29 Kasım 2024 Cuma Türkçe Subscribe Login

Catalog

Months
Days
YUNUS NADİ ÖYKÜ ÖDÜLÜ: YEKTA KOPAN 'Geride kaldıkça büyüyor insan' Birde Baktım Yoksun \a Yu- nus Nadi öykü ödülünü ka- zanan Yekta Kopan'ın kita- bındaki tüm öykülerin izlek- leri bir şekilde birbirine doku- nuyor: "Yok olma", "arayış", "baba-oğul" ilişkisi... "Okur ki- tabı kapadığında belli başlı imgelerin, renklerin ve hatta cümlelerin zihninde yankı- lanmasını istiyorum" diyor. • Eltf BEREKETLİ I m ' ^ ir de Baktım m J Yoksun'c/a tüm öykü- • mm M "\ lerde kaybolan, yok * *J olan bir şeyler sezin- leniyor; yanı sıra birçok ortak imge sözkonusu. Bu durum, öncekiki- taplannızda da böyleydi. Bu izlek veimge bütünlüğünün niçin gerek- li olduğunu düşünüyorsunuz? Yoksa bu kendiliğinden gelişen bir süreç mi? - Kitabı bir bütün olarak görü- rüm. Okuma sürecindeki ruh ve düşünce halinin bir sürekliliği ol- sun isterim. Yıllar içinde yazılan öykülerin derlenmesiyle oluşan ilk kitapları saymazsanız hep bir bü- tünlük amacım oldu. Bu bütünlük amacı bir yandan kitabın yazılış süreciyle ve bu süreci okurlarla paylaşmak istememle de ilgili. Okur, öykülerden oluşan bu sergi salonuna girdiğinde farklı tablolar, renk- ler, desenler görüyor elbette. Ama kitabı kapadığında belli başlı imgelerin, renkle- rin ve hatta cümlelerin zihninde yankı- lanmasını istiyorum. Yine de şunu söyle- meliyinı; yazma sırasmda hesap-kitap yapnıam. Kitabı oluşturmaya başladı- ğımda çerçeve de kendiliğinden oluşur zaten. Sonrasında şu imgeyi tekrar ede- yim, bu izleği daha belirgin hale getire- yim gibi bir kaygım olmaz. O noktada her şey kendiliğinden gelişir. - "Yokluk"ta, "yok olma"da sizi etki- leyen, hangi hal oldu? "Yok olma duru- mu ", "biryok oluşun ardmdan gelen arayış", "ortadan kaybolan"ya da belki de "kaybeden olma..." Aslında yokluğun bendeki etkisi tam da kitabm adıyla örtüşüyor. Yaşamımızı bütünleyen şeyler var; kişiler, mekânlar, sesler, duygular... Hep orada olacakları- nı samrız, sadece sevgiyle değil nefretle de bağlanım, arızalarıyla da sahipleniriz. Sonra günün birinde bir bakanz, arala- nndan biri gidivermiş, çıkmış hayatımız- dan. "Bir de baktım yoksun," dediğimiz I andır o an. Sorunuzun doğrudan-dolan- j dırmadan cevabı da o anda gizli; arkada | kalan olduğunu, kaybeden olduğunu an- 1 lamak. Sadece ölümle yaşanan bir kayıp : da değil, gençliğinizin vazgeçilmezi bir I binanın artık yerinde olmadığını gördü- ğünüzde de anlarsıruz ki kaybeden, eksi- len sizsiniz. Maddi bir kaybm ötesinde varoluşsal bir hesaplaşma süreci de baş- lar o anda. Emek Sineması'nm yıkımı da böyle değil mi; bireysel hafi2alann topla- mıyla oluşan bir büyük hikâyenin yok edilmeye çalışılmasına gösterilen isyan- dan daha hakh ne olabüir ki? "Bir de baktım yoksun," dediğiniz her anda, hi- kâyelerinizin azaldığını, bir yerlerinizin budandığmı anlarsınız. - Birçok kez bu kitabm babanızuı ve- fatmm ardmdan doğduğunu dile getirdi- niz. Bu nasıl bir süreçti? Bu öyküler "ba- ba-oğul "un hesaplaşması diyebilirmi- yiz? • Aslında yazdıklanmın bendeki karşı- lıklarını bu kadar açıktan söylemeyi sev- mem. Beni ilgilendiren okurdaki karşılı- ğmın ne olduğudur. Ama dediğiniz gibi bu sefer, kitap hakkında "fazlaca" ko- nuştum. Kitabın nasıl doğduğunu anla- tıp durdum. Ne yalan söyleyeyim, baba- mın ölümü ile hesaplaşabilmem için bu- na ihtiyacım vardı. Baba-oğul hesaplaş- masından çok bir oğlun babasının kaybı üstünden ölümle hesaplaşması diyebüi- riz buna. Şimdi düşünüyorum da, dur- madan "Bu kitap babamın ölümüyle doğmuştur", diyerek gerçekleştirmişim bu hesaplaşmayı. Önceki kitaplarımdaki pek çok öykümde, ya da lçimde Kim Var adlı romanımda baba-oğul hesaplaş- ması temel izleklerden biriydi. Farklı kurmaca karakterler üstünden bir döne- min baba-oğul ilişkilerine bakarken bir yandan da iktidarla hesaplaşmaya çalışı- yordum. "Düş Eş" adlı öykümü babam- la birlikte okumuştuk. Metnin babamda- ki karşılığını ve onun yaşadığı hesaplaş- mayı görmüştüm. Bu okuma sahnesinin Bir de Baktun Yoksun 'un yazılma süre- cine katkısı vardır. Babamın ölümünden sonra kilitlenip kalmıştım, elime kalem alabildiğim zamanlarda da sızlanıp du- ran şeyler yazıyordum. "Geride kalan" olduğumu kabullenemiyordum galiba. Oysa hem hayat hem de büyümek böyle bir toplam; anneler-babalar ölür, kediler kaybolur, binalar eskir, eşler terk eder, arkadaşlar birer fotoğrafa dönüşür... Geride kaldıkça büyüyor insan. • Bir de Baktım Yoksun/ Yekta Kopan/ Can Yaytnhn/160 s. YUNUS NADİ ÖYKÜ ÖDÜLÜ: AYŞEGÜL ÇELİK KağıtCemi adlı dosyası, Ayşegül Çelik'e Yunus Nadi öykü Ödülünü kazandırdı. KağıtGemf nin şimdiye ka- dar ki yolculuğundan farklı olduğunu belirtiyor çelik; çalışmasının ödüle değer görülmesinin kendisini çok heyecanlandırdığına da vurgu yapıyor. Yunus Nadi öykü ödülüne değer görülen Ayşegül Çelik'le dosyasını konuştuk. a seida CÜNEYSU -w- X " ağıt Gemi adlı ça- J L / . hşmanızsize, Yu- M #^k nus Nadi Öykü JL JL. Ödülünügetirdi. Yunus Nadi nin adma düzenle- nen ödülün sahibi olmak nasıl bir duygu? "Ödülü 'Kâğıt Gemi' ile almak heyecanımı arttınyor"Çok değerli bir ödül bu, beni çok he- yecanladırdı. Edebiyat ödülleri teşvik amaçlıdır ama insanda yarattığı bir pay- laşmışhk duygusu var. Kağıt Gemi be- nim şimdiye kadarki yolculuğumda farklı bir çalışma oldu. Yunus Nadi Ödülü'nü bu öykülerle almış olmak he- yecanımı artırıyor. - Bize biraz Kağıt Gemi adlı çalışma- nızdan söz edermisiniz? Ne tür öyküler var Kağıt Gemi'c/e? - Ben her zaman insan akhnın içe dö- nük yanlarmı yazmak istedim. Kalemim hep böyle işledi. Hepimizin içinde za- manın oluşturduğu koyu tortular var ve hepimiz karşımızdaki kendi gördüğü- müz kadar tanıyoruz. Oysa dışarıdan görünen suretin'arkasmda, başka biri duruyor. Gerçeği de, hayali de kıran, parçalayan bir şey bu. lnsanın içinde duran kendisinin de bilmediği o halini merak ederim. Kağıt Gem/'ye kadar yazdıklanmda hep bu vardı. Galiba bazı nedenlerle, bazı yol ayrımlarına ulaştmı. Galiba, dalıa önce yalnızlığını, eksiüşini yazdığım insanm, o yalnızlığı nereden bulup sahiplendiğini daha iyi anlıyo- rum. Artık sıra bunu anlatmaya gelmiş. lnsanın insana, toplumun insana olan üstünlüğünü... Birbirimizi nasıl hiç dur- madan incittiğimizi... tnsanların, kendi elleriyle birbirini nasıl kıstırdığını, birbi- rimize yönelttiğimiz o derin, o köklü Şİddetin nedenlerine... Tıpkı şu "Çirkin ; Ördek Yavrusu" öyküsünde olduğu gi- bi... Hikâyede mutİu son, küçük örde- ğin kuğuya dönüşmesiyle gelir. Oysa • çirkin ördek yavrusu kuğuya dönüşmek j zorunda değû. O çirkin ördek yavrusu | ve kimsenin onu çirkin ördek yavrusu • olduğu için hırpalamaya hakkı yok. Za- ten dünya ahalisi olarak, güzelin veya doğrunun gerçekte ne olduğuna ilişkin vardığımız bir ortak ııokta da yok. Yeni doğan bebeğin bile algısını biçimlediği- miz için olasılıklar konusu karanlık. - Kaç öykü yer ahyor kitapta? 12 veya 10 öykü var. Bilerek yaptığım bir şey değil ama ben yazılarımda "per- de öykü" kullanıyorum. Yani adına öyle deniliyor. Bir öykü başlıyor ve bölüne- rek başka öykülere akıyor. Sayısı okura kalmış, kaç öykü diyorsa o kadar vardır. j Nasıl sayarsanız öyle. - Yaşamdaki aynntıları, hani çoğu kez farkma varamadığımız, kaleme almak • çok güzel bir duygu olsa gerek değil mi? ; - Ben "Yazmazsam olmazdı" diyenler- ; denim. Yaznîasam ne olurdu bümiyo- i rum. Çünkü elim kalem tuttuğu andan • beri yazıyorum. Bunların gün ışığına | çıkması ya da bir bütün oluşturması ge- •• rekmiyor. Sadece yazıyorum. "Içten ol- 1 duğun sürece ayakkabı bağını bûe çala- bilirsin" diye bir söz var. Yazmamın asıl sebebi, yazarken yaşadıklarımdır. - Günümüzde, "Edebiyattan yoksun ürünler rafları süsîüyor, edebiyönü ağır basan eserlerise tozlu raflarda bekliyor" yönünde eleştirileryapıhyoryazm dün- yamıza ilişkin. Siz nasıl değerlendiriyor- sunuz? Yazmak okumaktan ayrı bir şey değil. Çocukluğumuzda "Boş zamanlannızda ne yaparsınız" diye soranlara, "Kitap okuyoruz" derdik. Yalan da değildi bu. Gerçekten okuyorduk. Ben ilkokula gi- derken, 15-20 kitaptan oluşan bir kitap- lığım vardı. Annem ve babam düzenli olarak okur, bana da kitap alırlardı. Bir ben öyle değildim ki... Arkadaşlarım da okurdu. Çok eğlenceli çocuk kitapları vardı. Klasiklerden yapılmış nefis uyar- lamalar vardı ve okumak bizim için iş gibi bir şey değildi. Nasıl okula gidiyor, bahçede oynuyorsak, eve girdiğimizde de bir köşeye oturup kitap okuyorduk. Günümüzde okumak, prim yapan bir iş değil. Okumak moda değil. Sanırım bi- raz da çağın gereği. Artık hızhca elde edilen somut sonuçlar daha önemli. In- sanlar okumayınca üretim de sekteye uğruyor. Her şey kolay, komik ve hafif olsun istiyoruz. Bu yüzden 600 sayfalık romanların 5 cümlelik özetleri dolaşıyor internette. • SA YFA C U M H U R İ Y E T K İ T A P SAYI 1 0 5 5
Subscribe Login
Home Subscription Packages Publications Help Contact Türkçe
x
Find from the following publications
Select all
|
Clear all
Find articles published in the following date range
Find articles containing words via the following methods
and and
and and
Clear