07 Mayıs 2024 Salı English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

Ugo Foscolo’dan ‘Jacopo Ortis’in Son Mektupları’ Çağının ötesini görebilmek Ugo Foscolo, İtalyan edebiyatının önde gelen yazar ve şairlerinden. Ülkemizde bugüne kadar gündeme taşınması konusunda göz ardı edilen sanatçının kült eserleri tek kitapta İmge Kitabevi Yayınları tarafından temmuz ayında yayımlandı. Gülbende Kuray Ulusoy’un çevirisini yapıp hazırladığı bu kitap Jacopo Ortis’in Son Mektupları romanı, Ulusoy’un roman üzerine yaptığı karşılaştırmalı inceleme çalışması ve başta “Mezarlar” olmak üzere Foscolo’nun benzer temaları işlediği şiirlerinden oluşan seçkiyi içeriyor. Aydınlanma akımıyla romantizmin kavşak noktası Fransız Devrimi’nin çalkantılı ortamına içeriden bakan, eserinde Avrupa sanatının kökenleriyle yaşadığı dönem arasında felsefe ve estetik aracılığıyla bir köprü kuran Foscolo, çözülmenin ruhunu işlediğinden saptamaları ve değerlendirmeleriyle hâlâ yeni. ne girip onlarla özdeşleşmemişse, orada dini kuruluşlar yalnızca ticaret yapar.” (s. 53) Bilim için de bilimin insan arasındaki ilişki için de benzer tutumundan vazgeçmez yazar. “İnsanlık tarihi süresince bilim ve doktrin adı altında yüzyıllardır yazılmış ve yayımlanmış olan çılgınlıklar, en fazla birkaç bin cilde indirilse, ölümlülerin böbürlenmesine gerek kalmazdı.” WERTHER ÇAĞRIŞIMI Politik toplumsal kavrayışla aşkın bireysel tutumunu eşit koşullarda ele alır yazar. Akıl ile duygunun dengelendiği ortak bir dil oluşturur. İdeolojik, politik sorunlara yaklaşımında da, tutkuyla bağlandığı aşkını anlatırken de Aydınlanmacı aynı zamanda romantik tavrını korur. Olayları kendi koşulları içinde, koşulları yöneten sistemi farklı yönlerden görünen gerçekleriyle değerlendirmiştir. Jacopo Ortis’in Son Mektupları, biçim ve tema olarak Goethe’nin Genç Werther’in Acıları’nı çağrıştırır. Werther’in uzun bir monologa dönüşen tek yönlü mektupları da roman anlatıcısı tarafından derlenmesiyle şekillenir. Her iki romanın kahramanı kentten uzaklaşarak doğaya sığınır. Yaşadıkları acı, ölümle sonuçlanan intihara neden olur. Bireysel acıyla toplumun travmaları iç içedir anlatılarda. Doğadaki değişimler, doğanın gösterilen formu insanın o anda hissettikleriyle koşuttur. Goethe’nin romanına otobiyografik unsurları yerleştirdiği bilinir. Yaşamında karşılığı bulunan umutsuz aşkın izlerini kahramanın adı ve engellerle dolu aşkın tasviriyle anlatmıştır. Gerçek hayatın Charlotte’u, kurmaca ortamda Lotte olmuştur. Bu ayrıntı, Foscolo’nun yaşamı ve kurgusunda da karşımıza çıkar. Foscolo’nun âşık olduğu Teresa, aynı adla kurgudaki yerini almıştır. Ulusoy, bu yapıtın “İtalyanca bir kopyası olarak yorumlan”dığını kaynaklarıyla belirtir. Kitaba aldığı karşılaştırma metninde romanları bu yönüyle değil, kahramanlarının benzer ve farklılıklarıyla inceler. “Ortis ve Werther: Farklar ve Benzerlikler” başlıklı metinde kahramanları derinlemesine bir bakışla tahlil eder. “Yalnızca Jacopo’nun alçakgönüllülüğü ile Werther’in kibrinin karşılaştırılması bile, bu iki insanın ne denli farklı kişilikleri olduğunu göstermeye yeter,” der Ulusoy. Kahramanların karakterleri, inançları, yönsemeleri, olaylar karşısındaki tutumları, görüş ve yorumları ayrıntılarıyla belirginleştikçe aralarındaki farktan doğan mesafe gittikçe açılır. Böylece, eserlerin benzerliği şematik bir çerçeveye indirgenir. Ulusoy’un incelemesi, Foscolo’nun edebiyatı hakkında okura kapsamlı bilgiler verir. İtalyan edebiyatının başyapıtı sayılan Jacopo Ortis’in Son Mektupları üzerine yapılan öteki değerlendirmelere de değinen Ulusoy, söz ettiği görüşleri yeniden ele alıp tartışırken eserin çeşitli bakış açılarıyla görülebilmesini sağlar. Kitabın son bölümünde bulunan şiirler, kişiyi sınırlayan her türlü duruma, olguya karşı isyanın ifadesidir. Ölümün kendini ölümsüzlükle aşmaya çalışması, intiharın destanı, siyaset ve din oligarşisinin sanat karşısındaki aczi Foscolo’nun anlatımıyla yaşamın şiirine dönüşür. ? Jacopo Ortis’in Son Mektupları/ Ugo Foscolo/ Çeviren ve Yayıma Hazırlayan: Gülbende Kuray Ulusoy/ İmge Kitabevi/ 283 s. Ë Fadime USLU acopo Ortis’in Son Mektupları romanı, Ekim 1797 ile Şubat 1799 tarihleri arasında Jacopo Ortis tarafından yazılmış mektuplardan oluşuyor. Ortis, özgürlükçü, yurtsever bir entelektüel. Vatanına tutkuyla bağlı olan Ortis, Napolyon’un Venedik’i Avusturya’ya vermesi üzerine Venedik’i terk eder. Adı sürgünler listesindedir; ne iktidarla işbirliğine yanaşır ne düzenin kurbanı olmaya. Adım adım Venedik’ten uzaklaşırken gördüğü dehşeti, özgürlüğü elinden alınan vatanının çaresizliği karşısında duyduğu ıstırabı, bu süre içerisinde yaşadığı umutsuz aşkı, mektuplarında arkadaşı Lorenzo Alderani’ye anlatır. Kurgunun çerçevesini çizen anlatıcı karakter Lorenzo, Jacopo’nun ölümünden sonra onun yazdığı mektup ve belgeleri bir araya getirerek romanın omurgasını kurar. Zaman zaman onun yaşamı hakkında okura bilgi vererek kurgunun yapısını güçlendirir. Yaşadığı dönemin gerçekliğini betimleyen Ortis’i izleyen anlatıcı, bir anlamda, okurun gözü yerine geçer. Tarih sahnesindeki bir aydının yaşamı, aynı zamanda tutsak Venedik’in, bütünüyle bakıldığında İtalya’nın acısıdır. Özü aşk ve tutku olan, yaşamı boyunca özgürlük mücadelesi veren Ortis, hem yaşayan bağımsız bir karakter hem vatanının ruhunu taşıyan sembol kişidir. “Yurdumun şöyle haykırdığını duyuyorum” der Ortis, “Gördüğünü yaz. Sana harabelerden sesleneceğim. Sana tarihimi yazdıracağım. Yüzyıllar benim yalnızlığıma ağlayacaklar. Toplumlar ise başıma gelen felaketlerden ibret alacaklar. Zaman güçlüyü alt eder. Kanlı cinayet leri ise ancak kan temizler.” ÖLÜME KOŞU İçsesinde kendini bulan İtalya, Ortis’in yazması konusunda onu tetikler. Bu sorumluluğu paylaşmaları için “bir avuç kalmış, yalnız ve zulme uğramış yüce ruhlu kişiler”e de yazmaları için açık davetiye gönderir: “Eğer yazgı güce karşı savaşmanıza engel oluyorsa neden sıkıntılarınızı hiç olmazsa gelecek kuşaklara anlatmıyorsunuz? Herkes adına sesinizi yükseltin ve şöyle bağırın: “Belki şanssızız ama ne körüz ne de alçağız; cesaretten değil ama ne yazık ki güçten yoksunuz.” Kollarınız zincire vurulmuşsa, her şeye hükmeden diktatörlerin asla hükmedemeyeceği zekânıza neden siz ket vuruyorsunuz? Yazın (…) Günümüz insanı tükenmişliğin cinnetiyle güçsüz ve yorgun düşmüş ama insanoğlu ölüme yaklaşınca yeniden ve öncekinden daha güçlü doğar. Sizi dinlemeyi hak edecek ve intikamınızı alacak kadar güçlenecek olan gelecek kuşaklar için yazın. Sizi zulme uğratanlar hakkındaki gerçekleri bir bir yazın. ”(s. 139) Kısa bir alıntısını verdiğimiz bu uzun mektubunda Ortis, kendi mağduriyetinin gerekçesini bildirir ve okuruna manifesto sunar adeta: İnanca bağlılığı kutsayan, yapılması gerekeni söyleyen evrensel bir manifesto. Nitekim, yazarın, sadece kendi ülkesinin değil, büyük ülküleri yaratan Aydınlanma döneminden sonra Fransız Devrimi’nin beraberinde getirdiği bunalımı, maddi ve manevi değerlerin çöküşünü, ülkülerin kaybedildiği Kıta Avrupası’nın kaosunu dile getirirken okuruna coşku duyurabilmeyi hedeflediği gözlenir. Kitabın ilk bölümünde anlatıcı okuyucuya şöyle seslenir “Sen ey okuyucu, eğer kendilerinin yapamadığı kahramanlığı başkala J rından bekleyen kişilerden değilsen, umarım ki bu mutsuz gence acıyacaksın ve belki de onu örnek alarak yürekleneceksin.” (s. 11) Ortis’in yazma eylemi, direnci her geçen gün tükenirken ölüme doğru koşan bir adamın yaşamsal gerekçesine dönüşür. Bireyin ve kitle psikolojisinin işlendiği bu mektuplarda, tarihin bir kesiti, ülkenin bilinçaltını oluşturan kültürel atmosferi hatırlatılarak çözümlenmiştir. Siyaset, bilim, sanat, toplum, doğa, din ile ilgili görüşleri ölümün eşiğine vardığının farkında olan bilincin pervasız dile gelişidir. ÖDÜLLENDİRİLME UMUDU... Ele aldığı değerlerin çözülüşünü aşamalarıyla anlatısında görmek mümkün. Bilinçdışı bir yönlendirmeyle ilüzyon yaratan dinin kitleye etkileri yazarın odağa aldığı meselelerden. “Şanssızlar, acı ekmeklerini yedikleri, gözyaşlarına karışmış sularını içtikleri bu dünyadan başka bir dünyaya muhtaçtır. Hayal öyle bir dünya yaratıyor, yürek de onunla avunuyor. Bu dünyada hep mutsuzluğa mahkum olan erdem, bir gün ödüllendirilme umuduyla, varlığını sürdürebilmek için direniyor. Fakat alçak olmamak için dine gereksinim duyulan kişiler ne zavallıdır!” diyen Ortis, “Arquá’da bulunan küçük bir kilisede” diz çöktüğünü, “kalbi” üzerinde “Tanrı’nın eli” olduğunu söyler ve şöyle devam eder: “Yoksa zayıf olan ben miyim Lorenzo? Dilerim Tanrı sana yalnızlık duygusunu, gözyaşını ve bir kilise ihtiyacını hiçbir zaman hissettirmesin.” (s. 101) İnancın aracıları, yazarın eleştirel tutumunu besler. “İtalya’nın rahiplerinin ve papazlarının olduğu ama gerçek din adamlarının olmadığı doğrudur” der, “Çünkü din bir toplumun yasalarına, örf ve adetleri SAYFA 16 CUMHURİYET KİTAP SAYI 1073
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle