Katalog
Yayınlar
- Anneler Günü
- Atatürk Kitapları
- Babalar Günü
- Bilgisayar
- Bilim Teknik
- Cumhuriyet
- Cumhuriyet 19 Mayıs
- Cumhuriyet 23 Nisan
- Cumhuriyet Akademi
- Cumhuriyet Akdeniz
- Cumhuriyet Alışveriş
- Cumhuriyet Almanya
- Cumhuriyet Anadolu
- Cumhuriyet Ankara
- Cumhuriyet Büyük Taaruz
- Cumhuriyet Cumartesi
- Cumhuriyet Çevre
- Cumhuriyet Ege
- Cumhuriyet Eğitim
- Cumhuriyet Emlak
- Cumhuriyet Enerji
- Cumhuriyet Festival
- Cumhuriyet Gezi
- Cumhuriyet Gurme
- Cumhuriyet Haftasonu
- Cumhuriyet İzmir
- Cumhuriyet Le Monde Diplomatique
- Cumhuriyet Marmara
- Cumhuriyet Okulöncesi alışveriş
- Cumhuriyet Oto
- Cumhuriyet Özel Ekler
- Cumhuriyet Pazar
- Cumhuriyet Sağlıklı Beslenme
- Cumhuriyet Sokak
- Cumhuriyet Spor
- Cumhuriyet Strateji
- Cumhuriyet Tarım
- Cumhuriyet Yılbaşı
- Çerçeve Eki
- Çocuk Kitap
- Dergi Eki
- Ekonomi Eki
- Eskişehir
- Evleniyoruz
- Güney Dogu
- Kitap Eki
- Özel Ekler
- Özel Okullar
- Sevgililer Günü
- Siyaset Eki
- Sürdürülebilir yaşam
- Turizm Eki
- Yerel Yönetimler
Yıllar
Abonelerimiz Orijinal Sayfayı Giriş Yapıp Okuyabilir
Üye Olup Tüm Arşivi Okumak İstiyorum
Sayfayı Satın Almak İstiyorum
Wolfgang Weyrauch’tan ‘ şaret Dili’ Weyrauch’ın dilimizdeki ilk kitabı Weyrauch, toplu olarak insanın gücüne inanır. Yazdıklarında, daha iyi bir dünya özlemi her zaman kendini açığa vurur. Yazara göre, daha iyi bir dünyanın kapılarını açmak için çağın gerçeklerini kavramak şart; karşı olunan şeyler tanınmalı. Fakat günümüz insanı teknolojinin ve yaşama koşullarının içinde çok az soru soran, daha çok kendisine verileni kabulle yetinen insandır. İşaret Dili‘nde bu görüşlerin hepsinden bulmak mümkün. mak da çok kaypak, çok havada, bakılan açıya göre değişen ve nisbî kavramlar. Weyrauch’ın bakış açısı hangisi? (...)Weyrauch’ın şüphede olmadığı bir şey var ki o da insanın insanca yaşaması gereği. Bunu kısıtlayan, engelleyen her kuvvete karşı duruyor. İnsanı küçülten her tutumu parmağına doluyor. Geçmiş gitmiş olsa bile. Biliyor ki geçmiş, üstü küllenmiş olarak şimdiki zamanda yaşamakta ve ilk fırsatta geleceğe uzanmanın fırsatını kollamaktadır. Yaşadığı çağın ve ortamın bir sismografı gibi geçmiş gitmiş olan ruhlarda, kafalarda bıraktığı tortuları izliyor. Kendi ulusunun son serüvenine, Nasyonal Sosyalizmin Almanya’yı nasıl bir bencilliğe sürüklediğine, İkinci Dünya Savaşı’nın insanları insanlıktan nasıl çıkardığına, yenilginin yıkıcı tepkilerine, ruhlarda ve kafalarda yarattığı yıkıntıya, Yahudi düşmanlığının yüz kızartıcı manzaralarına, Hiroşima’da patlayan atom bombasının basit bir Japon balıkçının vicdanındaki muhasebesine, bütün bunlara her çeşit fanatizmden, ön yargıdan uzak, pergelini alabildiğine geniş açmış insancı bir pencereden bakıyor.” WEYRAUCH’IN OYUNLARI İkinci Dünya Savaşı’ndan önce iki romanı ve özellikle radyo oyunlarıyla ünlenmiş bir yazardı Wolfgang Weyrauch. 1931’de oyunlarını Anabasis başlıklı kitapta topladı. Kitaba adını verdiği oyunu “Anabasis”de, taşınan silahların nasıl edilip de işlevsiz kalabileceği sorunu irdeler. Oyunlarının genel ayırıcı özelliği savaş teması yanında, tek kişiye, bir kahramana bağlı bulunmayan olaylarda topluluğu birincil öğe olarak kullanması. Oyunlarda bireyin kendini adayacağı bir topluluk, bir kitle söz konusu. Savaşta Gözlerini Kaybedenler Derneği tarafından aralıksız her yıl verilen radyo oyunu ödülünü kazanan eseri Ölüm Dansı (Totentanz 1961)’nda, çağdaş kentlerden birinde dolaşan “Ölüm”, kentte yaşayan insanların peşine takılır, onlarla diyalog kurmaya çalışır ve onlara ölüm anlarını fısıldar. İnsanlar olup bitene karşılık hiç soru sormaz. Oyunun sonunda bir kişi soru sorar. Bu kişi bir yazardır ve uyarı için, sorular için çalışma masasına döner. Ölüm anı fısıldanmayan tek kişi odur. Tanışıyoruz, Değil mi? adlı oyununda Weyrauch, bir Polis ile Yahudi’yi karşı karşıya getirir. Savaş yıllarında çarpışan iki taraftır bu kişiler; geçmişe ilişkin sorular üretirler ve savaşın insanda bıraktığı derin yıkıcı izler açığa vurulur böylece. Var olan gerçeği gözlere buyur eden “sorulardır.” Polis ile Yahudi’nin dostluk duygularıyla ayrılmaları da soru sormanın sonucudur. Yazarın Japon Balıkçıları adlı radyo oyununda yine eş tematik planlara tanık oluruz. Oyun, 1 Mart 1954 günü ABD’nin Pasifik’te gerçekleştirdiği nükleer bomba denemesi sonucu, radyasyonun balıklarla, yüklü yağmurla balıkçıların toplu ölümlerine neden olmasını ve “sıradan bir balıkçının vicdan muhasebesini” konu alır. Radyasyon kaplı bedenlerini taşıyıp kendilerini ölüme bırakan, ancak bu yürüyüşte ortak kararın “başkalarına bulaştırmamak” olduğu kararlı yöneliş, balıkçı Susuşi’nin belki yaşarım diye düşünerek topluluktan ayrılması, ardından suçlulukla kendini yargılamasıyla gelişir oyun: “Biz yaşarsak onlar ölür/ bizden onlara geçer/ ama biz ölürsek onlar yaşar.” Balıkçı Susuşi, karısını ziyaret eder ve Hiroşima’ya Nagazaki’ye atılan atom bombasını hatırlatarak şöyle der: “Derimi soyup çıkarabilirim. Bir kayısının kabuğunu soyar gibi. Ama benim etim hiçbir işe yaramaz.” Karısının sözü sorular doğurur: “Ama savaşta değiliz ki.” (Japon Balıkçıları, Çev: B. Necatigil, Ekinler, 1965). ÖYKÜLERİ Weyrauch’ın öyküleriyle oyunlarındaki ortak tavır, sorular üretilmesi. Kendisi de bir konuşmasında net biçimde belirtir bu tutumunu: “Ben cevap vermem, soru sorarım. Çok soru soran çok cevap alır çünkü.” Öte yandan somuttan başlayan öyküler giderek soyut bir düzleme tırmanır. Tırmanışın kaynağı kişiler arası ilişkilerin gelip dayandığı çıkmazdır. Öykü bir sis içinden adeta süzülüp gelir; hep geçmişin izleri ki yıkıcıdır şimdide yaşar ve gelecekte de bir tehlike doğurabileceği sezdirilir. Öykü kişileri bir durumun içinde devinirler. Ne var ki “durum”un sınırları çizili değildir. Geçmişşimdi ve gelecek tasarımları açık uçludur. Yazarın amacı denilebilir ki zamanı geniş tutarak okuyucuyu uyarmaktır. Uyarıyı bıkmadan yineler hep: “Gözünüzü açın sizler!” Yine öykülerde dikkatimizi çeken bir yön de yakıcı durumlar içinde kişilerin Ë Ülkü AYVAZ olfgang Weyrauch’ın Türkçe’deki ilk kitabı İşaret Dili okuyucuya ulaştı. Kâmuran Şipal’in seçerek çevirdiği on sekiz öykünün yer aldığı kitaptan yola çıkarak yazarın dünyasını irdelemeye çalışacağız. Weyrauch, kendine özgü bir yazar. 1907 Almanya Köningsberg doğumlu. 1980’de, Darmstadt’ta öldü. 19071980; Behçet Necatigil’in deyişiyle “Bütün hayat o çizgide.” Babası kadastro memuru olan Weyrauch, Germanistik, Romanistik ve tarih öğrenimi gördü. Weyrauch, İkinci Dünya Savaşına asker olarak sürülmüş, 1940’da Ruslara tutsak düşmüş ve zorlu koşullarda sağ kalmayı başarmış bir savaş karşıtı. Almanya’ya iadesinden sonra Berlin’de gazete editörlüğü, yayınevi redaktörlüğü yaptı. PEN Kulüp ve Grup 47 üyesi olarak ölümüne dek etkinliklerde bulundu, Alman dilinin aşırılıklardan arındırılmış, yalın kullanımı konusunda kararlı tutumunu hep korudu. Weyrauch, öykü, şiir, roman ve radyo oyunlarıyla kendine özgü bir yer edindi; eserleri çeşitli dillere çevrildi, yankı buldu. Yazar, 1964’te Goethe Enstitüsü’nün girişimiyle Türk Alman Kültür Merkezi konuğu olarak İstanbul’a gelir ve kendi adına düzenlenen edebiyat programlarına katılır. 27 Şubat 1964 günü Haldun Taner, yazarı tanıtan bir konuşma yapar. Taner’in “Sorumluluğunun Bilincinde Bir Yazar: W.Weyrauch” başlıklı konuşmasından bir bölümü dikkate sunmak istiyorum: “Edebiyatçıyı da doktorlarla bir tutan, Hipokrat’ın andını onlara da uygulamak isteyen Weyrauch, belli ki fil dişi kulesine çekilmiş bir yazar olamaz (...) Yapıtlarından birine An die Wand geschrieben (Duvara Yazılmış) adını koyuşu tesadüf değil. Bu onun yazar sorumluluğunun en yoğun ifadesi. Edebiyatı faydalı kılmak da zararlı kılSAYFA 14 28 NİSAN 2011 W karşılıklı konuşmalarında bir çatışmanın olmaması. Diyaloglar öyküyü kurar fakat çatışmadan yoksun. Yazarlıkta kendine özgü bir tutum bu; öyküye bir lirizm katıyor. “Şiirli gerçekçi” bir yazar Weyrauch. İlgili diyalog düzenine bir örnek Kundakçılar öyküsünden: “Büyük bir günah işledin/ güzeldi kız/ ama uzun sürmedi/ biri geldi üstümüze, gidip beni ihbar etti/ seni de emekliye ayırdılar/ vaktinden çok önce ben de havagazı musluğunu açmıştım/ ben de yine kapamıştım onu/ beni ölümden kurtarmak için değil/ hayır, boşuna gaz harcanmasın diye” (s. 19). Somut gibi algılanan düzlemden soyuta, ardından somut olana akan anlatıya örnek, kitaba adını veren “İşaret Dili” öyküsünden: “Bu da ne şimdi? Bir yığın nokta elbet. Ama öyle bir yığın nokta ki çizgilerle birleştirildi mi bir doğru oluşturuyor, noktalarla kesintiye uğrayan ve noktalarla ayakta tutulan bir doğru, genelde denildiği gibi noktalı bir çizgi. Peki, neden başka türlü değil de bu şekilde? Neden altı ya da sekiz değil de yedi nokta? Neden dikey değil de yatay? Belki de noktalı çizgi ilk keşfedilen noktayı alıp götürüyor ileriye ama bunun doğruluğundan da kuşku duyulmayacak gibi değil, çünkü nokta ve noktalar yaklaşık bir buçuk kilometre uzak birbirinden” (s. 7). Öykünün sonu sarsıcı; başa dönüp yeniden okumaya kışkırtıyor sizi. “Frankfurt am Main’ın Sonu”, yazarın bakış açısı ve yarattığı biçem adına ilginç bir öykü. “Bombardıman sonucu ortaya çıkan değişikliklerin saptanması” amacıyla havalanıp fotoğraf çeken bir pilot. Frankfurt Main yok edilmiştir; “tam da barış ortamında.” Orman, katedral, sanat binası, stadyum “Lake ile cilalanmış”tır. “Anlaşılan lake cila yok edilmeze benziyor.” “Bir pazardı havadan saldırdığımızda. Özellikle pazar günleri Frankfurtlular stadyumlarına gitmeye bayılır.” Stadyumun üstündeki cila insan derisi renginde. Öykü kişisiiç konuşmanın sahibi notlar tutar. Birden havada asılı kalmış, durmaksızın çiftleşip üreyen sinekleri görür. “Kullandığımız silahı daha önce denememiştik” ve sinek ordusu bütün kenti bir ağ gibi sarar. “Ben de sonsuza kadar uçakta hapsolmuş kalacağım.” “Açıklanamaz Bir Belge” başlıklı öyküyü de Frankfurt öyküsüyle peş peşe okumak ilginç olacaktır kanısındayım. Savaşın, insanlığı topyekun tehdit eden silahların yıkıcı izlerinin alttan alta geliştiği öyküler de son derece sarsıcı. Bütün yıkıcı etkilere karşı Weyrauch, toplu olarak insanın gücüne inanır. Yazdıklarında, daha iyi bir dünya özlemi her zaman kendini açığa vurur. Yazara göre, daha iyi bir dünyanın kapılarını açmak için çağın gerçeklerini kavramak koşuldur. Başka bir deyişle, karşı olunan şeyler tanınmalıdır. Fakat günümüz insanı teknolojinin ve yaşama koşullarının içinde çok az soru soran daha çok kendisine verileni kabulle yetinen insandır. Öte yandan koşullara bağlı olarak yalnızlığa itilen insana sorumluluğunu hatırlatır. Yazar; ‘soru sormak’ sorumluluk bilincine varılmasında temel çıkıştır. “Çok soru soran çok cevap alır.” Haldun Taner’in sözleriyle bitirelim: “Weyrauch’ın her zaman için geçerli evrensel konulara yöneldiği görülüyor (...) Denilebilir ki Weyrauch’ın bütün yazıları okur ile diyalog kurmak, onları uyarmak, onlara yararlı olmak için yazılmıştır.” İşaret Dili/ Wolfgang Weyrauch/ Çeviren: Kâmuran Şipal/ Cem Yayınevi/ 192 s. CUMHURİYET KİTAP SAYI 1106 CUMH