18 Mayıs 2024 Cumartesi English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

Aylar
Günler
CMYB C M Y B EVET / HAYIR OKTAY AKBAL Zorla Darbeyi Çağırmak mı? PENCERE İşimiz Allah’a mı Kaldı?.. Her şeyi bilip önceden gören aklı evvel birine Türkiye’nin halini sordum: - İşimiz Allah’a mı kaldı?.. Güldü: - Bak, dedi, sana bir öykü anlatayım. Bektaşi Babası’nı kahvede pineklerken görenler koluna girmişler: - Haydi camiye!.. Bizimki zora dayanamamış, camiye girip oturmuş, dinlemeye başlamış; kürsüdeki Hoca konuşuyormuş: - Her kim fukaraya ne sadaka verirse, Allah ona yüz mislini ihsan eder!.. Bektaşi hemen eve koşmuş, bir köşede sakladığı yüz lirayı çıkarıp yoksullara dağıtmış; ama, az sonra işin farkına varan karısı ‘Senden hayır yok’ diye Baba Erenler’i pataklayıp, sokağa atmış... Bektaşi yola koyulmuş, kasabadan uzaklaşıp bir kırlık yerde yükselen koca bir meşenin altına oturmuş, olanları düşünmeye başlamışken uzaktan kopup gelen bir atlıyı görünce ‘ne olur, ne olmaz’ diye ağaca tırmanıp yapraklar arasına saklanmış... Atlı -rastlantı bu ya- bir Alevi imiş, ağacın altına yayılıp heybesini açmış, mis gibi bir taze somun çıkarıp parçalamış... Birinci parçaya ‘Bu Ebubekir’ demiş, ikinci parçaya ‘Bu Osman’, üçüncü parçaya ‘Bu Ömer’, dördüncüsüne ‘Bu Muhammet’, beşinci parçaya ‘Bu da Allah’ dedikten sonra ilk üçüne sormuş: - Ulan, sizler neden Ali’nin hakkını yediniz?.. Birer birer hepsini gövdeye indirdikten sonra sıra Hazreti Muhammet’e gelmiş: - Sen neden olacakları önceden sezip tedbir almadın?.. Alevi, somunun dördüncü parçasını da yemesinin ardından beşinciye dönerek: - Hey büyük Allah’ım, demiş, kudretine payan yoktur, sen her şeye kadirsin, her şeyi evvelinden âhirine biliyordun, öyleyse ben seni yemiyeyim de kimi yiyeyim?.. Ağacın tepesindeki aç biilaç Bektaşi yutkunarak olayı izlerken sıra son parçaya gelince bağırmış: - Aman ona dokunma!.. Yukardan gelen sesi duyan Alevi, ödü koptuğundan, olduğu yere yığılmış... Bektaşi bakmış ki adam sizlere ömür, aşağı inip heybesini karıştırınca bir kese de altın bulunca, ellerini gökyüzüne kaldırmış: - Kurban olduğum, demiş, sözünü fazlasıyla tuttun, ama, itiraf et ki ben olmasam bu herif de seni yiyecekti. (15 Ocak 2003 tarihli yazısı) Y azõnõn başlõğõnda geçen kavramlar ülkenin günde- minden çõkalõ sanki asõrlar geçmiş gibi bir izlenime ka- põlõyor insan. Sanki bu ül- kede hiç 15-16 Haziran direnişleri, Tariş eylemleri, 89 büyük işçi yürüyüşleri ya- şanmamõş gibi… Küreselleşmeden, ser- mayeden ve özelleştirmeden yana; sen- dika, dayanõşma ve emek karşõtõ söylem ve tutumlar o kadar kanõksanõp içselleş- tirilmiş durumda ki, sõnõfsal yaklaşõmlar ve kavramlarõn kullanõmõ sanki uzaylõ görmüşçesine şaşkõnlõkla karşõlanõyor. Oysaki işçi sõnõfõnõn insanlõk tarihinin sahnesine çõkõşõnõn üzerinden neredeyse üç asõrlõk bir zaman aralõğõ geçmiş du- rumda. Sanayi devrimiyle yaygõnlaşan fabrika sistemi kapitalist üretim tarzõna damgasõnõ vuracak iki toplumsal sõnõfõn doğuşuna da kaynaklõk ediyordu. Üretim araçlarõnõn mülkiyetini ele geçirerek top- lumsal artõğa el koyan burjuvazi ve üc- ret karşõlõğõ satacak emeğinden başka kay- bedecek hiçbir şeyi olmayan işçi sõnõfõ. Maliyet düşüşleri 19. yüzyõlõn ilk yarõsõna kadar devam eden süreç içerisinde sermaye birikimi bir yandan teknolojik gelişmenin yarattõğõ maliyet düşüşleri, diğer yandan da işçi sõ- nõfõnõn insani koşullardan uzak bir or- tamda aşõrõ derecede çalõştõrõlmasõndan kaynaklanarak daha önce görülmedik boyutlara ulaştõ. Kapitalizm olarak ad- landõrõlan bu yeni üretim tarzõ geniş ça- lõşan kesimler açõsõndan dramatik sonuçlar doğurmaktaydõ. Düşük ücretle çalõştõrõ- labildikleri için kadõnlar ve çocuklar yo- ğun olarak dokuma gibi hafif sanayi dallarõnda istihdam edildiler. İş güvencesinden yoksun Daha önceki dönemlerde açõk alanlar- da, hava koşullarõna bağõmlõ olarak do- ğal ortamlarda çalõşmaya alõşmõş olan kõr- sal nüfus, topraklarõndan sökülüp mülk- süzleştirilerek kentlere sürülüyor ve çev- re kirliliğinin ilk örneklerinin yaşandõğõ bu yeni gelişen mekânlarda kadõn, erkek, çocuk demeden iş kazalarõnõn, pisliğin, gürültünün yoğun olduğu kapalõ ortam- larda durmaksõzõn günde 15-16 saate varan sürelerde çalõştõrõlõyorlardõ. İşbölümünün ve uzmanlaşmanõn art- masõyla birlikte aynõ işi bõkõp usanmadan tekrarlayarak ve paydos zilini bekleyerek çalõşmayõ sürdürmek zorunda kaldõlar. Fabrika dõşõna çõktõklarõnda en temel belediye hizmetlerinden bile yoksun ola- rak yaşadõlar. Altyapõsõ bulunmayan tek göz odalarda 6-7 kişinin bir arada yaşa- dõğõ sağlõksõz ortamlarda barõnmaya ça- lõştõlar. Sosyal güvenlik sisteminden, iş güvencesinden yoksun olarak geçimlik düzeyde çalõşmak zorunda kaldõlar. Sanayi devriminin ilk döneminde, emek güçlerinden başka satacak bir şe- yi olmayan ve tümüyle piyasaya ba- ğõmlõ hale gelen işçi sõnõfõ yaşadõğõ so- runlarõn kaynağõnõn fabrika sistemi ve ma- kineler olduğunu düşündü. Bu nedenle makine kõrõcõlõk denilen sabotaj eylem- lerine girişti. Daha sonra sorunun maki- nelerden değil, emek gücünün sömürü- sü üzerinde yükselen kapitalizm olduğunu fark ettiler. Böylece çözümü birlikte ha- reket etmekte, örgütlenmede ve daya- nõşmada buldular. Sendikalarõnõ kurdu- lar, taleplerini dile getirdiler. Kapitalist üretim tarzõ içinde yok sa- yõlamayacak üretim güçlerinden biri ol- duklarõnõ anlamaya başladõlar. Bunu an- lamalarõnda kitlesel direnişlerin, grevle- rin ve genel grevlerin payõ büyük oldu. Çalõşmayõ durdurduklarõnda üretim ger- çekleşmiyor, toplumsal artõk üretilmiyor ve kapitalistin elde ettiği kâr ortadan kal- kõyordu. Öte yandan, “üretimden gelen güçlerini kullandıklarında” ücretlerini arttõrabiliyor, iş güvencesini sağlayabi- liyor, sosyal güvenlik sistemine dahil ola- biliyor, refah düzeylerini yükseltebiliyor ve kimi zaman da rejimi tehdit eder ha- le gelebiliyorlardõ. Emek yanlõsõ pek çok kazanõm böylesi bir tarihsel süreçten geçerek günümüze kadar ulaştõ. Kazanımlar yok edildi Yeni liberal politikalarõn saldõrõsõyla şe- killenen son çeyrek yüzyõl içinde ise sa- dece toplumsal artõğõn farklõ araçlar kul- lanõlarak yeniden bölüşümüne uluslararasõ düzeyde tanõklõk edilmekle kalõnmadõ, ay- nõ zamanda kapitalizmin bebeklik çağõ- nõ anõmsatan bir vahşileşmeye geri dö- nüşün izleri de açõkça gözlemlendi. İşçi sõnõfõnõn uzun ve zahmetli bir süreçten ge- çerek elde ettiği kazanõmlar teker teker or- tadan kaldõrõlmaya çalõşõldõ. Çalõşma saatleri uzadõ, işçiler sendi- kasõzlaştõrõldõ, esnek çalõşma koşullarõ ge- tirildi, iş güvenliği kayboldu, reel ücret- İşçi Sõnõfõ ve Üretimden Gelen Gücün Kullanõmõ Hakan MIHCI Hacettepe Üniversitesi, İktisat Bölümü öğretim üyesi Tuzla tersanelerindeki direniş deneyimi, kamu çalõşanlarõnõn uyarõ grevi, demiryolu işçilerinin işten atõlan arkadaşlarõnõn işe iade edilmesi için yürüttükleri sonuç alõcõ grev, itfaiye işçilerinin direnişi, 17 Ocak Sõhhiye mitingiyle birleşince emekçi sõnõflarõn haklõ mücadelesine yönelik desteğin giderek somut hale geldiği gözlemlenebiliyor. SAYFA CUMHURİYET 4 ŞUBAT 2010 PERŞEMBE 2 OLAYLAR VE GÖRÜŞLER Siz inanıyor musunuz Taraf adlı bir gazetenin ikide bir ortaya attığı ‘darbe’ kışkırtmalarına? Aklı başında sandığım insanlar bile, bakıyorum bu ‘darbe darbe darbe’ yağmurları karşısında şaşkına dönmüş gibiler... Kimi “hiç olabilir mi böyle şeyler” diyorsa da, kimileri de “mademki yalnız Taraf değil ötekiler de bunu yazıyor! İşin içinde karanlık bir şey var” demeye başlıyor. Böyle uzun uzadıya tasarlanmış planlarla ‘darbe’ yapıldığı görülmüş, duyulmuş şey midir? Darbe, adı üstünde, birdenbire patlar, birdenbire iner ‘birilerinin’ tepesine, bir anda olup biter her şey, ne olacaksa!.. Darbe önceden genelkurmayların gizli salonlarında görüşülüp planlanan bir olay değildir. Ordunun alt kademesinin devrimci bir kalkışmasıdır. 27 Mayıs 1960’taki gibi!.. Ötekiler, 12 Mart’lar, 12 Eylül’ler yüksek komutanların ortak davranışlarıdır. Bütün darbeler, ihtilaller, yani devrimci çıkışlar, öyle ince ince hazırlanmaz, birden patlak verir. Bir birikimin sonucudur. Felsefeye, kültüre, toplumculuğa, düşünceye dayanan bir sonuçlanmadır. Askerler her zaman uluslarının çok daha iyi koşullarda yaşamasını isterler. Yürürlükteki yönetimin, yöneticilerin, yanlışlarını herkesten daha iyi görürler. Çünkü kendileri de o ezilen halkın içinden çıkmışlardır. Bu yüzden zaman zaman “şu ters gidiş, şu kötü yönetim” değişmeli diye düşünürler. Mustafa Kemal Harbiye’de öğrenci iken Abdülhamit istibdadına karşı yeni bir değişmenin gerçekleştirilmesi için çaba harcayanlardan değil miydi? Enver’ler, Niyazi’ler gibi. Şu darbe planlarına inanmaya başlayanlara sormak isterim: Bir gazetenin, bir iki uyduruk muhabirinin toplumda uyandırmaya çalıştığı darbe korkutmalarına, AKP hükümeti niye bu denli ilgisiz kalıyor? Niye, işin gerçeğini araştırmıyor? Durmaksızın ortaya sürülen “darbe” uydurmalarıyla halkımızın sürekli korkutulmasına niye son vermiyor? Yoksa, diyorum, iktidardakilerin işine mi geliyor, böyle yalan yanlış yayınlarla halkımızın sürekli bir şaşkınlık içinde yaşaması, yaşatılması? ler düşürüldü, sosyal gü- venlik sistemi budandõ, iş- sizlik bir tehdit olarak ça- lõşanlarõn önüne konuldu. Kõsacasõ, 19. yüzyõlõn vah- şi kapitalizmine yeniden geri dönüldü. Bu süreç ka- pitalizmin kaçõnõlmaz ürünlerinden biri olan ve kendini belirli aralõklarla tekrarlayan iktisadi kriz- lerle birlikte küresel dü- zeyde yaşanõyor. İktisadi kriz ortamlarõ toplumsal sõnõflarõn mevcut güç den- gelerini bozucu ve yeniden düzenleyici bir etki yaratõ- yor. Krizin boyutlarõ kapi- talist sistemin yeniden ya- põlanma ve düzenleme ça- balarõna uğramadan daha ileri noktalara ulaşabildi- ğinde ise, iktisadi kriz si- yasi uzantõlarõ da bulunan bir tür toplumsal krize dö- nüşebiliyor. Kriz öncesi dönemlerde önemini yiti- ren, anlamlõ gözükmeyen pek çok olgu, kavram kriz- le birlikte değişen kon- jonktürde yeniden anlam kazanabiliyor. Son gün- lerde sõklõkla duymaya baş- ladõğõmõz işçi sõnõfõ, sõnõf dayanõşmasõ, üretimden gelen gücün kullanõlmasõ, genel grev, uyarõ grevi, genel direniş gibi kavram- larõ bu çerçevede değer- lendirmek olanaklõ gözü- küyor. Genel olarak yaşamlarõ boyunca merkez sağ par- tilere oy vermiş, gelenek- sel yaşam tarzlarõna sahip TEKEL işçilerinin dene- yimi de bu dönüşümün so- mut göstergelerini sunuyor. Daha önce sõnõf kavramõ- nõ ağzõna bile almayan iş- çilerin içlerinden gelerek ve ne anlama geldiğini ga- yet net bir şekilde kavra- yarak “yaşasın sınıf da- yanışması” sloganõna sa- rõlmalarõnõn üzerinde has- sasiyetle durulmasõ gere- kiyor. Tuzla tersanelerindeki direniş deneyimi, kamu çalõşanlarõnõn uyarõ grevi, demiryolu işçilerinin iş- ten atõlan arkadaşlarõnõn işe iade edilmesi için yü- rüttükleri sonuç alõcõ grev, itfaiye işçilerinin direnişi, 17 Ocak Sõhhiye mitin- giyle birleşince emekçi sõnõflarõn haklõ mücade- lesine yönelik desteğin gi- derek somut hale geldiği gözlemlenebiliyor. Ken- disine “elveda” denilme- sinin üzerinden tarihsel anlamda çok kõsa bir süre geçmiş olmasõna rağmen, en azõndan bu topraklarda işçi sõnõfõnõn daha henüz son sözünü söylemediği ve onun da üretimden ge- len bir gücünün olduğu yeniden anõmsanõyor. Duymak ve görmek iste- yenler için tabii ki...
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle