Katalog
Yayınlar
- Anneler Günü
- Atatürk Kitapları
- Babalar Günü
- Bilgisayar
- Bilim Teknik
- Cumhuriyet
- Cumhuriyet 19 Mayıs
- Cumhuriyet 23 Nisan
- Cumhuriyet Akademi
- Cumhuriyet Akdeniz
- Cumhuriyet Alışveriş
- Cumhuriyet Almanya
- Cumhuriyet Anadolu
- Cumhuriyet Ankara
- Cumhuriyet Büyük Taaruz
- Cumhuriyet Cumartesi
- Cumhuriyet Çevre
- Cumhuriyet Ege
- Cumhuriyet Eğitim
- Cumhuriyet Emlak
- Cumhuriyet Enerji
- Cumhuriyet Festival
- Cumhuriyet Gezi
- Cumhuriyet Gurme
- Cumhuriyet Haftasonu
- Cumhuriyet İzmir
- Cumhuriyet Le Monde Diplomatique
- Cumhuriyet Marmara
- Cumhuriyet Okulöncesi alışveriş
- Cumhuriyet Oto
- Cumhuriyet Özel Ekler
- Cumhuriyet Pazar
- Cumhuriyet Sağlıklı Beslenme
- Cumhuriyet Sokak
- Cumhuriyet Spor
- Cumhuriyet Strateji
- Cumhuriyet Tarım
- Cumhuriyet Yılbaşı
- Çerçeve Eki
- Çocuk Kitap
- Dergi Eki
- Ekonomi Eki
- Eskişehir
- Evleniyoruz
- Güney Dogu
- Kitap Eki
- Özel Ekler
- Özel Okullar
- Sevgililer Günü
- Siyaset Eki
- Sürdürülebilir yaşam
- Turizm Eki
- Yerel Yönetimler
Günler
Abonelerimiz Orijinal Sayfayı Giriş Yapıp Okuyabilir
Üye Olup Tüm Arşivi Okumak İstiyorum
Sayfayı Satın Almak İstiyorum
Kalecik bağcılıkla şenleniyor... İbrahim YETKİN (Türkiye Ziraatçılar Derneği Genel Başkanı) A nadolu’da bağcılığın başlaması arkeolojik kanıtlara göre 78 bin yıl öncesine ulaşıyor. Hititlerden bu yana tüm eski Anadolu uygarlıklarında bereket sembolü olmuş üzüm salkımı… Bağların şenlenmesi, doğanın canlanmasını, bağbozumu ise doğanın geçici olarak uykuya dalmasını simgelemiş. Anadolu, Karadeniz bölgesi dışında tümüyle bağcılığa uygun iklim ve doğa koşullarına sahip. Ancak her bölgenin değişik iklim koşulları değişik tatlarda ve özellikte üzüm üretimine imkan veriyor. Bu özellikleri nedeniyle, Türkiye, bağcılık konusunda uzun süredir yaşanan ihmale ve filoksera başta olmak üzere mücadele edilmeyen hastalıklar nedeniyle bir çok bölgede bağcılığın bitmiş olmasına rağmen, bağ alanı açısından, dünyada İspanya, İtalya ve Fransa gibi üç büyük üretici ülkenin ardından dördüncü (FAO 2003 verilerine göre 560 bin ha), üzüm üretimi açısından ise altıncı sırada yer alıyor. Bağcılığın geçmişte uğradığı büyük ihmalin yol açtığı yıkımın ve ardından bağcılığa yeniden önem verilmesiyle tarımsal ekonominin yeniden gönenmesinin en ilginç ve tipik örneklerinden biri Ankara’nın Kalecik ilçesinde yaşandı. Bu örneği, günümüzde bile bağcılığın ekonomik ve sosyal önemini anlamayıp, bazı önyargılarla yeni yeni canlanmakta olan bu çeşitli engellemelerle baltalamaya çalışanlar başta olmak üzere tüm kamuoyunun ve ilgililerin dikkatine sunuyoruz: Kalecik Karası, aslında, kaybettiğimiz üzüm türlerinden biriydi. Bağcılığın 1950’lerden başlayarak yediği darbeler sonucu Kalecik, tipik yoksul bir Anadolu kasabasına dönüşmüştü. Ekonomik sıkıntılar ve işsizlik nedeniyle, Kalecik sürekli nüfus yitiriyordu. Sonra, 1970’li yıllarda bir gün, Kalecik’in "makus talihini" değiştirecek bir olay meydana geldi. Ankara Üniversitesi Ziraat Fakültesi Bahçe Bitkileri Bölümünde, yitmiş olan bu türü hayata döndürebilmek için bir araştırma projesi başlatıldı. Bu çalışma kapsamında uzun araştırmalar sonucu birkaç baş omcası bulundu ve bunlar klonlandı. Ardından bu klonlar bir seleksiyona tabu tutuldu ve en yüksek verimli üç klon çoğaltılmaya başlandı. Bu olayın başlangıçta Kalecik ilçesinde hiçbir etkisi olmadı; ta ki, 1983 yılında A.Ü. Ziraat Fakültesi Bahçe Bitkileri Bölümündü üretilen klonların orijinal üretim alanında değerlendirilmesine yönelik bir çalışma başlayana kadar… Kalecik’te üretimin başlatılmasının ardından, tat ve aroma açısından üstün özelliklere sahip bu üzüm bir şarap üreticisi kuruluşun dikkatini çekti. Üretilen şarap, Jan Luc Colin adlı bir Fransız uzmanın denetiminde uzun bir deneme ve iyileştirme çalışmaları döneminin ardından Kalecik Karası olarak piyasaya sunuldu ve kısa sürede Türkiye’nin en ünlü markalarından biri haline geldi. Kalecik Karası’nın kazandığı popülarite, bölge çiftçisinde bağcılık konusunda var olan önyargıları yıktı. A.Ü. Ziraat Fakültesi, özel sektör, bölgesel yöneticiler ve ilçe belediyesinin ortak çabalarıyla ekim alanlarında örnek işletmeler kuruldu, ekim alanları açıldı, bedava fidan dağıtıldı ve pazarlama olanakları geliştirildi. Bu gelişmeler sonucu, Kalecikli üreticiler, tarım sektöründe yaşanan büyük krize karşın son yıllarda ekonomik güçlerini sürekli artırdılar ve hiçbir pazarlama sorunu yaşamadan ürünlerini değerlendirdiler. Sonuç olarak bir zamanlar yoksulluğun pençesinde kıvranan Kalecik, tüm bölgeye örnek gösterilen refah içinde bir ilçeye dönüştü; göç edenler ilçelerine geri döndüler. Başlangıçta, yerel yönetim tarafından teraslama yöntemi ile hazırlanan ve dönümü bir milyar liradan güçlükle satılan ekim alanları büyük değer kazandı. Bölgeye dışarıdan yatırımcılar geldi ve bağcılık sektörüne yatırım yaptılar. Kalecik Karası’nın yarattığı olumlu gelişmeler Kalecik ile sınırlı kalmadı. Bu yeni ürünün şarapçılık sektörüne kazandırdığı ivme, sektörün başka bölgelerindeki yatırımlarını güçlendirmesine, Kalecik Karası’nın değişik bölgelerde değişik versiyonlarının üretilmesine yol açtı. Bu hareketlilik sayesinde, fidancılık sektöründe de olumlu gelişmeler oldu. Kalecik Karası’nın bir marka olarak kazandığı başarı, Dünya pazarında "Müslüman ülkeden şarap çıkmaz" önyargısını da kırdı. Türkiye’nin şarap ihracatı arttı. Bu örneği takip etmek için bir çok bölgede o zamana kadar yerel çerçeve içinde kalmış üzüm türlerinin geliştirilmesine yönelik çalışmalar başlatıldı. Bunlar, tablonun olumlu yanı… Ancak, her zaman olduğu gibi, olumlulukları olumsuzluklar izliyor. Bağcılığın gelişmesi ve üreticinin bu sektöre yönelmesi, dinsel önyargıları siyasi malzeme olarak kullananların dikkatini çekti. Ekonomik ve siyasi engellemeler ardı ardına geliyor. Üretici, bağcılık alanında oynanmak istenen bu oyunun farkında. Kalecik ilçesinin belediye başkanı, bölgeyi ziyaret eden bir köşe yazarına şunları söylüyor: "Türkiye artık değişti... Günahsa içme... Şarap yap, sat... Petrolden kıymetli." Umarız, üreticinin gördüğü bu gerçeği başkaları da görür. 12