19 Mayıs 2024 Pazar English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

‘Kadın Öykülerinde Doğu’ Otuz dört durakta Doğu’ya yolculuk Hande Öğüt, otuz dört yazarımızın dünyasından, yaşamından ve bakışından izler taşıyan öyküleri Kadın Öykülerinde Doğu’da bir araya getirmiş. Kitap, çok kimlikli ve çokkültürlü bir yapının daha dar alanlarına girerek bölgeye bir ayna tutmayı deniyor. den gideni anlatmış. Çatışmalar her durumda içsel. İnci Aral’ın “Göç”ünde geçmiş, tanıdık mekânlarla birlikte tek tek yok olur. Kimi öyküde haklarını savunanlar, kimi zaman güçsüzler, belirsizlik, çözümsüzlük içinde bocalayanlar; kiminde de büyük şehre ayak uyduramayanlar. Öyküler farklı yaşam kesitlerini yansıtırken farklı değer ve anlayışları da sunuyor. Ölüme ya da intihara sürüklenmeleri, dile getirilmeyen sorunları açığa çıkararak sorgulamaya davet ediyor bizi. Bu ele verişler ve açıklamalar toplumsal belleğimize özgün katkılarda bulunuyor. Belirli bir coğrafyaya odaklanan öykülerin bir arada okura sunulması, o kentin sosyal ve kültürel renklerini taşıması bakımından önemli. Seyre değer manzaralarda tarlalar, çam koruları, ağır ağır akan küçük dereler, küçük kasabalar ve uzak tren düdükleri kitabın genel atmosferini oluşturmuş. Doğu’ya ait bu egzotik fotoğraflarla bir kültürün insanlarıyla duygularını, en karakteristik halleriyle sergileyen kitapta aynı günlerde kaleme alındığı için bölgenin bugününe bakışın dillenmesi ile de karşı karşıyayız. Her birinde konusu başka bir şehir olan öyküler bu yapılarıyla sosyologlara, edebiyat ve başka araştırmacılara kaynak olmaya aday bir birikim. Kadın Öykülerinde Doğu/ Yayıma Hazırlayan: Hande Öğüt/ Sel Yayıncılık/ 296 s. Ë Gül KORKMAZ azarlarının tamamı kadın olan Kadın Öykülerinde Doğu’yu okuduğumda, geçmişte kadınların ailevi konular dışında hiçbir konuda yetki sahibi olmadığı için yazar da olamadığını hatırladım ve hicvi görülmemiş bir biçimde kullanan Jane Austen’ı, karla kaplı Hayworth papaz evinin betimlenmesiyle Bronte kardeşleri anmak, Miss Mitford’un zekice deyişlerine, asıl adı Mary Ann Evans olan George Eliot’a saygıyla değinmek istedim. On dokuzuncu yüzyılda yüzlerce kadın, romanlarının yayımlanması için takma erkek adları kullanmak zorunda kalmıştı. Hande Öğüt Y Gözlerden uzak bu coğrafya hakkındaki kitapta, yorumu okuyuculara bırakılan, bölgenin renkleri, motifleri, sorunları ile ilgili pek çok tema var. Söndürülen ocaklar, göçler, geçit vermez dağlar, dondurucu soğuklar, cehennem sıcakları, töre, ensest, yoksunluk, dışlanmışlık izleklerinde yazarların her biri bölgenin farklı bir yönünü kaleme almış. Ama sadece acı, çaresizlik, sorunlarla yüzleşmeyi değil, dostluk, sevgi, komşuluk, dayanışmayı da dillendiriyorlar. Öte yandan farklı bir kültürel iklimden gelmiş olmanın yarattığı yabancılık duygusuyla bakan ayrıntıları vurgulayarak, incelikleri orta ya çıkararak ironiyle aktaran öyküler de var. Kadın Öykülerinde Doğu, ortak kadınlık hallerini görmek ve yüzleşme imkânı yaratmasıyla da çok değerli. Yaklaşık üç yüz yıl öncesine götürüyor kimi öyküler: Zerrin Koç, tandırlı, sekili, tırhıslı bir Erzurum yolculuğunu “taşlarına eski zaman kokusunun sindiği odaları, bir zamanlar tanık olduğu eski hayatları” bu nesnelerin işaret diliyle anlatıyor. Kiminde, bir atanma bildiriminin altındaki damgayla gelen küskünlük ve düş kırıklığı Doğu; Ayşegül Çelik doğduğu bölgede çalışan öğretmeni, Selma Sancı büyük şehir Levent T. Gümüş’ten çocuklara Dalgacık ile Yakamozun Masalı Ë Sevim AK ünyanın hangi denizinden koptuğu bilinmeyen Dalgacık’ınki aslında kendine sunulan yaşamdan rahatsız olan, sorup soruşturan, eleştiren herkesin evrensel masalı. Her sabah gün ağarırken çalan zilin ardından annesinin kollarından çekerek sıcak yatağından çıkardığı, okula yolculuğa çıkan çocuk, gün boyu aynı işleri, aynı tekdüzelikte yapmaktan sıkılan pek çok ebeveyn çalışan kadar dinlenmeyi, kaçmayı, uzaklardaki o bilmediği yere ulaşmayı özlüyor. Özgürlük dediğimizde, gözümüzün önüne gelen uçsuz bucaksız deniz imgesi bilinçaltımızın sembollerinden biridir aslında. O bilinmez yerlere gitme arzusu ise, bir türlü bütününü göremediğimiz devasa evrenin bilgisini hissedip kendi varlığımızın anlamını, gücümüzü, farklılığımızı kavramak için olsa gerek. Bilinmezin çekim alanında sürüklenip giden kişi, aslında yaşantısını tükettiği sandığı “bizim” dediği yerde de keşif duygusuyla içinde dolanıp salındığı, korkarak, dokunarak ve eğlenerek gezindiği yerlerde de hep oyunun dışında kalandır. Dalgacık öğrenmek, bilmek, görebileceğinin en çoğuna tanık olabilmek için canı yansa, kendini küçücük hissetse, korksa bile geri dönmeyi bir an bile aklından geçirmeden sürdürür yolculuğunu. Kendimizi onun telaşsız ama akıcı bir nehir gibi sürükSAYFA D Levent Turhan Gümüş, Dalgacık ile Yakamoz’un Masalı’yla çatışmalar, savaşlar, büyük kırılganlıklar, baş edilemez engellerle boğuşan yaratıkları kullanmaksızın, su gibi akan, dingin ama güçlü bir hikâye bırakıyor yüreklerimize. Karanlığa düştüğümüzde minik bir pırıltısını gönderip bizi arındıracak yakamozu, ıssız günlerimiz için bir köşede bekleterek… lenişine bırakırken kendi zamanımızın masalın iç zamanından nasıl da farklı geliştiğini hissetmeyiz. Oysa bize kısacık gelen zaman diliminde, denizin dibinin karanlığına inilmiş, gün ışıklarıyla oynaşılmış, Ay’la buluşulmuş, dev dalgayla büyük denizler, rüzgârla kıtalar aşılmış, yeniden ilk kalkış noktasına geri dönüşün imkânsızlaştığı olgunluğa erişilmiştir. Hayatınızda iz bırakmış kaç kitap sayabilirsiniz? Sırlarını, yüreğini, iç aynasını bildiğiniz, en yakın dostunuzdan yakın bellediğiniz bir kahramanı hatırlayın. O kahramanlar ki “okurunum” diyenin kendini tüm çıplaklığıyla tanıdığından emin, hayranı için göze alınamayacak şeylere bile evet demeye dünden hazır, fedakâr birer dostturlar. Denizaltında Yirmi Bin Fersah’ın Kaptan’ı Nemo’nun sadık gemisi Natülüs’ün de meraklı Dalgacık’ın denizlerin koyu karanlık derinliklerine inme ricasını kabul edişi bundan. Dalgacık’ın masalını okurken küçük kahramanı “büyümüş” kılanın akıp giden yaşam, edinilen deneyimler kadar, güçlü imgelerin varlığı olduğunu hissediyorsunuz. Rüzgârın büyük bir gölün kıyısında onu bırakışı, güneşin su buharı olarak göğe alışı, buluta kurulmuş durmuşken şimşekler, fırtınalarla alabora oluşu, yeniden denize inişi, bir balinanın sırtında ay ışığıyla oynaşışı, yunusla altın kumsala gidişi, orada kumdan kaleler, dağlar yapışı, inci tanesinin peşine takılıp çevresinde dans eden deniz canlılarını izleyişi uzun bir düşün figürleri gibi akıp gidiyor… Dalgacık çoğumuzun göze alamadığı, yüz yüze gelmekten korktuğu iç yolculuğunu korkusuzca sürdürürken içinde büyüttüğü ışığı, olgunluğu gözlerimize sürmekten geri kalmıyor. Deneyimleriyle kendi varlığının, algısının sınırları genişlerken, tanıdığı her yeni şeyle birlikte imgesinde yeniden yarattığı evrenin bir parçası olmakla gururlanıyor. Dalgacık ile Yakamoz’un Masalı/ Levent Turhan Gümüş/ Can Çocuk Yayınları/ 56 s. CUMHURİYET KİTAP SAYI 1114 18 23 HAZİRAN 2011
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle