25 Kasım 2024 Pazartesi Türkçe Subscribe Login

Catalog

Months
Days
CMYB C M Y B 6 MAYIS 2010 PERŞEMBE CUMHURİYET SAYFA DİZİ 9 K urtuluş Savaşõ’nõ okumuş olanlar bilirler. Saraydan Harput Valisi’ne gönderilen şifreli bir telgrafta, o sõrada Botan Beyi Bedirhan ailesinin bir yakõnõ ile Malatya’da bulunan İngiliz entelijans servisinden Binbaşõ Noel ile buluşarak Sõvas Kongresi’ni basmasõ ve Mustafa Kemal Paşa’yõ derdest ederek İstanbul’a getirmeleri emri verilmiştir. Harput Valisi Malatya’ya gelmiş, Binbaşõ Noel ile buluşmuş, Kürt aşiretlere de “Malatya’yı Ermeniler bastı” haberi iletilmiş, Malatya-Sõvas arasõnda aşiretlerden gelenlerle vali ve Binbaşõ Noel buluşmuşlar, Sõvas’a gitme hazõrlõğõ içindedirler. Dahiliye Nazõrõ’nõn telgrafõ, Sõvas merkezinden Harput’a (Elazõğ’a) aktarõldõğõ için, telgrafõn içeriğinden bilgi sahibi olan Mustafa Kemal, Diyarbakõr’da bulunan 6. Kolordu’ya verdiği talimat üzerine, Sõvas Kongresi’ni basmak için toplanan aşiretler dağõtõlmõş, Binbaşõ Noel, Harput Valisi’yle birlikte kaçmõştõ. Ama, Lozan Konferansõ sõrasõnda, Mustafa Kemal’in İsmet Paşa’ya gönderdiği şifreli telgraflar Bükreş üzerinden Lozan’a ulaştõğõ için, İngilizler tarafõndan okunuyor ve ertesi gün yapõlacak toplantõya, İngiliz delegasyonu, Türkiye’nin görüşlerini bilerek geliyorlardõ. PTT’nin T’sini, Erdoğan, Araplar üzerinden Amerikalõlara sattõğõ zaman, istenen fiyat üzerinden satõlmõş olmasõna AKP’liler çok şaşõrmõş ve o kadar da sevinmişlerdi. Ama bu satõş tam da bir çeşit danõşõklõ satõştõ. Ne var ki, Genelkurmay dahil, Türkiye’nin Washington’dan dinlenmesinin olanağõnõ sağlayacak bu satõşa ses çõkaran olmamõştõ. Tertipler, büyük ölçüde, bu tür dinlemelerden sağlanan bilgiler üzerine kurulacak, Türkiye, yeni bir Mondros Ateşkes Sözleşmesi’nin eşiğine getirilecekti. ABD, 1947’de, Türkiye’ye yapacağõ yardõmõ kararlaştõrõrken aynõ zamanda yapõlan yardõmlarõn yerine ulaşõp ulaşmadõğõnõ denetlemek adõ altõnda, sayõsõ belirsiz ajanõnõ Türkiye’ye göndermişti. 1961’de iki ayaklõ casuslarõyla, yürüyen U-2’ler denen barõş gönüllüleriyle, Türkiye üzerinde yeni bir casus ağõ örmüştü. Sonra Karamürsel’de “Büyük Kulak” gözlemeye girecekti. Ama PTT’nin T’sinin satõşõ, bugün, Türkiye’yi “tuzağa düşürme”nin adõmõ olmuştu. Nasõl ki, bu satõş, birkaç yõl sonra, Ergenekon’dan Balyoz’a, gazetecisinden, yazarõndan, rektöründen askerine, subayõndan kuvvet komutanlarõna genişleyen ağõr suçlamalara delil üretmek için kullanõlõyorsa, dinlemelerin de suçluyu bulmak için değil, suç ve suçlu üretmek için gerçekleştirilmiş olmasõ da olasõydõ. O ölçüde “Türk” yasalarõna uygundu ve o ölçüde şeffaftõ. Biz, ABD Dõşişleri Bakanlõğõ sözcüsü Crowley’in, AKP iktidarõnõn bu “Türk yasalarını” uygulayacağõndan ve bu anlamda “şeffaf” olduğundan hiçbir kaygõ duymadõğõnõ, komutanlarõn sorgulanmasõnõ, tutuklanmasõnõ, “Türkiye’de siyasetin ve toplumun evrimiyle” açõklamasõndan anlõyoruz. HAYAL ve GERÇEK KÜRŞAT BAŞAR Olağanüstü Dönemler Anayasa tartışmalarını izlerken en çok da 12 Eylül anayasası sözü dikkatimi çekiyor. Çünkü 12 Eylül sonrası yapılmış anayasanın değişmesi gerektiği konusunda herkes hemfikir. 12 Eylül olağanüstü bir dönemdi. Ve olağanüstü rejimlerin bütün özelliklerini taşıyordu. Ne yaptı 12 Eylül yönetimi? İktidarı ele geçirir geçirmez önce geçmişle hesaplaşmaya girişti. Geçmişte olup bitenlerden sorumlu tuttuğu siyasileri içeri attı, onlar hakkında davalar açtı. Üniversitelerden başlayarak medya, yargı, bürokrasi elden geçirildi. Buralarda “sakıncalı” bulunanlar hakkında işlemler başlatıldı. Davalar açıldı. Sivil toplum örgütleri, dernekler, sendikalar, birlikler kapatıldı. Tam olarak ne olup bittiği izlenemeyen dava süreçlerinde sayısız insan, yıllarca süründü. Mahkûm oldu. İşkence gördü. Yönetimin başkanı olan Kenan Evren, halka yaptığı konuşmalarda, geçmiş dönemin yöneticilerinin, birtakım aydınların, basının, bunlarla işbirliği yapan “hainlerin” ülkeyi bir “uçurumun kıyısı”na sürüklediğini anlattı. Bütün amaçlarının aslında bu zararlı unsurları ortadan kaldırıp huzuru sağladıktan sonra demokratik parlamenter sistemi yeniden tesis etmek ve köşelerine çekilmek olduğunu söyledi. Medya baskı altına alındı. Gerektiğinde haberler geceden izlenip çıkarıldı. Zaten gazeteler kendi otosansürlerini uygulamaya başladı. İnsanlar korkudan kendi aralarında bile yönetimle ilgili eleştiri yapamaz hale geldi. Telefonla konuşurken bile herkes söylediğine dikkat eder oldu. Kenan Paşa halka yaptığı konuşmalarda, kendilerini gizli gizli eleştirenleri bile şikâyet etti, kafasını kızdıran, bir şeyler ima eden yazarlara bile öfke saçtı, tehdit etti. Profesörler, doçentler, genç asistanlar üniversitelerden atıldı. Pek çok kişi yurtdışına kaçtı. Yıllarca ülkeye geri dönemedi. Sonra ne yaptı? Geçmişteki olayların sorumlusu olarak gördüğü (ve işin garibi aslında bir başka ihtilalin, kendi komutanlarının anayasası olan) 1961 Anayasası’nı değiştirdi. Yeni bir anayasa yaptırdı. O zaman da, görülen davalarda tarafsız hâkimler ve savcılar olmadığı, yeni rejimin istediği kararların zorla alındığı hep söylendi. O zaman da evinde kitap bulundu diye bile içeri atılan insanlar suçsuzluklarını kanıtlamak için yıllarca uğraştı, ama seslerini kimse duymadı. O dönemde gazeteler kendi kendilerini sansürlemeyi öğrenmişti, ama galiba şimdiki gibi tümüyle yönetimin arkasında duran bir basın yoktu. Evet bu olağanüstü bir dönemdi. Adı üstünde darbe dönemiydi. Şimdi seçilmiş bir iktidar dönemindeyiz. Acaba neden bana olağanüstü bir dönemmiş gibi geliyor? ABD ve ‘Dünya liderliği’ PTT’nin T’sini, Erdoğan, Araplar üzerinden Amerikalõlara sattõğõ zaman, istenen fiyat üzerinden satõlmõş olmasõna AKP’liler çok şaşõrmõş ve o kadar da sevinmişlerdi. Ama bu satõş tam da bir çeşit danõşõklõ satõştõ. Ne var ki, Genelkurmay dahil, Türkiye’nin Washington’dan dinlenmesinin olanağõnõ sağlayacak bu satõşa ses çõkaran olmamõştõ. Tertipler, büyük ölçüde, bu tür dinlemelerden sağlanan bilgiler üzerine kurulacak, Türkiye, yeni bir Mondros Ateşkes Sözleşmesi’nin eşiğine getirilecekti. Bir yılı aşkın süredir tutuklu bulunan gazetemiz yazarı Mustafa Balbay’ın telefonları da dinlenmişti. Dünya basõnõ:‘Erdoğan askere balyozla vurdu’ Cami ve bomba aynõ cümlede 2 5 Şubat 2010 günlü Radikal’de, “Camiye bomba kimin planı?” / “Cami bombalama planını kim yaptı?” başlõklõ haberde, camiye bomba planõyla il- gilendirilen, eski Deniz Saha Komutanõ Koramiral Fey- yaz Öğütçü’nün aralarõnda bulunduğu beş askerin tutuk- landõğõ belirtiliyordu. “Balyoz Operasyonu”nda gözal- tõna alõnan kuvvet komutanlarõnõn da aralarõnda bulundu- ğu emekli ve muvazzaf askerlere 2002-2003 yõllarõnda uygulamaya çalõşõldõğõ öne sürülen “darbe planları” arasõnda, “Fatih ve Beyazıt camileri bombalanacak mıydı?” sorusu da sorulmuştu. (Radikal, 23 Mart 2010.) Amaç bir gerçeği, yasalara göre suç sayõlan bir fiilin failini bulmak mõydõ, yoksa bazõ birimlerin ve bu arada Deniz Kuvvetleri’nin moralini içinden kõrmak, halkõn gözünde değerden düşürmek miydi? Unutulmasõn ki, Adapazarõ-İstanbul merkezli büyük depremde on beş binden fazla insanõmõz yaşamõnõ yitir- miş, Gölcük Deniz Üssü’nde bulunan karargâh binasõ, deniz altõnda kalmõş, üçyüze yakõn asker yaşamõnõ yitir- mişti. İslami söylemle “şehit” olmuştu. Ne var ki, bu va- him ve acõ olay, Saidi Nursi’nin izleyicisi ve yayõncõsõ tarafõndan “İlahi İkaz” olarak nitelenmiş ve üç yüze ya- kõn askerin ölümü, Allah’õn bir cezalandõrmasõ biçiminde yorumlanmõş, bu görüş ve yorumlar aynõ ad altõnda kitaplaştõrõlmõştõ. Bunun kökeni eski Deniz Kuvvetleri Komutanõ Güven Erkaya’ya dayanõyordu, Güven Erka- ya, 12 Eylül sonrasõnda, “sol” ile bir sorunlarõ olmadõğõ- nõ, ama Gülen’in Türkiye için en büyük tehlike haline geldiğini sõk yineler olmuştu. Şimdi, özellikle Montrö Anlaşmasõ’nõn ABD tarafõndan zorlandõğõ bir süreçte, Deniz Kuvvetleri üzerinde bir oyun mu oynanmaktaydõ ve bunun aktörleri kimlerdi? Deniz Kuvvetleri Komutanõ Oramiral Eşref Uğur Yi- ğit, “Deniz Kuvvetleri’ne yönelik halkımızın yüksek itibarını zedeleyici karalamaları hep birlikte izliyo- ruz. Televizyonlarda mahkemeler kuruluyor, savcı- lar, hâkimler olaylar hakkında kararlar veriyor. Ama masumiyet karinesi dikkate alınmıyor. Bu su- retle bundan herhalde nemalanan belirli mihraklar da bu saldırılarına devam ediyor” diye yakõnõyordu. Şu bilgileri de vermek gereğini duymuş olmalõydõ komu- tan: “Benim amirallerimin yüzde 50’si yüksek lisans mezunu. Subaylarımızın yüzde 40’ına yakını yüksek lisans yapmış, astsubayların yüzde 24’ü lisans eğiti- mini tamamlamış, yoğun eğitimlerden geçmiş. Suçla- rı ne? Onlar Cumhuriyetimizin temel değerlerine sa- hip çıkmakla görevliler. Benim personelimin morali- ni zayıflatmak demek, benim gücümü zayıflatmak demek, ülkemizin geleceğini (bekasını) sıkıntıya sok- mak demek” diyor. Suçlamayla karşõlaşan üst düzey subaylardan erlere değin, 2002-2003 yõlõnda uygulanacağõ savlanan “dar- be planı”nõn, Fatih ve Beyazõt camilerine bomba tasarõ- mõnõn mantõğõnõ bulmak olasõ mõydõ? AKP’ye karşõ, İs- lamcõ/teokratik bir parti iktidarõna karşõ tasarlanan darbe planõ içersinde, camilere bomba koymanõn nasõl bir an- lamõ olabilirdi! Ama, yakõn geçmişimizde, camilere bomba konulmasa da, camilere bomba konulduğu yala- nõyla, Müslüman halkõn, İslam adõna, ve “komünist kı- zılbaşlara karşı” cihada çağrõldõğõ, ülkeyi bir iç savaşa ve askeri bir darbeye hazladõğõ bugün de belleğimizde dipdiri duruyor. Çok sayõda emekli ve muvazzaf general, amiral ve albayõn, “Bal- yoz Darbe Planı” iddiasõyla gözaltõna alõnmasõnõ, dünya basõnõ, “Türk ordusu ve yargı kurumları, Ergenekon darbe komplosuna ilişkin soruşturma ile kapana kısıldı.” (Te- legraph); “Erdoğan askerlere bal- yozla vurdu.” (Ethnos) biçiminde yo- rumladõ. Times ise, “Türkiye kavşakta” baş- lõğõ altõnda “AKP ile ordu arasında- ki gerilimin felaketle sonuçlanabile- ceği”nin savunulduğu başyazõsõnda, “Türkiye’nin tarihi bir kavşakta ol- duğu, ülkenin derin bir sosyal ayrım olasılığıyla karşı karşıya bulunduğu” yazõlõyordu. (Cumhuriyet, 2 Mart 2010.) Çünkü Türkiye, birbirine karşõtlaşmõş gizli bir savaşõn sõnõrõnda, sõnõrõnda değil ortasõnda ve devinim durumunda bulunuyor. Uluslararasõ sermayenin başkomutanõ olarak ABD’nin küresel egemenlik coğrafyasõnda, Türkiye, ken- disine biçilen yeri ve görevi üstlenme- ye zorlanõyor. Ayrõlma, ayrõşma, uyuşma, uzlaşma, karşõtlaşma, çatõşma, bu “zorlanma” sözcüğünde toplanõyor. Çünkü, ABD’nin küresel egemenlik amacõna uyarlanmõş bir politika ile ulusal bü- tünlüğünü korumak ve özgür ulus ola- rak varlõğõnõ sürdürmek isteyen Türki- ye, bu zorlanmanõn birbiriyle çatõştõ- ğõ fay hattõnda bulunuyor. Ulusal bütünlüğünü ko- rumak ve özgür ulus olarak varlõ- ğõnõ sürdürmek isteyen Tür- kiye (Tru- man Dokt- rini, 1947) ile küresel egemenli- ğ i n ABD’nin ta- rihsel mirasõ olduğunu sav- layan ve bu ege- menliğe giden yolu kesenle- rin, karşõ çõkanlarõn “bertaraf” edi- leceğinin altõnõ çizen Brzezinski’nin tezleri birbirine silah çatõyor. Bu “ber- taraf etme” sözünün altõnõ biz de çi- ziyoruz. Kalõn bir çizgiyle. Brzezinski, Adriyatik’ten Çin Sed- di’ne, Arabistan, Basra ve İran’õn kuzey kesiminden Pakistan ve Afganistan’a ka- dar olan bölgeyi, “Güney Avrasya” olarak tanõmlõyor. Bu bölge, yani Gü- ney Avrasya, dünya enerji rezervinin yüzde 75’ini coğrafyasõnda tutuyor. Güney Avrasya’ya egemen olan gücün, Batõ Avrupa ve Doğu As- ya üzerinde muazzam bir nüfuz kurabi- leceğini, Or- tadoğu’yu ve Avrupa’yõ oto- matik olarak kontrol edebi- leceğini yazõ- yor Brzezins- ki. Belleğimizde somutlaştõralõm: Adriya- tik’ten Çin Seddi’ne, Ortadoğu’dan Rusya-Ukrayna sõnõrõna kadar olan bölge Güney Avrasya’yõ oluşturuyor. Bu Avrasya’ya egemen olan güç, Rus- ya’ya, Karadeniz’i ve bir ölçüde Ha- zar Denizi’ni kapatõyor. Sovyetler Birliği’nin dağõlmasõnõ izleyen süreçte, 1993’te, ABD Dõşiş- leri Bakanõ Warren Christopher’in, “dünya liderliğini sürdüreceğiz” söz- lerini anõmsamak gerekiyor. ‘Yöneteceğiz’ Christopher’in siyasi işlerden so- rumlu yardõmcõsõ Peter Tavnoff, “ABD’nin kendi ekonomik sorun- ları üzerine daha fazla eğilebilmek için uluslararası plandaki rolünü azaltması gerektiğini” savunmuş, bunun üzerine, Christopher, “ABD’nin bazı güçlüklerle karşı karşıya bulunduğu doğrudur. Ama bu, uluslararası planda daha faz- la yükümlülük altına girmemiz, de- mokrasiyi savunmakta daha da gayretli olmamız ve dünya liderli- ğini sürdürme konusunda daha ha- zırlıklı olmamız anlamına geliyor. Gerektiği zaman, çıkarlarımızı ko- rumak için tek başımıza hareket edeceğiz, toplu karar alınması du- rumunda bunun çözümünü sağla- yacak ülke yine biz olacağız. Ama yanılgıya düşmeyin: Yöneteceğiz.” (Cumhuriyet, 29 Mayõs 1993.) SÜRECEK Amerika’nõn küresel egemenlik coğrafyasõnda Türkiye kendine biçilen rolü oynamakta zorlanõyor Eski Hava Kuvvetleri Komutanı emekli Orgeneral İbrahim Fırtına da Balyoz operasyonu kapsamında ifade vermişti. BALYOZ PLANI SORUŞTURMASI 7 asker ifade verdi İstanbul Haber Servisi - Balyoz Güvenlik Ha- rekât Planõ soruşturmasõ kapsamõnda, durdurulan operasyonda, haklarõnda gözaltõ kararõ bulunan 25’i general 78 muvazzaf subayõn ifadelerinin alõnmasõna devam edildi. 55. Mekanize Piyade Tugay Komutanõ Tuğgeneral Hakan Akkoç, 18. Zõrhlõ Piyade Tugay Komutanõ Tuğgeneral Gök- han Gökhay’õn da aralarõnda bulunduğu 7 asker dün şüpheli olarak ifade verdi. Balyoz soruşturmasõ kapsamõnda adõ geçen 3’ü general 7 asker dün sabah saatlerinde Merkez Ko- mutanlõğõ’na ait sivil bir araçla Beşiktaş’taki İs- tanbul Adliyesi’ne geldi. Askerler soruşturmayõ yürüten cumhuriyet savcõlarõna yaklaşõk iki saat ifade verdikten sonra saat 12.00 sõralarõnda adli- yeden ayrõldõ. Önceki gün adliyeye gelen asker- lerle birlikte toplam 14 asker ifade vermiş oldu. İstanbul dõşõnda olan subaylarõn görevli oldukla- rõ yerde ifadelerinin alõnmalarõ için ilgili cumhuri- yet başsavcõlõklarõna talimat verildi. Natalya Oral uğurlandı Gazeteci Metin Oral’õn eşi Natalya Oral (90) son yolculuğuna uğurlandõ. Şişli’deki Metamorfosist Rum Ortodoks Kilise’sinde düzenlenen törene arala- rõnda Natalya Oral’õn eşi, kõzõ ve torununun da bu- lunduğu ailesi ile eski eşi Ertekin Dinçay, gazeteci dostlarõ, İstanbul Cumhuriyet savcõlarõ, hâkimler, Oral ailesinin yakõnlarõ ve çok sayõda yurttaş katõldõ. Kilisedeki törenin ardõnan Natalya Oral, Şişli Rum Ortodoks Mezarlõğõ’ndaki aile kabristanõnda toprağa verildi. (Fotoğraf: CİHAN ORUÇOĞLU)
Subscribe Login
Home Subscription Packages Publications Help Contact Türkçe
x
Find from the following publications
Select all
|
Clear all
Find articles published in the following date range
Find articles containing words via the following methods
and and
and and
Clear