27 Kasım 2024 Çarşamba English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

bidin Türk ği kaiği o rkasınyasaka kurkez çev’in azdım, etmiş ¥ Nâzım’ı dedim, yazdı. Kitabının önsözünü de ben yazdım. oplantızdım ki di. Koe bir i hiç müthiş larının zlekte smini parta ile ’ı en rin bir Nâzım’ı e o yöm’ın de Boarıdal. ta Nâorlar ki m caan daYine sosyabol ilali ile kuyordiyoryse Boeniş o acı çeNâasıl di vleri, eden ok dankoliznmaya ıyor, ye göntiyacı k ucuz, kuruş or. ıl, Orcavi’yi dedi n beni im, im, o im saAma en Ormiştir. e çok döcavi’yi münist şeyden deriliüyor. evlenivaşı sıi var. ın arande yer altı yen¥ ana 1114 “HÜKÜMETİN NÂZIM’A İNANILMAZ TEKLİFİ: GEL YANDAŞ OL!” “Hükümet Nâzım’ı Kazanmak İstiyor” başlıklı bölüm bir ibret öyküsü! Nâzım’ın reddedişi de kuşkusuz… Şevket Süreyya aracı oluyor orada, çok istiyor tabii. İlk beraberlerken Moskova’da Şevket’i çok etkiliyor Nâzım. Çok seviyor, kendi tarafına çekmek istiyor Süreyya. Şükrü Sökmen’le Şükrü Kaya’yla konuşuyor ve Ankara’ya çağırttırıyor Nâzım’ı. İnanılmaz bir teklifleri var; bildiğin yandaşlık! Sökmen de Kaya da inanılmaz ısrar ediyorlar… Nâzım kabul eder mi, mümkün mü? Derken Harbiyelilerin tutuklanması üzerine yıkılıyor Nâzım’ın… Olaylara bakınca adeta Ergenekon ayak oyunlarını anıştırıyor… Tabii ki oysa hiç alakası yok Nâzım’ın oradaki olayla. Bir Harbiyeli öğrenci geliyor bize yol göster diyor, Nâzım hayranı, gerçekten samimi hayranı bir genç. Nâzım bunu bilemez ki, emin olamaz. Kızıyor, geri yolluyor öğrenciyi, onu polis sanıyor. Arıyor Emniyeti haber veriyor bana ne polis yolluyorsunuz diye. Emniyet’in de haberi yok; çünkü böyle bir durum yok onlar da işkilleniyorlar bu sefer. 17 Ocak 1938’de tutuklanıyor Nâzım. Hiçbir zaman suçlu değildi ama özellikle o zaman tutuklanmasını da hiç yediremiyor gururuna. Kelepçe takarak Ankara’ya tek kişilik bir hücreye götürülüyor. Donanma Operasyonu takiben… Erkin gemisine götürüyorlar. Ona yaşatılanlar, gemide bir oraya bir buraya cezalı olarak koşturulması falan akıl alır şeyler değildir... Ada açıklarında dururdu Erkin gemisi, hepimiz duymuştuk, Galatasaray’da yedinci sınıftaydım daha. Nâzım burada işkence gördü, Nâzım burada yargılanıyor derlerdi. Bu gazetelerde hiç çıkmazdı ama bilinirdi. Nâzım’ın kaçışı… Siz o zaman Akşam Gazetesi İstihbarat Şefisiniz. Refik Erduran, Nâzım’ın kızkardeşinin nişanlısı o zaman. Refik de biraz macera adamı, kaçırmak istiyor Nâzım’ı. Bir tekne bulmaya uğraşıyor. Akşam gazetesini sonra (195859’da) satın alacak olan Galasataray’dan arkadaşım olan Malik o zamanlar daha armatör, Refik’in de arkadaşı. Malik’in teknesini alıyorlar. Malik’in de haberi yok, Refik bir deneyeyim bakalım tekneyi deyip alıyor ve kaçırıyor Nâzım’ı. Kaçışı öğrendiğinizde Vâlâ’yı arıyorsunuz ilk. Evet, Vâlâ çok şaşırdı, “Haberim yoktu” dedi ki gerçekten de haberi yoktu. Bana Münevver’in telefonunu verdi, aradım açan olmadı. Hemen Kadıköy’e evine gittim, Münevver kapıyı açtı, gözleri kan çanağı halde “Ben de bu sabah duydum, haber verdiler, hiç bilmiyordum. Ankara’ya gidecekti askerlik meselesi için” dedi. Tabii ki öyle değil, Münevver biliyormuş yani. Akşam gazetesinde nasıl bir hava esiyordu? Akşam gazetesi hiç küfretmedi ona. Nâzım’ın daha önce “Orhan Selim” imzasıyla yazılar yazdığı bir gazeteydi. Dostları da vardı sevmeyenleri de. Bir de mesela af için imza toplandığı sırada, Akşam’da Hilali Bey vardı, yazıişleri müdür yardımcısıydı ben geldiğimde ki sonra benim yardımcım oldu, o imza vermemiş. Sonra Şevket Rado da, Yahya Kemal de imzalamamış. Yahya Ke mal’le geçmişten gelen bir olay da var. Nâzım’ın annesine âşıkmış, Nâzım köpürmüş, evden kovmuş. Araları hiçbir zaman hoş olmamış. Kaçarken de partiden herhangi bir yardım görüyor mu Nâzım? Hayır, hiç. Her şeyi tek başına göze alıyor. TKP’den “Komitern’de şefliğe oynuyor” gerekçesiyle ihraç edildiğini de yazıyorsunuz. Öyle, yıllar sonra “Vallahi billahi liderlikte hiç gözüm yok. Ben de liderlik vasfı arama, çabuk heyecanlanıyorum. Şairlik bana yeter. Şeflikte, liderlikte gözüm varsa kör olayım” diyor. Hikmet Kıvılcımlı’ya söylüyor bunu. Nâzım’ın ölümünden kısa bir süre önce komünizm hakkında son düşünceleri nelerdi? Konuşmuyordu. Tabii komünizmden katiyen vazgeçmedi, yürekten inanıyordu ama Sovyetler’deki yolsuzlukları açıklamak, yazmak istemiyordu. Yani Paris’e bayılıyordu, Paris’te yaşayabilirdi. Ama o zaman ne olurdu? Victor Kravçenko’ya benzerdi. “Ben Hürriyeti Seçtim, Kravçenko” diye bir Rus çıkmıştı 1950’lerde. Ona dönmek istemedi yani. İnandığı ideoloji vardı, inancı dava vardı, kötü uygulamalar olur, bunlar düzelir diyordu. Atatürk’e yazdığı ve ne yazık ki Atatürk’e hiç ulaştırılmayan o mektubundaki cümleleri de unutulmaz… Söyleşimizin girişine koyacağım hocam… Ne kadar güzeldir değil mi? Bir kere Atatürk’ü her zaman çok seviyor, ona hiç ihanet etmiyor hiç. Ama yazıktır pek konuşamamışlardır. Bir buluşmalarında ki o da çok kısacık sosyal konuları ele alın demiştir Atatürk. Bir de Atatürk çağırmış Nâzım’ı ama gitmemiş... İşte o meşhur hikâye. O yasaklanan plak olayı… Atatürk istiyor Nâzım’ın gelmesini, yanında Vali Muhittin Üstündağ var. Hemen haber veriliyor, Nâzım bir ara düşünüyor gideyim mi gitmeyeyim mi diye. Giderse bağlanacağını, bağımsızlığını yitireceğini düşünüyor bundan ürküyor yani. “Ben Denizkızı Eftelya” değilim diyor ki böyle deyip demediği de biraz şüphelidir. Ondan sonra Atatürk “Aferin çocuğa ben de gitmezdim” diyor. Atatürk zaten hiçbir zaman antipati duymuyor ki Nâzım’a. remiyordu, bocalıyordu çok sık. Ama bir kadını sevdi mi de tam seviyordu, müthiş üzerine düşüyordu. “NÂZIM’LA İLGİLİ YENİ BELGELERE ULAŞTIK” Ya Galina ve Vera… Galina’yı sevmiyor, âşık olmuyor ona. Kaç sene birlikte yaşıyorlar, Nâzım ona sen beni dört defa ölümden kurtardın diyor. Galina ilginç, gayet mütevazı bir kadın. Bu arada şöyle bir şey oldu; kısa süre önce Moskova’da, Türk işadamlarının düzenlediği, Büyükelçi, diplomatik yetkililerin de katıldığı Nâzım’ın ölüm yıldönümü törenine davetliydim. O sırada öğrendim ki Galina ölmeden evvel Nâzım’dan kalan belgeleri elçiliğe vermiş. Elçilik bunları Türkiye’ye göndermeye kalkmış kaç sene evvel, Ruslar el koymuşlar. Nâzım’dan kalan o belgeler Rusların milli kültürel mal varlığı statüsüne sokulmuş. Tarihi eser gibi izne bağlanıyor yani. Öyle, dışarı çıkarmak yasak oluyor. Galina’nın bu belgelerinin hepsi elçilikte, elçilik gönderemiyor Türkiye’ye. Bana bunu oradaki elçilik müsteşarı Ceren Hanım anlattı, hemen ilgilendim tabii ki. Büyükelçinin babası Mukadder Sezgin çok eski arkadaşım, Paris’te 7 sene beraber kaldık. Mukadder de yardımcı oluyor. Bana “ne yapalım” diye sordular. Ben de dedim ki “Biz Nâzım Hikmet Vakfı olarak size başvuralım ve orada da bir memur bulalım ya da bir öğrenci olsun. O belgeleri Türkçeye çevirin, diğerlerinin de fotokopilerini alın ve bize gönderin.” Bu arada Moskova’ya bursla gitmiş bir öğrenci de buldum, Süheyla Demir. Şimdi vakfa raporumu hazırlıyorum, bunları isteyeceğiz Rusya’dan. Bu arada şunu da söyleyeyim ki; bu kitabımda yer alan bazı yeni bilgileri de Güzin Dino’da bulunan belgeler üzerinde çalışarak hazırladım. Güzin kendisinde bulunan Nâzım’la ilgili bazı belgeleri Paris’e bir iki kilometre mesafedeki bir dokümantasyon merkezine vermişti. Bir yıl kadar önce Paris’te Güzin ile görüştükten sonra, oğlum o merkezden randevu aldı, gittik. Bir masaya bütün belgeleri getirmişlerdi. Nâzım’ın mektupları böyle önümdeydi. Fotokopi yasaktı, kurşunkalemle not edip alabiliyordun. Nâzım’la en son 1960’ta görüştükten yıllar sonra onu 2010’da yeniden Fransa’da bulmak çok heyecanlandırdı beni. Orada mesela Sabahattin’e yazdığı mektubun kopyasını da buldum. İşte bu kitapta yer alan, Nâzım’ın o dönem şairler, yazarlar hakkındaki o değerlendirmelerini işte o mektupta vardı. Evet, o bölüm… Pek beğenmiyor onları. Orhan Veli’den pek bahsetmiyor. Melih Cevdet çok hayrandı Nâzım’a. Hapisten çıktıktan sonra buluşuyorlar. Nâzım’ın Kurtuluş Savaşı’nı yazarken bazı belgelere ihtiyacı oluyor, Melih’i arıyor, onları getirmesini istiyor. Yazar olarak Sabahattin Ali’yi, Orhan Kemal’i beğeniyor ki kendisi yetiştirmiştir dediği Bedri Rahmi Eyüboğlu’nu beğenmiyor ama Bedri ona şiirler yazıp gidiyor hep. Nurullah Berk’i beğenmiyor. Sait Faik’i beğenmiyor çok, ama onunla da ahbap oluyorlar sonra. Beğensin beğenmesin kendisiyle tanışan herkesi etkiliyor Nâzım, kendisi de insan olarak seviyor, şiir olarak beğenmeyebilir. gamzeakdemir@cumhuriyet.com.tr Hava Kurşun Gibi AğırNâzım Hikmet’in Romanı/ Hıfzı Topuz/ Remzi Kitabevi/ 326 s. HAZİRAN 2011 SAYFA 17 “HİÇBİR KADINI RAHATSIZ ETMEDİ” Nâzım’ın Resimli Ay’da yazdığı dönem, 835 Satır’ı yayınlıyor. Putları kırıyoruz olayı… Ve Abdülhak Hamit ile ömürlük bir buluşmaları var. İki ustanın bu medeni düellosu… Vallahi öyle çok medeni bir buluşma. Nâzım 1919 Haziranında Abdülhak Hamit’in modası geçmiş bir zat olduğunu, kesinlikle bir dâhi sayılamayacağını ifade ettiği bir yazı yazıyor. Feci eleştiriyor Hamit’i. Bunun üzerine herkes kavga kopacak diye beklerken Hamit, evine davet ediyor. Gidiyor Nâzım. Hamit de tabii çok zarif bir adam. Gayet güzel ağırlıyor, sıcak karşılıyor. Sanat, tiyatro, edebiyat konusundaki derin bilgisiyle de şaşırtıyor. Sonra, “Putları kırmakta haklısınız. Biz de zamanında aynısını yaptık. Divan edebiyatını yıktık Tanzimat edebiyatını getirdik. Şimdi de sizler bizleri yıkacaksınız” diyor. Öyle olgun davranıyor ki Nâzım hayran kalıyor. Bu arada bir de Hamit’in kendisinden çok genç olan eşi Lüsyen Hanım da bir yandan masanın altından ayağıyla dürtüp duruyormuş Nâzım’ı. Hamit ve eşi Lüsyen Hıfzı Topuz bu kitabında yer alan bazı yeni bilgileri Güzin DiHanım’ı sık sık görürdüm, no’da bulunan belgeler üzerinde çalışarak hazırlamış. Maçka Palas’ta otururlardı, kol kola tin tin gezer“ATATÜRK: ‘AFERİN ÇOCUĞA, lerdi. Lüsyen Hanım fazlasıyla diyeyim ŞAİR DEDİĞİN BÖYLE OLUR!” yaşam dolu bir kadındı. Nâzım’ı gözüne kestirmiş meğer. 1928’de de İstanbul savıcısınca sor Kadınlar peşini hiç bırakmamış Nâguya çekildiğinde de komünistliğini sizım’ın… lahtan, siyasetten soyut dile getiriyor Hemen etkileniyor, hoşlanıyorlardı, Nâzım. Gerçek bir aydın ve insan ne de öyle bir cazibesi vardı. Fransızca da seolsa militan değil ki! düktör derler Nâzım da büyük sedük Asla! “Hiçbir örgüte bağlı değilim tördü. Ama durup dururken hiçbir kaben. Marksizmin ve komünizmin edebidına ilgi göstermemiş, kimseyi rahatsız yattaki yansımasıyla ilgileniyorum başka etmemiş. Yeşil ışık görürse yaklaşıyor. bir şeyle değil” demiştir. Mesela Nâzım Paris’e geldiği zaman bir tarafta Münevver hikâyesi var bir taraf İnkâr edenlerin yapıtlarını okuması ta da Vera var. O zaman aynen şöyle dikâfi! yordu: “Bir gönülde iki sevda olamaz O kadar! Tam bir yurtseverdi Nâdiyorlar. Oluyormuş efendim, pekâlâ zım. Çok çekti ama yine de en çok yuroluyormuş”. Öyle bir adamdı, karar vedunu sevdi. 23 CUMHURİYET KİTAP SAYI 1114
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle