Katalog
Yayınlar
- Anneler Günü
- Atatürk Kitapları
- Babalar Günü
- Bilgisayar
- Bilim Teknik
- Cumhuriyet
- Cumhuriyet 19 Mayıs
- Cumhuriyet 23 Nisan
- Cumhuriyet Akademi
- Cumhuriyet Akdeniz
- Cumhuriyet Alışveriş
- Cumhuriyet Almanya
- Cumhuriyet Anadolu
- Cumhuriyet Ankara
- Cumhuriyet Büyük Taaruz
- Cumhuriyet Cumartesi
- Cumhuriyet Çevre
- Cumhuriyet Ege
- Cumhuriyet Eğitim
- Cumhuriyet Emlak
- Cumhuriyet Enerji
- Cumhuriyet Festival
- Cumhuriyet Gezi
- Cumhuriyet Gurme
- Cumhuriyet Haftasonu
- Cumhuriyet İzmir
- Cumhuriyet Le Monde Diplomatique
- Cumhuriyet Marmara
- Cumhuriyet Okulöncesi alışveriş
- Cumhuriyet Oto
- Cumhuriyet Özel Ekler
- Cumhuriyet Pazar
- Cumhuriyet Sağlıklı Beslenme
- Cumhuriyet Sokak
- Cumhuriyet Spor
- Cumhuriyet Strateji
- Cumhuriyet Tarım
- Cumhuriyet Yılbaşı
- Çerçeve Eki
- Çocuk Kitap
- Dergi Eki
- Ekonomi Eki
- Eskişehir
- Evleniyoruz
- Güney Dogu
- Kitap Eki
- Özel Ekler
- Özel Okullar
- Sevgililer Günü
- Siyaset Eki
- Sürdürülebilir yaşam
- Turizm Eki
- Yerel Yönetimler
Yıllar
Abonelerimiz Orijinal Sayfayı Giriş Yapıp Okuyabilir
Üye Olup Tüm Arşivi Okumak İstiyorum
Sayfayı Satın Almak İstiyorum
Şeyhmus Diken’le ‘Gittiler şte’yi konuştuk “Kürtler ‘sadece bana’ demiyor” Diyarbakırlı yazar, aktif sivil toplumcu Şeyhmus Diken‘in hüzünlü, sitemli ve bir o kadar umut veren bir yolculuğa davet niteliğindeki denemeleri Gittiler İşte adlıyla yayımlandı. Bazıları çeşitli yayın organlarında evvelce yayımlanmış, bazıları ise okurla ilk defa buluşan otuz metinde, Diyarbekir’i; Ermenisi, Kürt’ü, Süryanisiyle, insanları, sokakları ve sesleriyle kadim Amed’i, Dikranagerd’i, Dikran Amed’i anlatıyor Diken. Diyarbekir’in dar sokaklarını, komşularını, kirvelerini, bir daha görmemecesine göçüp gitmiş yemenici Şişko Agop’ları, puşici Kekê Yako’ları, Sami Hazinses’leri, Naum Faik Palak’ları ve daha nicelerini buluşturuyor okurla. Kürtleri anlatıyor, özellikle Diyarbakır’da “gittiler işte” dediği gayrimüslim kardeşlerle paylaştıklarını ifade ettiği ortak akıbeti sorguluyor, günümüzün sorunlarına da göndermelerde bulunuyor, çözüm önerilerini dile getiriyor. Diken’le deneme kitabını konuştuk. Ë Gamze AKDEMİR afı hiç dolandırmadan sormalı ilk soruda, bu kitabı neden yazdınız ve bu kitap en çok neyi salık veriyor, geçmişten alınması gereken hangi önemli dersi öne çıkarıyor? Gittiler İşte, binlerce yıllık çok eski kadim bir şehrin çok dinli, çokkültürlü ve çok etnisiteli sicilinden “bir şekilde” düşen ya da düşürülen, adeta unutturulmaya terk edilen Ermeni, Süryani, Keldani halklarına vefa borcu. Aramê Dîkran, Karabetê Xaço, Sami Hazinses, Udi Yervant, Mıgırdiç Margosyan, Oşin Çilingir gibi şahsiyetler üzerinden bir deneme. Sadece kimi gazete sayfalarında ilanla paylaşılmış kuru bir “özür” imzası ile yetinmeyip soyu kıt’ale uğratılmış olanlardan edebi ve edebiyatıyla özür dilemek adına yazdım ve paylaştım Gittiler İşte’yi. Ayrıca sadece metinlerle yetinmeyip fotoğraflarla da zenginleştirdik ve tabii Türkiye’de Ermeni toplumu açısından bir prestij yayınevi olan Aras Yayıncılık’ta çıkması da bir başka doğru iş. Zaten bu tercihlerin okurla buluşan ruh hali doğru bir işin yansıması olarak da algılanmalı… İmliyorsunuz ki Diyarbakır her zaman hedefteydi... Düzenlenen çeşitli operasyonların ardında da “şehri muhalif ve çokçu Kürdi kimliğinden soyutlayıp kimliksizleştirmek” olduğunu ifade ediyorsunuz kitabınızda. Ayrıca “Şimdi birileri siyaseten Kürt’ü de kimliksizleştirerek benzer akıbete kurban etmek niyetinde. Şükür ki Kürt sadece kendi için değil, kendisini kişiliksizleştirip, kimliksizleştirmeye yeltenen muktedirlere inat, Ermenisine de, Süryanisine de, bütün Kürt coğrafyasındaki halklara özgürlük ve demokrasi istiyor” diye yazıyorsunuz. Açar mısınız bunu? Elbette açayım. Seksen yıllık cumSAYFA 10 23 HAZİRAN leyi, sakinlerini, o ilk yapıyı, o bütünlüğü burada da dile getirelim özetle de olsa. Çocukluk günlerimizde ziyadesiyle iç içeydik. Hani “yediğimiz, içtiğimiz ayrı gitmezdi” denir ya! Aynen öyleydi. Bir tek ayrımımız vardı. O da “dinle ilintili” olan bayramlar ve ibadetlerdi. Ona da pek kimse karışmazdı. Mesela paskalya bayramlarındaki kırmızı yumurta ve çörek ikramı Hıristiyan komşularımızca mutlaka her Müslüman evine gelirdi. Devasa bir zenginlikti. Eğlencelerimiz, mutlu günlerimiz, eski şehrin bazalt taşlı avlularının cümbüşü, yârenliği bir başkaydı. Okul arkadaşlığımızda bile ayrı olduğumuzu sadece devletin “milli eğitim” politikası gereği din derslerinde fark ederdik. Maalesef biz o “büyük zenginliklerin” küçük bekçileri bile olamadık. Şimdi Gittiler İşte diyoruz ve gidenlerin ardından bir mendil sallama, bir tas su dökme zahmetine bile katlanmayı “zul” sayıyoruz. Peki, o halde “Neden gittiler” sorusunu yüksek sesle sormak gerekmiyor mu? Kitabın kapağındaki paslanmış “Surp Giragos Ermeni Kilisesi” tabelasının yüreklerin pasını silmeye vesile olması gerekmiyor mu? Elbette gerekiyor. 2007’de ABD’nin New Jersey şehrinde anamın arkadaşı mahallelim Jülyet Özatmaciyan teyzenin “Biz memleketimiz Dîyarbekir’de çok mutluyduk. Bize çok gördüler. Allah yapanları koymasın” sözlerini asla unutmam. Bu kitap yapıldıysa eğer, kitaptaki metinler yazıldıysa eğer biraz da bu sözlere biçtiğim mana ehemmiyetine binaendir… “HELE SÖLE OĞLIM MARGOS NERELİSEN?” Diyarbakırlı bir Ermeni olan ve Gâvur Mahallesi’nde doğan ve 1915 olayları sırasında göç etmek zorunda kalan kafilede dört yaşında bir çocuk olarak bulunan Baba Sarkis Margosyan’ın izini oğul Mıgırdiç Margosyan’la birlikte sürüyorsunuz sayfalarda. Margosyan’ın öyküsünü, yakın dostluğunuzu ve sizinle buluştuğu içsel noktaları, üzüntüleri, kaygıları da okuyoruz. Ben Margos Hocayı ilk evvel “Bebekusun Kitapları” isimli bir yayınevinde çıkan “Gâvur Mahallesi” ile tanımış, sonra da inatla Diyarbakır’dan iki yıl boyunca izini sürmüştüm. 1990’ların başında. İki yıl sonra bir telefon konuşmamızda biraz da kendisini memleketi Diyarbakır’a sanki küskün ve uzak bulmuştum. Diyarbakır’a davet etmiştim. Birkaç yıl sonra gelmişti şehrine. O gün bugündür dostluğumuz çok sıkı bir şekilde devam eder. O denli güvenli ve yakın bir dostluktur ki Diyarbakır’a geldikten sonra bütün etkinlikleri birlikte yaparız. En son 1722 Mayıs 2011 tarihleri arasındaki TÜYAP Diyarbakır İkinci Kitap ve Eğitim Fuarı’na geldiğinde altı gün boyunca Aras Yayıncılık Standında birlikte her gün en az altı saat kitap imzaladık. Fuardan bir gün sonra da babasının köyüne Pîran (Dicle) ilçesinin Herêdan Köyüne birlikte gittik. 1960’da gitmiş babasının 1915’te dört yaşında iken qefle’yle (Ermenilerin toplu olarak, kafileler halinde göç ettirilmesine eski Diyarbakırlıların nitelemesi) ayrıldığı köyüne baba toprağına. 50 yıl sonra bir daha gidiyorduk. Çok heyecanlıydı. Babasının yürüdüğü yollarda, su içtiği çeşmelerde, koşuşturduğu bahçelerde birlikte dolaştık. Hani baba Margos sürekli sorar ya kitapta “Hele söle oğlım Margos nerelisen” diye. O da yanıt verir “Herêdanli, Herêdanli” diye. Sonra da ödülünü alır. İşte o Herêdan’a gittik beraberce. O günün hi ¥ ¥ kâ L huriyet tarihi irdelendiğinde, hatta en basitinden okul kitaplarındaki resmi müfredata bakıldığında görülecektir ki; çok kaba ve tekçi bir Türkçü etnisiteye dayandırılan, adeta Türk olmayan diğer bütün halkları ısrarla ve “devlet marifetiyle” Türkleştirmeye gayret eden bir resmi tarih tezi var orta yerde. Bu tez görülmüştür ki Türk halkına da zarar veriyor. Diğer etnisiteler geçmiş asır boyunca “Türkleşmedikleri” gibi, sorunları da giderek ülkenin ve dünyanın “çözümüne” müdahil olduğu bir hale büründü. Bugün 2011 Türkiye’sinde Kürtler yürüttükleri mücadele ile sadece kendileri için “özgürlük” talebiyle yetinmeyip, aynı zamanda adına “Milli Misak” denilen ve ne acıdır ki esaretle eşdeğer olan bir tarihe gönderme yaparak, Türkiye toprakları içinde yaşayan diğer tüm halklara da “demokrasi” tale binde bulundular, bulunuyorlar. Kanımca Kürtlerin, onca yaşanmış acılara ve kırılganlıklara rağmen, hâlâ Anadolu coğrafyasında diğer bütün haklarla birlikte yaşamakta ısrar etmesi devasa bir kadirbilirlik örneği olarak kabul edilmeli. Kürtler aynı zamanda “enternasyonal” bir dayanışmaya da geçmişten çok iyi bildiğimiz “sol jargonla” çağrı yapıyorlar. Yani sadece mücadeleleriyle muktedire “sadece bana” demiyorlar. Bu topraklarda yaşamış ve yaşamakta olan kimler varsa “hepsinin hakkını teslim etmek, yeniden yüzleşmek ve bir özürtelafi mantığı ile hayatı yeniden işlevlendirerek kurmak gerek” diyorlar. “TEK AYRIMIMIZ VARDI, DİN!” Diyarbakır sur içinde bir tane Gâvur Mahallesi vardı, deneme kitabınız Gittiler İşte’nin başında yazdığınız gibi. Kitapta ayrıntılarıyla var ama bu mahal “KİTA ÖTEK RED Erm yana iç kitapta var. Ço çocuk g zünden rirsiniz samimi çinlene süzlük yor kon Çoc lar doğ yargılar barındı İşte’de rik Vek deki ad le arkad Artin’e rumu v sahiple Sonra, ne Diya mamızı rüşmem Bugü “Türklü cılık tek ideoloji lam sen yetmez harman varoluş reddetm sasiyetl ken bir te” üze ötekileş diye on yebiliri “HER Ger mesi im lüyor, t yorsunu gidiş... durum dar kal sıl ortak nasıl bi Tab matik b gidenle yor. Ka lar nezd olarak b nün Di TÜYAP Ardınd ruz. So lı aile fe ğunu b salonun bu yeni Keşke b yüzleşm yapabil bilsek. ma hali Şeyhmus Diken, Gittiler İşte’yi fotoğraflarla da zenginleştirmiş. Diken, Solda üstte, Hrant Dink (2003), altta Surp Giragos Ermeni Kilisesi resepsiyonunda Mıgırdıç Margosyan, üstte ise Onnik Dinkjian ile. “YÜR Hra şeri Hr Hrant’ı bizdir, Hra yarbakı Panel s Girago virane, 2011 CUMHURİYET KİTAP SAYI 1114 CUMH