18 Mayıs 2024 Cumartesi English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

Aylar
Günler
itaplar Adası M. SADIK A8LANKARA A yferTunç, yalnız ön- de gelen öykücülerimiz- den değil, aynı zamanda önemli bir romancımız. Yirmi yıla sığdır- dığı beş öykü ki- tabını anımsaya- lım ilkin onun: Saklı (1989). Ma- ğara Arkadaşları (1996), Aziz Bey Hadisesi (2000), Taş-Kâğıt-Makas (2005), Evvelotel (2006). Yayımladı- ğı iki romana ge- lelim sonra: Ka- pak Kızı (2005), Bir Deliler Evinin Yalan Yanlış An- latılan Kısa Tarihi (2009). Bu arada çok geniş bir ke- simi kucakladığı varsayılabilecek popüler anlatıları söz konusu yaza- rın. Demek ki ilk kitabının üzerin- den geçen yirmi yıllık sürede azımsanmaya- cak sayıda kitap yayımlamış Ayfer Tunç; neredeyse yılaşırına gelecek bir kitap... öykü, roman, anlatı... Lacivert dergisin- de (Eylül-Ekim 2009) Fulya Bay- raktar'la Sofya Kurban'ın kendi- siyle yaptığı söy- leşide, öykücülü- ğü kadar roman- cılığı üzerine de konuşulan Ayfer Tunç, düşüncele- rini açarken il- ginç görüşler ge- tiriyor: Bir romancı olarak AyferTunç "...Bence ruhun karanlık yüzü ancak edebiya- tın keşfedebileceği, hallaç pamuğu gibi ve fütur- suzca atabileceği bir alandır.- Çünkü ruhbilimcile- rin amacı 'iyileştirmek'tir... Oysa edebiyatçının arrîacı, kendisini öldürecek bile olsa, anlamak, sadece anlamaktır." "...Heryazann edebiyatını kuşatan ontolojik bir meselesi vardır. Kiminde zamandır bu, kimin- de ölüm duygusudur, kiminde hayatın anlamı... canının en çok acıdığı yerdir." "Insanoğlunun gerçek macerasının kendini tekrar bütünleme çabası olduğuna ınanıyorum." "...Insanın ontolo- jik olarak yarımlığı, yarımlıktan kaynaklanan yal- nızlık karşısındakı tutumu ve bütun bunlardan doğan ana soru olarak sevginin yaratılabilir ve sürdürülebilir olup olmaması; benim hem ken- dimde, hem edebiyatımda didıştiğim temel me- selelerdir diyebilirim." Bir Deliler Evi...'ne yönelik de şunları söylü- yor: '"Bir romandan sonuç çıkarmak' bence eski- meye yüz tutmuş bir mesele haline geldi. Roma- nı, sınıriarı çizilmiş dünya görüşlerı yelpazesinde bir yere koymak çabasıymış gibi gelıyor (bu) ba- na. (...) Romanın sorumluluğu soru sormakla sı- nırlı bence, cevap bulmak gibi bir yükümlülüğü yok. Romanın kendisi bir soru ve sorun çünkü, bir sonuç değil." "Hayatı irademızle elde ettiğimi- zi, ona hükmedebileceğimizi sanınz. Oysa hayat bizden habersizdir, onu adlandıran, anlamlandı- ran biziz, tıpkı zamanı adlandırdığımız ve anlam- landırdığımız gibi." Ayfer Tunç'un bu görüşleri açısından romanla- nn yeri ne? DİNAMİKLERİ BAÖLAMINDA AYFER TUNÇ ROMANLARI Yazınsal türier, kendi yapılannın zorunlu sonu- cu olarak doğuyor denebilir. Romanı öyküden, öyküyü denemeden, anlatıyı romandan ayıran yanlar, söz konusu türlerin genetik yapıtaşlann- da kendisini koyuyor olmalı. Bu çerçevede iyi bir roman, yapısında barındırdığı sağlamlık, bagışık- lıkla, sonuçta zamana karşı gosterdiği dayanıklı- lıkla başanlı olmaya hak kazanıyor denebilir. Dostoyevskı, Kafka, Faulkner, Mann, Uşaklıgil, örik, Sabahattin Ali, Orhan Kemal romanlannın başansını burada aramak gerekiyor demek ki. Verimleyicisine bağlı olarak öyle sağlam bir ge- netik yapıyla doğuyor ki roman, yüzyıla, yüzyılla- ra dayanabiliyor. Ayfer Tunç'un sitemi bir yana, yeryüzünün farklı coğrafyalarında yaşasa da in- sanoğlu, farklı zamanlarda roman evrenlerinin getirdiği gerçekliğin kıskacı altında emeçleri ara- cılığıyla kendine dönük "sonuçlar" çıkarabiliyor yine de. Nedir herhangi romanı, verimlenişiyle vazgeçil- mez kılan yan? Ortaya koyduğu dinamikler kuş- kusuz. Yoksa günün insanına yönelik beklenti, özlem, duyumsama eşikleri dikkate alınsa salt günü içinde okunur, tüketilir, atılır o zaman ro- man. Romanın farklı zamanlarda yaşayan insan- lara seslenişinin altında, sunduğu dinamikler ara- cılığıyla dünyanın yeniden yapılandırılabilirliği gerçeğine gönderme yatıyor. O halde insan dün- yayı, asıl romanlarla tanıyor. Romanları kutsal ki- taplardan ayıran yan da burada işte. Insanoğlu- ,nun dramı, bire bir yaşadıklarıyla romanlarda yer alıyor çünkü. Pörsümeye, yaşlanmaya geçit ver- meyen taşıyıcı damarların erdenliği, bu yolla ro- manın kendini yenileyebilmesi, sonuçta her oku- ma eylemiyle birlikte yeniden yaratılabilirlik ka- zanması ondaki dinamiklerin dayanağını oluştu- ruyor. Bu açıdan yaklaşıldığında Ayfer Tunç, roman dinamiği olarak neyi temele alıyor sorusunun ya- nıtı yine kendi sözlerinde aranabilir herhalde: Parçalılıktan kurtulup bütünlenmeyi bekleyen ın- sanın süregiden çabası, eylemi bu... Gerek Kapak Kızı gerekse Bir Deliler Evi..., farklı yöntemlerle bu dinamikleri bir kez daha önümüze getiriyor denebilir. Bu çok doğal, çun- kü insanoğlu, bize ulaşan verilerden kalkarak söyleyecek olursak, zaten bin yıllardan bu yana bu türde bir arayış, yöneliş içinde. Demek kı ka- dim çağlardan bu yana insan hep o bütünlenme- yi bekliyor. Nitekim Kapak Kızı'nda bir erkek dergisinde çıplak fotoğraflan yer alan Şeb- nem'den kalkılarak onunla ilgili bir bütünlenmeye gidilirken Bir Deliler Evi...'nde diyelim ülkenin bütünlenişiyle yüz yüze getiriyor yazar bızi. Bura- da bütünlenen fotoğraftan kalkılarak kurulan kendi konumumuz kuşkusuz. Ayfer Tunç, işte bu damarı kışkırtıp iyice açığa çıkararak, dinamikleri eyleme geçirerek sonuca ulaşıyor... Nitekim andığım söyleşide Bir Deliler Evi...'ndeki bu fotoğraf üzerinde ayrıca duruyor: "...Bu romanın isteğı, büyük resme bakmaktır." Bunun, romanlara nasıl yerleştirildiğıne, bu doğrultuda işleniş biçimine eğilelim biraz da... ROMANDA, YOÖUNLAŞTIRMA. YEĞİNLEŞTİRME... Kapak Kızı'nda roman zamanı olarak, trenle Ankara-lstanbul arasındaki karlı yol alınırken, el- den ele geçmiş erkek dergisinde, Şebnem'in çıplak fotoğraflarıyla karşılaşanlar aracılığıyla farklı kişılerin dünyasına sızıyoruz. Kolayca kesti- rilebileceği gibi romanı örgüleyen karakterler, Şebnem'in çıplak güzelliğine dalarken kendi ıç yolculuğuna çıkıyor bir anda. Bunlar arasında Şebnem'i eskiden, hatta çocukluğundan tanı- yanlar da var. Biz, onu en yakınından başlayarak kuşatan karakterlerin yaklaşımıyla tanımaya ko- yulup onun temel öğeye dönüşmesiyle insanoğ- lundaki sevgisel bütünlenmeye yöneliyoruz. Şeb- nem'le salt güzel bir çıplak kadın bağlamında yüz yüze gelen erkekler dünyasının derinlerine inerek de bireysel bütünlenme duygusundan toplumsal yaşamda insanı elleri kolları bağlı hale getiren kısrtlayıcı koşullara uzanıyoruz. Kurulup ilmeklenmiş bir aşkı yaşayamamak; bütünlenmenin önündeki en büyük engellerden biri. Bunu yalnız Kapak Kızı'nda değil, ötekı ro- manında da görüyoruz. Bir Deliler Evi...'nde de buna benzer bir du- rum yaşanıyor... Bu kez "Karadeniz şehirlerin- den birinde, denize sırtını dönrnüş biçimde inşa edildiği için görenlerin içinde anlamsız bir küslük duygusu yaratan bir Ruh Sağlığı Hastanesi" alını- C U M H U R İ Y E T K İ T A P SAYI 1 0 4 4 yor. Böylelikle de bir toplum fotoğrafı getihliyor okurun önüne. Bu kez yazar, yapıtında "dehşet verici bir top- lumsal çürüme"yi öne alıyor kendi söylemiyle: "Esprili anlatım ile trajedinin birbiriyle çelişir ol- ması bu romanın varlık nedenidir, metni var eden en temel unsurdur. Sivri dilli, ironik anlatım sahibi gizli anlatıcı bu ana karakterdir ve romana ruhu- nu veren şeydir." "Anlattığım olayların içinde ger- çek olmayacak tek bir olay yok, anlatılanlann hepsi olabilir, başa gelebilir, yaşanabilir şeyler. Bazı okurlara absürd görünmeleri, absürd olduk- lanndan değil, benim olayları sivri dilli anlatıcı aracılığıyla ortaya koyuş tarzımdan kaynaklanı- yor. Gerçeklik duygusunu zedelemesinin nedeni de bu. Bunu masalsıdan çok grotesk bir tablo oluşturmak amacıyla yaptım." Roman zamanı odağında taşıyıcı uzam ilkinde tren, ikincisinde ise bir ruh sağlığı hastanesi. İlk romanın dinamiğini mikroskobik bakış, ikincisinin ise teleskopik bakış oluşturuyor. Buna dayalı olarak Kapak Kızı'ndan biz bir uç yakalayıp do- kunun bütününü çıkarmaya çalışıyoruz. Oysa Bir Deliler Evi...'nde tıpkı yapbozdaki gibi fotoğrafı bütünlemeye, parçaları yerlı yerine oturtarak bu- nun yaydığı gerçekliği kavrayıp algılamaya çaba- lıyoruz. Romanlann yoğunluğu da yeğinliği de derinler- den beslenen bu kökler aracılığıyla çözülüp su yüzüne çıkıyor. Alımlayıcı, işte bu dinamiklerden süzülüyor ro- manlara. ALIMLAYICIYA CÖRE ROMANIN ATKISI. ÇÖZGÜSÜ... AyferTunç, kendi üzerine kıvnlmayan, ucu açık roman anlayışına sahip. Üstelik düz, bildik bir elöyküsel anlatıma yaslandığı görülüyor yaza- rın... Her iki roman da, farklı çevrelerden seçilen ki- şilerin çokluğuyla dikkati çekiyor. Saymış değilim ama andığım söyleşisinde yazar, Bir Deliler EvL.'nde "üç yüz küsur karakter"in yer aldığını söylüyor. Bu bile, onun karakter yaratmakta ne denli beceri kazandığını gösteriyor olmalı. Gerçi yazar, zaman zaman roman kişilerini çiz- giselleştirip tıpikleştirdığı ızlenımi bırakmıyor de- ğil ancak taşıyıcı dinamiklerin gücü nedeniyle kahramanlar zedelenmiyor yine de. Çünkü dra- matik olanı kurmayı büyük ustalıkla başarıyor Ay- fer Tunç. ı Roman kahramanları, her iki kitapta da karma- ' şık bir evren ya da düzen içinde veriliyor. Kahra- manların birinden ötekine geçerken herhangi sı- kıntı duyulmuyor. Okur bu yönde zorlanmadığı gibi ilgisini de yitirmiyor bunca karmaşıklık karşı- sında. Bir Deliler Evi...'nde görüldüğünce böy- lesine çok kişıli bir roman kaleme alan Ayfer Tunç'un insanda ilgi, merak uyandıran bu kahra- manları, ne denli yakın durup birbirini anıştırsa da bunları çok farklı, apayrı yerlere doğru yaydığı kolayca sezılebiliyor. Bu yanıyla başanlı, hünerli romanlar bunlar. Kapak Kızı'nda, çıplak fotoğraflarını çektiren Şebnem'den kalkarak toplumsal ahlakı ya da onunla ilişkilenmiş kişileri odağa alıp da bireysel ahlakı sorgulamaya yönelmiyor. Tersine birbirıne zincirlenmiş pek çok oykunün dramatik yanlarını öne çıkararak, algılananın ardında bizi derinden sarsacak örgülenmelerle yüz yüze getiriyor. Böy- lece okur olarak insan gerçeğine doğru, saltık anlamda bir adım daha atmış oluyoruz. Dramatik, ötesinde trajik oluntularla dolu böy- lesi anlatılarda, bunları okura, bu tür can acıtıcı yanlarından arındırıp soğukkanlı bir düzleme ge- tirerek sunabilmek az başan değil! Diyeceğim duyguduruma bağlı olarak okurda özdeşleyim yaratmaya yönelmiyor yazar. Tersine bunu kır- manın çabası içinde sürekli. Romanların anlatımcı olması, yine de sakınca- lar taşımıyor değil. Çünkü yazarın süzmesinden * görebildiklerimizle, dönüştürümlerdeki süreçsel * oluntuları tamı tamına kavrayamadan alımlıyoruz romanı. Birbirine geçmeli, ilmekli anlatım, özellik- * le Bir Deliler Evi...'nin, bir açıdan ansiklopedi havası yaymasına yol açıyor. Bu durum, roman evrenine dağılmış kişilerin, portre galerisinin birer figürü gibi yalnızca rol kişısıne dönüşmesinden kaynaklanıyor olabilir. Bundan ötürü bu kahra- manlarla karakter bağlamında derinlikli ilişkiler de kuramıyoruz ne yazık ki. Farklı okur kesimlerinin ilgiyle okuyabileceği romanlar bunlar. Ama özellikle kuruluşuna sindi- rilmiş ilginç yapısı, Bir Deliler EvL.'ni çok daha çarpıcı kılıyor. Gerçekten zor yakalanacak bir ba- şan bu. Ayfen Tunç, mikroskobik bakışla atkısını, te- leskopik bakışla çözgüsünü kurduğu romanların- daki şaşırtıcı dokuyla dikkatleri çekerken ilgiyi de hak ediyor.. .• SAYFA 2 1
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle