08 Mayıs 2024 Çarşamba English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

Y eryüzü Kitaplığı CELÂL ÜSTER [email protected] “Polisiyenin ecesi”, doğumunun 120. yılında anılıyor Agatha Christie İstanbul’da imine göre, “polisiyenin ecesi”; kimine göre, “polisiyeye zekâ katan hanımefendi”. 15 Eylül’de Agatha Christie’nin 120. doğum yılı kutlanıyor. Kuşkusuz, öncelikle anayurdu İngiltere’de, doğduğu yerde, “İngiltere’nin Riviera’sı” diye bilinen Torquay’de. Ama pek çok kitabının yayımlandığı Türkiye’de de bir anma etkinliği düzenlenecek o gün. Christie’nin ülkemizdeki yayıncısı Altın Ki K taplar’ın düzenlediği etkinliğe, yazarın torunu Mathew Prichard ile Agatha Christie’nin Gizli Defterleri adlı kitabın yazarı John Curran katılacak. Agatha Christie’nin İstanbul’da da anılacak olması kuşkusuz anlamlı. İstanbul’un yazarın yaşamında azımsanmayacak bir yeri var. Bir zamanlar ünlü Pera Palas’ta kaldığı ve Doğu Ekspresi’nde Cinayet adlı romanının bir bölümünü burada kaleme aldığı söyleniyor. Uzun süredir onarımda olan Pera Palas’ın şu sıralar yeniden açılmış EŞEKARISI Dehşetengiz bir gazete başlığı! çtırma kutuyu, söyletme kötüyü” derler ya. Ben de, izleyenler bilir, arada sırada “Yeryüzü Kitaplığı”nda, “Dilini eşekarısı soksun” deyiminden esinlenen bu “Eşekarısı” kutusunu açıyor, sağda solda rastladığım dil yanlışlarına değiniyorum. Amacım, kimileri gibi dil zaptiyeliği yapmak, birilerinin yanlışlarını yüzlerine vurmak değil. İnsanoğlu, dil ile yalnızca konuşup yazmaz, aynı zamanda dil ile düşünür. Kimileyin, bir insanın dil ile yaptığı yanlışlar, dil ile devirdiği çamlar, onun düşünce yapısını yansıtır, ruh dünyasını açığa çıkarır. Beni ilgilendiren, işin bu yanı. Hemen söyleyeyim, böylesi dil sapkınlıklarına en çok gazetelerin spor sayfalarında rastlıyorum. Ama geçenlerde rastladığım bir başlık karşısında açıkçası dehşete kapıldım. Türkiye, 2010 Dünya Basketbol Şampiyonası’ndaki ilk maçını Fildişi Sahili ulusal takımıyla oynadı. Batı Afrika’daki bu kıyı ülkesinin adı, bizim basında nedense bir türlü doğru yazılamaz. Güneyde Atlas Okyanusu’na bakan bu ülkenin resmî adı, République de Côte d’Ivoire, yani Fildişi Sahili Cumhuriyeti. Diyeceğim, “Fildişi Sahilleri” değil, “Fildişi Sahili”. Başka bir deyişle, “çoğul” değil, “tekil”. Ülkemizin en önemli gazetelerinden biri, bu konuda yine sınıfta kaldı. TürkiyeFildişi Sahili karşılaşmasının haberinin verildiği 29 Ağustos 2010 günlü sayısında, ülkenin adını Fildişi Sahilleri diye verdi. Gazetenin bu maça ayrılan sayfasında, rakibimizin adı, hiç şaşmayan bir “tutarlılık”la Fildişi Sahilleri olarak geçiyordu. Kimileri böylesi yanlışları “bilgisizlik” ya da “umursamazlık” diye geçiştirebilir. Dahası, “Canım, ne önemi var, ha Fildişi Sahili, ha Fildişi Sahilleri!” diyenler de çıkabilir. Ama bana sorarsanız, bu tür yanlışlar, çoğu kez sıradan bir cahillikten değil, yabancıları, başka ulusları, “bizden olmayanlar”ı dışlamaktan, küçümsemekten, giderek aşağısamaktan kaynaklanır. Sözgelimi, bir İngiliz takımına yenik düştüğümüz bir ma “A çın ertesinde, İngiltere’de yayımlanan bir gazetenin “Turkey”nin aynı zamanda “hindi” anlamına gelmesinden yola çıkarak, “Hindiyi kızarttık” ya da “Hindinin tüylerini yolduk” diye başlık atması karşısında küplere bineriz. Ama yabancı bir ülkenin ya da sporcunun adını doğru yazma konusunda en küçük bir özen göstermeyiz. Gelelim, aynı gazetenin aynı sayfada attığı dehşetengiz başlığa! Fildişi Sahili basketbol takımını yendik ya, nal gibi bir başlık: “DİŞLERİNİ SÖKTÜK”!.. Terbiyem, bu başlığı gördüğümde ağzımdan çıkan “ünlem”leri burada yinelemeye müsait değil. Neresinden baksak, hastalıklı bir başlık! Başlığı okuyunca, John Schlesinger’ın 1976’da çevirdiği “Maratoncu” adlı filmin o belleklerden çıkmayan sahnesi geldi aklıma. AuschwitzBirkenau toplama kampında tutuklulara uyguladığı acı verici ölümcül deneylerle tanınan Alman hekim Josef Mengele’yi çağrıştıran diş hekimi Dr. Christian Szell’in (Laurence Olivier oynuyordu), Babe Levy’ye (Dustin Hoffman oynuyordu) işkence yaptığı sahne. Dr. Szell, hiç anestezi yapmadan, Babe’in dişlerini oyuyordu tek tek. Evet, dişleri oymak ya da sökmek apaçık bir işkencedir. İkincisi, herkesin bildiği gibi, doğal yaşam ortamlarının yok edilmesinin yanı sıra fildişi nedeniyle avlanmaları sonucunda fillerin soyları tükenmeye yüz tutmuş, fildişi ticareti için yasak avlanmalar özellikle Afrika fillerinin sayısının büyük ölçüde azalmasına yol açmıştır. Açıkçası, fillerin “dişlerinin sökülmesi” bugün Afrika’nın pek çok yerinde suçtur. Bu yüzden, filler özel alanlarda korumaya alınmıştır. Üçüncüsü, böylesi bir başlık, açıkça, sporda bağnazlığı ve şiddeti körüklemekle kalmamakta, maç yapılan takımı rakip olarak değil, düşman olarak görmeyi dürtüklemektedir. Evet, “DİŞLERİNİ SÖKTÜK”, neresinden baksak, yüreklere dehşet salan bir başlık! Ama asıl merak edilmesi gereken, bu başlığı atan kişi ya da kişilerin nasıl bir “ruh hali” içinde olduğu! Tanrı hepimizi “diş sökenler”den korusun!.. ? olması da, Agatha Christie anmasına ayrı bir tat katabilir. “Polisiyenin ecesi”nin dağarında, seksen roman ve öykü kitabının yanı sıra on dokuz da oyun var. Guinness Rekorlar Kitabı’na bakılırsa, kutsal kitaplar ve Shakespeare bir yana, dünyanın en çok okunan yazarlarının başında geliyor Christie. Kitaplarının yaklaşık iki milyar sattığı tahmin ediliyor. Harry Potter kitaplarının iki yüz yetmiş milyon sattığı düşünülecek olursa, bu rakam daha bir anlam kazanabilir. Christie, aynı zamanda, dünyanın en çok çevrilen yazarlarından; yapıtları yetmişten fazla dile çevrilmiş. AMATÖR HAFİYE Bu arada, Torquay’deki kutlamalar bir başka yıldönümüne daha tanık olacak. Christie’nin iki özgün karakterinden biri olan Miss Jane Marple, bazı öykülerde göründükten sonra, ilk kez Murder at the Vicarage (Papaz Evinde Cinayet) adlı romanda ortaya çıkmıştı. Yazarın “amatör hafiyesi”, evde kalmış yaşlı kız Miss Marple’ın ilk kez tüm boyutlarıyla betimlendiği bu roman 1930 yılında yayımlanmıştı. Öğrendiğimiz kadarıyla, Torquay’deki kutlamalarda, bundan tam seksen yıl önce “dünyaya gelen” Miss Marple da anılacak. Ama “küçük gri hücreleri”yle Hercule Poirot, Christie’nin dünya edebiyatına armağan ettiği en ilginç dedektif olsa gerek. Zarafete, güzelliğe düşkünlüğü, hastalık ölçüsündeki dakikliği ve eksantrik tavırlarıyla yerel polisler tarafından sık sık küçümsenip alaya alınan Poirot, her zaman son sözü söyleyendir. Ulaşacağı popülerliğin boyutlarını Agatha Christie’nin bile kestiremediği Poirot, Doğu Ekspresi’nde Cinayet, Roger Ackroyd Cinayeti ve Nil’de Ölüm başta olmak üzere otuz üç roman ve elli dört kısa öykünün ölümsüz kahramanı olarak çıkmıştır okurlarının karşısına. 1920’de yayımlanan ilk romanından bu yana, doksan yıldır polisiye meraklılarına büyük keyifler yaşatmakla kalmayan, her ülkedeki yayıncılarına da büyük paralar kazandıran Agatha Christie, polisiye edebiyatında vurdu kırdılı eylemin egemenliğine son verip düşünceyi ve zekâyı tahta oturtmakla kalmamış, bu tür içinde iyi edebiyat yapılabileceğini de kanıtlamıştır. Yapıtlarının dilimizdeki çevirileri, onun incelikli edebiyat düzeyini ne yazık ki tam olarak yansıtamasa da… ? SAYFA 6 CUMHURİYET KİTAP SAYI 1073
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle