27 Kasım 2024 Çarşamba English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

Aşkın romanı ve Malina Ingeborg Bachman’ın iç dünyası Bachmann ile Paul Celan’ın Kalp Zamanı adıyla yayımlanan mektuplaşmalarını okuyunca Malina romanın arkasındaki “özel hayat bilgisi”ni daha iyi anlıyor okur. Bu iki büyük şair arasındaki aşk; iki yaratıcı insanın, iki kırılgan kalbin, iki huzursuz ruhun zorlu hikâyesi. Aşk, ayrılık, bir mektup için yalvarmalar, yeni ilişkiler, bu ilişkilere rağmen süren dostluk ve dayanışmaya doğru ilerliyoruz. ? Türey KÖSE er okurun zamanla kişisel bir “kanon”u oluşur. Bu listeye “aldığınız, seçtiğiniz” kitaplara belli aralıklarla hep yeniden dönersiniz. Malina, benim kanonumun ilk sıralarında yer alan kitaplardan. Son dönemde deprem vesilesiyle gündelik hayattaki faşizmi tartışırken “Faşizm atılan ilk bombalarla başlamaz, insanlar arasındaki ilişkilerde başlar” diyen İngeborg Bachmann’ı anımsadım ve yeniden Malina’yı okumaya başladım. Sonra iki büyük şairin Bachmann ve Paul Celan’ın Kalp Zamanı adıyla yayımlanan mektuplarını okudum. Bir kez de Kalp Zamanı‘ndan Malina’ya baktım... “ÖLÜM TÜRLERİ” Avusturyalı yazar İngeborg Bachmann’ın Malina romanı, ilk kez 1971’de yayımlandı. Bir “şair”in kaleminden farklı bir duyarlılığın, yeni bir algılama biçiminin, derin bir kavrayışın romanı olan bu kitap 40 yaşına girerken çoktan Avrupa romanının “klasikleri” arasına karıştı. Malina, bir “ölüm türü olarak aşk”ın romanı. Cinsellikten, gündelik hayatın ödüllerinden, cezalarından, oyunlarından uzak bir aşkın sayıklamaları. Mutlak aşkın, katışıksız acının, hayatı becerememenin, bir yazgı gibi gelen yıkımın, kitabın çevirmeni Ahmet Cemal’in ifadesiyle “günlük cinayetlerin romanı.” Aynı zamanda kişilik bölünmesinin, kişiliğin kadın ve erkek yanlarının çarpışması, çatışması ve bu savaşta “kadın” yanın yıkımının adı konmamış bir cinayete kurban gitmesinin romanı. Malina, Bachmann’ın “Ölüm Türleri” ana başlığı altında yazmayı düşündüğü bir dizi romanın da tamamlanabilmiş ilk ve tek bölümü. Romanın kahramanları kadın Ben, onun erkek kişiliği Malina ve sevgilisi İvan. Mekân, Viyana. Bachmann’ın bilinç akışı tekniğiyle yazdığı bu kitapta gündelik yaşamda neredeyse hiçbir şey “olmuyor”. Bir öykü yok; “olupbitenler”, “incinmeler”, “yaralanmalar”, “cinayetler” Ben’in “içinde” yaşanıyor. Herhangi bir ad konmamış anlatıcı kadın Ben’in içi bir “savaş arenası.” Bu “arena”da Ben’in hem Malina, hem de İvan’la yaşadığı kırılmalar, incinmeler, yaralanmalar hayat içinde “ölüm türleri” çeşitlemesi. Kış cinayetleri, yaz cinayetleri, sabah cinayetleri, akşam cinayetleri , telefon cinayetleri, bakış cinayetleri, kayıtsızlık cinayetleri, SAYFA 8 ? H sözcük cinayetleri “cinayetevleri”nde gösterimde... Kitabın ilk bölümü “İvan’la mutluluk”, ikinci bölümü “Üçüncü adam”, üçüncü bölüm “Son şeyler üzerine” başlığını taşıyor. “Uyuşturucu kullanmayan, kitapları kullanan” kadın kahraman, hayatı beceremediği gibi İvan’la aşkı da beceremiyor. İvan, “Bazen gerçekten yaşlı görünüyorsun. Daha çok gül, daha az oku, daha çok uyu, daha az düşün. Seni ihtiyarlatan yaptığın şey” diyor. Oysa Ben’in elinden başka türlüsü gelmiyor. “Dünyadan akıllı bir biçimde yararlanabilme yeteneği” yok, “adına toplum denen maskeli baloda boy gösteremiyor.” Kadın kahramanı “her anı parçalarken” roman da parça parça gelgitlerle ilerliyor. Altı çizili tümceler okurun yazara övgüsüyse, Bachmann’ın kitabında okurun kalemi elinden bırakmayacağını söyleyebiliriz. “İvan’ı düşünüyorum. Aşkı düşünüyorum. Damardan verilen gerçeği ve bunun etkisinin ne kadar kısa sürdüğünü. Bir sonraki, daha yüksek dozu.” Yazar, “becerikli erkek sevgililere” de inanmıyor. Aşkta kadın ve erkek bakışındaki umutsuz farklılığı şöyle anlatıyor: “Erkek için kadınları az düşünmek kolaydır, çünkü hastalıklı sistemi, hiç aksamayan bir sistemdir; erkek kendi kendini yineler, yinelemiştir, yineleyecektir. Kadınların ayaklarını öpmekten hoşlanıyorsa eğer, daha belki de elli kadının ayak larını öpecektir, o halde o anda ayaklarını öptürmekten hoşlanan bir yaratığı düşünmesine, onun yüzünden düşüncelere dalmasına gerek yoktur, o erkek böyle düşünecektir. Oysa, bir kadın şimdi sıranın kendi ayaklarına geldiği gerçeğiyle hesaplaşmak zorundadır (...) Birini gerçek anlamda bir mutsuzluğa sürüklediysen eğer, o zaman o da seni düşünecektir. Genelde ise erkeklerin çoğu kadınları mutsuz kılar ve bunda bir karşılıklılık yoktur, çünkü başımıza gelen doğal bir yıkımdır, erkeklerin hastalığından kaynaklanan, engellenmesi olanaksız doğal bir yıkım.” “KALP ZAMANI”NDAN MALİNA’YA BAKMAK Malina, “Kadınların erkeklerden daha mutsuz olduklarını savunmuyorsun herhalde” dediğinde, Ben şu karşılığı veriyor: “Hayır, tabii ki bunu savunmuyorum, benim tek söylediğim kadınların mutsuzluğunun, engellenmesi özellikle olanaksız ve tümüyle yararsız bir mutluluk olduğu, o kadar. Yalnızca mutsuzluğun türünden söz etmek istemiştim.” Romanda “Bir gün gelecek” diye bir ütopya da anlatılıyor. “Bir gün gelecek, insanların siyah ama altın gibi parlayan gözleri olacak; onlar güzelliği görecekler, pisliklerden arınmış ve tüm yüklerden kurtulmuş olacaklar, havalara yükselecekler, suların dibine inecekler , sıkıntılarını ve ellerinin nasır bağlamış olduğunu unutacaklar” benzeri cümlelerde gündelik hayattaki faşizme karşı bir umut yaratılmaya ya da çoktan ölmüş bir umut diriltilmeye çalışılıyor. Ancak daha sonra o günün de “aslında gelmeyeceği” ilan ediliyor. Nitekim, Bachmann kendisiyle yapılan bir söyleşide “Gelmeyecek ama yine de inanıyorum. Çünkü inanmazsam eğer, artık yazmam da olanaksızlaşır” der. Yazar, savaşta görme yetisini yitirenler adına konan bir ödülün verilişi sırasında yaptığı konuşmada da edebiyata bakışını “Yazarın görevi acıyı yadsımak, onun olmadığı yanılsamasını yaratmak, acının izlerini silmek olamaz. Tersine, yazar onu somutluğuyla benimsemek ve görebilelim diye bir kez daha somutlaştırmak zorundadır” diye özetler. Bachmann, acıların izlerini silen, silmeye çalışan yazarlardan Paul Celan değil; tersine yazarlık büyütecini acıların üzerine tutan, sözcükleriyle acıların altını çizen bir yazar... Bachmann bir söyleşide Malina’nın “tinsel, kurgu ürünü bir otobiyografi” olduğunu söylüyordu. Ancak, “otobiyografik” vurgusu İkinci Dünya Savaşı ve sonrasında dünyada olup bitenlerin Malina’da doğrudan yer bulduğunu düşündürmesin. Nitekim, yazar, kitabı faşizmi düşünerek mi yazdığı sorusuna şu yanıtı veriyordu: “Hayır, daha önce yazmıştım, faşizm nerede başlar sorusu üzerinde daha önce düşünmüştüm. Faşizm atılan ilk bombalarla başlamaz, her gazetede üzerinde bir şeyler yazılabilecek olan terörle de başlamaz. Faşizm, insanlar arasındaki ilişkilerde başlar, iki insan arasındaki ilişkide başlar... ve ben anlatmak istedim ki, savaş ve barış yoktur, hep savaş vardır.” İlknur Özdemir’in dilimize çevirdiği Kalp Zamanı’nda Bachmann, Celan’a “Benim için sen Hindistanlısın ya da daha da uzak, karanlık, kahverengi bir ülkeden; benim için çölsün sen, denizsin, sır olan her şeysin. Hâlâ hiçbir şey bilmiyorum senin hakkında ve bu yüzden senin için korkuyorum, bizlerin burada yaptığı herhangi bir şeyi yaptığını hayal edemiyorum.” diye seslenirken, Malina’daki Ben’in sesini duyar gibi olur okur ve sevdiğine mektup yazması için yalvardığı satırlar da Malina’daki bir kart, bir telefon beklenen çileli anlarısaatlerigünleri çağrıştırıyor. Acılar acılara, mutsuzluklar mutsuzluklara eklenirken Max Frisch’le ortak hayatlarının ilk sonbaharında “Önceki sonbahar, bu sonbaharla iç içe geçiyor” diyecektir Bachmann... Bu iki huzursuz ruh, birbirlerine değiyor, uzaklaşıyor, yeniden biraraya geliyor ve kopuyor. İnciniyorlar, incitiyorlar. Bachmann’a göre de yaşam “korkunç bir incinme.” Malina’daki kadın Ben, kişiliğinin erkek yanıyla da sevgilisiyle de barış içinde de savaşarak dabir arada yaşamayı beceremez ve duvardaki çatlağın içinde kaybolur. Kişiliğinin erkek, Malina yanı hayatta kalır. Roman, “Cinayetti” diye biter. Bachmann, görünüşte kansız, silahsız yeni bir cinayet türü anlatır... Bachmann, 1973’te Roma’da aşırı dozda uyku ilacı aldıktan sonra elinde yanık sigarayla uyuyakalınca çıkan yangın sonucu ölür. 47 yaşındadır. Celan da 1970’te 50 yaşındayken Seine nehrine atlayarak intihar eder. Bachmann ile Celan farklı “ölüm türleri” yoluyla, ateşle ve suyla ölümde buluştu. Bize dizeleri kaldı. “Ne yaptım ben/ geceyi dölledim/ başka geceler olabilirmiş gibi/ bu geceden daha gece” diyen Celan’ın dizeleri ve “Gelecek bir şey yok artık/ bir daha ilkbahar olmayacak/ herkese kehanetidir bin yıllık takvimlerin” diyen Bachmann’ın sesi... ? Malina/ Ingeborg Bachmann/Çeviren Ahmet Cemal/ YKY/ 304 s. Kalp Zamanı/ Paul Celan/ Çeviren: İlknur Özdemir/ Turkuvaz Kitap/ 336 s. 29 ARALIK 2011 CUMHURİYET KİTAP SAYI 1141 CUMH
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle