29 Nisan 2024 Pazartesi English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

Zülfü Livaneli ‘Serenad’ta ortak acıların ve hüzünlü bir aşkın izini sürüyor Nadasa bırakılmış yakın tarihin kozmik odasında birey birey keşiflerin, birbirlerine elektrik gibi çarpan Maya ve Max’in öyküsü. Suskunlukların, sırların, ortak acı ve çöküşlerin muhasebesi. Sonsuza dek değişmenin ve mazideki hüzünlü bir aşkın anlatımı. Zülfü Livaneli’yle yeni romanı Serenad‘ı konuştuk. durulan bir nokta da bu. Birçok tarafın kabahati var bu algıda, çünkü mesele hep çatışmaya yönelik ve tek taraflı konuyor. Şöyle bir algı var işte: “Türkler o kadar çok adam öldürdüler ki Ermenileri, Rumları, Kürtleri herkesi kesti.” Sanki böyle uzaydan terminatör insanlar geldi, herkesi öldürdü onun için de bunların konuşulmasını istemiyorlarmış gibi... Bu algı doğru değil. Bir romancı insana insan olarak bakar. İnsan ölçeğinden Ermeniye, Ruma, Kürt’e nasıl bakıyorsa Türk’e de öyle bakmak zorundayız. O dönem imparatorluk dağılırken ülkenin Müslüman Türk nüfusunun acı çekmediğini söyleyebilecek bir tek insan var mı? Korkunç acılardan geçilmiş. Şimdi bu kitapta Ermeni meselesinin yanında Kırım Türklerinin meselesini de koyunca savaşın acılarının yarattığı korkunç bir ortak çöküşe dikkat çekilmiş oluyor. Ülkemiz çökmüş. O zaman bizim ülkemiz, Ermenilerin ülkesi diye bir şey yok ki, o zaman ayrı değildik ki biz. Avram Galante’nin Bodrum Tarihi diye bir kitabı var, orada Bodrum’un nüfusunu da yazıyor o dönemlerde. Diyor ki işte üç bin küsur Müslüman var, iki bin küsur Rum, şu kadar Yahudi ve yabancılar diyor. Bu konsept ile bugünkü konsept çok farklı, onlar Osmanlı yurttaşları. Yani elçilik yapan, bakanlık yapan, Meclisi Mebusan’ın önemli bir kısmını oluşturan Osmanlı yurttaşları. Paşalar, generaller falan... Bu olayların ailelerde sır olarak kalmasının da nedeni kötü niyet değil... Değil tabii ki. Hepimiz kendi ailelerimizden biliyoruz. Mahvolmuş, yok edilmiş, bilinçle parçalanmış bir ülkeden son sığınak, kılıç artığı olarak Balkanlar’dan, Kafkasya’dan, Ortadoğu’dan kalkıp canını kurtarabilen, ölülerini geride bırakarak, mallarını geride bırakarak canlarını bu topraklara atmışlar. Burada ortak bir yaşam kuralım, bir devlet kuralım demişler. Yok oluştan tekrar bir var oluş. Yangın geçirmiş bir konağın içine çadır kurmak gibi bir şey. O zaman da sürekli o acılarla ve o öfkelerle yaşayamıyorsunuz. “Sen onu kestin, sen bunu kestin” diye yaşanamaz. “DEVLETLER SUÇ İŞLEMEYE MEYİLLİ, HER AN İŞLEYEBİLİR” Çocuklarını da öyle yetiştirmek istemiyorlar... “Toplum olarak, sessiz bir sözleşmeyle susma kararı alınmış, yaşananlar genç kuşaklara aktarılmamıştı. Bunun iyi yönü hiç kimseye düşman olmadan yetiştirilmiştik. Kötü yönü ise geçmişimiz konusunda korkunç bir cehalet sahibi olmaktı” diyor Maya... Evet ve herkese yeni bir başlangıç olmalı duygusu. Mesela ağır bir trafik kazası geçirmiş ve iki çocuk, bir büyüğü kaybetmiş bir ailenin kalan kısmı, o yas döneminden sonra bir nevi hayata yeniden başlamak ister yani. Her gün o korkunç olay konuşularak yaşanamaz ki. Bunu böyle anladığımız zaman bence kendini Türk milliyetçisi ilan eden de, Ermeni katliamının hesabının sorulmasını isteyen de, Rum da, Kürt de herkes burada birleşebilir. Çünkü doğru perspektif insan olarak bakmak. Önüne hiçbir sıfat koymadan insana, insan acılarına baktığımız zaman o noktada birleşebiliriz, bu roman da bunu yapmaya ¥ çalışıyor. Savaşın, özellikle 1977 Ë Gamze AKDEMİR lbette çok açık etmeden romanın katmanlarını açarak başlayalım söyleşimize... Genel çerçevede, MayaProf. Max, ülkeleryakın tarihler, devletbirey boyutları denilebilir. Burada da olaylar Maya’nın yaşadıkları ve profesörden öğrendikleri dolayısıyla hem kendisinin hem de profesörün dönüşümü çerçevesinde gelişiyor. Birbirini hiç tanımayan, hiçbir şekilde aynı çevrelere ait olmayan iki insan karşılıklı hikâyelerini keşfediyor. Binbir Gece Masalları’ndan beri bunun çok ilginç bir teknik olduğunu düşünürüm edebiyatta. Bugünden başlayıp, gerilere gidip bir yerden itibaren düğümleri çöze çöze gelen romantikliğini çok severim. Serenad’ta da Maya ve Profesör Max çevresinde gelişen benzer bir doku mevcut. Günümüz kısmı Türkiye’nin 2001 krizi sırasında geçiyorsa da Maya’nın aile kökenleri dolayısıyla Mavi Alay meselesi, Ermeni meselesi; profesörün geçmişi dolayısıyla İkinci Dünya Savaşı, Nazi kampları, Nazilerden kaçarak Türkiye’ye gelen Yahudi profesörler, Struma gemisi gibi çeşitli olaylar ve düğümler karışıyor işin içine. Benim romanlarımda insanlar daha çok çevreleriyle, yaşadıkları toplumla birlikte var oluyor. Toplumsal olayların içine kişileri yerleştirmeyi seviyorum. Bir Kedi, Bir Ölüm, Bir Adam romanımın başına Victor Hugo’nun bir sözünü almıştım: “Yanardağlar nasıl taşları fırlatırsa sosyal hareketler de insanları öyle fırlatır.” İnsanlar politikayla ilgilenmese bile politika onlarla ilgileniyor ve hayatlarını parçalıyor. Dolayısıyla bir Doktor Jivago romanında olduğu gibi mesela, büyük altüst oluşların içindeki insan hikâyeleri çok ilgimi çekiyor. “BİR ROMANCI İNSANA İNSAN OLARAK BAKAR” Serenad’a öte yandan bir aşk romanı da denilebilir. Denilebilir fakat yine de biraz geri durmaya çalıştım çünkü aşk romanı denilince farklı beklentiler oluşuyor. Bir aşka tanık olmak halini, o yapıyı seviyorum. Kahraman doğrudan doğruya bir aşk yaşamaz ama bir aşkın tanığı olur, bu dolaylı olarak onu etkiler, değiştirir. Rahmetli dostum Cengiz Aytmatov’un Cemile’si buna çok güzel bir örnektir. Bir çocuk, bir aşkın tanığıdır. Bu romanımda da Maya büyük ve hazin bir aşSAYFA 10 28 NİSAN E ‘Çoklu kimlikler çağındayız’ kın izini sürüyor. Prof. Maximillian Wagner, seksen yedi yaşında, Bavyeralı, Ari bir Alman ama ABD’de yaşıyor. Ömrünce Yahudi Nadia’yı derin bir aşkla sevmiş, hazin bir sonla ayrılmışlar. Yahudi sığınmacıları taşıyan Struma gemisinde görebiliyor Nadia’yı en son. Profesörün Nadia’ya serenadı, hüznün en yalın haliyle kalbinden sökülüyor adeta. Favori karakteriniz Max ama bu seziliyor. Doğru. Gıcık olduğunuz, didiştiğiniz karakterler de var. Olmaz mı? Mesela üniversitedeki bazı karakterler var, Maya’ya kötülük yapan. İki tane şoför var ben onlardan İlyas’ı çok sevmeme rağmen Süleyman kötüdür. Kurnaz, önyargılı ve dedikoducudur. Öyle çıkarcı, sığ bir adam ki... Onu sevmiyorum. Türkiye’de her ailenin sırları vardır diyor Maya. Kendi kökenlerini iyice araştırdığında anneannesinin Kırımlı olduğunu ve Ruslardan canını zor kurtardığını öğreniyor. Babaannesinin anne ve babasının Ermeni olduğunu ve öldürüldüğünü öğreniyor ve iç içe kimlikler konusu... Bilenenler, bilinmeyenler, hasır altı edilenler var. Tabii iç içe kimlikler yaşıyor, empati kuruyor, özdeşleşiyor. Profesörün öyküsüne dahil oldukça kendi geçmişini de keşfediyor. Birbirini tanımayan Türk, Yahudi ve Ermeni üç kadın yerine koyuyor kendini. Ayşe oluyor, Nadia oluyor, Mari oluyor... Galiba dünyanın geldiği nokta da bu. Geçenlerde New York’ta Birleşmiş Milletler’de yaptığım konuşmada da ifade ettim, artık çoklu kimlikler çağındayız. Kimlik meselesi bugün dünyanın en önemli meselesi. Bunu tek kimliğe bağlamak çabasında çok başarısız kalınır dünyada, Türkiye’de ise hiçbir şekilde kalkışamayız böyle bir şeye. Köken, cinsiyet, meslek, ideolojik, inanç ya da siyasi görüş aidiyeti gibi çok çeşitli aidiyetler içinde yaşamayı artık öğrenmemiz lazım. Bu dünya için de böyle. Pür aidiyetler kalmadı. Bu olumlu anlamda milliyetçiliğe aykırı bir şey de değil. Çünkü biz bir millet oluşturmuşuz. Meclis’teyken 301’e karşı verdiğim önergede tamamen bunun üstünde durmuştum, gerekçelendirmiştim. Türk ulusu dediğiniz zaman anayasal bir tarif bu. Mustafa Kemal’in tarifi nedir? “Türkiye Cumhuriyeti’ni kuran Türkiye halkına Türk milleti denir.” Bu hepimiz çeşitli kökenlerden geldik ama burada bir millet kurduk demektir. Millet kavramı modern bir kavram. Ama eğer kalkıp da ırka indirgenirse bu bambaşka yerlere gider. “Önüne hiçbir sıfat koymadan insana, insan acılarına Yakın tarihe tu kaka yapmak, baktığımız zaman o noktada birleşebiliriz, bu roman da bunu yapmaya çalışıyor” diyor Livaneli. o suskunluk... Romanda üzerinde ¥ Os sür Harbi’n kadar g mahvet mı? He unutuld talığı ne dikten ırkçılık yoruz, o ruz ki S Hüküm tabii. A Partisi’ şanır ki gün his bilir, po olan ge Kendim tiğim za aynı de düşünc nemler birini y Ask beyi ile bir diğe Tab mesleki rün biç Bazı şey la eski k iki üç y “Biz Kü karlara onu sah şimdi ö Türk o gelmiş da olab bir gen 2011 CUMHURİYET KİTAP SAYI 1106 CUMH
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle