22 Kasım 2024 Cuma English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

Ahmet Cemal’le ‘Niteliksiz Adam’ ‘Okura borcum nitelikli çevirilerle ödendi’ şünmüştüm! Neredeyse iki bin sayfalık bir metinde böylesine kusursuz bir mimari kurabilmek, akıl almaz gelmişti. Daha ilk okuduğumda kendi kendime: “Günün birinde bu eseri çevirmeyi göze alabilir miyim?” diye sorduğumu hatırlıyorum… Niteliksiz Adam’ı çevirme isteği nasıl doğdu peki? Yapı Kredi Yayınları yeni kuruluyordu. En önemli projelerden biri de ‘Kâzım Taşkent Klasik Yapıtlar Dizisi’ başlığı altında bir klasikler dizisi oluşturmaktı. Buradan çıkacak eserler, Enis Batur, Cevat Çapan, Can Alkor, Tahsin Yücel ve benden oluşan bir danışma kurulunca saptanıyordu. Niteliksiz Adam, orada gündeme geldi ve kurul, eseri dilimize benim çevirmeme karar verdi… Buluşma gerçekleşmemiş olsaydı Musil’le ve eseriyle, sizden başka kimin Türkçesi Niteliksiz Adam’ın meselesini anlatmaya yeterdi? Bu, güç bir soru. İlk cilt yayımlandıktan sonra, ben ikinci cildin çevirisi üzerinde çalışırken, bildiğiniz gibi çeviri, YKY’nin bundan önceki yönetimi tarafından “çevirisi çok gecikti” gerekçesiyle benden alınmıştı. Yapı Kredi Yayınları’ndan ‘sürgün edildiğim’ o yıllarda, Niteliksiz Adam’ın devamını başkalarına çevirtme girişimleri oldu, fakat bu girişimler başarıya ulaşamamış olmalı ki, ikinci cilt benden alındıktan sonra da bir türlü yayımlanamadı. Böyle bir eserin çevirisi, sadece çok iyi dil bilmeyle olmaz. Niteliksiz Adam, tümüyle bir çöküş ve geçiş döneminin kültürünü, 19. yüzyılın sonu ile 20. yüzyılın başındaki kozmopolit Orta Avrupa kültürünü temel alan bir başyapıt. Dolayısıyla, bu eserin çevirisinde doğru üslubu, ancak o kültürden süzerek oluşturabilirsiniz! Ve bunun birincil koşulu, doğal olarak o kültürü gerçekten çok iyi bilmenizdir. Ben, ilk ciltte bunu başarmıştım. Çünkü o kültürü çok iyi tanıyordum. Edebiyatından tanıyordum. O kültürün bir zamanlarki başkentlerinden Viyana’yı hemen bütün atmosferiyle karış karış biliyordum. Ayrıca, sanırım mizacıma da çok yakın bir kültürdü. Ben, eserin altında yatan, temelini ve üslup kaynağını oluşturan kültürle sağlam bir diyalog kuramadığım takdirde, sırf yabancı dili ve Türkçeyi iyi biliyorum diye bu çapta eserlerin çevirisine girişmem. Örneğin yıllar önce rahmetli Erdal Öz, bana geçen yüzyılın en önemli yazarlarından Alfred Döblin’in başyapıtı sayılan Berlin Alexanderplatz’ı çevirmemi önermişti. “Başaramam!” diye öneriyi geri çevirdiğimde, Erdal hayretle bunun sebebini sormuştu. Ben de: “Başaramam, çünkü bu esere temel olan kültür ile diyalogum, onu çevirmemi sağlayacak bir yetkinlik düzeyinde değil!” diye cevap vermiştim. Niteliksiz Adam’a gelince, herhalde ilk ciltte oturttuğum üslubu sürdürebilecek olanların sayısı ülkemizde kabarık olmamalı ki, çeviri ile YKY’nin şimdiki yönetimi tarafından tekrar ben görevlendirildim. Burada izninizle biraz ukalalık yapmış olma pahasına bir noktayı belirtmek istiyorum. İkinci cildin çevirisinin benden alınmasının hemen ardından, beni teselli etmek isteyen bazı arkadaşlarıma şöyle demiştim: “Hiç merak etmeyin, o çeviri günün birinde nasılsa yine bana dönecek!” Bunu öfkeyle ya da bir kehanette bulunurcasına söylemedim. Hep bu ülkenin düşünce dünyası içerisinde yaşamış biri sıfatıyla, insan malzememizin kapasitesi hakkında fikir sahibi olduğum için söyledim. ON YIL Kitabın ikinci cildinin çevirisini ise on yılda tamamladınız! On yıl bir kitap çevirisi için çok uzun bir zaman dilimi değil mi? Aslında benim çalışmam on yıl sürmedi, çünkü o cildin çevirisi benden alındıktan sonra, hafızam beni yanıltmıyorsa yaklaşık üç yıl kadar başka çevirmenleri dolaştı, dolayısıyla o gecikme bana ait değil. Ama öte yandan bana kalan yedi yıl da epey uzun bir süre. Her ne kadar benim okura karşı olan sorumluluğumu hafifletmez ise de burada bir defa benden geri alınmış bir çeviriye sonradan tekrar ısınmanın zaman aldığını da hesaba katmak gerekiyor. Ancak tekrar etmek isterim ki, bu söylediklerim, benim bir çevirmen olarak okura karşı üstlendiğim sorumluluğu etkilemez. Ben, geçen zaman içerisinde Niteliksiz Adam’ın benim payıma düşen gecikmesinden ötürü Cumhuriyet’teki köşemde okurlardan birkaç kez özür diledim. Onlar da son derece anlayışlı davranarak, “Siz tek çevirin de, biz beklemeye razıyız!” gibisinden mesajlar gönderdiler… Bu on yıl sadece Niteliksiz Adam’ı çevirmekle geçmedi tabi, öyle değil mi? Goethe, Nietzche çevirdiniz bu ara dönemde… Evet, Nietzsche’nin Kabalcı Yayınları arasında çıkan Zerdüşt’ü, İş Bankası Kültür Yayınları arasında çıkan çeviriler, yani Goethe’den Yarat Ey Sanatçı başlığıyla şiirler, Novalis’in Geceye Ağıtlar’ı, Canetti’den Payel Yayınevi için çevirdiğim İnsanın Taşrası ve Saatin Gizli Yüreği başlıklı kitaplar… Sizinle geçmiş sohbetlerimizden biliyorum: Bir metin uzunca süre masada durur, açmazsınız, ama an gelir ve bir solukta biter. Niteliksiz Adam’da da böyle mi oldu? Niteliksiz Adam türünden bir çeviri çalışmasında benim en çok zamanımı alan, deyiş yerindeyse, kafamda ‘çevirinin mimarisi’ni oluşturma sürecidir. Bu süreç boyunca sadece küçük notlar alırım, not halinde denemeler yaparım. Bu çalışma tamamlandıktan sonra çeviri, artık kafamdadır; yazarın ağzından Türkçede nasıl konuşacağım bellidir ve bu nedenle metni yazıya geçirmem çok hızlı olur. O kadar hızlı giderim ki, bolca yazım yanlışı da yaparım. Niteliksiz Adam da böyle bir çalışmaydı. An’ın gelmesi, metne olan çevirmenin o anki koşulların uyumuyla da gerçekleşiyor, değil mi? Hal böyleyse, hangi koşullar Musil’in ikinci cildin çevirisini hızlandırdı? İkinci cilt, avantajlıydı, çünkü arkamda ilk cildi deneyimi vardı. Eserin tamamında izleyeceğim genel üslup belli olmuştu. Bunlar, ikinci cildin çevirisini hızlandıran faktörler. Ama bir de sürenin uzamasına yol açan bir neden vardı ki, onu aşmam kolay olmadı. Niteliksiz Adam, dünya edebiyatında aynı zamanda bir kara mizah şaheseridir. Musil, bu kara mizahı görünüşte kuru veya sıradan denilebilecek, asla çarpıcı olmayan bir anlatım aracılığıyla gerçekleştirir. Asıl önemlisi ise bu anlatımın neredeyse iki bin sayfayı bulan bir metnin hiçbir yerinde bir aksaklık sergilememesidir. Dolayısıyla bana düşen de Türkçe’de bu mizah dilinin yetkinliğini yakalamaktı. Bu çaba, epey zamanımı aldı, ama başardığımı söyleyebilirim. ‘SUÇLAMALARDAN BIKTIM’ Geçen yıldı yanlış hatırlamıyorsam: Çevirilerinizi, çevirdiğiniz eserlerin hayranı olan bir arkadaşımla konuşurken, gerek Niteliksiz Adam’ın gerekse de çevirmekte olduğunuz Lukacs’ın Estetik’inin son cildinin hâlâ tamamlanmamış olmasının, okura büyük bir haksızlık olduğunu belirtiyordu! Bir çevirmen, çevirdiği metin konusunda okurunu gözetmek durumunda mıdır? Dilimize son zamanlarda yerleşmiş bir söylem var. “Bir ilk’i gerçekleştirdi…” deniyor sıkça. Ben de burada “bir son’u gerçekleştirerek” size cevap vereceğim! Demek istediğim şu ki, ben artık bu çeviri geciktirme ve okura saygısızlık etme suçlamalarından çok bıktım. Ben, kırk yılı aşan çeviri hayatında okura olan borçlarını sonunda hep iyi ve ‘nitelikli’ çevirilerle ödemiş olan bir çevirmenim. Bunların arasında çevirinin gecikmesinden doğan borçlarım da var. “Bir çevirmen, çevirdiği metin konusunda okurunu gözetmek durumunda mıdır” diye soruyorsunuz. Doğru bir soru; cevabı da “evet” –ama ne bakımdan gözetmek zorundadır? Her şeyden, ama her şeyden önce, ona doğru çeviri sunarak! Çevirdiği yazar kim ise onu gerçekten, üslubuyla okurun diline getirerek! Bir çeviriyi okura söz verilen tarihte basmak, asla o çevirinin yetkinliğinin de kanıtı veya göstergesi değildir! Elbette bütün zamanında teslim edilmiş çeviriler için söylemiyorum ama şu anda kitap rafları, tam zamanında bitirilip teslim edilmiş, fakat eserin yazarına koca bir ihanetten, okura da koca bir hakaretten başka bir şey olmayan çevirilerle dolu! Ama siz kalkacaksınız, söz gelimi o çevirilerin çevirmenlerini, işlerini yayınevlerine zamanında teslim ettiler diye baş tacı edeceksiniz, buna karşılık eserin hakkını tam anlamıyla verebilmek için kılı kırk yaran, belli bir yetkinlik düzeyine ulaşamayacağını düşündüğü zaman parçalarında çevirinin başına oturmayan, hatta kimi zaman çeviriyi –karşılığında alacağı ücretin gecikmesi pahasına! biraz dinlendirmeyi yeğleyen çevirmenleri okura karşı sorumsuz olmakla suçlayacaksınız! Hayır, yok böyle bir şey! Niteliksiz Adam –sıradan bir macera romanı değil elinizdeki! Çevirmen olarak, Batı kültür tarihinin dönüm noktası olan bir dönemin kültürünü damla damla süzerek Türkçede o yazarı konuşturabilecek bir üslup oluşturmakla yükümlüsünüz! Bu iş, falanca tarihte şu kadar takım elbise ya da şu sayıda araba teslim etmek gibi bir iş değil! Niteliksiz Adam gibi bir romanı çevirmek, olağanüstü bir yazarın kurmacasını kendi dilinizde karşılayacak bir kurmaca oluşturabilme yükümlülüğü demektir. Eğer çevirmen olarak bir meslek ahlakınızın bulunduğunu kabul ediyorsanız, o zaman bu ahlakın en temel il¥ kesi, o kurmacayı oluşturduğunuza, Usta çevirmen Ahmet Cemal, yıllar önce çevirmeye başlamıştı Robert Musil’in dev eseri Niteliksiz Adam’ı. Bir çağ ve geçiş dönemi romanı olan kitapta Musil, çöküş sürecindeki AvusturyaMacaristan İmparatorluğu’nu simgeleyen ‘İmpkralya’ adlı ülkede modernizm sürecindeki toplumun ve bireyin çalkantılarını, uyumsuzluğunu sergiler. Dört ciltten oluşan yapıtın ilk cildi bundan on sene önce yayımlanmıştı ve o günden bugüne kendine has bir kitle oluşturan kitabın okurları, ikinci ve diğer ciltleri beklemeye başladı. Geçen ayın ortalarında beklenen ikinci cilt gene Ahmet Cemal’in ‘nitelikli’ çevirisiyle yayımlandı ve yayımlandığı gün ilk baskısını tüketti. Biz de Ahmet Cemal’le bunun sebeplerini konuştuk. Aynı zamanda Cemal’in Niteliksiz Adam’la ilk buluşmasına, çeviri sürecindeki sıkıntılarına ve kitabın kahramanı Ulrich’in Türk insanıyla olan yakınlığına değindik. Ë Erdem ÖZTOP evgili Ahmet Cemal, Niteliksiz Adam’ın ikinci cildinin çevirisini tamamladınız ve geçen günlerde yayımlandı. İlk elden neler söylemek istersiniz? Benim için hayatımın en önemli çeviri projelerinden biriydi. Aynı zamanda da gecikmiş bir çalışmaydı. Fakat şunu söyleyeyim, gerçekten içime sinen bir çeviri çalışması oldu. İlk söyleyebileceklerim bunlar… Önce, Robert Musil’le tanışıklığınıza gidelim… İlkin metinleriyle nasıl buluştunuz, anlatır mısınız biraz? Robert Musil’in eserleriyle, İstanbul’daki Avusturya Kültür Ataşeliği’nde, ‘Basın Danışmanı’ olarak çalıştığım yıllarda tanışmıştım. Musil’i ilk kez oranın kitaplığında okudum. Önce hikâyeleri, sonra dilimize Yaşarken Açılan Miras adı altında çevirdiğim metinleri ve son olarak da Niteliksiz Adam. İlk okuduğunuzda Musil’i, nasıl karşılamıştınız Niteliksiz Adam’ı? Böyle bir romanın olamayacağını düSAYFA 16 S CUMHURİYET KİTAP SAYI 1012
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle