendiğinde melezliğin sessizliğinden kurtula- biliyor insan. - Beyrut'a veda etme- din sanırım... Arkadaş- lar, sıkı dostîar, selam üstüne selam yollanan- lar vardır kuşkusuz... Temas vardır... • - Orası artık bende. Terk etmek mümkün değil. - Beyrut, Oxford, Pa- ris'teaşk... "Aşk", öyle ki, her şartta, her du- rumda insanlık hallerini tumusol kâğıdı gibi su yüzüne çıkaran en sahi- ci enstrüman... İyi ki var, olmasa olmazdı... Romanını aşkla sarma- layışının nedenini anla- tırmısın? - Aslına bakarsan çok da sarmalama- dım. Ne kadar aşk varsa o kadar savaş var. Aşk da bir metafor aslında. Bizi ters yüz eden ve hiç kimse olmamıza imkân tanıyan bir ülke aşk. Olduğumuz şeye mahkûm olmamayı, başka oluş ımkânlan- nı ortaya çıkaran bir zelzele. Bu anlamda bir aşk var romanda. Kanlı canlı, çatır ça- tır... - Yoksul, zengin, insanlar eşit olmah... Ama "bazdarı daha eşit ise ve yazık ki böyle " cümlesine de yanıt romanın... Zeynab mesela başlı başına, varhğı ve söz- leriyle yumruk gibi... - Zeynab Hanım bizim burada da çok iyi bildiğimiz bir kişilik. Biraz biziz. Yok- sulluğa bakarken vicdanı parçalanan ama dünyadaki solun gerı çekılişıyle artık bu vicdan meselesiyle nasıl ilişki kuracağını bilemeyen, köhneyen bir kalple kendini yalnız hisseden bir karakter. Yoksullara dokunmaktan vazgeçmiş, onlara öfkelen- miş bir sol... Zeynab Hanım biraz bu me- selenin karnuıdaki bir karakter ve bütün dünyanın solu adına niye yoksullara do- kunmaktan vazgeçtiğini anlatıyor. Kitabın sürprizlerinden biri bu. Ekmek Ağacı! Zeynab Hanım'ın Ekmek Ağacı diye bir şey icat etmesinin sebebidir bugün Sol'un yenilgisinin en önemlisi sebebi. - Bir söyleşinde diyorsun ki "Bir bor- cum var dünyaya. Bu borç da gazetecilik- le ödeniyor. Ama hakikate dair olan bor- cu, kendi hikâyeni yazarak ödüyorsun. Roman yazarken bunu anladım." Son so- ruda bunu açarmısm? - Dere tepe dünyanın bahtsızlannın, mazlumlarının peşinden koşarken bir hi- kâyeyi kuyruğundan yakalamaya çalışı- yorsunuz. Kuyruğundan yakalayıp kün- deye getirip geri kalanlara meseleyi anlat- mak. Biraz böyle bir iş gazetecilik. Ama bir gün anladım ki artık koşup durmama gerek yok. Dursam hikâyeler bana gele- cek ve anlatmak istediğimi "kündeme" durarak da getirebilirım. Roman böyle başladı aslında. Yani şöyle diyebiliriz: Önce durmak vardı! • gamzeakdemir@cumhuriyet.com.tr Mu2 Sesleri/ Ece Temelkuran/Eve- rest Yayınları/278 s. C U M H U R İ Y E T K İ T A P S A Y I 1 0 4 2 S A Y F A 1 7
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle