25 Kasım 2024 Pazartesi English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

Aylar
Günler
itaplar Adası M.SADIKA8LANKARA 14 şubat, Sevgi- liler Günü, evet ama aynı zamanda yazının değir- menine su taşı- yan bir erk. Bu nedenle Kitap- lar Adası'nın 14 şubat Dünya Öykü Cünü'ne en yakın per- şembesini öy- küye ayırmak, bana ayrı bir mutluluk veri- yor... Yıl içinde çokça duruyo- rum öykücüjü- ğümüz üzerin- de, öykü günü etkinliklerine katılıyorum. Bugüne dek An- kara, Antalya, Izmir öykü gün- lerinde üstelik birkaç kez yer aldım, ayrıca bi- rer kez de is- tanbul, Kıbrıs, Lahey öykü et- kinliklerine ka- tıldım, öykücü- lerle, öyküse- verlerle bulu- şup günün he- yecanını, coş- kusunu paylaş- tım... Ceçen hafta da Eskişe- hir'deydim, ge- cikmeli bir sözü yerine getir- mek üzere... Bu yılın 14 Şu- bat pünya öykü Günü için öykü- cü şaban Akba- ba'ya, Bursa Ya- zın ve Sanat Derneği BU- YAZ'a söz ver- miştim, ta ge- çen yıldan... Bir öykü ustası: Ayfer TunçBursa'daki yazınsal oluşum, üretim yumağı ilk ba- kışta görülebiliyor hemen. Etkin, olgunlaşmış bir şa- ir-yazar gaıbu var, yaşamını Bursa'da sürdüren... Bunların kimilerini yakından tanıyorum üstelik. Bu arada Ramis Dara ile arkadaşlannın Yeni Biçem'den Akatalpa'ya uzanan dergi çabası yalnız Bursa için değil, tüm Türkiye için önem taşıyor. Demem o ki, yazınsal açıdan Bursa'da zaman dikkate alınmak zorunda. Bu nedenle önümüzdeki haftalann birinde Bursa'ya, burada yalnızlık duygusu yaşasalar da yazınsal üretimlerini sürdüren yazıncı- larla onların verimlerine ayırmak karanndayım "Ki- taplar Adası"nı. Ama bu 14 Şubat yazısını, nicedir üzerinde dur- mak istediğim, bugüne dek yer açamadığım için üzüldüğüm, verimleriyle öykücülüğümüzün ilk sıra- lannda anılması gereken bir yazara, onun öykücülü- ğüne özgüleyeceğim: Ayfer Tunç'a... ÇAĞDAŞ ÖYKÜCÜLÜĞÜMÜZÜN BİR KAHRAMANL. Fulya Bayraktar'la Sofya Kurban'ın Lacivert'teki (Eylül-Ekim 2009) söyleşisinde Ayfer Tunç, şöyle di- yor: "Hayatta beni en çok çeken şeyin insan hikâye- si olduğunu keşfedeli çok oldu." "Ben, benden ön- ceki kuşaklann rahle-i tedrisinden geçmiş bir yaza- rım. ...Zamanımızın biryazarı sayılmam." "Seksen- lere kadar edebiyatçılar birtür kahramandı, çünkü edebiyat ve şiir, insan olmanın zorlu ve soylu bir yo- luydu." "...Çağımız kahramanlardan hoşlanmıyor, kahramanlara ihtiyaç duymuyor. (...) Günümüzde, kahraman sözcüğünün demode, hatta gülünç bir tı- nısı var. Tıpkı 'insanlık' ya da 'hümanizm' gibi. Ama ben hâlâ edebiyatın kahramanca bir edim olması gerektiğine inanıyorum ve bu açıdan 'demode' ol- duğumun farkındayım." Bu "demode" yazanmızın öyküleri nasıl verimler peki? Aynı söyleşiden aktarıyorum: "...'Ne' anlattığımız, 'nasıl' anlattığımız kadar önemlidir. Ama benim için bundan daha önemli olan, 'ne' sorusuna cevap olarak anlattığımız şeyin, aynı zamanda değerli bir biçimde anlatılmasıdır ki, bunu sağlayan da edebiyattır, yani 'nasıl' sorusudur. (...) Dolayısıyla bu iki soru birbirini bütünler, gelişti- rir." "Kendi adıma kötü bir yeni yerine, iyi bir eskiyi tercih ederim." Ayfer Tunç'un yukanda alıntıladığım düşünceleri, öteki dile getirişleri, kimilerine aykın gelebilecek, ötesinde taktıkları at gözlüğü nedeniyle kimilerini ir- kiltecek, kimilerinin ezberini bozacak nitelik taşıyor. Söyleşi, onun dobralığı kadar nice düşünce temrin- lerinden geçerek böyle bir düzeye ulaştığını da orta- ya koyuyor bana göre. Peki Ayfer Tunç, yazariığında, özel olarak öykücü- lüğünde nasıl bir tutum sergiliyor? Buna yanıt vere- bilmek için onun öykülerinde gezinmek zorunlu el- bette... AYFER TUNÇ'UN ÖYKÜLERİNE TOPLUCA BAKARKEN... Ayfer Tunç, 1989'dan günümüze yirmi yıl içinde beş öykü kitabı yayımladı: Saklı (1989), Mağara Ar- kadaşlan (1996), Aziz Bey Hadisesi (2000), Taş- Kâğıt-Makas (2005), Evvelotel (2006). Tümü Can Yayınlan tarafından basılan bu kitaplardaki öykülere bakıldığında, yazann geçen yirmi yıllık dilimi boşa geçirmediği anlaşılıyor. Oykülerini, eylem anlatan tümcelerle kuruyor gö- rünse de Ayfer Tunç, bu eylemleri birer leke halinde, nokta biçimde yerleştiriyor öyküsüne. O zaman "öy- kü" dediğimiz metin, anlatmak yerine susan, bu suskusuyla bizde okunma isteği uyandıran anlatıya dönüşüyor denebilir. Eylem tümcelerinin yoğun bir örgüyle üzerimize çöküşünün nedeni burada aran- malı. Insanın sıradağlar gibi uzanan derinlikli katmanla- nna yaklaşırken kınlmalarla, küllendiği sanılan acılar- la, dramatik durumlarla, vuruk yemiş yüreklerle, tra- jik çöküşlerie bizi ilişkilendiren, bunlan aktanrken ustalıklı yansıtımıyla bizi buluşturan bir yazar. Onun öykülerinde biz, hiçbir zaman melodrama kaymayan, ama hep de melalle örülü bir dramatik alanla karşı karşıya kalıyoruz. O, öykülerinde tra- gedik durumlara da uzanıyor ayrıca. Ancak bun- ları bize göstermekle yetiniyor, ötesine geçmiyor, zorlamaya kalkışmıyor. Duyumsatmayı amaçlıyor; bu doğrultuda içimizdeki boşluklan öykü kişileriy- le düğümlüyor. Onun neredeyse bütün öykü- leri bu doğrultuda örneklenebilir bana göre. Yalnızlığın ince, kırılgan sesini bize aktar- mayı, diyelim, duyarlık eşiğimiz aşındığı için algılamakta güçlük çektiğimiz ya da bir türlü duyumsayamadığımız sesleri-içlenişleri içimiz- de yeniden yapılandıran bir yazar. "Ses Tutsa- ğı" öyküsünün kahramanı "...Gerçeği yaşıyor- dum. Yanılsamayı değil," dedikten sonra ek- ler: "Sevgi bir yanılsamaydı." (Mağara Arka- daşlan, 45, 49) Bir başkasında ise öykü, "an- latacak kimsesi kalmamış olanın" anlatısıdır bir bakıma. (Taş-Kâğıt-Makas, 43) öyleyse Ayfer Tunç'un sevgisizliği yazan bir öykücü olduğu da söylenebilir. Ne ki sev- gisizliği yazmak kahramanları severek, anla- yarak, oldukları gibi kabullenerek kaleme al- mak değil midir? Yazar, hemen her öykü kitabında iki ayrı evren arasında sıkışan insana yöneliyor. öykü kişisi ile onu kuşatan evren, birbiriyle bir türlü örtüşmeyen belirgin iki ayn alan. O zaman bu ikili evren arasında âdeta işkence çekiyor in- san. Kahramanlaria kent arasında da uçurum çı- kıyor denebilir. Kent küskünü variıklar çünkü bu kişi- ler, bunun için durmadan yer arıyorlar kendilerine. öte yandan taşra bungunluğunu, sıkıntılannı bizde en iyi duyuran öykücülerimizden biri olduğunu da vurgulamak gerekiyor yazann. Taşrayı anlatmayan ama orada yaşayanlann, bu sınır içinde, hayali bal- çık üzerinde çalkalanışından, gündelik yaşantısından kalkarak bizde bu sorunsalı yeniden kuran bir yazar o. Bu arada Ayfer Tunç'un, erkek kahramanlara yö- nelikyaklaşımı, bunlan yapılandırma aynntılandırma, bu doğrultuda arka alan yaratmadaki başarısı, yet- kinliği üzerinde özellikle durulmalı. Erkek hüznünü böylesine ustalıkla işleyen kadın öykücülerimiz var olmaya var da, kaç kişi? Onun, sıklıkla kullandığı keder, kader, şiddet, gam, elem, hazin, hüzün, garip, kahır, kasvet, acı, yaralı ruh, kırgın, acıklı, ağlak vb. sözcüklerden olu- şan bir dilsel yapıdan yararianarak öykü kişilerini ku- şatan evreni somutlamaya çabaladığı da görülüyor. Şimdi gelin, biraz da öykü kişileri üzerinde dura- lım... ÖYKÜ KİSİLERİ GALERİSİ... Ayfer Tunç'un temel öykü karakterieri yıkık, ke- derli, tuhaf geçmişleriyle, geleceğin kapılanndan kendi soluk geçmişlerine doğru yol alıyor hep; so- luk, ama huzuıiu. Bu öykülerde, yalnızlıklan, çaresiz- likleri kadar şiddet kovgunu, ezilmiş insanlar da önemli yer tutuyor. Bu kişiler, vicdan sorunsalını hiç mi hiç tartışma- salar da sürekli suçluluk duygusu altında kıvranıyor neredeyse. Bu derin suçluluğun kendini cezalandır- maya dönüşmesi doğal sonuç olarak çıkıyor karşı- mıza. Her kahramanın suçluluk duygusu içinde kıv- ranacağı düşünülemez elbette. Çünkü insanlar, bir biçimde kendilerini cezalandırmaya da yatkın gö- rüntü sergileyebiliyor. Vicdani hesaplaşma bu kah- ramanlan bir suç-ceza ikileminin önüne getiriyor belki de. Bir aşağılanma-aşağılama yangısı yaşıyor sürekli. Açık tutulan bir hesaplaşma defteri, yaşanan suç-ceza ikilemiyle birlikte ya aşağılanmışlık ya da kendini aşağılama duygusuna yöneliyor çokluk. Temel karakterlerle öteki kişiler arasında belirgin bir uzaklık, hatta kopukluk görülüyor. öykülerin bu kahramanlan, yalıtılmış gibi yaşadıkları kendi ortam- lannda enikonu huzur içinde belki, ancak ötekiler, bunlann yalıtık ortamına sızmaya, onlan da kendi ev- renleri içinde kendilerine dönüştürmek için çabalıyor. Bu durum, ana çelişki odaklanndan biri olarak başı çekiyor. Yani öykü kişileri kendi bireysel yanlmışlıkla- nyla kendilerini kuşatan toplumsal yanlmalar ortasın- C U M H U R İ Y E T K İ T A P SAYI 1 0 4 3 da hep dramatik kişilikler olarak geliyor önümüze. Bu yüzden kadın ya da erkek, marazi yanları belir- gin öne çıkmış kahramanlar bunlar. Yalnızlığı meslek edinmiş insanlar bir bakıma. Ya erkekler, kim bunlar, nasıl insanlar? Önde görünen tutkuları belki, ama onlar tutkula- rıyla değil eksiklik duyumsadıkları yanlarıyla çıkıyor- lar karşımıza. Derinlerdeki küskünlükleri, kendilerine yapıldığını düşündükleri haksızlıktan kaynaklanıyor. Böylesi küskünlük taşıyorlar yaşamlarında. Kendile- rini kırgınlığa iten, yalnızlaştırıp zavallılaştıran bir ka- dın belki, ama onlar bunu ölüm fermanı gibi boyun- larında taşıyoriar, onmaz yaralar alıp yaşama karşı küskünleşiyorlar. Kilitlenip kalıyorlar âdeta. Bu nok- tadan sonra sert, acımasız kişiler olarak görüyoruz onlan. Ama öte yandan gizli birer kadın düşmanı olarak almak da olası onlan. Seviyor göründükleri kadın karşısında bile duyduklan eksiklik nedeniyle nefret besliyorlar çünkü bir yanlarıyla. Kadınlar karşısında yaşadıkları derin aşağılanma söz konusu. Bunun için de hastalıklı insanlar. Böyle olduğundan, kadın- lara çıkarlan bağlamında yaklaşıyorlar. Erkekler, de- rinlerden gelen hastalıklı yanlarıyla, öfkeleriyle öne geçiyoriar gide gide. Böyle olduğu için kadınlara baskı yapan, kadın varhğın özgüriüğüne kapalı, bu- nu görmezden gelen, giderek özgür kadından kor- kan, nefret eden kişiler hep. Evet, temel öykü kahramanı erkeklerin önemli bö- lümü hasta. Sözgelimi "Ya ölecektim, ya eski yara- lanmdan doğacaktım yeniden. Eski yaralarımdı be- nim kadınlar. Yok kadınlar. Çürümüşlüğümdü, haya- tımın bir demet ot gibi kurumasıydı kendi kendine; üzerinden çok sular akmış da aşınmış taş parçalan kadar değersizliğimdi" (Aziz Bey Hadisesi, 95) di- yecektir bir öykü kahramanı. Bu öykü kahramanlarının işlenişi, öykü evreninde- ki yayılımı, baskın konumu zaman zaman öykülerin roman kurgusuyla kol kolalık sergilediği gibisinden izlenim bırakmıyor değil. Bunu kimi ömeklerin uzun öykü oluşuna bakarak söylüyor değilim. Bu çerçe- vede konu yine Can Yayınlan tarafından yayımlanan Kapak Kızı (2005), Bir Deliler Evinin Yalan Yanlış Anlatılan Kısa Tarihi (2009) adlı romanlarla birlikte ele alındığında öykülerinin romanla kol kolalığı ka- dar, romanlannın da öyküyle iç içe kuruluşu bu öne sürüşü güçlendiriyor... önemli bir öykücümüz olduğu kadar önemli bir romancımız da Ayfer Tunç, hiç kuşkusuz. Evet, Dünya Öykü Gününüz, Sevgililer Gününüz kutlu olsun efendim. Ama haftaya Ayfer Tunç'un bir de romanlarına eğilelim diyorum, ne dersiniz? • S AYFA 21 -f-
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle