27 Kasım 2024 Çarşamba English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

D Ö eğinmeler MUSTAFA ŞERİF ONARAN 25. ölüm yılında lümü üzerinden 25 yıl geçmiş olmasına karşın bir yazarın aranması, okunuyor olması onun ölmediği anlamına gelmelidir. Haldun Taner’e de bu gözle bakmalıyız. O kültür birikimini, bilgiçlik taslıyor izlenimi bırakmayan bir ince mizahla örttüğü için, bir düşün ötesinden baktığı gerçekler daha inandırıcı bir izlenim bırakıyor. ürkmeseydi zincirleme kazaya neden olmayacaktı. Artin’in arabası, atı çiğnememek için birdenbire duran tramvaya çarpamayacak, yetişemediği ihaleyi kaybetmeyecek, Süheyl Erbil yıllardır özlemini çektiği Serap’la karşılaşmayacak, İstanbul’da bir beygirin yol açtığı kaza Brezilya’daki iş çevrelerini etkilemeyecekti. Yaşamanın anlamsız akışı içinde bizi nasıl bir yazgının beklediğini bilemeyiz. Zaman kavramının göreceliğini biliriz de, zamanı anbean yaşamanın gizlerini sezemeyiz. İçindeki saatin sesini duyan, “Onikiye Bir Var” diyecek kadar şaşmaz bir ölçüyle zamanı bilen öykü kahramanı hayatı şöyle yorumluyor: “Yaşama, bir kurulma ve çözülme, bir dolma ve boşalmadan başka ne? Yaşlılıkta ölen, kurgusu biten; gençlikte ölen zembereği bozulan...” Ama zamanın akışını artık duymuyorsanız kendinizi ölmüş mü sayacaksınız? Haldun Taner roman yazmasa da kimi öyküleri bir roman boyutu kazanabilir. “Ayışığında Çalışkur”a bu gözle bakılabilir. Kapıcı dairesinden terasa doğru her katta oturan kiracıların ayrı bir öyküsü vardır. Kocası hapse düşen Saime’ye bekçi Zülfikar Çalışkur Aparmanının kapıcılığını bulmuştur. Zülfikar, Orhan Kemal’in Murtaza’sını çağrıştıran bir bekçidir ama, Saime’yle gönül ilişkisi içindedir. İşadamı Dündar nahiye müdürünün cipini rüşvet fiatına alacaktır. Erdal, kız arkadaşıyla sevişmelerini filme çekmiş, arkadaşı Vural’la seyrediyor. Erdal’ın büyükbabası dikizcidir. Mambo Cemil baldızı Sevim’le gönül ilişkisi içindedir. Bir başka katta Beyhan’ın yaş günü kutlanıyor. Geniş bir topluluk. İçkiden, dedikodu Haldun Taner dan geçilmiyor. Dr. Epkem kürtajcı, avukat Kâmil giderleri şişiren bir vurguncu. Bir yanda poker oynanır. Erdal’ın büyükbabasında teşhircilik de var mı? Çalışkur Apartmanının yanındaki inşaatta işçi Nuri ile sevgilisi Melahat evlilik hayalleri kurar. Evlenince Nuri Melahat’ı çalıştırmayacaktır. Derken bekçi Zülfikar onları öpüşüyorlar diye karakola götürür. İşgüzar bir davranış içindedir. Çalışkur apartmanında bir araya toplanan bu bozuk düzene doğal olaylar gözüyle bakılabilir mi? Çok bilmiş bir eleştirmenin, değişik kuruluşların, okurların tepkisini göz önüne alan yazar öyküyü yeniden kaleme alır. Herkesin isteğine göre düzeltilen öyküde olaylar tersyüz olur. İşçi ile sevgilisi kötü kişi, öteki ilişkiler temiz birlikteliklere dönüşür. Öykü de gülünesi, yavan bir hale gelir. Yaşamanın içinde savrulup duran insanlara bir ayna tutan Haldun Taner, gizlenmekle kendimizden kurtulamayacağımızı anımsatıyor. TİYATRODA YENİ ANLAYIŞLAR Romana bile bir büyük deneme gözüyle bakılabilir. Haldun Taner’in çalışmalarını da bir deneme anlayışıyla değerlendirecek olursak, topluma bir ayna tutarken yaşamayı da yorumlamak istiyor. Kuşkusuz o önce öykücüdür. Ama yazdığı oyunlar öykülerinden daha etkili olmuştur. Tiyatroyu üç duvarlı dünya olarak görmeye alışmışız. Haldun Taner’in ilk dönem oyunları: Günün Adamı, Dışardakiler, Fazilet Eczanesi, Huzur Çıkmazı bu geleneği sürdürür. Brecht ile etkisini sürdüren epik tiyatro; zaman, yer, konu birliği anlayışını değiştirerek tiyatronun duvarlarını yıkmaya başlamış, olayları dizgisel bir kurgu içinde anlatmıştır. Haldun Taner “Keşanlı Ali Destanı”yla bu yolu açmış, “Sersem Kocanın Kurnaz Karısı” ile devam etmiştir. Ama bizim ortaoyun geleneğimizde de tiyatronun duvarları yıkılmıştır. Haldun Taner tiyatrosunun üçüncü evresi; “Devekuşu Kabare Tiyatrosu”nu kurarak; “Vatan Kurtaran Şaban”la başlayan yeni bir anlayışla oyuncuyla seyirciyi bütünleştirmesidir. Bir yazarın özlemi okurları, seyircileriyle bütünleşmek değil midir? Haldun Taner yazdığı oyunlarla bu özlemi büyük ölçüde gideren bir yazar olmuştur. KABARE SANATÇILARI Bir yazar yazdığı oyunlarla, öykülerle, denemelerle yaşamanın akışına, o akış içindeki insana kendine özgü bir yorumla bakmak ister. Haldun Taner’in bakışı gülümseyen bir bakıştır. Ama oyunlarındaki bakışı yanlız ona özgü bir bakış saymak doğru olur mu? Devekuşu Kabare Tiyatrosu’nda Metin Akpınar, Zeki Alasya, Ahmet Özhan gibi oyuncularla birliktedir. Oyun onların yorumuyla bir başka ivme kazanır. Belki yeniden yazılır, yeniden yaratılır. Bu bakımdan bir oyuna yalnız yazarın eseri gözüyle bakmak yeterli olmaz. Sahneye koyanın da bir görüşü, bir yorumu vardır. Sahne düzeni, ışık düzeni oyuna yeni boyutlar katar. Artık o yalnız yazarın yazdığı bir oyun değildir. Yazar oyuncuya yol gösterirken oyuncu da oyuna derinlik kazandırır, yazarın ufkunu genişletir. Haldun Taner gibi, yaşamanın akışıyla insana ince bir mizahla bakmasını bilen bir yazar, en acınası durumları bile bağışlamamıza, hoşgörüyle karşılamamıza olanak sağlar. İster öykü olsun, ister oyun, ister deneme; insana bakarken bize görmeyi öğreten bir edebiyatçıdır Haldun Taner. KAHRAMANLARINI YAŞAMAK Nice yazarın yaşama serüveni doğumu ile ölümü arasındaki o kısa çizgide özetlenir. Haldun Taner 16 Mart 1915’te İstanbul’da doğdu, 7 Mayıs 1986’da İstanbul’da öldü. Bu 71 yıllık yaşama serüveni; yazarak öğrenme, öğrenerek yazma çabası içinde geçti. Bütün bildiklerini okurlarıyla paylaşmanın mutluluğunu yaşadı. Kendini önemsemeyen, yazdıklarının gerisinde durduğu bir gülümsemeyle sahte değerlerin ipini pazara çıkarmasını bildi. O gülümsemenin arkasında gelişen bir yergi edebiyatı vardı. Belki de bizdeki epik tiyatronun ilk örneği sayılan “Keşanlı Ali Destanı”ndaki gecekondu kahramanı, heyheylenen kabadayılara başkaldırırken yenilse de, halkın gözdesi olmayı sürdürecektir. Haldun Taner gibi bir yazar kişileriyle özdeşleşmese o oyun kahramanlarını nasıl canlandıracaktı? Gecekondudaki Zilha’yı oynayan Gülriz Sururi, Sineklidağ gecekondusundaki 30 ayrı kişiyi tek tek oynamasaydı, Haldun Taner’in onları canlandıramayacağını söylemişti. Bir yazar öykülerinde, oyunlarında, denemelerinde inandığı gerçekleri yaşadıkça, başkalarına da yaşatabilir. Haldun Taner bu gerçeğin izini sürmeseydi adı anılır mıydı? Onu yeniden okurken kendimizle ödeşmenin gizlerine varmalıyız. O zaman okurlarıyla, seyircileriyle bütünleşen bu yazarı daha iyi anlayacağız... ? Bu sayfayla iletişim kurabilmek için dergilerinizi ve kitaplarınızı aşağıdaki adrese gönderiniz: Yayıncılığın en önemli kurallarından biri de, yılların gerisinde kalan bir yazarın kitaplarını okurların ilgisine sunabilmektir. Haldun Taner’in bütün kitaplarını yayımlayan Bilgi Yayınevi, sürekli olarak okurun ilgisine sunduğu için anısını canlı tutuyor. Haldun Taner’i anmak yetmez. Onu okurken yeniden keşfetmenin bilincine de varmış olacağız. Haldun Taner’den sonra öykücülüğümüz yeni boyutlar kazandı. Ama onu okumadan, onun gözüyle yaşamanın akışına, insanlara bakmadan bu değişimi değerlendirmek de kolay olmaz. Kazandığı bunca ödülü sayıp dökmek de gerekmez. Bunları geçip onun öykülerindeki dünyayı tanımak, böylece asıl Haldun Taner’i tanımak gerekir. ALAYSAMALI BİR BAKIŞ Öyküleri, oyunları, köşe yazıları, anıları, gezileri, “ölesi olmayan canları” anlatması hep bir deneme tadı taşır. Neden “Devekuşuna Mektuplar”? Neden “Devekuşu Tiyatrosu”? Devekuşu başını kuma gömmüş de, “Beni kimse görmüyor” dediği için mi? O kimsenin kendini görmediği kişiler için mi yazıyor Haldun Taner? Onlar kendi aldırmazlığı içinde olsa bile, bize onları anlatan bir öykücü var. Bir atın, bir köpeğin, bir kedinin gözüyle de dünyaya bakılabilir. Bir başka gözle bakınca düşsel bir gerçekle karşılaşırız. Artık o bizim bildiğimiz gerçek değildir. Öykünün, oyunun, denemenin gerçeğidir. Haldun Taner’in gerçeğe bakışında bir olay öykücüsünün kurgusu var mı? Birkaç örnek üzerinde durarak bu gerçeğin boyutlarını anlamaya çalışmalı. ZENGİN BİR ÖYKÜ DÜNYASI “Kelebek etkisi” sözünü geniş anlamıyla yorumlamak gerek. Bir yerde kelebeğin kanat çırpması, bir başka yerde depreme yol açabilir. Sıradan bir olay; zincirleme olayların, nice beklenmedik serüvenlerin başlangıcıdır. “Şişhane’ye Yağmur Yağıyordu” öyküsündeki çöpçü beygiri Kalender öndeki arabanın boy aynasında kendini daha iri görüp SAYFA 22 ? 29 ARALIK Nice yazarın yaşama serüveni doğumu ile ölümü arasındaki o kısa çizgide özetlenir. Haldun Taner 16 Mart 1915’te İstanbul’da doğdu, 7 Mayıs 1986’da İstanbul’da öldü. Bu 71 yıllık yaşama serüveni; yazarak öğrenme, öğrenerek yazma çabası içinde geçti. Bütün bildiklerini okurlarıyla paylaşmanın mutluluğunu yaşadı. 2011 Mustafa Şerif Onaran Hekimköy Sitesi 20. Sok. No: 8 06800 ÜmitköyAnk. Tel.: (0312) 235 91 11236 23 46 CUMHURİYET KİTAP SAYI 1141
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle