25 Aralık 2024 Çarşamba English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

hakespeare, tiyatroda neyse Dostoyevski de romanda o… Hiç kuşkusuz tiyatro yazınında Shakespeare dışında dünyayı etkileyen pek çok yazar bulunduğu gibi, roman sanatında da Dostoyevski dışında azımsanmayacak sayıda yazar anılabilir. Öyle ya Kafka, Joyce, Mann, Proust, Camus, Faulkner, Màrquèz gibi yazarların adı dillendirilmeden Dostoyevski’yi tek başına dünya romancılığının kıblesi olarak almak ne ölçüde doğrudur? Ama roman sanatı çerçevesinde kendisinden önceki örneklerin dışına çıkabilmek bir yana, daha sonra gelenleri de derinden etkileyip verimledikleri romanlar üzerinde çığır açan, bir açıdan bunları kendisine benzemeye zorlayan kaç yazar adı anılabilir Dostoyevski gibi, bunu kestirmek de güç olsa gerek… İşte Yeşim Dinçer’in Ecinniler’in Gölgesinde (Yordam, 2009) adlı yapıtı, bu bağlamda düşünme fırsatı verirken bu yönde okuru kışkırtarak da yoğun emeğiyle önemli, nitelikli bir kitap olduğunu gösteriyor. Yapıtın, “Dostoyevski, Leylâ Erbil, Kaan Arslanoğlu ve Orhan Pamuk üzerine incelemeler” alt başlığıyla sunulması da bu kanıyı pekiştiriyor. Ecinniler’in Gölgesinde, “hiçbir sanatsal yaratı(nın) boşlukta üretilm(ediği)” (11) gerçekliğinden hareketle yapılandırılmış bir çalışma. Bu çerçevede geniş taramalı ele alış mantığıyla, yaslandığı sağlam dayanaklarıyla, bunlar arasında kurduğu bağlarla, eleştiri kadar denemeyle, incelemeyle içli dışlı kurulan mimarisiyle dikkati çekiyor denebilir. Yeşim Dinçer, Dostoyevski’nin Ecinniler adlı romanının esin kaynaklarına yönelerek işe girişiyor. Bir yandan dönemin toplumsal, siyasal, kültürel tarihine uzanırken yanı sıra ahlaksal tutuma, Rus bireyinin yaşadığı karmaşaya değinerek çeşitli kaynakların da ışığında bunların roman üzerindeki etkilerini sergiliyor, esine yol açtığı düşünülebilecek öteki yazarlara yer açıyor. Bunların ardından Dostoyevski kadar yer yer Turgenyev’le, Lermontov’la kurdukları bağlar çerçevesinde Kaan Arslanoğlu’nun İntihar (1999), Leylâ Erbil’in Mektup Aşkları (1988), Orhan Pamuk’un Kar (2002) adlı romanlarından seçtiği, özellikle Dostoyevski’ye koşut örnekler üzerinde durup bunlara yönelik genel değerlendirmelere girişiyor. Yazar, “kurmaca dünyası üzerinde (Dostoyevski’nin) derin bir etkisi olduğu(nun), yapıtlarında yer alan açık ve örtülü göndermeler sayesinde açıkça bilin(diğini)” (173) söylediği Oğuz Atay romanını, bu çalışması dışında tuttuğunu belirtirken “Ecinniler’in etkisi”nin S Romanda Dostoyevski’nin izini sürmek... sınırlar aşırı olduğunu vurgulamayı da ihmal etmiyor: “Yazılışından bu yana geçen 140 yılda (Ecinniler), aralarında Albert Camus, J.M.Coetzee, Paul Nizan, Jorge Semprun gibi yazarların, Andrzej Wajda ve JeanLuc Godard gibi sinemacıların da (.) bulunduğu birçok yaratıcıyı etki alanının içine çekti, yapıtlarına esin kaynağı oldu.” (175) O halde gelin, Ecinniler’in Gölgesi’ne biraz daha ışık düşürmeye çalışalım birlikte… ROMANA DOSTOYEVSKİ’NİN KATKISINI ALMAK... Yeşim Dinçer’in, Dostoyevski uzmanlığı bağlamında iyi bir hazırlık yaptığı savlanabilir. Bu doğrultuda yazar, Dostoyevski’ye tam bir doygunlukla yer açarken yaşamıyla olduğu denli onun sarmal olarak yaşamda sürdürdüğü derin karmaşayı, olaylar karşısında sergilediği tutumu, toplumuyla çatışmasını, karşı açıya yerleştirdiği bakış açısından gözler önüne serip derli toplu halde okur önüne getiriyor. Şu satırlar, Dinçer’in neye, nasıl baktığını göstermesi açısından ilginç bir örnek sanıyorum: “Dostoyevski’nin son üç romanı Ecinniler, Delikanlı ve Karamazov Kardeşler kuşak çatışmaları, bocalayan gençlik, günahkâr babalarının ceremesini çeken evlatlar ve toplumsal çürüme üzerinedir. Dostoyevski kendi Babalar ve Oğullar’ını yazmaktadır bir bakıma. Turgenyev’in iyi bir yazarın hiciv yazmaya gönül indirmeyeceği yolundaki sözlerine karşılık Ecinniler’in yazarı hicveder, polemiğe girer ve hatta karikatürleştirir. Fakat bu tutum, her nasılsa metni basitleştirmez, ucuzlatmaz. Bir Dostoyevski romanı, bileşenlerinin aritmetik toplamından daha fazlasıdır her zaman.” (37) Yeşim Dinçer, bundan sonra gerek Dostoyevski’nin gerekse Ecinniler’le aralarında koşutluklar kurduğu romanların belli başlı karakterlerini alarak, roman evrenleri içindeki konumlarını göz önünde bulundurup sıkı sıkıya elden geçirerek liflerine ayırıyor; bunları, yaşanan toplumsal evreler, dilimler farklı da olsa yerli yerine oturtuyor. Bu arada söz konusu karakterlerin öteki romanlarda birer değişke halinde önümüze gelen yanlarıyla ilgili çakışmalarla çatışmalardan, örtüşmelerle aykırılıklardan örnekler getiriyor. O halde Ecinniler’in Gölgesi’nde adlı kitapta yazarın, Dostoyevski’nin yapıtındaki ele alış yaklaşımına uygun biçimde Ecinniler için de doyurucu bir çözümleme örneği getirdiği söylenebilir. Bunu yaparken yazar hem Dostoyevski’nin hem de bizim yazarlarımızın özyaşamsal bağlamlarını göz önüne alıp söz konusu romanları bu yönleriyle de liflerine ayırıyor. Böylelikle Dinçer, bir yandan çalışmasının ana omurgasını oluşturan dört roman için çözümleme çabasına girişirken bizim yazarlarımızın Dostoyevski romanıyla kendi romanları arasında kurdukları ilmekleri somutluyor. Bu yaklaşım çerçevesinde Türkiye’deki olaylara, olgulara Dostoyevski izleklerinin uzantıları bağlamında uzanabilmenin olasılığını göz önüne alıp deşmeye girişiyor. Bu anlamda üç yazarın (Arslanoğlu, Erbil, Pamuk) romanlarını okurken, günümüz Türkiyesi’ne göndermelerle dolu bir Dostoyevski değişkesi için zengin çağrışımlarla birer yan okuma da yapılabiliyor. Bu bağıntılara da kuşbakışı göz atmak yararlı olacak… DOSTOYEVSKİ’NİN GÖZÜYLE TÜRKİYE’Yİ OKUMAK... Yeşim Dinçer’in yalnızca toplumsal, tarihsel, siyasal bağlar kurarak bunlar üzerinde durduğu, bu doğrultuda analojik çıkarsamalara ulaştığı gibisinden hamhalat düşünce kırıntıları getirecek değilim. Nitekim yazar, gerek Dostoyevski’nin gerekse bizim yazarlarımızın romanlarındaki evrenler, roman kişileri, olaylar dizisi, ilişkileniş biçimleri vb. üzerinde dururken bütün bunları güzelduyusal temel üzerine oturtuyor sürekli. Her ne kadar Dostoyevski’nin Rusya’ya, Batı’ya bakışı, bu yönde yaşadığı karşıtlıklar, öne sürüşler, romanlarını bir büyük Rusya paydası üzerinde temellendirişi, yazarlarımızın romanlarında, hatta öznel yaşamlarında bununla örtüşen yanlar çerçevesinde bir “giriş” niteliği taşıyorsa da bu, bir ilk kıvılcımın esini olarak alınabilir daha çok. Dinçer, örneğin “Romanlarının biçimden yoksun olduğu, Dostoyevski’nin üzerine yapışıp kalmış bir önyargıdır” diyerek Ecinniler’in bu anlamdaki değerini vurguluyor: “…Ecinniler, yaratıcı yazarlık derslerine konu olabilecek denli sağlam bir dramatik yapıya sahiptir. İlk bakışta biçimsel açıdan dağınıkmış gibi gözükmesi, omurgasını gizlemesi bizi yanıltmamalı. 700 sayfadan oluşan, otuzu aşkın karakter barındıran Ecinniler bunca ağırlığa dayanamayıp çökerdi aksi takdirde.” (68, 69) Bu önemli yargının ardından bir uyarı da getiriyor yazar: “Dostoyevski’yi bir sanatçıdan ziyade bir düşünür olarak görmeyi yeğleyenlerin romanlarındaki biçim üstünlüğü üzerinde pek az durmuş olmaları roman sanatı adına üzücüdür. Üstelik Dostoyevski’ye özenen, onun gibi yazmak isteyenlerin, bitmek bilmez fikir tartışmalarının art arda dizildiği, birtakım omurgasız yapılar kurgulamasına da yol açmıştır bu yanlış algılama.” (70) Dinçer’in Dostoyevski’yi doğru bakış açısı temeline oturttuğu bu yaklaşımı, özellikle günümüz genç yazarlarını yakından ilgilendiriyor. Bu çerçevede romancılarımızın Dostoyevski’den yararlanmak anlamında başvurabileceği önemli bir çalışma olarak da alınabilir Ecinniler’in Gölgesinde. Peki biz, Türkçede verimlenmiş bir Dostoyevski romanı okuyabiliyor muyuz? Bunu sorguluyor değil Dinçer, ama Dostoyevski’yle Kaan Arslanoğlu, Leylâ Erbil, Orhan Pamuk romanları arasında okuru bir eş okuma serüvenine çıkardığı da görülmüyor değil! Eş okuma eylemi sırasında Turgenyev’ye, Lermontov’a, Puşkin’e vb. uzanan çoğulcu bir Dostoyevski okumasına eşkenar olarak seçilmiş, Türkçeden üç yazarın, kaleme aldığı romanların da, üstelik yaşamöyküsel öğelerle birlikte enikonu değerlendirilerek ele alındığı görülüyor Ecinniler’in Gölgesinde adlı yapıtta. Demek ki biz, bir yandan hem Dostoyevski’yi okuyup okur ya da yazar olarak ondan yararlanılacak yanlar kadar yazarın gizlerle örülü iç dünyasından kendimizce kimi sızdır23 malar sağlayacağız, beri yandan da birbirine benzemez üç yazarımızın bir biçimde Dostoyevski’yle ilişkileniş biçimine, bunun kendi romanlarındaki yayılımıyla dağılımı, romansal türdeşliklerine ya da katışıklıklarına tanıklık yapacağız bir yerde. Kaan Arslanoğlu’nun İntihar’ını örneklemekle yetineceğim bu bağlamda. Dinçer’e göre Arslanoğlu, İntihar’da gerek Lermontov’un gerekse Dostoyevski’nin roman birikimlerini, romandaki yolculuklarını kazı yaparak deneyimlediği kabul edilebilecek siyasal bilince, eylemci kişiliğe, bunun yaslandığı bir artalan birikimine sahip yazar olarak geliyor okurun önüne. Ayrıca bunca yılda siyasal bakış, ele alış yöntemi açısından yazarın, yaklaşım ufku geliştirdiği kabulü de önemli rol oynayabilir İntihar için. O zaman Arslanoğlu, Ecinniler’in yanından ürettiği İntihar kadar, özyaşamıyla da, bunlardaki örtüşmeyle de önem taşıyacaktır kuşkusuz. BİR ELEŞTİRMEN OLARAK YEŞİM DİNÇER... Yeşim Dinçer, konuya egemen olmak bir yana, bunu geliştirip farklı uzantılarıyla bizi yüzleştirmekte de ustalık sergiliyor. Bu açıdan dizgeleştirip yalınlaştırarak, bu arada bir entrika romanı gibi okuru içine çeken yaklaşım sergileyerek, bütün bunların üzerine duygularını, düşüncelerini aktarıp sanatlı kılmada yansıttığı başarıyla bir ilk kitaptan umulabilecek pek çok beklentiyi karşılıyor kanımca. Farklı yıllarda verimlenmiş üç romanımızla Ecinniler arasında bağ kurarken yazarın sergilediği bilimci, incelemeci tutum, bu yöndeki analitik yaklaşım, uygulayım, bütün bunların dilsel, biçemsel bağlamda örüntülenişi, yapıtın bir yandan düzeyce yükselmesini öte yandan bu alanda ortaya konulmuş yetkin örnek bağlamında sivrilmesini sağlıyor. Demem o ki, yapıt hem yazınbilimsel temele dayalı yazın eleştirisi hem de kıldan ince kılıçtan keskin bir yolda ilerleyen yazınsal eleştiri olarak saltık değer taşıyor. Gerçekten bizi besleyen, sorular üretmemizi, aldığımız yanıtlardan kalkarak yargılara ulaşmamızı sağlayan bir eleştiri yapıtıyla karşı karşıyayız. Yeşim Dinçer’in Ecinniler’in Gölgesinde adlı bu kitabı, romanımız için pusula değeri taşıyan önemli bir yapıt kimliğiyle yazınsal belleğimizde yerini alırken, özellikle son on beş yıl içinde belirgin biçimde su yüzüne çıkan kadın eleştirmenlerin erkesine dönük de önemli çentik atıyor. İleriki haftalarda bu erke üzerinde yoğunlaşarak duracağım. Siz şimdilik romanımızın, Dostoyevski’yle ilişkilenişi bağlamında yaşadığı serüvene bir göz kırpımı da olsa bakabilmek için Dinçer’in andığım yapıtını kitaplığınızın başucu kaynakları arasına eklemeyi unutmayın derim size… Dinçer’in bu yapıtına, Dostoyevski’yle bağlantılı olarak Birsen Karaca’nın Rus Edebiyatının Açılımları (Kavis, 2010), Elif Batuman’ın Ecinniler (Doğan, 2011), A.Mümtaz İdil’in Gerçeklik ve Roman (Dayanışma, 1983) adlı kitaplarını, öteki kimi kitapları da ekleyerek yeniden dönmeyi kuruyorum ya, bakalım ne zaman… HAZİRAN 2011 SAYFA 21 CUMHURİYET KİTAP SAYI 1114 Dostoyevski K itaplar Adası M. SADIK ASLANKARA
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle