Katalog
Yayınlar
- Anneler Günü
- Atatürk Kitapları
- Babalar Günü
- Bilgisayar
- Bilim Teknik
- Cumhuriyet
- Cumhuriyet 19 Mayıs
- Cumhuriyet 23 Nisan
- Cumhuriyet Akademi
- Cumhuriyet Akdeniz
- Cumhuriyet Alışveriş
- Cumhuriyet Almanya
- Cumhuriyet Anadolu
- Cumhuriyet Ankara
- Cumhuriyet Büyük Taaruz
- Cumhuriyet Cumartesi
- Cumhuriyet Çevre
- Cumhuriyet Ege
- Cumhuriyet Eğitim
- Cumhuriyet Emlak
- Cumhuriyet Enerji
- Cumhuriyet Festival
- Cumhuriyet Gezi
- Cumhuriyet Gurme
- Cumhuriyet Haftasonu
- Cumhuriyet İzmir
- Cumhuriyet Le Monde Diplomatique
- Cumhuriyet Marmara
- Cumhuriyet Okulöncesi alışveriş
- Cumhuriyet Oto
- Cumhuriyet Özel Ekler
- Cumhuriyet Pazar
- Cumhuriyet Sağlıklı Beslenme
- Cumhuriyet Sokak
- Cumhuriyet Spor
- Cumhuriyet Strateji
- Cumhuriyet Tarım
- Cumhuriyet Yılbaşı
- Çerçeve Eki
- Çocuk Kitap
- Dergi Eki
- Ekonomi Eki
- Eskişehir
- Evleniyoruz
- Güney Dogu
- Kitap Eki
- Özel Ekler
- Özel Okullar
- Sevgililer Günü
- Siyaset Eki
- Sürdürülebilir yaşam
- Turizm Eki
- Yerel Yönetimler
Günler
Abonelerimiz Orijinal Sayfayı Giriş Yapıp Okuyabilir
Üye Olup Tüm Arşivi Okumak İstiyorum
Sayfayı Satın Almak İstiyorum
Üzüm üreticisi yalnızlığa itildi Adnan ÇOBANOĞLU (ÜzümSen Genel Başkanı) üyük bir çoğunluğu küçük ölçekli aile tarımı yapan üzüm üreticileri uygulanan tarım politikalarından olumsuz etkilenen yetiştiricilerin başında gelmektedir ve bu üreticiler üretimden yetiştirmeye, yetiştirmeden pazarlamaya kadar geçen süreç içerisinde birçok sorunlarla karşı karşıyadırlar. Uygulanan yanlış tarım politikaları sonucu o güne kadar ürettiği ürün çeşidinden vazgeçen çiftçilerin üzüm üretimine yönelişi ise zaten arz fazlası olan üzüm üreticilerinin sorunlarını daha da arttırdı. Bu da yetmedi, binlerce dönümlük tarım arazileri üzüm yetiştirilmek üzere şirketler tarafından ya kiralandı ya da satın alındı. Fransız,İsrail v.b menşeli şirketlerin üzüm üretimi için toprak satın aldıkları medyaya yansıdı. Üzümün anavatanı olan Anadolu toprakları yabancılara satılmaya başladı Tüm sektörlerde yapılan özelleştirmeler başta çalışanları ve üreticileri mağdur etmektedir. Hükümetin suma fabrikalarını özelleştirmesiyle üzüm üreticileri de piyasa koşullarına korumasız bir şekilde yalnız başına terk edilmiş oldular. Suma fabrikalarının özelleştirilmesini fırsat bilen tüccar ve sanayiciler yaş üzüm alım fiyatlarını alabildiğine düşürdüler, TARİŞ Üzüm Birliği’nin de kuru üzüm fiyatlarını uzun süre açıklamaması ve satın aldığı üzümleri de daha sonra maliyetlerin altında bir fiyat belirlemesi nedeniyle tüccarların istedikleri gibi fiyat belirlemesine yardımcı oldular. Şaraplık üzüm üreten üreticilerde ürünlerini kaça alınacağını bile bilmeden şarap fabrikalarına teslim ettiler, fiyatlar sonradan alıcılar tarafından belirlendi.Bu da yetmedi; üzümünü işleyerek yani şarap üretiminde bulunarak satmak isteyen çiftçilerin depolarına devlet tarafından baskınlar düzenlenip 20003000 YTL’ye varan cezalar kesildi. Bağcılara üzümünü tüccara veya şarap fabrikalarına satmaktan başka seçenek bırakılmadı. Peki bu duruma nasıl gelindi? Yabancı büyük tarım şirketlerinin istekleri doğrultusunda 24 Ocak 1980 den itibaren tarım yeniden şekillendirilmeye çalışıldı. Türkiye tarımını ve ürün çeşitliliğini yok etmeyi programını alan küresel sermaye bu isteğini hükümetlere adım adım uygulattırdı.Taşlar küresel sermayenin istemleri doğrultusunda yeniden dizildi.Türkiye tarımı büyük tarım şirketlerinin hizmetine sunulurken, birçok ürünün üretilmesinden de vazgeçildi.Ürün çeşitliliğimiz yok edilerek bizim ürünlerimizin yerine insan sağlığına zararlı, ge B netiği değiştirilmiş organizmalı (GDO’lu)ürünlerin alması sağlandı.Tek tip, tohumda dışa bağımlı ve ilaç kullanımını zorunlu kılan tarımsal üretim ‘üretimde verimlilik’ aldatmacası ile yerleşti. IMF ve Dünya Bankası’nın talimatları gereği artık hükümetler taban fiyat belirleyip,destekleme alımları yapamıyorlar, bunun sonucu olarak da çiftçiler yoksullaştırılıyor, küçük ve orta üreticiler tasfiye ediliyor. Tarım satış kooperatifleri/birlikleri üzerindeki devlet vesayeti kaldırıldı, ama bu kez kurul denetimi getirildi. IMF ve Dünya Bankası, Yeniden Yapılandırma Kurulları aracılığıyla bizleri daha da yoksullaştıracak yaptırımlar dayatıyor. Bu kurullar aracılığıyla, kooperatiflerin sanayi tesisleri AŞ.’ye dönüştürülerek satılmaya zorlanıyor.Bir kısmı da kapatılıyor.(Örneğin Tariş pamuk,iplik işletmeleri lokavt kararı alınarak kapatılıyor) Tüccarın vurgunculuğunu ve dolandırıcılığını engelleyecek yasalar da olmadığından her hasat döneminde üreticilerimizden bir çoğu dolandırılıyor. Köy hizmetleri: ‘Tarım şirketleştirileceğine,çiftçi Adnan Çobanoğlu yok edileceğine göre artık köye ve köylüye hizmet götürmeye gerek yoktur’ mantığıyla kapatıyor. AB ilerleme raporu da gösteriyor ki: Türkiye’nin AB.ye giriş süreci İMF ve Dünya Bankası’nın dayattığı ‘Tarım Politikaları’na uyup uymadığına göre şekillenecek. Türkiye’de kırsal kesimde yaşayanlar halen nüfusun yüzde 35’ini, toplam işgücünün ise yüzde 43’ünü oluşturuyor. Tarım üreticilerinin AB standartlarına yani %67 lere çekilmesi demek; tarımsal üretimde bulunan çiftçilerden 1213 milyon kişinin işsiz kalması demektir.Türkiye tarımı değişiyor bu değişim çiftçiyi ya kendi toprağında işçi,yada işsiz hale getiriyor.Bu sadece Türkiye ‘ye özgü bir durum değil,bize benzeyen ülkelerin tümünde bu durum söz konusu. 21. yüzyıl da küresel sermayenin bütün hedefi enerji ve gıda sektörünü tamamen eline geçirmek üzere kurgulanıyor.Bu nedenledir ki Irak daki işgal bir yanıyla petrol kuyularını diğer yanıyla da Irak’ın tarımını ele geçirilmesi savaşıdır.ABD Irak’ın bütün tohum bankalarını ve depolarını el koymuş ve bunları ‘Mosento’ adlı Gıda tekeline devretmiştir. Artık Iraklı çiftçi kendi tohumunun sahibi değildir,eğer tarım yapmak istiyorsa Mosento’nun patentli ve GDO’lu tohumlarından satın alıp ekmek zorundadır.Türkiye’de de ’15 günde15 yasa’ diyerek ‘Şeker Yasasını,Tütün Yasasını vb.’ çıkarttılar şimdide ‘tarımda patent’ yasasını çıkartarak bütün ürün çeşitliliğimizin tohumlarının küresel sermaye tarafından patent adı altında el konulmasının önünü açılıyorlar. Bütün bu gelişmeler karşısında yıllardır devlet vesayetinde kurulan ve kurulmaya devam eden çiftçi kooperatifleri ve örgütleri (Ziraat odaları v.b) mücadele edebilecek dinamizmden uzak, antidemokratik yasalar ve buna uygun tüzükleriyle işlevsizleşiyorlar. İMF,Dünya Bankası ve DTÖ nün çiftçileri yok etmeye dönük politikaları karşısında ayak direyebilecek, Dünya çiftçileri ile ortak hareket edebilecek ve çiftçi hakları için mücadele edebilecek dinamizmi taşıyabilecek yeni örgütlenme biçimlerine ihtiyaç var. Dünya ve Türkiye Tarımındaki değişimin farkında olan ve bu değişim karşısında doğayı,toprağını, tohumunu kısacası yaşamı sahip çıkmaya çalışan çiftçiler var ve bu çiftçiler örgütleniyor. Tüm Dünya’da olduğu gibi Türkiye’de de çiftçiler bu mücadeleye sendikalarıyla hazırlanıyorlar. ’Çiftçi Sendikaları Hareketi’ böylesine bir ihtiyacın ürünü olarak ortaya çıktı.Üzüm Üreticileri Sendikası (ÜzümSEN) bu sürecin ilk ürünüdür. Sonuç olarak, küresel sermayeye karşı olan ve sağlıklı gıda,sağlıklı çevre ve sağlıklı gelecek isteyen herkesin çiftçilere ve onların mücadelesini yürüten çiftçi sendikalarına sahip çıkması gerekir."Çiftçi Üretemezse Dünya Aç Kalır!" 25