Katalog
Yayınlar
- Anneler Günü
- Atatürk Kitapları
- Babalar Günü
- Bilgisayar
- Bilim Teknik
- Cumhuriyet
- Cumhuriyet 19 Mayıs
- Cumhuriyet 23 Nisan
- Cumhuriyet Akademi
- Cumhuriyet Akdeniz
- Cumhuriyet Alışveriş
- Cumhuriyet Almanya
- Cumhuriyet Anadolu
- Cumhuriyet Ankara
- Cumhuriyet Büyük Taaruz
- Cumhuriyet Cumartesi
- Cumhuriyet Çevre
- Cumhuriyet Ege
- Cumhuriyet Eğitim
- Cumhuriyet Emlak
- Cumhuriyet Enerji
- Cumhuriyet Festival
- Cumhuriyet Gezi
- Cumhuriyet Gurme
- Cumhuriyet Haftasonu
- Cumhuriyet İzmir
- Cumhuriyet Le Monde Diplomatique
- Cumhuriyet Marmara
- Cumhuriyet Okulöncesi alışveriş
- Cumhuriyet Oto
- Cumhuriyet Özel Ekler
- Cumhuriyet Pazar
- Cumhuriyet Sağlıklı Beslenme
- Cumhuriyet Sokak
- Cumhuriyet Spor
- Cumhuriyet Strateji
- Cumhuriyet Tarım
- Cumhuriyet Yılbaşı
- Çerçeve Eki
- Çocuk Kitap
- Dergi Eki
- Ekonomi Eki
- Eskişehir
- Evleniyoruz
- Güney Dogu
- Kitap Eki
- Özel Ekler
- Özel Okullar
- Sevgililer Günü
- Siyaset Eki
- Sürdürülebilir yaşam
- Turizm Eki
- Yerel Yönetimler
Yıllar
Abonelerimiz Orijinal Sayfayı Giriş Yapıp Okuyabilir
Üye Olup Tüm Arşivi Okumak İstiyorum
Sayfayı Satın Almak İstiyorum
OKURLARA Aynı duyarlılığın iki ucu: Usta çevirmen ve kültür adamı Ahmet Cemal, çevirdiği yapıtlarla sık sık gündeme gelir. Dünya düşün ve edebiyatının temel yapıtlarını dilimize kazandırmıştır. Bu yapıtlardan biri de yıllar önce çevirmeye başladığı Robert Musil’in dev eseri Niteliksiz Adam’dı. Bir çağ ve geçiş dönemi romanı olan ‘Niteliksiz Adam’da Musil, çöküş sürecindeki AvusturyaMacaristan İmparatorluğu’nu simgeleyen ‘İmpkralya’ adlı ülkede modernizm sürecindeki toplumun ve bireyin çalkantılarını, uyumsuzluğunu sergiler. Dört ciltten oluşan Niteliksiz Adam’ın ilk cildi bundan on sene önce yayımlanmıştı ve o günden bugüne kendine has bir kitle oluşturan kitabın okurları, ikinci ve diğer ciltleri beklemeye başladı. Geçen ayın ortalarında beklenen ikinci cilt gene Ahmet Cemal’in ‘nitelikli’ çevirisiyle okurla buluştu ve yayımlandığı gün ilk baskısını tüketti. Biz de Ahmet Cemal’le bunun nedenlerini konuştuk. Ayrıca Cemal’in Niteliksiz Adam’la ilk buluşmasına, çeviri sürecindeki sıkıntılarına ve kitabın kahramanı Ulrich’in Türk insanıyla olan yakınlığına da değindik. Söyleşiyi Erdem Öztop gerçekleştirdi. Emin Çölaşan’ın Hürriyet’ten çıkarıldıktan sonra yazdığı üçüncü kitap ‘Sakıncalı Gazeteci’ raflarda. Kitap, Çölaşan’ın ‘Kovulduk Ey Halkım Unutma Bizi’ ve ‘Her Kuşun Eti Yenmez’in devamı. Notlarından, belgelerinden ve acıtatlı anılarından oluşan, medyanın dönüşümüne ışık tutan, iktidar baskısının ulaştığı raddeleri ortaya koyan bir ibret belgesi elimizdeki kitap. Çölaşan’la kitabını konuştuk. Bol kitaplı günler... TURHAN GÜNAY eposta: turhangunay@cumhuriyet.com.tr cumkitap@cumhuriyet.com.tr Kral Oidipus ve Sümerli Adapa 1001. sayımızda, Yıldız Cıbıroğlu’nun, Sophokles’in tragedyasında adı geçen Kral Oidipus’un kaynağının Sümerli Adapa olduğunu anlatan bir yazısını yayımlamıştık. Cıbıroğlu’nun, o metnin devamı niteliğindeki yazısını sunuyoruz. Ë Yıldız CIBIROĞLU umhuriyet KİTAP’ın 23 Nisan tarihli sayısında çok önemli bir figürün Sophokles’in tragedyasındaki Oidipus’un kaynağının Sümerli Adapa olduğunu dile getiren bir yazım yer almıştı.* O yazıda “imgebozum” olgusu güncel olayların etkisiyle öne çıkmıştı. Eksik kalan Adapa’yı bu yazıda tamamlamayı deneyeceğim. C ADAPA KİMDİR? Sümer’de bilgelik (karanlıktaki ışık) tanrısı Enki, oğlu Adapa’yı insanlara önderlik etmesi için yaratmıştır.(1) Tanrı Enki’nin tapınç merkezi olan Eridu kent devletinin rahip kralı olan Adapa, insanlara balık tutmayı öğreten uygarlaştırıcı kahraman, insanlar arasında ilk bilge, ilk yazardır.(2) Tanrı Enki ise tanrılar arasındaki tek yazardır. Balık tutmayı ve diğer zanaatları oğlu Adapa’ya öğreten de odur. Baba oğul (tanrı ve insan) birbirinin rakibidir. Enki kıskanç, yarışmacı bir tanrıdır. Öyküde oğlu Adapa’yı sonsuz yaşam isteyip tanrılaşması için kışkırtır, sonra da tanrılaşmayı istedi diye düzen kurup cezalandırır. (Sümer’deki tanrı Enki’nin karşılığı Eski Yunan’da tanrı Apollon’dur.) ADAPA’NIN ÖYKÜSÜ Adapa bir gün bataklıkta ya da Basra Körfezi’nin kıyısında balık tutarken Güney Rüzgârı onun oltasını dolaştırır. Adapa onu uyarır. Ama Güney Rüzgârı dolaştırmaya devam eder. O zaman Adapa, “Kanadını kıracağım senin” der. Dediği anda Güney Rüzgârı’nın kanadı kırılır. Güney Rüzgârı’nın kanadı kırılınca başta tanrıların başı olan (göktanrı) An olmak üzere gökyüzündeki saraylarında yaşayan Sümer tanrıları, çok öfkelenir ve üzülürler. Babası tanrı Enki hemen Adapa’nın yanında biter. Ona, gökyüzüne çıkıp baş tanrı An’a kendini bağışlatmasını ve hazır göğe çıkmışken tanrılardan ölümsüzlük istemesini öğütler. Sözleriyle Adapa’yı cesaretlendirip kışkırtır. Enki’nin söyledikleri, Adapa’nın gönlünde yatan istekleri kanatlandırır. Babasının planını harfi harfine uygulamak için söylediklerini dikkatle dinler. Enki, Adapa’ya göğün haritasını verir. Sarayın kapısında nöbet tutan iki tanrının Adapa’yı içeri alması için hileler öğretir. Ayrıca hilenin başarılı olması için Adapa’yı bir tiyatro oyuncusu gibi oynayacağı role hazırlar, başına peruk takar, yas giysisi giydirir. (Burada bazı olayları atlıyorum.) Bir yandan da sıkı sıkı tembihler: Ekmek ve su verdiklerinde asla yiyip içmemesini, yer ve içerse öleceğini söyler. Adapa elindeki yol haritasıyla gökte tanrıların sarayını bulur. Kapıdaki iki nöbetçi tanrıyı, onlar için yas tuttuğuna inandırınca, tanrılar çok sevinirler. Onu baştanrı An’a götürürler. Ancak Adapa An’ın huzuruna çıkarılmadan önce Enki, An’a ulaşmış ve Adapa’ya sonsuz yaşam vermesi için onu ikna etmiştir. (Gerçekte bu da hilenin bir parçasıdır. Tanrı Enki oğlunu göklere çıkarıp sevindirdikten sonra yere düşüşünü sağlayacak ve insana ölümsüz olmayı istemenin bedelini fena ödetecektir.) Adapa kapıda nöbet tutan iki tanrının gönlünü kazanmış, onların yardımıyla An’ın huzuruna kabul edilmiştir. An, Adapa’ya ekmek ve su ikram eder. Adapa onları geri çevirir. An şaşırır: Onları neden yiyip içmediğini sorar. Adapa babası Enki’nin kendisine verilen ekmeği yememesini, suyu içmemesini tembihlediğini söyler. An’ın yüzünde alaycı bir gülümseme belirir. Enki’nin oynadığı oyunu kavrayan An bu sonuçtan memnun kalmıştır. Tanrılar gibi sonsuz yaşama layık birinin bu oyunu anlaması gerekirdi, “insan ne de olsa küçük bir varlıktır”. Şu, insan Adapa, tanrılara göre daha aşağı varlıklardan biri olarak nasıl olur da tanrılar gibi sonsuz yaşama hakkını kendinde görebilir? An buyurur: “Alın şunu! Geri atın toprağına.” Tabii atılacak yer aşağıdaki dünyadır. Psikiyatride ve felsefede geçen “insanın yeryüzüne fırlatılması” algısının da ilk örneği (arketip) Adapa’nın bu düşüşüdür. Adapa, Enki’nin kendisine oynadığı oyunu fark eder, sonsuz yaşam veren ekmeği ve suyu geri çevirdiği için pişman olur. Ama artık çok geçtir. Adapa aşağı inmeden önce baş tanrı An ona bir armağan sunmak ister: Gök katlarını açar, hiçbir insana nasip olmayacak bir biçimde yıldırımın dehşet verici görüntüsüne ve gümbürtüsüne tanık eder onu. Tanrı An son anda ona tanrının emrindeki gücün ne olduğunu, tanrıyla insanın farkını bu şekilde göstermiş olur. Adapa tapınağa döner ve ibadet için gelenlere ekmek ve suyu hazır bulundurma görevini her gün yerine getirir. Böylece her gün geri çevirdiği sonsuz yaşam ekmeğini ve sonsuz yaşam suyunu hatırlamak zorunda kalır. Adapa yüzünden insanlara kötülük ve hastalık verilir. Alexander Heidel, “Bu öykü bir sihir metnidir” der. Hastalar, derdi olanlar iyileşsin diye okunurdu ve insanın tanrılaşma isteğinin sonunda hastalık ve kötülükle cezalandırıldığı hatırlatılırdı: Tanrıları ve insanı karşı karşıya getiren bu tür temsili oyunlarda insan asla onlarla yarışamayacağını bilmelidir. Bana göre, Atina’da tragedya adı verilen oyunların da ana teması başlangıçta buradan kaynaklandı. ADAPA’NIN ÖYKÜSÜNDE NEDEN ENSEST YOK? Ensest konusu hemen her toplumun mitoloji ve din kitabında insanların ilk türeyiş öykülerinde görülür, ama daha sonraki öykülerde rastlanmaz. Aile ve evlilik ortaya çıkıp anne ve çocuktan oluşan aileye baba da katılınca ve ‘baba’ güçlü bir figüre dönüşünce toplum da dönüşmeye başlar. Mezopotamya’da ‘Kutsal Evlenme ritüeli’nde evrensel anne ve eş olan tanrıçayla yatmıyordu kral. Tanrıça kurgusal olduğu için onu simgeleyen rahibesiyle yatıyordu. Yani ensest gerçekte yok, ama simgesel de olsa düşüncede var. Çünkü heykel tanrıçanın nasıl imgesiyse ve tanrıçanın o heykele girdiğine nasıl inanılıyorsa, tanrıçanın ruhunun gelip kralla yatan rahibenin içine girdiğine de inanılıyordu. Kutsal Evlilik ritüelinde simgesel gelin, toprak gibi her ilkbaharda yeniden bakire olantanrıçadır (evrensel anne). Simgesel damat ise kraldır. Adapa’nın öyküsünde bu ritüel ya da ensest konusu yok. Kral Gılgameş ise düğün gecesi gelini (tanrıçanın imgesini) terk eder ve uzaklara gider. Onlar bu geleneğe karşı çıkan uygarlaştırıcı krallardı. Thebai Kralı Oidipus da karşı çıkmıştı. Ancak Kral Oidipus tragedyasını yazan Sophokles, onu tam aksini yapıp bir kral durumunda göstererek, strategos olarak ‘bizzat’ savaştığı Thebaililere “bir gol atmıştı”. Ve dindar olan Sophokles’in tanrısı Apollon, Kral Oidipus’a belalar yağdırmış, soyunu kurutmuştu. Bana göre Kral Oidipus tragedyası Thebai ile Atina arasındaki savaşlara sihir yoluyla destek sağlamak amacıyla yazıldı. Sihir amacıyla öykü ve konuşma yazma geleneğini Yunanistan’a yazıyla birlikte Fenikeliler (Filistinlilerin ataları) taşımıştı. Sophokles siyasi ve ahlaki amaçlı bir oyun yazarken, farkında olmadan, bilinçdışından bu kompleks fışkırmıştır. Adını yaklaşık 2300 yıl sonra Freud koyacaktır. Evrensel ‘Oidipus Kompleksi’nin kaynağı Mezopotamya’daki bu ritüeldir. (Kültür tarihinin de kendi yasaları var, fizik yasaları gibi. Yoktan var olmuyorlar.) Kral Adapa ve Kral Oidipus, Doğu’yu ve Batı’yı birleştiren (ve adını Freud’un koyduğu karmaşanın) aynı duyarlılığın iki ucudur. Onları bir fiyonta neden birleştirmeyelim?? *Düzeltme: O yazıda Delos Birliği yanlış, doğrusu Boiotia Birliği’dir. Yazıdaki resim ise Adapa’ya değil, Enki’ye aittir. Okurdan özür dilerim. 1)Alexander Heidel, Enuma Eliş – Babil Yaratılış Destanı, Ayraç yayınevi, Ankara, 2000, s. 131. 2) S. N. Kramer, Sümerlerin Kurnaz Tanrısı Enki, İstanbul, 2000, s.408. Sumer erken dönemde yaşayan Eridulu rahipkral Adapa, adında, “yazı ve bilgelikle ilişkili kodu” taşımaktadır. O kod yine bir rahipkral olan bilge Oidipus’un adında da içerilmektedir. Thebai kralı Oidipus’un adı Adapa’nın Yunancalaşmış biçimiydi. Yukarda görülen Adapa’nın Babilli değişkesi Bel ise Haçlı Seferleriyle İrlanda’nın Kral Arthur hikâyelerine Pelles adıyla girmiştir. (Resim: Joseph Campbell, Yaratıcı Mitoloji) Suların dibinde yaşayan derinlik ve bilgelik tanrısı Enki’nin tapınç yeri Eridu, Basra Körfezi’nin kuzeyinde Fırat ve Dicle’nin birleştiği yerin biraz güneyindedir. Denizci ve tüccar Fenikeliler Kıbrıs, Rodos, Girit ve Yunanistan’daki saraylara natdide eşyalar taşıyorlardı. Onlarla birlikte uygarlığı ve kültürü de Batı’ya taşıdılar. Fenike alfabesinden Yunan alfabesi çıktı, Yunan alfabesinden de Latin ve Avrupa alfabesi çıktı. Dünyanın en eski kitabı olarak kabul edilen katlanabilir tablet Uluburun adı verilen batıkta bulundu. Arkeologlar bu batık geminin deniz ticareti yapan Fenikelilere ait olduğunu saptadılar. (Fotoğraf: Doç. Dr. Cemal Pulak, İhtiyar Akdeniz, ArkeoAtlas, Sayı: 3 2004, s. 85). İmtiyaz Sahibi: Cumhuriyet Vakfı adına İlhan Selçuk?Genel Yayın Yönetmeni: İbrahim Yıldız?Yayın Yönetmeni: Turhan Günay? Sorumlu Müdür: Miyase İlknur?Görsel Yönetmen: Dilek Akıskalı?Yayımlayan: Yeni Gün Haber Ajansı Basın ve Yayıncılık A.Ş.?İdare Merkezi: Prof. Nurettin Mazhar Öktel Sok. No: 2, 34381 Şişli İstanbul, Tel: 0 (212) 343 72 74 (20 hat) Faks: 0(212) 343 72 64?Baskı: DPC Doğan Medya Tesisleri, Hoşdere Yolu, 34850 Esenyurt İSTANBUL.?Cumhuriyet Reklam: Genel Müdür: Özlem Ayden/ Reklam Müdürü: Eylem Çevik?Tel: 0 (212) 25198 74750 (212) 343 72 74?Yerel süreli yayın?Cumhuriyet gazetesinin ücretsiz ekidir. CUMHURİYET KİTAP SAYI 1012 SAYFA 3