23 Aralık 2024 Pazartesi English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

Aylar
Günler
Yrd. Doç. Dr. DİLEK ŞAHZÂDE Her insan bir dünyadır. Ve hiç kimsenin, sırf kendi çıkarlarına uymuyor diye o dünyayı paramparça etme hakkı yoktur. Tarih sahnesinde acı sonuçlarına yüzlerce kez katlanılsa da, insanoğlu ezmekten, sömürmekten, taciz etmekten, baskı ile sindirmekten, asimile etmekten, atom bombası patlatmaktan, nükleer enerji yaymaktan, olmadı gaz odalarına atmaktan, fırınlarda yakmaktan vazgeçmiyor. Kardeşinizi pişirip yemediğiniz kaldı bir tek! Devlet Tiyatrosu’nun çok özel dokuya sahip bir sahnesinde, Üsküdar Tekel Sahnesi’nde, bu yılın çok özel oyunlarından birinin “Annemin Cesareti”nin galasına katıldım. Oyun Nesrin Kazankaya tarafından çevrilip sahneye konmuş. Oyunun yazarı, Macar asıllı İngiliz vatandaşı, gerçek bir “yabancı”: George Tabori. “Bir yazar, her yerde yabancı olmalıdır” der Tabori, “nerede yaşarsa yaşasın”. Bir bakıma Barthes’ın“Yazar yalnızdır, ayrılmıştır” sözcüklerinin kardeşleridir onun bu sözleri. Almanlarla Yahudiler arasındaki ilişkilerin korkunç tarihini anlatırken mizah ve ironi kullanımındaki cesareti ile “Büchner” ödülü alan bu modern tiyatronun şahsına münhasır yazarı, gazeteci Cornelius Tabori’nin oğludur. Babası tarafından, ‘Macaristan’da okuyucudan çok yazar olduğu’ gerekçesiyle Berlin’e otelcilik okumaya gönderilir. Ancak bir yıl sonra Hitler iktidara gelir ve Tabori “Berlin ikimiz için fazla küçük” diyerek Londra’ya gider ve İngiliz vatandaşlığına geçer. Gazetecilik, yazarlık, Alfred Hitchcock gibi pek çok önemli yönetmene senaristlik yapan Tabori, Bertold Brecht ile yolları kesişince tiyatroya sevdalanır. Kendine özgü mizahi tarzıyla hayatındaki bu dönemeci şöyle açıklar; “Brecht, roman yazmayı bırakıp tiyatroya kapılmamı sağladı. Bunun için ona teşekkür ve lanet ediyorum”. Bu önemli tiyatro yazarı ve yönetmeni, “Annemin Cesareti” adlı oyununda 1944 yılının Budapeştesi’nde, kız kardeşini ziyaret etmek için evinden çıkan bir kadının Yahudi olduğu gerekçesiyle, toplama kampına gönderilme ve oradan kurtuluş sürecini anlatır. Yer yer ironik, yer yer grotesk öğelerle bezeli anlatımında bu kadının- annesinin gerçek öyküsünü bizlerle paylaşmaktadır. Tabori’nin babası, 1944 yılında Auschwitz Toplama Kampı’nda öldürülmüştür. “Annemin Cesareti”, dans ve dram sanatının iç içe geçtiği bir oyun. Yönetmen Nesrin Kazankaya, Tabori’nin yazar ve yönetmen olarak uyguladığı içyoğunlaşma ve içdüşünme tarzlarına uyumlu bir reji anlayışı geliştirmiş. Yönetmen olarak kurduğu anlatım dili, oyunun zengin anlatım olanaklarını doğru algıladığını gösteriyor zira Tabori oyunları sahnelemek, göründüğü kadar kolay değildir. Kazankaya, hakkını vererek hem görsel hem metne dayalı bir anlatımı dengelemeyi başarmış. Müzik seçimleri etkileyici ve anlatıma hizmet edecek şekilde yapılmış. Oyunun önemli çıkış noktalarından biri şu replikte:“Hiç kimse herkes değildir, her insan bir bireydir.” Özgür birey ancak kendisi olabilir. Ancak birey, bütüne uyum sağlama sürecinde neler yaşar? Hugo, “Grotesk, bütünün insanla artık uzlaşmadığı yerde başlar” diyerek bize tehlikenin sarı ışıklarını yakıp söndürmektedir. İşte oyunda da yönetmen bunu çeşitli insan hallerinin en öz, en çarpıcı fotoğraf karelerini göstererek yapıyor ki bunlardan biri toplama kampındakilerin çamaşırlarıyla kaldıkları ölüm öncesi son anları. Eşzamanlılık rejide gayet pratik biçimde kullanılmış. Oyuncular da bu görevin altından başarıyla kalkıyorlar, özellikle, Ozan Ayhan, Utku Güneş, Eda Yapanar ve Can Yılmaz’ı gerek psikodinamik oyunculuk performansları, gerek rolden role geçişleri, gerekse sadece mimikleriyle tüm duyguları aktarmaları gereken sahnelerde bunu çok akıcı bir biçimde yapmaları açısından kutluyorum. Ayrıca Su Güneş Mıhladız ve Melis Baykal’ı danslarda özellikle başarılı buldum. Anne rolünde deneyimli oyuncu Serpil Tamur beden oyunculuğu açısından başarılı olsa da konuşma stili Tabori oyunu için oldukça yapay kalıyordu, bunun çözülmesi oyunun daha keyifle izlenmesine olanak sağlayacaktır. Oyunun başarılı dekor tasarımı Şirin Dağtekin’e ait. Oyunun anlatım stiliyle bütünleşen ışık tasarımı Önder Arık’a ait. Hareket ve dans düzeni için Erdinç Anaz ve Çiğdem Agas’ı özellikle tebrik etmek istiyorum. Dramaturg Şafak Eruyar ve vokal çalıştırıcısı Ezgi Kasapoğlu’nun da isimlerini bu başarılı çalışma içinde anmalıyım. Cesur ölüler, cesaretle kutsanan ölü bedenler, çarpıcı ve estetik bir anlatımla sizi Tabori’nin dünyasına götürüyor. Bu pek çok ödül alacak çalışmayı, mutlaka izleyin! CMYB C M Y B Cesaretiniz Var mı? KİM KİME DUM DUMA BEHİÇ AK behicak@yahoo.com.tr ÇİZGİLİK KÂMİL MASARACI kamilmasaraci@gmail.com HAYAT EPİK TİYATROSU MUSTAFA BİLGİN hetiyatrosu@mynet.com 18 ŞUBAT 2010 PERŞEMBE CUMHURİYET SAYFA 15 Gül’ün görev süresi nasıl belirlenecek? Allah’ın izni peygamberin kavli ile! Ayar Ulvi Oğuz: “Hacı Beşir, Habur’a gelen teröristler için hâkim ayarlamış. Recep de şimdiden kendisi için ayarlama yapsa iyi olur!” Fenerci Soner Önal: “Recep, esrar satarken yakalanan yeğenini korumamış. Kimse kendini Deniz Feneri ile bir tutmasın lütfen!” Hırsız Ergin İlmez: “YÖK, Danıştay kararı için ‘hukuka aykırı zorlamayı kabul etmeyeceğiz’ demiş. Yavuz hırsız ev sahibini bastırır, hesabı!” YağmurDeniz Mehmet Emre Gül’ün kutsal yağı MEMLEKETİN yetiştirmekte olduğu yeşil kuşak genç tüccar sınıfından Abdullah’tan olma, Hayrünnisa’dan doğma Mehmet Emre Gül, internet ortamında dini ticarete alet etmekten kendini alamamıştı. Zeytinyağını Kuran’dan ayetle pazarlamaya çalışan Abdullah’tan olma Hayrünnisa’dan doğma Mehmet Emre Gül kardeşimizin bu işi nasıl yaptığını anımsayalım: “Allah, göklerin ve yerin nurudur. O’nun nurunun misali, içinde çerağ bulunan bir kandil gibidir; çerağ bir sırça içerisindedir; sırça, sanki incimsi bir yıldızdır ki, doğuya da, batıya da ait olmayan kutlu bir zeytin ağacından yakılır; (bu öyle bir ağaç ki) neredeyse ateş ona dokunmasa da yağı ışık verir. (Bu,) Nur üstüne nurdur. Allah, kimi dilerse onu kendi nuruna yöneltip- iletir. Allah insanlar için örnekler verir. Allah, her şeyi bilendir.” (Nur Suresi, 35. ayet) Herkese nasip olmayan böyle bir yetenek yani dini ticarete alet etmek ve din üzerinden para kazanmaya çalışmak herhalde soydan geliyor! Abdullah’tan olma Hayrünnisa’dan doğma Mehmet Emre Gül kardeşimiz, kimi münafıkların Kuran’la zeytinyağı pazarlamasına tepki göstermesi üzerine “kutsal yağ”ı ürün listesinden çıkarmış. Gençlik işte! Yaşı biraz daha büyüsün, daha ne mallar onu bekliyor! Nazi Almanyası’nda papaz Martin Niemöller’in günlüğünden: “Önce sosyalistleri topladılar, sesimi çıkarmadım; çünkü ben sosyalist değildim. Sonra sendikacıları topladılar, sesimi çıkarmadım; çünkü sendikacı değildim. Sonra Yahudileri topladılar, sesimi çıkarmadım; çünkü Yahudi değildim. Sonra beni almaya geldiler; benim için sesini çıkaracak kimse kalmamıştı.” “BAK biz teslim olduk, bir şey oldu mu; sen de teslim ol!” Biz yani AKP iktidarı ve dolayısıyla Türkiye Cumhuriyeti, Amerika’ya teslim olduk... Sen yani İran, sen de Amerika’ya teslim olursan iyi olur! AKP’nin hariçten Dışişleri Bakanı Ahmet Davutoğlu’nun Ortadoğu’da üstlendiği “görev”i Bülent Esinoğlu böyle yorumluyor. “İster birey olsun, ister ülkeler olsun hep bir yol ayırımındadır. Çünkü hayat budur. İkisinin arasında yollar var gibi görünse de yoktur. Mücadele etme teslim ol, İran’dan istenen de budur! Fakat Amerika’nın İran’ı, yalnızca İran değildir. Emperyalist gücün varlığını devam ettirebilmesi için tüm tehditlerini sürdürmesi gerekir. Savaş sonraki meseledir. Bu tehdit bir noktaya hedeflenmiş gibi görünse de, aslında tüm dünyaya tehdittir. Amerika’nın asıl amacının, tek başına İran olmadığını anlamamız gerekir. Peki, Amerika’nın İran’a karşı yürüttüğü yoğun tehdidin sebebi nedir? Bizim sandığımız gibi ya da bize öyle anlatıldığı için İran’ın nükleer silah sahibi olma yolunda olması mıdır? Bu zokayı yutanlara veya yutturmaya çalışanlara bin kere hayır. Sorun nükleer meselesi olsaydı, Pakistan ile de nükleer sorunu olurdu. Pakistan’ı tam olarak teslim alınca nükleer sorun kaldı mı? Kendinden başka nükleer sicili bozuk olan var mı? Nagazaki ve Hiroşima nerede duruyor? İsrail ne yapıyor? Rusya, Çin ya da Fransa’nın nükleer silahı yok mu? Demek ki mesele nükleer silah meselesi değildir. Meseleye sadece petrol boyutundan da bakılamaz. Mesele Amerikan tehdidinin kendisidir. Bu tehdit sürdürülmeli ki, dünyanın diğer ülkeleri de uslu dursun. Bu, bir askeri doktrindir. Ahmet Davutoğlu’nun İran meselesindeki işlevine gelirsek... İran’a diyoruz ki, Amerika ile sorunlarını diplomatik yollardan çöz. Yani Amerika’ya diklenme, Amerika’nın dediklerini yap. Yani teslim ol. Bak biz teslim olduk da bir şey mi oldu? Sen de teslim ol! Buna benzer bir durumu Irak’ın işgalinden önce de yaşamıştık. Abdullah Gül’ün Saddam Hüseyin’e ‘Birleşmiş Milletler kararına uy’ yani teslim ol şeklinde çağrıları olmuştu. Batı’nın çok parlattığı Davutoğlu da İran’dan teslim olmasını istiyor! Emperyalist tehdidi anlayamayan zihinler için Amerika’nın İran tehdidinin Türkiye’ye de bir tehdit olduğunu algılamaları zordur!” Teslimiyet SESSİZ SEDASIZ (!) HARBİ SEMİH POROY HAYVANLAR İSMAİL GÜLGEÇ BULMACA SEDAT YAŞAYAN SOLDAN SAĞA: 1/ Halk dilinde va- ris hastalõğõna veri- len ad. 2/ Saç kõvrõ- mõ... Şarap, içki. 3/ Arnavutluk’un pla- ka imi... Kovulmuş, istenmeyen kimse. 4/ Kuş kanadõnõn büyük tüyü... Tav- lada kullanõlan oyun aracõ. 5/ “ --- gerdan üstüne bir de ben gerek” (Karacaoğ- lan)... Argoda marka düş- künü züppe kimselere ve- rilen ad. 6/ Kimononun beline bağlanan ve ipekten yapõlan uzun Japon ke- meri... Kurşun borularõn ağzõnõ açmakta kullanõlan ucu sivri takoz. 7/ Hint Okyanusu’nda, Tanzan- ya’ya bağlõ bir ada. 8/ Peygamberleri Hud’u din- lemedikleri için Tanrõ tarafõndan yok edilen kavim... Tek sõra elmastan ya da inciden gerdanlõk. 9/ İki böbrekte bir- den olan yaygõn hastalõk... İyi, güzel. YUKARIDAN AŞAĞIYA: 1/ “Karabina” da denilen bir tür fitilli tüfek. 2/ Su akan musluksuz boru... “Sonra” anlamõnda eski sözcük. 3/ Al- datma işi, hile... “Ben Musa’yõm sen firavun/İkrarsõz şey- tan-õ ---/Üçüncü ölmem bu hain/ Pir Sultan ölür dirilir”. 4/ Ceket altõna giyilen kolsuz ve kõsa giysi... Kadõnlarõn örtündükleri çarşaf. 5/ Halk dilinde ayrana verilen ad... Ok- yanusya halklarõnõn erkeklik ve bereket tanrõsõ. 6/ Asya’da bir õrmak... Bulgur, biber, domates, soğan, maydanozla ya- põlan ve asma yaprağõna sarõlõp çiğ olarak yenen bir yi- yecek. 7/ Üç zar ve iki ya da daha fazla oyuncuyla oynanan şans oyunu. 8/ Sayma, sayõlma... Genellikle sõrma ya da gümüş çizgili bir kadõn kumaşõ. 9/ Yeşim taşõnõn bir tü- rü... Özbekistan’õn plaka imi. 1 2 3 4 5 6 7 8 9 1 2 3 4 5 6 7 8 9 Ş A M B A B A K I S A L İ V R E L İ K R A Ş A R L İ D H A V A I H L A R A İ M K İ K A R İ Y E L A T A R O T B A R K A R O L U L A N E K İ R 1 2 3 4 5 6 7 8 9 1 2 3 4 5 6 7 8 9 DÜZ ÇİZGİ ÜMİT ZİLELİ Diz Çöktürme!.. Erzincan Cumhuriyet Başsavcısı İlhan Cihaner tutuklandı… Cihaner’e yöneltilen suçlama ne?.. Ergenekon Terör Örgütü’ne üye olmak!.. Suçlamanın içeriği ne?.. “İrticayla Mücadele Eylem Planı”nı uygulamak!.. Pekii, ne yapmıştı Başsavcı Cihaner bu planı uygulamaya koymak için?.. İsmailağa Cemaati ile ilgili soruşturma başlatmıştı.. Ve araştırdıkça işin “önemli” şahsiyetlere de uzandığı ortaya çıkmıştı.. İstanbul Büyükşehir Belediye Başkanı Kadir Topbaş’tan Yenişafak gazetesi sahibi Ahmet Albayrak’a, Cüppeli Ahmet Hoca’ya tam 235 kişilik şüpheli listesi vardı... İşte Başsavcı Cihaner meşhur eylem planı gereği bu soruşturmayı başlatmakla suçlanıyor. Gerçi, bu soruşturma, nedense Erzurum Özel Yetkili Savcısı Osman Şanal’a gönderilen bir imzasız ihbar mektubu gerekçe gösterilip Cihaner’in elinden alındı ve 235 kişilik liste 9 kişiye indirildi ama olsun, Cihaner başlatmış ve sürdürme gayreti göstermişti ya, bu durum Ergenekon Terör Örgütü kapsamına girmeye yetiyordu!.. Yetiyordu da, ortaya biraz gülünç bir durum çıkıyordu: - Bu soruşturmanın yapıldığı tarihte ortada ne Ergenekon ne de İrticayla Mücadele Eylem Planı vardı!.. Üstelik “2009 imalatı” eylem planı, geçmişle değil, yeni yapılacak eylemlerle ilgiliydi!!! Aslına bakarsanız, Cihaner bu olaydaki son halkaydı... Önce, bu cemaat soruşturmasına katılanlar birer ikişer içeri alındı. İlk olarak Erzincan Jandarma istihbarat Şube Müdür Yardımcısı ile iki askeri istihbaratçı, ardından Erzincan Şube Müdürü’nün de aralarında bulunduğu üç MİT elemanı tutuklandı. Yetmedi, o dönem Erzincan’da görev yapan Eskişehir Jandarma Alay Komutanı Kıdemli Albay Recep Gençoğlu da görev yerinden alınıp hapishaneye konuldu. Yine bitmedi; 3. Ordu Komutanı Orgeneral Saldıray Berk, şüpheli sıfatıyla ifade vermeye çağırıldı… Ve son olarak; bir başsavcı, makamı ve lojmanı, mahkemelik olduğu, kendisinden kıdemsiz bir savcı tarafından arandı, sorgulandı ve tutuklandı. Cihaner’in avukatı Turgut Kazan’ın şu sözleri neyin ne olduğunu gayet net bir şekilde açıklıyor: - Başsavcının makam odasında ve evinde arama yapılması dehşet vericidir ve Türkiye’de bir ilktir. Kesinlikle kural dışıdır. Tam bir hukuk devleti ihlalidir… Yargıç ve Savcılar Birliği YARSAV’ın açıklaması ise bizim yıllardır yazdığımız, söylediğimiz noktayı olanca çıplaklığıyla ortaya koyuyor: - Yargı diz çöktürülmeye çalışılıyor. Ayarlanamayan savcı ve yargıçlar hizaya getirilmeye çalışılıyor… Aslında YARSAV’ın açıklaması sözün bittiği yer, ancak benim de naçizane iki sorum olacak: 1) Her şey iyi, güzel de; bunu toplum vicdanına nasıl anlatacaksınız?.. 2) Başsavcı Cihaner’in evinden de bir ya da birkaç CD çıkar mı acep?!.. Bir Yurtsevere Mektup (LXVIII) Sevgili kardeşim Balbay, artık kartların açık oynandığı bir süreci yaşıyoruz... Dünkü yazında, “Bir gazetecinin notlarından ipucu aranıyor. Bu gerçekten ipucu aramak mıdır, yoksa ipin ucunu tutup onunla oynamak mıdır?” diye soruyorsun. Haklısın, oyun zaten kirliydi, artık iyice çirkinleşti!.. Şimdilerde yeni moda, imzasız ihbar mektupları. Bak şu sözler Erzincan Özel Yetkili Savcısı Osman Şanal’a ait: - Ben bilemem (imzasız ihbar mektubunun) nereden geldiğini. Elime gelen delilleri kullanmak zorundayım. İhbarı yapanları bulamadım. İşte bu kadar!.. İpin ucu birilerinin elinde oynuyorlar da oynuyorlar!.. Bakalım daha ne oyunlar göreceğiz?.. TEKEL işçilerine oynanan acımasız oyun da sürüyor tabii. Ama onların oyunun figüranı olmaya hiç mi hiç niyeti yok.. Bu pazar günü saat 13.00’te TEKEL Dayanışma Grubu olarak onların yanında olacağız. Sen de, tüm yurtseverler de yüreklerinizle orada olacaksınız, eminim.. Haa, bu arada Alman savcı istemiş, RTÜK üyesi Zahid Akman’la Kanal 7’nin sahibi Zekeriya Karaman’ın evi sessizce aranmış, iyi mi?!.. Seni ve tüm yurtseverleri, dışarıdaki milyonlar adına, bir yurtseverin olanca gücü, kararlılığı ve sıcaklığı ile kucaklıyorum kardeşim… e-posta: umitzileli@gmail.com
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle