23 Aralık 2024 Pazartesi Türkçe Subscribe Login

Catalog

Months
Days
CMYB C M Y B EVET / HAYIR OKTAY AKBAL Bir Sıkıyönetime Doğru mu? “İlhan Selçuk ölmüş…” tüm- cesi nasõl da anlamsõz, nasõl da kulak tõrmalayõcõ… İlhan Selçuk bir kavga insanõydõ; kavga ara- cõ da kalemi… Kalemiyle, dü- şünceleriyle anõtlaşmayõ başa- ranlar ölümsüz değil midir? Kalemle savaşõm vermek, ço- ğu kez deveye hendek atlat- maktan zordur. Ne denli zor ol- duğunu da hep birlikte görüyo- ruz. Kalemini göz çõkarmak için kullananlarõn põtrak gibi çoğal- dõğõ bir dönemde İlhan Selçuk gibi dürüst, onurlu yazarlarõn işi daha da zor… Kalem, gerçek bir aydõnõn, aydõnlanma yolun- da kullandõğõ tek savaşõm aracõ- dõr. İlhan Selçuk’un düşüncele- riyle sivrilttiği kalemi, çok uzun zamandõr Türk Devrimiyle he- saplaşanlara batõyordu. Demok- ratik kurallarõn işlemez olduğu her dönemde, en çok da bu dö- nemde Selçuk’un kalemi sözde demokratlarõ, sözde aydõnlarõ, gericileri hep tedirgin etti. Ken- di kalemini can yakõcõ birer si- laha dönüştürenler, düşünce öz- gürlüğü, hak hukuk, aydõnlanma, insan gibi insan olmak ve in- sanca yaşamak için savaşõm ve- ren İlhan Selçuk’un kalemine hep öfke duydular. Atatürkçü düşünceyle açõkça hesaplaşa- madõklarõ için Atatürkçü dü- şünceyi içselleştiren İlhan Sel- çuk’a ve onun gibi ödünsüz devrimcilere saldõrdõlar. İlhan Selçuk’la 80’li yõllarõn sonunda tanõşmõştõm. Övünece- ğim, onunla birkaç açõk otu- rumda aynõ kürsüyü paylaşma- nõn sevincini yaşadõm. Konuş- masõ da yazõlarõ gibi herkesi et- kiliyordu. Neler yaşamõştõ; ama duru- şunda, sözlerinde yõlgõnlõk, bez- ginlik izi yoktu. Ziverbey Köş- kü’nde işkence görmüş, yõlma- mõştõ; başõnda olduğu Cumhu- riyet gazetesi sudan nedenlerle kapatõlmõş, türlü karalamalarla karşõlaşmõş, yõlmamõştõ. Yõlma- dõğõ gibi öncüsü olduğu aydõn- lanmacõlarõn yõlgõnlõğa yenil- memesi için büyük çaba harca- mõştõ. Yakõnanlarõ incelikli şa- kalarla uyarõyordu. 2000’li yõllara gelindiğinde, la- ik cumhuriyetin temel taşlarõnõ oynatmak isteyenler için İlhan Selçuk ve kuşkusuz Cumhuriyet gazetesi, birikmiş öfkenin boşal- tõlacağõ ilk adreslerdendi. İşin as- lõ şuydu; Cumhuriyet öteden beri “milliyetçi muhafaza- kâr”larõn sinirini oynatõyordu. 12 Eylülcülerin yaptõklarõ unu- tulmamõştõ. Bu kez Cumhuri- yet’ten onu, Mustafa Balbay’õ, Erol Manisalı’yõ seçtiler. Bal- bay’õ tutsak ettiler. Seksen yaşõnõ geçen bir gazetecinin, bir baş- yazarõn, bir düşünürün evi ge- cenin köründe arandõ tarandõ, ay- dõnlanma yolunda yorulan yü- reğiyle acõmasõzca oynandõ. Gü- lünç suçlamalarõ taşõyamayacak denli yorgun ama ödünsüzdü. Emniyetten çõkarken gülümse- yerek el salladõ ve o gülümseyi- şiyle gönlümüze yazõldõ. Çünkü sonrasõnda hastane günleri baş- lamõştõ. Hep umutla bekledik; ol- madõ. Şimdi biz onu el sallaya- rak yolcu ediyoruz; ama hiç ka- panmayacak “Pencere”sinin önünde olacağõz. O “Pence- re”den onun gibi ödünsüzce bakmayõ sürdüreceğiz. Laik cumhuriyetin değerle- rinden toz kadar ödün vermeden onurlu bir yaşam sürdü; eğilip bükülmeden dimdik durdu. La- ik cumhuriyetin çocuklarõna düşen, şimdi birer İlhan Selçuk olmak, İlhan Selçuk gibi dik durmaktõr. Anõsõ önünde say- gõyla eğiliyoruz! İlhan Selçuk İçin... Sevgi ÖZEL M emleketin bütün cefasõnõ çekmişti, hapishanesinde, hastanesinde, iş- kencehanesinde. Yõllarca zulm edile edile sonunda nur inmişti çehresine. Sadece sözleri değil, kendisi de bir başka ay- dõnlõktõ. Bazen çok şey anlatmak isterken bir kaygõya kapõlõrdõ, yetmeyecek zaman diye. Öylesine dolu dolu konuşurken söz bir ye- re geldi mi, yenisini söyleyecekse, kendi sö- zünü keser, eskiyi özetlerdi, koca bir yaşamõ özetlercesine: - “Falan, filan…” der geçerdi, İlhan Ağa- bey: İlhan Selçuk! Dolu dolu yaşanmõş, 85 yõllõk ömrünü iki ke- limeyle özetler gibi: “Devrimci”, “Atatürk- çü”... Şimdi bir yeşil vadidedir, Anadolu bilgeli- ğinin yüreğinde. Ne kin, haset, yalan ne zulm ona erişebilir. Artõk o sadece sevenlerinin ulaşacağõ bir me- safededir. Bir kandilden bir kandile atõlõr, aydõnlõğõ yer- yüzüne saçõlõr. Söyler pak ağõzlar Vilayet-namesin, sõrtõn- dadõr gayrõ Zülfikâr’dõr eskiden elinde tuttu- ğu adõ kalemin. Dostlar, yoldaşlar, yarenler: Memleket Sev- dalõlarõ! Bir helallik aldõrmadõ zalimler, mah- pusuz Silivri zindanõnda. Varõp başõna, siz söy- leyin, BİZ’den yana helali hoştur diyeceğim. Amma en evvel; O, hakkõnõ helal etsin. Eyvallah olsun, İlhan Ağabey, Eyvallah olsun. İlhan Selçuk’un Ardõndan Tuncay ÖZKAN Yeni Parti Genel Başkanõ İ stanbul Kadõköy’deki Özgürlük Par- kõ’nda İlhan Selçuk’un bir yontusu vardõr. Yüzü benzer; ama beden iridir; eller ayaklar da öyle. Parka yakõn oturuyoruz; Göztepelilerin yürüyüş alanõdõr burasõ; parkta bir tur atõnca, İlhan Selçuk’un önünden geçersi- niz. İlk zamanlar bu “irikıyım” görünüşten tedirgin olurdum. Ama bir gün, uzaktan baktõm; o güne dek ayõrt edemediğimi birden gördüm: Öyle sağlam, öyle dimdik basõyordu ki, üzerinde durduğu mermer kaide göçebi- lirdi sanki; ama İlhan Selçuk yine dimdik ayakta kalõrdõ... İlk tanõdõğõmdan, yaklaşõk kõrk yõldan bu yana, hiç eksilmeyen, yürekten gelen bir içtenlikle insanõ saran belli belirsiz gü- lümsemesini, sanatçõ, olduğu gibi aktar- mõştõ yüzüne. Gerçekten, geçen yõl sabahõn kör ka- ranlõğõnda evinden alõnõp, gece gündüz on- ca gün gözaltõnda sorgulandõktan sonra, em- niyetten çõkarken yine aynõ gülümsemey- le insanlarõ kucaklamasõna, bakõşlarõnda kin, nefret, kõzgõnlõk yerine dostça õşõltõlar ol- masõna, insan şaşõrmadan edemiyor. Ne var ki; “1923 Devrimi” karşõtlarõnõn; Atatürk’ü silmeye kalkõşanlarõn ve ülke- yi 1400 yõl ötesine götürmek isteyen; em- peryalizmin, emperyalistlerin uydusu olan; günümüzde ise küresellik adõ altõnda “emek”i çiğneyen, emekçiyi ezip geçen, hukuk devletini tanõmayan; faşizme kayan tüm iktidarlarõn karşõsõna, insan onurunu kõrmadan, onlarõ silkeleyen, dirençle kar- şõ koyan, engelleri aşan bir ağõrlõktaydõ KA- LEMİ... “1923 Devrimi”nin Anadolu’ya getirdiği “Aydınlanma”nõn yaşamasõnõ, gelişmesini, böylece Anadolu insanõnõn “evrenselliğe” katkõlarda bulunmasõnõ sağlamak için uzun ve çetin bir savaşõmõ kesiksiz sürdürdü. Kuşkusuz, insanlarõn insan gibi yaşa- masõnõ isteyen bu “adam gibi adam” ül- kemizde kimilerinin “korkulu rüyası” olacaktõ. Onu “işkenceden geçireceklerdi, öz- gürlüğünü elinden alacaklardı; tutsak et- tikleri kalemleri” ona aç kurt gibi saldõr- tacaklardõ. Yarõm yüzyõldan daha fazla süren tüm bu olup bitenleri, hiç şikâyet etmeden, yõl- madan göğüsleyecek; kaleminin doğrul- tusunda da kesinlikle hiçbir kayma olma- yacaktõ. Ne var ki, bu denli “insancıl” bir kişinin, insanlarõ acõmasõzca yok eden “terör”ün, “terör örgütü”nün yöneticisi olarak suç- lanmasõ, gereğinde hangar gibi büyüyen yü- reğini vurdu. O zarif görünümlü “dev adam”õ yitirdik. Ama o devi hiçbir zaman deviremediler. Özgürlük Parkõ’ndaki İlhan Selçuk, dim- dik, sapasağlam yere basarak o insancõl gü- lümsemesiyle bizlere ve “gazetesine” bakmayõ sürdürecektir... Anadolu Aydõnlanmasõnõn Temel Direğiydi! Meriç VELİDEDEOĞLU SAYFA CUMHURİYET 24 HAZİRAN 2010 PERŞEMBE 2 OLAYLAR VE GÖRÜŞLER PENCERE Yaşantımın neredeyse yarısı sıkıyönetimlerde, olağanüstü hallerde geçti desem, hiç de yalan olmaz. Alışık olduğumuz bir durumdu bizim kuşaklar için... Oysa o günlerde şimdiki gibi korkunç olaylar, başkaldırmalar, her gün kalkan şehit cenazeleri, sınır karakollarına kanlı baskınlar yoktu. Yine de hükümetler gerektiği için böyle kararlar alırlardı. Kimi zaman yıllar sürerdi. Hiç de fazla dert etmezdik. İstemezdik, hoşlanmazdık ama katlanırdık. Bir kez daha mı o günlere döneceğiz? Sekiz yıllık bir iktidarın hiçbir devlet deneyimi, yaşantısı, bilgisi, görgüsü olmayan bir kadronun yönetimiyle bugünlere geldik... Ne yapacağını bilmez görünen, ama gerçekte ta çocuk yaşından beri arzuladığı bir İslam devleti kurmak hayalindekilerle sonunda bir çıkmaza saplandık! Açılımlar dediler, Kürt mü, ulus mu, birlik mi, sonra daha başka açılımlar, hepsi sonuçsuz kalan işler... Üç ayda 46 şehit, sekiz yılda kim bilir daha yüzlercesi... Ama onlar hâlâ yerlerinde oturuyorlar. Kendilerini övmeyi sürdürüyorlar! Hiçbir sıkıntıları yok! Dış politikada tam bir çıkmazdalar. AB dediler, sonra vazgeçtiler. ABD ile içli dışlı olmaya kalktılar, yirmi kere ABD Başkanı’nın huzuruna gittiler. Ne elde ettiler, memleket için mi, kendileri için mi? Bıçak kemiğe dayandı, kemikler erimeye başladı. AKP hükümeti hâlâ işbaşında. “Ölmek güzeldir” demek onlarda, “Askerin işi yan gelip yatmak değildir” sözü dillerinde. Bir tek asker cenazesinde gördük mü Başbakan olan kişiyi? Gelse de etrafında otuz kırk eli silahlı adamla gelirdi... Bin kişilik koruma ordusu hangi liderde var? Her gün polis sayısı kat kat arttırılıyor. Hep Tayyip’leri ve kadrosunu düşmandan korumak için... Oysa düşman ortada, orda, sınırlarda, sınır ötesinde. Ama önce kendileri... Halkımız, askerimiz umurlarında mı? Hangi ülkede yıllarca orduda görev yapmış generaller tutuklanıp hapislerde yatırılmıştır. Hatta görevdekiler bile savcıların, yargıçların karşısında hesap vermeye çağrılmıştır. Askerle alay eden Bülent Bey’in dediğini unutmayalım: “Biz bu generallerle savaşa girdiğimizi düşündükçe korkuyorum...” Kaçınılmaz bir gerçek varsa, o da AKP hükümetinin bir an önce görevden ayrılmasıdır. İlhan Hacıbektaş’tasın bugün. Bir sonsuzluğa gömüldün. Ama ben seni Akyaka’da bekliyorum... Gücüm olsa gider kıyıdaki kahvemizde gelmeni beklerdim. Denize girip çıkmamızı, sonra Yücelen’in balkonunda bir kadeh rakımız, içmemizi! Yine onları yaşayacağız. Sen hep olacaksın. Yanımızda, karşımızda. Sesinle, sözlerinle. Ben yaşadıkça kaç gün kaç gece kalmışsa!.. Güle güle demiyorum. Bir gün buluşacağız diyorum. Bir gün, hangi günse...
Subscribe Login
Home Subscription Packages Publications Help Contact Türkçe
x
Find from the following publications
Select all
|
Clear all
Find articles published in the following date range
Find articles containing words via the following methods
and and
and and
Clear