07 Mayıs 2024 Salı English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

¥ sonucu tutuklanıp işkence görmelerden, intihar süsü verilen cinayetlerden söz edilir. Tabii bunların hepsi roman kişilerinin hayatları anlatılırken değinilen konular olarak yer alır. Burada babaerkeklikdevlet ile oğuldişilikvatandaş olmak birbiriyle özdeş kavramlar olarak geliştirilir. Le, kendi durumunun farkındadır. Onun kendisi hakkında söylediği şu sözler aslında romanın hedeflediği ya da başardığı şeyi de ifade eder: “Hastaydım ben, ussal açıdan iflah olmaz yarılmalar yaşayan toplumsal şizofreninin orta yerinde bir zavallı şizofren tekil” (s.139). Dolayısıyla yazar, her ne kadar şizofren bir kişiliği romanın merkezine alsa da bireyin toplumsal şizofreninin bir ürünü olduğunun ve bireyin yansıttığı ruh halinin aynı zamanda toplumun sahip olduğu dinamiklerin de görüntüsünü sergilemek anlamına geleceğinin ayrımındadır. Le romanında bu nedenle başkarakterin kendi içinde yaşadığı bunalımlar, korkular, güvensizlikler, sayrılar, varlığını sorgulamalar, kimliğini belirlemeye çalışmalar ve bu kaos içinde kim olduğunu belirleyip ruhunu arındırma ve öz varlığını ortaya koyabilme adına peşine düştüğü arayışlar, aynı zamanda toplumsal düzlemde yaşananları da gözler önüne serer ve bir anlamda toplumsal bir çözüm olarak da kendince bir alternatif üretir. Bu yüzden korkuyla, güvensizlikle giderek içine kapanan, paranoyalar yaratan, kendine her an nereden bir düşmanın saldıracağı endişesi içinde yaşayan birey, bu şekilde sağlıklı ve mutlu bir yaşam sürmediğini fark eder. Bunun üzerine çözümü dışa açılıp çemberini kırmada bulur. Ancak Le, bunun bireysel bir çaba olarak kaldığı sürece bir anlam taşımayacağının da bilincindedir. Toplum ve onun kurumları dışa açılmadıkça, kalıplarını kırıp kendisini aşmadıkça, olması gereken bu değişim ve dönüşüm toplumsal zeminden yoksun, boş bir bireysel çaba olarak kalacaktır. Le, bu yönüyle edebiyatımızda hep tartışılagelen bireysel edebiyattoplumsal edebiyat anlayışları içerisinde bireyden hareketle toplumsal olanın nasıl ele alınacağının da güzel bir örneğini vermiş olur. Özellikle Sığınak adlı romanında, taşrakent ikileminde kentlileşme olgusu üzerine yoğunlaşan Aslankara, Le’de yine farklı bir yönelimin göstergesi olarak kentin, kentleşmenin, kentte yaşamanın kişi üzerindeki olumsuzluklarına da değinerek çözümü bir dağ yaylasında doğaya, çocukluğasaflığa dönüşte görür. Romanda ana mekân İstanbul’dur. Geriye dönüşlerle anımsanan hikâyeler, Tunceli, Muğla ve İzmir’e uzanır. Son bölümde ise mekân Antalya’daki Teke Yarımadası’nda yer alan Gökbel Yaylası’dır. İlk bölümde daha çok içe dönüklüğü, yalıtılmışlığı ifade eden karanlık iç mekânlar, ikinci bölümde yerini kısmen dış mekânlara ve yarı aydınlığa bırakır. Üçüncü bölümde ise tamamen dağların, ormanların, özgürce yaşamın yer aldığı açık ve aydınlık mekânlar karşımıza çıkar. KARE KARE ROMAN VE POSTMODERN ANLATIM TEKNİKLERİ Önceki eserlerinde daha çok tiyatroyla ilgisini ortaya koyan Aslankara, Le’de bu kez belgesel sinemacılık yapması yönüyle yakından bildiği sinema alanı ile bağlantılar kuruyor. Bu tercih, sadece roman kişilerinin seçimi ve içeriği ile sınırlı kalmaz. Yazar, adeta bir senaryoyu filme çekiyormuşçasına sahneleri, kare kare romana aktarır. Bazen hızlanan çekim, bazı karelerde donar, bazı karelerde ise görüntü gözden kaçmak üzereyken yakalanmaya çalışılır. Le, postmodern tekniklere açık ve bu yönden de yorumlanabilecek bir roman. Metinlerarasılık, üstkurmaca, çoğulluk, zıtların birlikteliği, belirsizlik, ironi, şaşırtmaca, oyun, okurun da bir yaratıcı olarak işin içine çekilmesi, giz, polisiye unsurlar, simgesel anlatım (kafes, ayna, erguvan, kedi, yolculuk, oyun vb.) gibi birçok özellik bu romanda da karşımıza çıkar. Romanı başarılı kılan yönlerden biri, ilk elden tüketilmesini engelleyen bu çok katmanlı yapısı. Yazar, kişileri, mekânları, farklı zaman dilimlerini, birbiriyle yer yer özdeşleşen yer yer ayrılan hikâyeleri, kişileri, olayları, imgeleri, çatışmaları, sorgulamaları, sanrıları merak unsurunu ve gizi elden bırakmadan son derece başarılı bir kurguyla, birbirine dolaştırmadan ama birbiri içinden geçirerek bir bütünlük oluşturmayı başarır. Sadık Aslankara Türk romancılığında üzerinde durulması gereken bir yazar. Eleştiri yazılarıyla Türk edebiyatının gelişiminde önemli bir rol üstlenen Aslankara’nın eserleri bu kez başka eleştirmenlerin, edebiyat araştırmacılarının değerlendirmelerini bekliyor. ? (*) Selma Baş; Yard. Doç. Dr., Yüzüncü Yıl Üniversitesi FenEdebiyat Fakültesi Türk Dili ve Edebiyatı Bölümü Le/ M.Sadık Aslankara/ Can Yayınları/ 198 s. Fotoğraf: Cengiz Karlıova Sadık Aslankara Türk romancılığında üzerinde durulması gereken bir yazar. Yukarıda Selma Baş ile.. CUMHURİYET KİTAP SAYI 1073 SAYFA 11
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle