18 Mayıs 2024 Cumartesi English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

Aylar
Günler
CMYB C M Y B EVET / HAYIR OKTAY AKBAL Kısaca 28 Şubat’lar... PENCERE Alengirli Bir Fıkra... Geçen gün dostlar sofrasında köşe yazarları üzerine bir fıkra anlattım. Masada Profesör Erol Manisalı vardı. - Ben, dedi, bunu yazarım!.. - Yaz.. dedim. Bugüne dek yazmadı. Önceki gün bizim gazetede okuduğum Zekeriya Temizel’in ‘Lebensraum’ başlıklı yazısı çok hoşuma gitti; eski Maliye Bakanı mesleği elimizden alacak... Köşe yazarlığı üzerine sofrada anlattığım fıkra bunun üzerine aklıma geldi... Erol yazmadı.. Bari ben yazayım. Sabahleyin bakkalın çırağı kapının önüne bir tomar gazete bırakıyor... Erbabının söylediğine göre otuzu aşkın gazete yayımlanıyormuş; yalnız son haftalarda dört gazete daha çıktı... Düşündüm: - Her gazetede en azından on köşe yazarı olsa, üç yüz kalem erbabı demek... Allah bereketini arttırsın!.. Hepsini okumak güç oluyor, hem içlerinde türlüsü çeşitlisi var.. Patronun tetikçisi var.. Dincisi var.. Tekelci medyanın halis muhlis avukatlığını yapan da var.. İktidara yalakalık yapan var.. Köşesinin hakkını veren var.. Çoğu eski politikacı, Bakan, profesör, kendi dalında uzman kişiler var... Cumhuriyet’in köşe yazarlarına diyecek yok!.. Son katılımlarla da dört dörtlük bir kadro oluştu. Tarihsel gelişim Cumhuriyet’in dünya ve Türkiye üzerine görüşlerini doğruladığından köşe yazarlarımızın hem gidişat üzerine üzüldüklerini, hem haklı çıkmaktan onurlandıklarını görüyorum. İçlerinde eski Bakanlar mı istersiniz, profesörler mi istersiniz.. çok değerli olanlarını okumaktan kıvanç duyuyorum... Peki, sofrada anlattığım fıkra neydi?.. Anlatayım. Bektaşi’nin bir işi düşmüş, kaymakam beyi görmek istemiş... Odacı bırakmamış. Bektaşi demiş ki: - Biz onunla akraba oluruz!.. Kaymakam bunu işitince meraklanmış. - Çağırın şunu!.. Bektaşi’yi makam odasına almışlar, Kaymakam biraz da kızgınlıkla sormuş: - Nereden akraba oluyoruz?. Bektaşi demiş ki: - Sen şimdi kaymakamsın değil mi?.. - Evet.. - Sonra ne olacaksın?.. - Vali!.. - Sonra?.. - Hiç.. Baba Erenler: - İyi ya, demiş, ben şimdiden hiçim!.. Bakan, profesör, ordinaryüs, doçent, dekan, uzman olup da sonunda köşe yazarı olanlara duyurulur; biz de Bektaşi gibiyiz. (23 Şubat 2003 tarihli yazısı) SAYFA CUMHURİYET 18 ŞUBAT 2010 PERŞEMBE 2 OLAYLAR VE GÖRÜŞLER Şimdi de ikinci bir 28 Şubat mı? Refah ve Doğru Yol partilerinin oluşturduğu hükümet, ülkeyi bir çıkmaza sürükler gibiydi. İki lider anlaşmıştı; bir süre biri başbakan olacaktı, sonra sıra ötekine gele- cekti... Ama Erbakan hükümeti- nin Cumhuriyet ilkelerine, dev- rimlerine ters düşmeye başlayan uygulamaları, toplumda kuşkular yaratıyordu. Erbakan’ın tutumu, davranışı, halkı ürkütüyordu. Bir anda büyük bir tepki oluştu! Ev- lerde ışıklar söndürülüyor, yürü- yüşler, direnişler başlıyordu. Gi- diş kötüydü! Erbakan’ın bir yıl sü- ren iktidarına son vermek gere- kiyordu. Derken ne olduysa oldu, sıra Tansu Hanım’a gelmeden, RP-DYP iktidarı çöktü. Cumhur- başkanı Demirel, başbakanlığı ANAP lideri Mesut Yılmaz’a ve- rerek yanlış gidişi durdurdu. İşte, gerici takımın hâlâ dille- rinden düşmeyen 28 Şubat olayı kısaca budur. Atatürk Cumhuri- yeti’ni değiştirmek, başkalaştırmak niyetlerinin Türk halkının bilinçli davranışıyla önlenmesidir. Şimdi, yeni bir 28 Şubat olayı ile karşı karşıya mıyız? Erbakan’ın genç kadrosunun kurduğu AKP ve Erbakan’ın ye- tiştirmesi Tayyip’ler, Gül’ler, Arınç’lar yönetimde yedi yıldır sürdürdükleri yanlış uygulamalarla kendilerini tükeniş çizgisine ge- tirdiler. Bilinçli halk yığınları ilk ge- nel seçimi bekliyor. Bu belli gö- rüşlere, belli hesaplara dayanan tek parti saltanatına son vermek için! Yeni 28 Şubat, AKP iktidarının halka karşı tutumunun ne oldu- ğunu gösterecek! İki aydır ülke so- kaklarında, meydanlarında yasal hakları için direnen işçiler, Tayyip Bey’in inatçı tutumuna karşı na- sıl bir yol tutacaklar? 4/C denilen bir çeşit kölelik düzenini benim- seyecekler mi? Açlık, uykusuzluk direnişlerini sürdürecekler mi? Yoksa çaresizlikle boyun mu eğe- cekler? Acımak yok, anlamak yok, du- yarlı davranmak yok! Başbakan kesinlikle karar vermiş: 4/C uy- gulanacak... Haklarını arayan bin- lerce işçi ya boğun eğecek, ya da devletin kolluk güçlerine karşı di- renecek!.. O zaman neler olaca- ğını düşünmek bile istemiyorum... AKP hükümetinin bu yanlış tutu- munu kınamakla yetiniyorum... Ay sonunu beklemekten başka çare yok... A vrupa Parlamentosu (AP) 10 Şubat günü AB’nin 2009 Tür- kiye İlerleme Raporu hakkõnda bir karar kabul etti. Kararda, Türkiye’den, Kõbrõs’ta kapsamlõ bir çözüm çerçevesinde halledilmesi esas olan ko- nularda peşin adõmlar atmasõ talep edildi. Başbakan Sayõn Erdoğan AB büyükelçileri için 11 Şubat 2010 günü dü- zenlenen yemekte yaptõğõ konuşmada, AP’nin kararõnõ, özellikle, Kõbrõs konusuna ilişkin içeriği sebebiyle eleştirmiş; Tür- kiye’nin ve KKTC’nin çözüm çabalarõn- daki olumlu tutum ve davranõşlarõnõ gö- remediği için de “Bu AP kör müdür Al- lah aşkına” diyerek tepkisini dile getirmiş. Daha önce de Sayõn Başbakan’õn 3 Şubat günü bir düşünce kuruluşunda yap- tõğõ konuşmada, Kõbrõs Rum tarafõnõn olumsuz tutumlarõndan söz ettiği; Hris- tofyas’õn Kõbrõs konusundaki görüşleri ve davranõşlarõ bakõmõndan Papadopou- los’tan farklõ olmadõğõnõ belirttiği ve “hepsi aynı değirmenden çıktıkları için mamul olarak fark etmiyor” şeklinde konuştuğu basõnda yer almõştõ. Hepsi Elen milliyetçisi... Başbakan AP’nin kararõna tepki gös- termekte haklõdõr. Bu tepkisiyle halkõmõ- zõn hissiyatõna da tercüman olduğu görü- şündeyiz. Başbakan’õn Hristofyas’õn Kõbrõs ko- nusunda Papadopulos’tan farklõ olmadõ- ğõna dair tespiti de doğrudur. Gerçekten de, Kõbrõs Rum liderleri, Makarios’tan baş- layarak, sõrasõyla, Kipriyanu, Vassili- ou, Klerides, Papadopoulos ve Hristofyas, hepsi Kõbrõs konusunda söylemleri ve eylemleri bakõmõndan birer Elen milli- yetçisidirler. Aynõ değirmenden çõktõkla- rõ için 2003 yõlõnda Hristofyas’õn partisi AKEL, Papadopulos’un seçilmesi için destek vermiştir. 2004’te de AKEL, An- nan Planõ’nõn reddedilmesi için Papado- poulos’un partisi DİKO ile beraber hare- ket etmiştir. Çözümsüzlükten rahatsız olmuyorlar Belirtmemiz gerekir ki, sadece AP’nin değil, başta BM Güvenlik Konseyi olmak üzere, uluslararasõ siyasetin başoyuncu- larõnõn Kõbrõs’la ilgili gerçekleri görme; Türk tarafõnõn dile getirdiği gerçekleri duy- ma; Kõbrõslõ Türklerin ve Türkiye’nin çözüm arayõşlarõndaki olumlu davranõş- larõnõ hafõzalarõnda saklama yetenekle- rinden yoksun bulunduklarõ, Kõbrõslõ Rum- larõn Yunanistan’õn desteğiyle 21 Aralõk 1963’te adada Kõbrõslõ Türklere karşõ başlattõklarõ “etnik temizlik” hareketin- den bu yana bilinmektedir. Mensubu ol- duğumuz kuşak bunlarõ, olaylarõ yaşaya- rak ve olaylardan dersler alarak öğren- miştir. Olaylarõn listesini zikretmeye ye- rimiz yeterli değildir. Yine de şu kadarõ- nõ söyleyelim ki, 1960 “Kıbrıs Cumhu- riyeti” Rumlar tarafõndan 1963 Aralõk so- nunda yõkõlmõş olmasõna rağmen, BM, çö- züm arayõşlarõnda “Kıbrıs Cumhuriye- ti Devleti’nin varlığını sürdürdüğü” anlayõşõyla hareket etmek ve 1960 an- tlaşmalarõna aykõrõ olarak sadece Rum- lardan oluşan bir yönetime de meşru “hükümet” muamelesi yapmak suretiy- le, Kõbrõslõ Rumlarõ adada çözüme ihtiyaç duymaz ve çözümsüzlükten rahatsõz olmaz duruma getirmiştir. AB de sözde “Kıbrıs Cumhuriyeti’ni” üye kabul ederek çö- zümsüzlüğe ek bir katkõda bulunmuştur. Hükümetimiz, 2003’ten itibaren, Kõb- rõs’taki çözümsüzlüğün önceki hükümet- lerin ve Sayõn R. Denktaş’õn tutumlarõn- dan ileri geldiğini varsayan bir yaklaşõm ortaya koymuştur. Kõbrõs sorununa çözüm aranmasõ ve bulunmasõ sanki sadece Türk tarafõna ait bir sorumlulukmuş gibi hare- ket etmiştir. Çözüm arayõşlarõnda “bir adım önde yürünürse” ve “masaya çözmek istiyorum diye oturulursa” Kõbrõs sorununun çözüleceğine inanõldõ- ğõnõ gösteren söylemler kullanmõştõr. O dö- nemde AB’den üyelik müzakerelerine başlama tarihi alınması karşılığında Kõbrõs konusunda “taviz verilebileceği” dahi ifade edilmiştir. Kõbrõs sorununun çö- zümsüzlüğünün gerçek sebepleri araştõ- rõlmadan başlatõlan girişimler istenen so- nuçlarõ vermemiştir. Kõbrõs sorunu çö- zülmemiştir. ‘Fırsat penceresi’ Rumlar reddederken Kõbrõslõ Türklerin çözüme “evet” demeleri, üzerlerindeki tec- rit tedbirlerinin kaldõrõlmasõnõ sağlama- mõştõr. AB üyeliği sürecinde Türkiye’nin önü açõlmamõştõr. Bu durum Kõbrõs soru- nunun çözümsüzlüğündeki gerçek se- bepleri bilenler için şaşõrtõcõ olmamõştõr. Hristofyas’õn Rum kesiminde başkan se- Tugay ULUÇEVİK Emekli Büyükelçi çilmesi, önce Sayõn Talat, sonra da Ankara’da Tür- kiye ve Yunanistan dõşiş- leri bakanlarõ tarafõndan çözüm için “fırsat pence- resi” olarak değerlendi- rilmiştir. 21 Mart 2008 günü, yani Kõbrõs’ta iki li- derin müzakere sürecini başlatmak için buluştukla- rõ gün, bu sütunlarda ya- yõmlanan “Kıbrıs’ta Fır- sat Penceresi mi?” baş- lõklõ yazõmõzda şunlarõ ifa- de etmiştik: “Hristof- yas’ın yemin törenindeki konuşmasının içeriğinin, ‘çözümsüzlük yanlõsõ’ Pa- padopulos’un 5 yıl önce kendi yemin töreninde (28 Şubat 2003) yaptığı konuşmanın içeriğiyle karşılaştırılması, iki li- derin Kıbrıs sorununun mahiyetine ve ulaşmak istedikleri çözüm şekline dair görüşlerinin birbi- rininkinden farklı olma- dığını çarpıcı biçimde or- taya koymaktadır. İki li- der de, görevlerinin baş- langıcında, Kıbrıs soru- nunun Türkiye’nin ada- yı ‘istila ve işgal etmesinin’ sonucu olarak ortaya çık- tığı iddiasını dile getir- mişlerdir. Onlara göre, sorunun çözümünün he- defi, Türk ‘istila ve işga- linin’ sona erdirilmesi; ‘Kõbrõs Cumhuriyeti’nin’ ülkesiyle, halkıyla, ku- rumlarıyla ve ekonomi- siyle yeniden birleştiril- mesi; yabancı devletlerin garanti hak ve yetkileri- nin kaldırılması suretiy- le güvenliğin tesis edil- mesi ve Türkiye’den ge- lip yerleşmiş olanların adadan ayrılmalarının sağlanmasıdır. Her ikisi- nin de çözüm şekli için ortaya koyduğu vizyon ‘Kõbrõs Cumhuriyeti’nin’ temelinde ve çatısı altın- da ‘birleşik Kõbrõs’ devle- tidir. Çözüm ‘Kõbrõs Cumhuriyeti’nin’ ege- menliğini, bağımsızlığı- nı, toprak bütünlüğünü ve birliğini yeniden tesis etmelidir. ‘Kõbrõs Cum- huriyeti’nde’ tek halk var- dır. Devletin egemenliği ve uluslararası kişiliği de tektir. Birleştikleri bir nokta da çözüm şeklinin ‘işleyebilir’ (fonksiyonel) olmasıdır.” Sayõn Başbakan’õn “Bu AP kör müdür?” şeklin- deki haklõ tepkisini ve Pa- padopoulos ile Hristof- yas’õ “aynı değirmenden çıkan mamul” olarak ni- telemesini hükümetimizin Kõbrõs sorunuyla ilgili ger- çekleri görmeye başladõ- ğõnõn kanõtõ olarak görü- yoruz. Kõbrõs konusunda- ki 2004 tecrübesinden ve AB’nin Türkiye’nin tam üyeliğine ilişkin niyetleri- nin ve politikalarõnõn son 6 yõl içinde daha da açõklõk ve belirginlik kazanma- sõndan sonra KKTC’nin ve Türkiye’nin Kõbrõs’ta- ki gerçeklerle bağdaş- mayan çözüm dayatma- ları karşõsõnda “diklen- meden dimdik” duracak- larõna inanmak istiyoruz. ‘Bu AP Kör müdür?’
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle