08 Mayıs 2024 Çarşamba English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

OKURLARA Söylüyor Otlar’, ‘Altın Defter’, ‘Gene Aşk’, ‘Mara ile Dann’ ve ‘Alfred ile Emily’ adlı romanları kazandırılan Doris Lessing’in, ‘Hayatta Kalma Güncesi’ geç de olsa raflardaki yerini aldı. Distopik bir roman olan ‘Hayatta Kalma Güncesi’nde Lessing, bilinçaltı dediğimiz şeyin okur nezdinde bir bakıma gerçekliğini sorgulama hissi uyandırıyor ama daha da fazlası var kitapta. Türk edebiyatında öykü, roman, tiyatro türlerine örnekler veren Aslankara, bu kez ‘Le’ ile karşımızda. Özellikle ‘Sığınak’ romanı ile gerçek bir kurgu ustası olduğunu kanıtlayan Aslankara, ‘Le’ ile kurgu ustalığını zirveye taşıyor. ‘Le’, çok katmanlı ve bu nedenle de farklı okumalara açık bir roman. Hâlâ öncelikle fabrikayı, atölyeyi kısacası modern endüstriye özgü üretim ve çalışma ilişkilerini çağrıştırıyor işçi/emekçi kavramı. Kapitalizmin esnek üretim örgütlenmesinin emek “piyasasında” yol açtığı büyük ayrışma, parçalanma ve çeşitlenme, global düzeyde oluşan “amele pazarı”nı görmeyi güçleştiriyor. Prof. Dr. Ayşe Buğra,“Sınıftan SınıfaFabrika Dışında Çalışma Manzaraları”nda bu bağlamda işçiemekçi deyince hemen akla gelmeyen mevsimlik tarım işçileri, sinema emekçileri, futbol emekçileri, öğretmenler, sağlık çalışanları, ofis çalışanları ve onların “işçi” olma deneyimlerini büyüteç altına alıyor. Derleme, genç araştırmacılar Taylan Acar, Esin Ertürk, Özgür Burçak Gürsoy, Ebru Işıklı, Aysun Kıran ve Sevecen Tunç’un katkılarıyla Türkiye’de emek ilişkilerinin ve sömürüsünün çarpıcı manzaralarını gözler önüne seriyor. Prof. Dr. Ayşe Buğra ile “Sınıftan SınıfaFabrika Dışında Çalışma Manzaraları”nı konuştuk. Türkçeye daha önce ‘Türkü P ervasız Pertavsız ENİS BATUR Tutunamayanlar Öyle yaptım. Bir sonraki buluşmada şaşkın gördüm Vüs’at Bey’i, ‘o kadarı’nı düşünmemişmiş. Biraz Tutunamayanlar’ın mahut 15. bölümüne, seksen sayfalık bilinçakışı örneğine de bağlayarak düşüncelerimi anlattım; hak vermenin ötesinde, insaflı davrandığımı söyledi: Oğuz yerine bir başkası olsaydı susmaz, çıkış yapardım görüşündeydi. Doğru olabilir(di). Ne anlatacağını bilen kişi değil yazar, yalnızca: Yazarlığını belirleyen ne’yi nasıl yapacağı her şeyden önce. Ayrıştıramayız bunu. Tutunamayanlar’ın “çözümü”nün birebir Pale Fire’dan gelmesi, kitabın özgünlüğünü enikonu zedeliyordu benim gözümde; bunca yıl aradan sonra daha da öyle geliyor bana. Monolog hadi neyse, miri mal yanı olmuştur zamanla ama Nabokov’un formülünü Nabokov’a bırakmak gerekirdi. Gelgelelim, bir gençlik ürünü Tutunamayanlar, unutmuyorum. Tehlikeli Oyunlar, Oğuz Atay’ın kat ettiği aşamayı gösteriyor. Bütün yazarlık yaşamı on beş yılı bulmamış biri söz konusu burada. Sorun, kitabı kültleştiren, dokunulmazlaştıran okur topluluğunun Pale Fire sendromundan ya hiç haberdar olmamasıyla ya da görmezlikten gelmesiyle bağlantılı. Ne o denli yaşamsal önem taşıyor ki, nasıl pas geçilebiliyor. Yazınsal bir değerlendirme biçimi sayılamaz bu, affectif düzlemde kalınıyor. Tutunamayanlar İngilizce, Fransızca, Almanca, İtalyanca kolay yayımlanamaz düşüncesindeyim: Yabancı editör, ne’ye kilitlenmez, nasıl’ı kabullenmez, Oğuz Atay’ı yerel statüsünde bırakır. Yıllar yılı, bizim edebiyatımızın ve sanatımızın baş belası olmuştur özgünlük sorunu: Aşırı etkiler pahalıya mal olmuştur. Arshile Gorky’yi tanıyan bir sanat ortamına Neşe Erdok’u kabul ettiremezsiniz. Şüphesiz, bize ne Tutunamayanlar’ın çevrilip yayımlanmasından diyebiliriz. Önemli saydığım bu değil ki: Pale Fire karşısındaki konumunu sorguluyorum ben Tutunamayanlar’ın. Ne, yeter diyenlere sözüm yok. Kendi bilecekleri iştir. Ne/Nasıl ikilisinin altın dengesi benim açımdan belirleyici. Yoksa, bon pour l’Orient anlayışına mahkum olunabilir. Hale Tenger/Kabakov ilişkisi kabul edilebilir durum mu? Benim için: Hayır. Defalarca söz aldım bu çerçevede. Etki, esin, selamlama, gibileme, çeşitleme apayrı kategoriler oluşturur. Yazı adamı ne kadar ne kadarına yaklaşır, gönül verir, uzak durmayı seçer; kendi karar verecektir. Karşı kefede, sonuçla orantılı, okur açısından da geçerli bir durum. İnce ayarlardır. REPLİKA “Atları Anlatma Bana!”da (bkz. NTV Tarih, sayı 12), Hüseyin Alptekin’in, İstanbul’dan Venedik’e haçlı seferi ganimeti olarak götürülen San Marco atlarının “replika”larını İstanbul’a getirişine değinmiştim. Bazilikadaki bronz atlar zaten replika’dırlar; özgün atlar, Zaman ve açık hava koşulları nedeniyle enikonu örselendikleri için depodalar. Alptekin’in getirilmesini sağladıkları, kısacası, replikanın replikasıydı olsun, önemli bir simgesel adımdı o, keşke şehirde kalsalar, Hipodromun kalıntıları arasına yerleştirilselerdi. ‘2010 Kültür Başkenti’ bağlamında çok sayıda cavalacoz proje olduğunu gördük, bir proje de sürgündeki şehir anıtlarının replikalarının yapılıp yerleştirilmesi, Burmalı Sütun’un Delfoi’ya, Dikilitaş’ın Mısır’a replikalarının üretilip gönderilmesi üzerine kurulabilir, hoş ve anlamlı bir değiş tokuş trafiğine öncülük edilebilirdi. İyi de hangi kafa yapacak bunu? İki omuzun arasından yükselen her baş dolu mu, yoksa bir kelle kadar mı dolu? Replika sorunu nicedir gündemde. Bir ara, kimi büyük müzelerde, narin klâsiklerin yerine replikalarının koyulduğu söylentisi yaygındı, eğriliğini doğruluğunu araştırmış değilim. Anlaşılır bulmam öyle kararları, “sahip”seniz göstereceksiniz korumanın yollarını bulun. Bu bakışaçısı, replikalara külliyen karşı olduğum sanısını uyandırmasın. Sahip olunamadığında, açık açık, replikalar kullanılabilir, neden olmasın. Bana kalsa, dünya sanatının hiçbir başyapıtının özgününe sahip olmayan Türkiye gibi ülkelerde, replikalara dayalı müzeler açılmalıydı. Milo Venüs’ünden Guernica’ya sözgelimi bin yapıtlık bir müze neden düşünülmesin? Ne işe yarardı, ayrı: Bizim insanımız, son derece zengin içerikli, özgün yapıtlardan oluşan Anadolu Medeniyetleri Müzesi’ne, İstanbul Arkeoloji’ye, Topkapı’ya, İslâm Eserleri Müzesi’ne gidiyor mu? Ne diyecektim, diyesiye, daha neler dedim! Replika, çağdaş sanatta ağırlıklı yer tutuyor. Son, Palais de Tokyo’da biri benim açımdan birinci dereceden önemli iki etkileyici örnek çıktı karşıma. Polonyalı sanatçı Robert Kusmirowski’nin, tıpatıpını gerçekleştirdiği, Unabomber Ted Kaczynski’nin kulübesine yeri gelince döneceğim. Montana’daki o koyu tenli kütle içimde hızla bir rüzgâr dolaştırdı. Christophe Büchel ise, Saddam’ın yakalandığında içinde saklandığı köstebek yuvası için bir replika yapmış. Sergi salonunda ayrıksı bir pagan tapınağı yıkıntısı gibi duran kütle, yakın tarihin simgesel bir durumunu bütün çıplaklığıyla veriyordu. İki gizlenme replikası. Sanat yapıtı nitelendirmesinden çok, erişilmesi bizler için çok güç iki “asıl”ın karşımıza dikilmek üzere belgesel düzlemde yeniden inşası. Sanatçının yapıt bütünselliğine eklemleyebiliyorsak, yaratıcılık bağlamında önem kazanabilir; olmuyorsa, olumsuz anlamıyla ‘fırsat rantı’ kapsamına girecek, spekülatif kazanımdan ötesini getirmeyecektir. Çağdaş sanatçıda en sık rastlanılan özelliklerden biri, eklektikliğe yenilmesi. Beuys’un keçeden, Boltanski’nin giysilerden, Penone’nin Doğa partiküllerinden yola çıkarak kurdukları kişisel dünyaları görmüyor olabilirler mi? Bir dünya ve ondan önce, o dünyayı taşıyacak plastik dilin benzemezliği: Bu bir aradalık olmadığında, dilediği ölçüde şan şöhret kazansın bir sanatçı, günü gelip silinecektir. Her yapıtın, kendi çekirdeğinin özgün replikası olması: Bütün yaratıcılık alanlarında San Marco atları... esas bu. ? Oğuz Atay eçen gece konu oraya geldi bir ara: Benim Oğuz Atay’ın yapıtını çok fazla önemseyip önemsemediğime. Yeterince açamadım, birden başlayınca konu. Vüs’at Bey’le başbaşa yemek yiyorduk, 1979 kışı olmalı, sorduydu: “Nedir sence şu Joyce ve Nabokov sorunu?”. Ona, Pale Fire’ı okuyup okumadığını sordum, okumamıştı, “Yarın uğrar bırakırım” dedim, evlerimiz çok yakındı, “sonra konuşuruz”. G TURHAN GÜNAY eposta: [email protected] [email protected] Vüs’at O. Bener İmtiyaz Sahibi: Cumhuriyet Vakfı adına Orhan Erinç?Genel Yayın Yönetmeni: İbrahim Yıldız?Yayın Yönetmeni: Turhan Günay? Sorumlu Müdür: Miyase İlknur?Görsel Yönetmen: Dilek Akıskalı?Yayımlayan: Yeni Gün Haber Ajansı Basın ve Yayıncılık A.Ş.?İdare Merkezi: Prof. Nurettin Mazhar Öktel Sok. No: 2, 34381 Şişli İstanbul, Tel: 0 (212) 343 72 74 (20 hat) Faks: 0(212) 343 72 64?Baskı: DPC Doğan Medya Tesisleri, Hoşdere Yolu, 34850 Esenyurt İSTANBUL.?Cumhuriyet Reklam: Genel Müdür: Özlem Ayden/ Reklam Müdürü: Eylem Çevik?Tel: 0 (212) 25198 74750 (212) 343 72 74?Yerel süreli yayın?Cumhuriyet gazetesinin ücretsiz ekidir. CUMHURİYET KİTAP SAYI 1073 SAYFA 3
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle