13 Kasım 2024 Çarşamba Türkçe Subscribe Login

Catalog

Months
Days
O K U R L A R A tiakan Günday'ın yeni ro- manı 'Ziyan'adımtaşıyor. Başarılı yapıtlartyla öne ç- kan Günday, heryeni kita- bında yeni okurlar kazan- tnaya devam ediyor. 'Zi- yan'da büyük büyük amcası Ziya Hurşit ve ona karşıt karakterdeki ve günümüz ordumndaki bir erin öykü- lerini anlatıyor bize. Hayat- lann nasıl da birbiriyle ke- siştiğini ustaltklû kaleme al- mı$ Günday. Tarihi roman- larla bir akrabahk kurmaya çalışan Günday, Atatürk'e karşı düzenlenen tzmir Sui- kasti'ında başi çeken Ziya Hurşit'in gençliğinden sui- kast amna kadar ve hatta suikastın başarısızltkla so- nuçlandığı andan sonra Ata- türk'le karşılaşmasma ka- darki süreci kurguluyor. Her iki kahramanın da ziyan et- tikleri şey yaşamlanları olu- yor. Günday'la yeni romant- nı konuştuk. Bu ytlın TÜYAP lstanbul Kitap Fuarı Onur Yazarı us- ta şair ve çevirmen Cevat Çapan'ın Fernando Pes- soa'nın şiirlerinden yaptığı çeviriler, "Uzaklıklar, Eski Denizler" adıyla yayımlandı. Bu küçük toplam, Pessoa se- venler kadar, onun dünyası- na adım atacaklar için de bir başucu kitabı niteliğinde. "Kalemler Konuşunca" ilk kitabı Erdem Öztop'un. Edebiyattan arastırmaya, in- celemeden eleştiriye ve anı- ya kadar pek çok kitap üze- rine, yazar ve sanatçlarla yapttğı söyleşilerde yazarla- rımızın yapıtları üzerine gö- rüşleri, edebiyata bahşlan, yaklaştmlan dile getiriliyor. İlk ağızdan kaynak olma ni- teliği taşıyan kitap, okurlar ve araşttrmaalar için temel bir kaynak olacaktır sanırız. Erdem Öztop ile "Kalemler Konuşunca"nın arka planını ta çocukluğundan, aydın ai- le yaşamtndan başlayarak konuştuk. Bol kitaplı günler... TURHANGÜNAY e-posta: turhangunay@cumhuriyet.com.tr cumkitBp@cumlıurivet.com.tr P ervasız Pertavsız ENİSBATUR Yaratıcılık ve Patoloji III Sanat yapıtının "kinrden, ne tür bir "ruh durumu'nun sonucunda çıkagel- diğini bilmemiz qe- rekmiyor, onun hik- metine varmak için. Bizim "kim" olduğu- muz, yapıtla karşılaş- tığımızda hangi "ruh durumu "na kilitlen- diğimiz ne kadar be- lirleyiciyse, o bilgi o kadar belirleyici. Richard Dadd'ln (yukarıda) "Fındık- kıran" tablosunun merkezinde "has- ta'nın, elinde devasa bir balyoz, ola- ğanüstü Irlllkte birfındığı ("baba'sı- nın kafasını) kırmak üzere olduğu görülür. D ağyolu-Velioğlu ikilisi, Dr. Ferdiere'in, "akıl hastaları"nın (bu terminolojinin ne denli güdük kaldığını biliyoruz artık) ' • sanat yapıtlarına, özellikle de şizofren- lerinkine eğilirken odaklandığı iki öl- çütten etkilenmişlerdi: "Bourrage" tekniği tıkıştırmak fiilinden, tıkabasa doldurmaktan geliyordu; "stereotipik işle- me" ise, sonsuz bir leitmotiv girdabından çıkagelen, yinelenme esasına tutsak bir dü- zen saplantısını ifade ediyordu. Çözümle- melerini bu çifte eksen üzerinden harekete geçirdikleri, ama asıl deşifre etmek istedikle- rinin "simge"ler olması nedeniyle Jung'a başvurmaktan geri durmadıkları görülüyor. Bir sonraki kuşağın, deyim yerindeyse veri tabanının Lacan'ın seminerleri, Foucault'nun kurum sorgulamaları, Anti-Oedipe türü temel yapıtlarla hepten değiştiğini; başta Van Gogh ve Artaud'ya, "vaka"lara bakış açısın- da köktenci farklılıkların belirdiğini; anti-psi- kiyatri akımının pek çok ölçütü tersyüz ettiği- ni anımsatmak gerekir. Ferdiere de bu geliş- melerden payına düşeni almıştır. Ne olursa olsun, Ham Sanat çerçevesine giren ürünlerin önemli bir bölümünde tıkıştır- manın, istifin öne çıktığı gerçeğini değiştir- mez yaşanan dönüşüm. Richard Dadd'in, Octavio Paz'ın üzerinde konakladığı "Fındık- kıran" tablosunun merkezinde "hasta"nın, elinde devasa bir balyoz, olağanüstü irilikte birfındığı ("baba"sının kafasını) kırmak üzere olduğu görülür. Merkezden tablonun dört bir ucuna doluşmuş, besbelli o sınırların dışına taşıdığı kabul edilmiş kalabalığın öğeleri arasında boşluğa hak tanımaz sanatçı. Aynı istif taşkınlığı VVölfli'nin ya da VVillem Van Genk'in ya- pıtlarında da karşımıza çı- kar: Nasıl tutkun oldukları tren istasyonlarının zemini karmaşık ray ağıyla döşe- liyse, onların işlerinde de bu kurallı iç içe geçiş, dü- ğümleniş ağırlık kazanmış- tır. "Bilinçaltının dilyetisi gibi yapılandığı" yargısı doğ- ruysa, akıl hastalarının, akıl fakirlerinin, akıl taşkınları- nın ruhsal haritasının çö- zümlenme çabasında, ya- pıtlarındaki çetrefil örgü- nün ters yönde sökülme- sinden can alıcı sonuçlar çıkarılabilir şüphesiz. "Bir eyleyenin yanıbaşında bir yorumlayan dikilir". Sorun- sa, sorun dilyetisine kişisel mitologyadan, bu mitolog- •gamğ^* •*' • • • ^ • " < / ? yanın arızalanmış trafosundan akan unica zurn ve bir çaiısması figür ve işaretlerin ("simge" kavramını bir varsayıma dayandığı için kenara itmeyi yeğliyorum) nasıl tercüme edileceğindedir. Ham Sanat'ın hem büyük toparlayıcısı, hem vaftiz babası kimliğini taşıyan Dubuf- fet'nin, haddimi zorlamak sayılmazsa, yakla- şımını paylaşamıyorum: Bu ürünlerin kültürel sanat diye tanımladığı, belirli bir gelenek biri- kimine, ifade tekniği evrimine bağlı sanat ya- pıtlarının tersine, göndermeler codex'ine sır- tını dönmüş oldukları tartışılır. Yetişme ko- şulları ne olursa olsun, klasik eğitim çarkın- dan hiçe yakın geçmiş olsalar bile, toplam mirastan bütünüyle yalıtılmış halde yaratma- ya koyulduklarını, başka deyişle kökten hü- dainabit sayılabileceklerini söylemek olanak- sızdır. Ne görmüşlerse görmüşlerdir, ama görmüşlerdir. Sanat eğitiminin kırıntısını al- mamaları, görgüden hepten yoksun kaldıkla- rı anlamına gelmez. Üslûplarındaki fütursuz- luk, egemen sanat anlayışlarının ölçütlerin- den habersiz olmaları, kuraldışı yaklaşımları onların perspektif ya da bakışım bilgilerine uzak, renk güdüsü bağlamında özgür olduk- larını göstermiyor - yapıtlar tanığımız. Öte yandan, yaşamının bir evresinde şâ- külden inhiraf durumu baş gösteren sanatçı- ların, Van Gogh'un ya da Unica Zürn'ün ya- pıtlarında, bazı estetik ayakbağlarından sıy- rılsalar da, köklü bir parametre değişikliği göze çarpmaz. Bütün bunlar, kültürel mayanın, görülmüş olan her neyse onunla yoğrulmuş olmanın payını mahfuz tutmaya götürebilir bizi. Buna karşılık, gökyüzü artık aynı anlam donanımı- na sahip değildir, ayçiçeğinin ya da iskemle- nin imlem yörüngesi kaymıştır. Bu dönüşü- me karşıdaki nasıl, neyle bakacak - en zorlu soru budur. Sanat yapıtının "kim"den, ne tür bir "ruh dummu"nun sonucunda çıkageldiğini bilme- miz gerekmiyor, onun hikmetine varmak için. Bizim "kim" olduğumuz, yapıtla karşılaştığı- mızda hangi "ruh durumu"na kilitlendiğimiz ne kadar belirleyiciyse, o bilgi o kadar belir- leyici. Yapıtı, elden çıkmış, henüz göze eriş- memiş aralıkta değerlendirmek ola ki en doğrusu. • KİTAP Imtiyaz Sahibi: Cumhuriyet Vakfı adına llhan Selçuk 0 Genel Yayın Yönetmeni: Ibrahim Yıldız 0 Yayın Yönetmeni: Turhan Günay 0 So- rumlu Müdür: Miyase llknurOGörsel Yönetmen: Dilek AkıskalıOYayımlayan: Yeni Gün Haber Ajansı Basın ve Yayıncılık A.Ş.Oİdare Merkezi: Prof. Nurettin Mazhar öktel Sok. No: 2,34381 Şişli- lstanbul, Tel: 0 (212) 343 72 74 (20 hat) Faks: 0(212) 343 72 640 Baskı: DPC Doğan Medya Tesisleri, Hoşdere Yolu, 34850 Esenyurt - İSTANBUL. 0 Cumhuriyet Reklam: Genel Müdür: özlem AydeıV Reklam Mü- dürü: Eylem ÇevikOTel: 0 (212) 25198 74-75-0 (212) 343 72 740 Yerel süreli yayın 0 Cumhuriyet gazetesinin ücretsiz ekidir. C U M H U R İ Y E T K İ T A P SAYI 1025 SAYFA 3
Subscribe Login
Home Subscription Packages Publications Help Contact Türkçe
x
Find from the following publications
Select all
|
Clear all
Find articles published in the following date range
Find articles containing words via the following methods
and and
and and
Clear