23 Mayıs 2024 Perşembe English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

Aylar
Günler
CMYB C M Y B EVET / HAYIR OKTAY AKBAL ‘4C’ İnsan Köleliği mi? İşçi pazarlarını bilir misiniz? Sokak köşelerinde, meydanlarda birikmiş yoksul insan kümelerinin soğukta, yağmurda, sıcakta, saatlerce bekleştiklerini... Nedir beklenen? Biri gelecek, içlerinden birkaçını seçip götürecek! Evinde, bahçesinde, tarlasında, fabrikasında, dükkânında yarım kalmış bir işi vardır, alıp getirdiği kişi akşama kadar çalışacak, sonra eline tutuşturulan bir parayla evine dönecek. Ertesi gün yine o amele pazarında nöbet tutmaya gidecek... O, günübirlik iş bulanın, zorla, güçlükle bir ekmek parası çıkarmak için “Ne verirlerse yaparım” diyerek bekleşen insanın hiçbir sosyal hakkı yoktur, ne sigortası, ne de yarın umudu!.. Bir günlüğüne, birkaç saatliğine kiralanan bir köledir... Günlerdir, haftalardır, nerdeyse aylardır, ülke sokakları, alanları on binlerce insanımızın hak arayışlarıyla inliyor. Bağrışmalar, sloganlar, öfkeler!.. İktidardaki insanları uyandırmak, uyarmak, akla, sağduyuya çağırmak, onlardan biraz ilgi, merhamet beklemek!.. Bakıyor ki hükümet edenler körleşmiş, sağırlaşmış, görmez olmuş önündeki gerçekleri.. Seslerini daha yükseltiyor, açlık grevleri, çoluk çocukla bu kış günlerinde kaldırımlarda sabahlamalar!.. “4/C” diye bir şey var. Hep duyuyorsunuz. Önceleri ben de “Nedir bu” dedim, sonra öğrendim. Bu “4/C” AKP hükümetinin bir icadı, bir garip uygulaması!.. İnsan pazarlamasının resmi bir örneği. İnsanlar işe alınacak, bir süre hiçbir hakkı olmadan çalıştırılacak, sonra işine son verilecek. Yeniden başka bir işe koşullandırılacak. O da haktan hukuktan uzak bir geçici çalışma olacak... 4/C’ye uyan bir işçinin ne emekliliği var, ne sendikacılığı, ne de yarına güven! Dün, bugün, yarına Allah kerim! Devlet isterse işe alır, üç beş kuruş verir, sonra kapı dışarı!.. Beklesin yurttaş yeniden “4/C”ye uygun bir iş bulmayı... Bu, insanlık mıdır? Bu, hükümet yönetimi midir? Bu nedir? “Benim milletim” diye nutuklar atan bir iktidar kadrosunun bu millete çektirdiği bir eziyet, bir acımasızlık, bir sömürü düzeni değil midir?.. Uyanın ey yurttaşlar! Bir yurttaş olmanın yetkinliğini duymak. Haklarını yasal yoldan aramakla yetinmemek, seçimlerde ağırlığını emekten, insanlıktan, dürüstlükten, haktan, özgürlükten yana kullanmayı öğrenmek.. Kendi yararını, kendi çıkarını, kendi yaşamını, kendi varlığını her şeyin üstünde tutmak. İyiyi kötüyü anlamak, bilmek, ona göre davranmak gerçek kurtuluş yolunu kendi eliyle arayıp bulmak... PENCERE Yoksa Öldü mü İnsan?.. Sabah erkenden televizyona dokundum.. Savaş!.. Bir yandan çay içip tereyağı ekmek yiyerek öte yandan savaşı seyretmek, Küreselleşme süreci teknolojisinden insana bir armağan mı?.. Uçak gemileri, füzeler, yerinden yurdundan olup yollara dökülmüş göçmenler, duygusuz televizyon sunucuları, ölümle burun buruna yoksul insanlar... TV sunucusu, uzmana soruyor: - Savaşın zamanlaması nasıl?.. - Tam zamanı!.. Tam zamanı mı?.. Baharın eli kulağında, ağaçlara su yürüyor, havada bir kuş kanat çırpıyor... Cahit Külebi’nin şiirindeki gibi: “Havalar güzel gidiyor Sen de çiçek açtın erkenden Küçük zerdali ağacım, Aklın ermeden. ............ Kar yine başladı yağmaya Küçük zerdali ağacım Ne soran ne arayan bulunur İnsan naçar kalmaya” Televizyondaki füzeler, patlamalar, bombalar, tanklar, silahlar... Küreselleşme sürecinde televizyonun başında çay içerken tereyağlı ekmek yiyip savaşı izleyen günümüzün insanı utanmıyor. Oktay Rifat’ın şiiri: “Ekmek dizimde Yıldızlar uzakta ta uzakta Ekmek yiyorum yıldızlara bakarak Öyle dalmışım ki sormayın Bazen şaşırıp ekmek yerine Yıldız yiyorum” Sen şu insanın düşkünlüğüne bak!.. Sanki TV’de futbol maçı izler gibiyiz... Oktay Rifat’tan bir şiir daha: “Uçaklar gelecekmiş Korkum yok benim Kâğıt gemilerim Kurşun askerlerim hazır Hem bunlar bozulursa Babam yenilerini alır” ‘Küreselleşme’ yoksul Ortadoğu insanına savaşı taşıdı; şimdi televizyonun başında çayımızı yudumlarken bir de Cahit Irgat’ı okuyalım: “Sen ölmüşsün, ölmüşsün Tabancasız, tüfeksiz, Sen ölmüşsün çocuğum, Evsiz barksız ekmeksiz. Şarkılarım denizdendir, güldendir Şarkılarım insandandır çocuğum Çamurdandır, hamurdandır, sudandır, Mayadandır, ekmektendir, sendendir. Kaderindir yaşayan, Sen ölmüşsün çocuğum.” Eskiden savaş bilinçsiz körlerin kavgasıydı; oysa 21’inci yüzyılın küresel savaşı kör kör parmağım gözüne, artık herkes cinayetin gerekçesini biliyor. Peki, insanlığın yoksula karşı petrol savaşını televizyondan izlemesi çağdaş uygarlık mı?.. Yoksa öldü mü insan?.. (21 Mart 2003 tarihli yazısı) ‘H iç bir şey öfke kadar insan düşüncesini saptırmaz’ der Mon- taigne (Denemeler, s. 262). Dilimizde de öf- ke baldan tatlõdõr denir. Öfke bir beyin- sel/duygusal tepkidir, hepimizin de başõ- na gelir. Olgunlaşma ile azalõr veya düzelir. Bugünlerde Türk ordusunun alõşõlagelmiş ve bazõlarõnca tabu gibi görülen; yeri, ya- põsõ ve rolüne yönelik sözde tenkit ve sal- dõrõlar bazõ çevreler, kişiler, medya ve de bazõ siyasetçilerin kaleminde ve dilinde. Üslup farklõlõklarõ olsa da öfkeli duy- gular, bazen fikir kõlõfõna sarõlarak ortamõ kaplamõş durumda. Toplumun sağduyulu büyük kesimi bundan rahatsõz. Esasen ordunun en üst düzeydeki görevlisi: “Bize karşı asimet- rik savaş var” diyebiliyor ve rahatsõzlõ- ğõ ifade ediyor. Bu ölçüsüz ve olabildiğince öfkeli yaklaşõm, dayanaklarõ ne olursa ol- sun, hem yanlõş hem çarpõk ve hem de sa- kõncalõ ve de sağduyudan da yoksun gö- züküyor. Kim kimden intikam alõyor, böyle garabet olur mu? Çağdaş laik de- mokratik bir ülkede, ne ordu ne de diğer kurum ve kuruluşlar, hatta devlet tabu de- ğildir. Bazõ yönleriyle dinsel alan da bu- na dahildir. Kuşku-karmaşa ortamı Bizim kuşağõmõz 1960’tan beri olup bi- ten askeri girişimleri ve sonuçlarõnõ gör- dü, başkalarõndan öğrenmedi. Keşke ne bu girişimler (müdahaleler) ve ne de onlara yol açan nedenler olmasaydõ. Çağdaş demokratik ülkelerde ordularda da tenkit edilebilecek yönler, kusurlar hatta suç işleyenler de her kurum gibi ola- bilir; bu doğaldõr. Ancak yanlõşlarõ, olumsuzluklarõ neza- ket ve nezahet, mantõk ve hukuk içerisin- de ele almak başka, topyekûn karalama ise başkadõr ve sadece yakõşõksõz değil ilkel- dir. Böylece yaratõlmaya çalõşõlan kuş- ku/karmaşa ortamõ demagoglar için de çok iyi bir zemin oluşturur. Aslõnda bu türde öfkeli tepkiler son yõl- larda sadece orduya yönelik de değil. Çağdaşlaşmayõ benimsemiş, özümsemiş ve de hedeflemiş değişik kurum, grup ve ki- şiler çeşitli nedenler icat edilerek hedef tah- tasõ yapõlmõşlardõr. Nitekim bunlar bazen özgür çağdaş ya- põlõ bir kõsõm yükseköğretim kurumlarõna, çağdaş yargõ organlarõna, bu düzeydeki idari zihniyet ve uygulamalara, siyasal ku- rumlara, siyasetçilere, derneklere, top- lumsal kuruluşlara ve de nihayet çağdaş yaşam tarzõna yönelebiliyor. Öfkeli yaklaşımlar Bazõ çevreler ve kişiler “Tabuları kı- racağız” derlerken kendi tabularõnõ (si- yasal, sosyal, sözde fikirsel ve de hurafe- ci, fanatik, dinsel tutumlarõnõ) göz ardõ edi- yorlar. Devrim girişimleri Cumhuriyetin ba- şõndan beri zaman zaman direnç, öfke ve hatta başkaldõrõlar ile karşõlanmõştõr bu ve benzer çevrelerce. Çünkü çağdaş düzeni kabul edemi- yorlar, içlerine sindiremiyorlardõ. Bu di- renç, düşünce ve öfkeli yaklaşõmlar hep sürdü ve sürdürüldü yõllardõr. “Din elden gidiyor”, “Geleneklerimiz kaybolu- yor” gibi feryat ve sloganlar tahrip ve tah- rik yöntemi olarak kullanõlageldi genç cumhuriyette. Halbuki 80 yõlõ aşkõn bu dö- nemde ne din elden gitti ve ne de zaman ve akõlla örtüşen gelenekler büyük toplum kitlesi için. Hurafeci, fanatik ve aşõrõ tutucu çevre- ler ve bunlara destek olanlar hariç. Elbette pek çok devrim gibi Türk dev- rimi de halka sorularak, oylama ile ya da ulemadan icazet alõnarak yapõlmõş değil- dir. Bu esasen devrimlerin doğasõna uy- maz. Çünkü onlarõn daima zorlayõcõ, mev- cut düzeni bozucu içerikleri, yollarõ, yön- temleri olmuştur her zaman, her yerde. Bir ölçüde tepeden inmedir ve bir azõn- lõğõn işidir devrimler. Bizde de böyle ol- muştur. Fakat dirençler içerse de bir ba- kõma meclis iradesi belirmiştir. Her devrim gibi Türk devriminin de ar- kasõnda ve yanõnda etken bir güç olma- sõ doğaldõr. Nitekim ulusal, demokratik hedefli devletin oluşmasõnda bir yandan ulusal meclis diğer yandan bizzat devlet ve onlarõn ulusal kurtuluş savaşõ içinde yeniden gelişmiş, oluşmuş, şekillenmiş ve yeni düzene, devrimlere inançlõ ve des- tek olan ordusu yer ve rol alageldi. Bu- na vesayet denemez, sadece tarihsel bi- linç ve rolü ile ilişkili tutumu ve anlayõ- şõ denilebilir. Tutucu ve eski düzen özlemcileri için Türk Silahlõ Kuvvetleri hep hedef ola- gelmişti. Ancak son yõllarda bu eskilere, liberal-aydõn, ikinci cumhuriyetçi, bölücü odaklar, vb. sağdan soldan, aşağõdan yu- karõdan özlem ve hedefleri muğlak, karõ- şõk ve bazen de gizli; yazar çizer takõmõ, siyasetçi, akademisyen sõfatlõlar, düşü- nürlükleri kendilerinden menkul birta- kõm kişiler de eklendi. Tüm bunlara kar- şõn laik, cumhuriyete bağlõ o çok sağlam kurum elbette bu saldõrõlarõ yanõtlayacak güçtedir. Fakat gene de onun hakkõnõ vermek, değerini belirtmek bir vatandaş- lõk görevidir ve de en başta devlet ve hü- kümetin görevidir. Çünkü Türk Silahlõ Kuvvetleri devletin bir rüknüdür. İster kişiler ister başka kurumlar bu gö- revi yapsõn ya da yapmasõn Türk ulusu bü- yük çoğunluğu ve ordu/millet bütünlüğü içinde onun değerini, yerini, önemini bi- lir ve de en sarsõlmaz dayanağõdõr. Öfke ve Sağduyu... Prof. Dr. Kemal ÖNEN Bazõ çevreler ve kişiler “Tabularõ kõracağõz” derlerken kendi tabularõnõ (siyasal, sosyal, sözde fikirsel ve de hurafeci, fanatik, dinsel tutumlarõnõ) göz ardõ ediyorlar. SAYFA CUMHURİYET 11 ŞUBAT 2010 PERŞEMBE 2 OLAYLAR VE GÖRÜŞLER ‘Özgürlük - Eşitlik’ Adõna Açõk Mektup K imi zaman bireysel ya da tekil olduğu düşünülen konular, gecikmiş de olsa özgürlüklerin yaşama geçirilmesine, genel hak ve adalet dağõtõmõna öncü ve destek olabilir. Yunanistan’da, seçimler öncesinde açõk alanda konuşma izni verilmeyen ve seçimi kazanamayan bir milletvekilinin açtõğõ dava, seçimlerden bir yõl sonra lehine sonuçlanmõş ama kendisine yararõ olmamõştõ; ancak o yargõ kararõndan sonra milletvekili adaylarõnõn açõk alanda konuşma engeli kalmamõştõ. 26.6.2006’da yargõç ve savcõlarõn kurduğu YARSAV, kapatõlma savõyla iki soruşturma atlatmõş, kapatõlmasõyla ilgili olarak TBMM’ye iki kez yasa tasarõsõ gönderilmişti. YARSAV’õn örgütlenme savaşõmõ, yargõ bağõmsõzlõğõndan telefon dinlemelerine kadar birçok sorunun çözümünü ararken, yeni bir yargõç ve savcõ derneğinin sorunsuz olarak kurulmasõnõn önünü de açtõ. Bu tür örnekler arttõrõlabilir, yenileri de çõkabilir. Örneğin, TEKEL işçilerinin direnişi, “insan onuru” uğruna hak arama savaşõmõnõn, “güvenli iş sistemi”nin ve “işçilik hakkı”nõn yolunu açarken özelleştirme uygulamalarõnõn sorgulanmasõna da neden olacak emareler taşõyor. Anayasa Mahkemesi Raportörü Osman Can’a, yazõlõ ve görsel iletişim organlarõnda, anayasa ve Anayasa Mahkemesi dahil, hukuk ve yargõ alanõnda görüş ve düşüncelerini özgürce açõklama olanağõ veren Anayasa Mahkemesi Başkanlõğõ’nõ da kutlamak gerekiyor. YARSAV’da genel sekreterlik görevlerini yerine getirdiğim dönemde, 2006 yõlõnõn sonlarõ ve 2007 yõlõnõn başlarõnda, yargõç ve savcõlarõn sorunlarõ ve örgütlenme özgürlükleri konusunda katõldõğõm televizyon programlarõ ile 2.3.2007 ve 24.3.2007 günlerinde Cumhuriyet gazetesinde yayõmlanan, “Yasayla Darbe Olur mu?” ve “Yargıya Baskı ve Denetim” başlõklõ yazõlarõmdan sonra, dönemin Anayasa Mahkemesi Başkanõ tarafõndan çağrõlarak, televizyon programlarõnõn ve yazõlarõn heyette rahatsõzlõk yarattõğõ; izinsiz programa çõkmamam, toplantõlara katõlmamam ve yazmamam, bu konuda daha dikkatli olmam gerektiği tarafõma bildirildi. Böylece, “raportör” olarak değil, “birey” olarak, “dernek yöneticisi” ve “araştırmacı” olarak, “meslek etiği” ve “iyi niyet” ilkelerini ihlal etmeden kullandõğõm düşünceyi açõklama özgürlüğüme Mahkeme Başkanlõğõ tarafõndan sõnõrlama getirildi; bu sõnõrlama tüm raportörlere uygulandõ. 2007 yõlõnõn ekim ayõndaki başkan değişikliğinden sonra da vergi ve kamu kurumu semineri gibi kimi teknik konular dõşõnda, sõnõrlama sõklõkla devam etti. Televizyon programõna katõlmadõğõm gibi, adalet, demokrasi, hukuk, anayasa değişiklikleri, yargõ reformu gibi sempozyum ve panellere konuşmacõ olarak katõlmam Başkan tarafõndan sözlü ve yazõlõ olarak uygun görülmedi. Anayasal hak ve özgürlükleri korumakla görevli Anayasa Mahkemesi’nin, raportörler, dernekler ya da dernek yöneticileri arasõnda ayrõm yapmasõ beklenemeyeceğine göre; bir dönem raportörlere düşüncelerini açõklama alanõnda sõnõrlama uygulanõrken, şimdi bir raportöre uygulanmamasõnõn özel ve haklõ bir nedeninin olup olmadõğõnõn, sõnõrlamanõn tüm raportörler için kaldõrõlarak, birey, araştõrmacõ ya da akademisyen olarak düşüncelerini açõklama haklarõnõn tanõnõp tanõnmadõğõnõn, kurumsal ilkelere rağmen, çifte standart uygulanmasõ sonucu, ayrõmcõlõk ve adaletsizlik yapõlõp yapõlmadõğõnõn sorgulanmasõ gerekiyor. Temel hak ve özgürlüklerin eksiksiz uygulanmasõ, demokrasinin tüm kurum ve kurallarõyla yaşama geçirilmesi, ekonomik, sosyal, kültürel ve toplumsal alandaki tüm eşitsizlik ve ayrõmlarõn giderilmesi, eksiksiz ve çõkarsõz, adaletli bir hukuk düzeninin gerçekleştirilmesi, herkesin amacõ ve bu alanda savaşõm da herkesin hakkõ olmalõdõr. Ancak özgürlüğün, “sorumluluk” olduğu, karşõ görüşe saygõyõ gerektirdiği, çifte standartla ve ayrõmcõlõkla uyuşmadõğõ da açõktõr. “Özgürlük-eşitlik” diyalektiği, kimilerine tanõnan haklarõn başkalarõna tanõnmamasõyla kurulamaz, “eşitsiz özgürlük” ancak keyfilik getirir. Hak ve özgürlükler, yalnõzca savunularak değil, kimilerinin istediği anlayõş ve akõştan kurtulup yaşanarak anlam kazanõr. Ali Rıza AYDIN YARSAV Yönetim Kurulu Üyesi
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle