04 Mayıs 2024 Cumartesi English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

2011’de edebiyata bakış 2011: Fırsat buldukça okumadım Sığ kitapların çok sattığı, vasat kitapların ödüller kazandığı ve nitelikli kitapların ıskalandığı bir yılı daha idrak ettik. Bir önceki yıla oranla, daha nitelikli roman ve öyküler mi okuduk? Leyla Erbil’in altı yıl sonra başyapıt şiddetinde bir romanla dönmesi yılın edebiyat olayıydı. ? Selçuk ALTUN “Server Tanilli’nin Anısına” ubatta yayımlanan altıncı romanım Bizans Sultanı’na, geçen yılın Temmuzu’nda son noktasını koymuştum. Çölün yağmuru özlemesi örneği, ardından kana kana okumaya koyuldum. Romanımı on yedi ayda tamamlamıştım, en az bir on yedi ay, yeni bir kitap projesi üretmeme kararı aldım. Bizans Sultanı’nda absürd bir (b)eklenti var. Kült oyun yazarı Samuel Beckett’in verdiği ender bir ipucundan yola çıkarak; GODOT’nun, GOD (Tanrı) ile (idi)OT (Budala) sözcüklerinin symbiosis’i (karşılıklı etkileşim) olduğunu ileri sürdüm. Oyunun iki karakterinin duruşundan yola çıkıldığında Estragon Tanrı; Vladimir ise budalaydı. Bir diğer deyişle GODOT’nun geleceği yoktu; o iki kişiden mürekkepti ve zaten sahnedeydi. Onlar absürd makamında şakalaşırken izleyicilere de bir tuzak kuruyordu. Hürriyet’teki söyleşimde İhsan Yılmaz bu noktayı ön plana çıkardı; ertesi gün Milliyet’in ilk sayfasında haber oldu. Çevremdeki tiyatro akademisyenleri, Beckett uzmanı yazarlar bu savı ilk kez duymuşlardı, internet ortamında da tırsılacak bir veriye rastlamadım. Bir küresel şair ve sahafın kışkırtmasıyla görüşümü önde gelen Beckett vakıf ve enstitülerine, Beckett akademisyenlerine, onun mektuplarının editörlerine, onun ilk edebiyat ajansındaki bir üst yetkiliye öz bir mektupla ilettim. Daha başvuracağım uzman ve eleştirmenler var, yanıtlarını aldıktan sonra sonucu bir yazılı değerlendirmeyle Kitabistan’a arz edeceğim. Tepkilere bakıldığında, bir Türk yazarın (?) dünya edebiyat ve tiyatro tarihine, bir dip not düşürmek üzere olduğu iddia edilebilir. Bizans Sultanı önümüzdeki yıl AngloAmerikan arenasında yayımlanırsa alacağım tepkiyi de merak ediyorum. Ayda bir Cumhuriyet Kitap’ta sözümü esirgemeden yazdığım KİTAP İÇİN’ler altıncı yılında 2650. maddesine ulaştı. Yazdıkça elim açılıyor ve kaçıncı maddede duracağımı kestiremiyorum. Sahaf ganimeti açısından oldukça bereketli bir yıldı. Sahafistan’ın en önemli yapıtlarından birini emanetime aldım. (Öncü şiir kitabı Garip’in ilk baskısını (1941), üç şairi Orhan Veli, Oktay Rifat ve Melih Cevdet alt alta çakır keyf makamında Şevket Rado’ya SAYFA 10 ? 29 ARALIK mini daha etkin izlemek için, Kütüphaneler Birliği’nin aylık yayın organı Booklist’e de abone oldum. Okuma listeme aldığım nice İngilizce kitap, yılın son çeyreğine aitti. İlgilisine tüyo listemi sunarken Don Delillo’dan, The Angel Esmeralda / Paul Russell’den, The Unreal Life Of Sergey Nabokov (Vladimir Nabokov’un bir Nazi temerküz kampında ölen eşcinsel kardeşinin yaşamöyküsü) / John Updike’dan, Higher Gossip / Martin Gayford’tan, A Bigger Message (Usta ressam David Hockney ile söyleşi silsilesi) / Richard Bradford’tan Martin Amis – The Biography / Haruki Murakami’den 1Q84 ile Aharon Appelfeld’ten Until the Dawn’s Light’a henüz başlayamamış olmanın stresini (y)aşıyordum. Murakami’nin üç kitap ve 1289 sayfadan mürekkep romanına ABD’de yapılan yoğun reklam kampanyasından önce bir yazar adayı olarak utandım. Kitap derhal çok satanlar listesinin ikinciliğine yerleşirken eleştirmenlerden karmaşık tepkiler aldı. Tüm yazdıklarını okuduğum Appelfeld’ın yıl içinde İngilizcesi çıkan romanını, konusunun iç karartıcılığı yüzünden elime almayı erteliyorum. Bu yıl kitabı çıkmayan ama tüm yapıtları okunası iki yazar keşfettim; James Salter (doğ.1925) ile Javier Cercas (doğ. 1962). 2011 ürünü veya o yıl İngilizceye çevrilen kitaplardan okunma sırasına göre 15 öneri tablo 2’de... ? Ş imzalamışlardı.) Edebiyata, edebiyatçı ve edebiyatçı adaylarına desteklerim sürdü. Avrupa’da öykü ödülüne sponsor olduğum bir dergi, ödülün adına soyadımı ekleyerek beni duygulandırdı. *** Sığ kitapların çok sattığı, vasat kitapların ödüller kazandığı ve nitelikli kitapların ıskalandığı bir yılı daha idrak ettik. Bir önceki yıla oranla, daha nitelikli roman ve öyküler mi okuduk? Leyla Erbil’in altı yıl sonra başyapıt şiddetinde bir romanla dönmesi yılın edebiyat olayıydı. Kurmaca dışı kitaplara ilgi giderek artıyor. Çeviri kitaplarda güncel ihmal edilmedi; Umberto Eco’nun abartılan Prag Mezarlığı’nı İngilizcesinden önce okumak mümkündü. Şiirde bir sessizlik mi vardı? Usta şairler ve gözde gençler(im)in ürün vermediği bir yıldı. Şairler tuhaf nedenlerle sürtüşürken, o en kuvvetli şiir akımının kült kitabı Garip’in yayımlanışının 70., Cemal Süreya’nın 80. doğum yıldönümünü anımsayan çıkmadı. Başta Leyla Erbil, İbrahim Yıldırım ve Barış Bıçakçı’nın romanları olmak üzere, edebi ürünler hakkıyla irdelenmedi; eleştiride nitelik ve nicelik sorunları artıyor. Bastıkları kitabın parasını sözde yazarından alan adları kinayeli yayınevlerinin kitaplarına rastlamaz oldum. Ya yınevi sayısı anlamsızca artarken kitabevi raflarında bir artış söz konusu olamıyor. O zaman çok satanlar dışında, kitapların raflarda bekleme süresi de kısalıyor. Yıl sonu itibarıyla okuma serüvenimden tüyolar verdiğim işbu yazılara 1990’ların hangi yılında başladığımı unuttum. Ben yılın en iyi kitaplarını seçmiyor, okuduklarım arasından, “nitelikli” okura öneriler sunuyorum. Bir yanlış anlamaya yer vermemek için de onları okunma sırasına göre listeliyorum. 2011’in on tüyosu tablo 1’de... *** Amerikan edebiyat arenasının takvi Tablo 1 Başlığı, Dünyanın Sonundaki Yer diye çevrilebilecek yapıt benim için yılın en doyurucu yabancı romanıydı. Senelerce senelerce evvel sohbet ettiğim Portekizli bir bibliyofil, Antunes’i Saramago’ya yeğlediğini vurgulamak için, “Nobel’i yanlış Portekizliye verdiler” demişti. Julian Barnes’ın kısa romanını, Booker ödülünü kazanmasına rağmen benimsedim. Andre Aciman’ın ataları İstanbul’dan İskenderiye’ye, Avrupa derken A.B.D.’ye yerleşti. O, Proust uzmanı bir profesör ve romanları gibi denemelerinde de Proust’tan esintiler vardı. Şiire İngilizce kitaplarla doydum. Ölümünden sonra küresel yazar mertebesine yükseltilen Roberto Bolano (19532003), şiirden daha fazla düzyazıya yoğunlaşmasına rağmen kendisini şair sayardı. Nedenini soranlara, çünkü okuduğum zaman, şiirlerimden daha az utanıyorum yanıtını anlamlı bulurum. Thomas E. Martinez’in (19342010) son romanı Purgatory’nin (Araf) açılış cümlesine imrenmiş olabilirim: “Emilia Dupuy öğle yemeği için girdiği Trudy Tuesday’da, otuz yıldır ölü bellediği kocası Simon Cardoso’ya rastladı.” *** Kütüphanecinin telefonu sabahın beşinde acı acı çalar: Telefondaki Ses: Kütüphane ne zaman açılacak? Kütüphaneci : Sabah dokuzda. Telefondaki Ses : Ne, saat dokuzda mı? Kütüphaneci: Kütüphane’ye girmek için dört saat daha bekleyemez misiniz? Telefondaki Ses: Ben girmek için değil çıkmak için soruyorum. Dün gece beni içerde unutmuşsunuz da. (Kitap okumak yetmiyor, yeterli sayıda ve doğru kitaplar okunacak; aksi istikamet, Sığlıkistan nam kıyamet.) ? Tablo 2 2011 CUMHURİYET KİTAP SAYI 1141 CUMH
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle