Katalog
Yayınlar
- Anneler Günü
- Atatürk Kitapları
- Babalar Günü
- Bilgisayar
- Bilim Teknik
- Cumhuriyet
- Cumhuriyet 19 Mayıs
- Cumhuriyet 23 Nisan
- Cumhuriyet Akademi
- Cumhuriyet Akdeniz
- Cumhuriyet Alışveriş
- Cumhuriyet Almanya
- Cumhuriyet Anadolu
- Cumhuriyet Ankara
- Cumhuriyet Büyük Taaruz
- Cumhuriyet Cumartesi
- Cumhuriyet Çevre
- Cumhuriyet Ege
- Cumhuriyet Eğitim
- Cumhuriyet Emlak
- Cumhuriyet Enerji
- Cumhuriyet Festival
- Cumhuriyet Gezi
- Cumhuriyet Gurme
- Cumhuriyet Haftasonu
- Cumhuriyet İzmir
- Cumhuriyet Le Monde Diplomatique
- Cumhuriyet Marmara
- Cumhuriyet Okulöncesi alışveriş
- Cumhuriyet Oto
- Cumhuriyet Özel Ekler
- Cumhuriyet Pazar
- Cumhuriyet Sağlıklı Beslenme
- Cumhuriyet Sokak
- Cumhuriyet Spor
- Cumhuriyet Strateji
- Cumhuriyet Tarım
- Cumhuriyet Yılbaşı
- Çerçeve Eki
- Çocuk Kitap
- Dergi Eki
- Ekonomi Eki
- Eskişehir
- Evleniyoruz
- Güney Dogu
- Kitap Eki
- Özel Ekler
- Özel Okullar
- Sevgililer Günü
- Siyaset Eki
- Sürdürülebilir yaşam
- Turizm Eki
- Yerel Yönetimler
Yıllar
Abonelerimiz Orijinal Sayfayı Giriş Yapıp Okuyabilir
Üye Olup Tüm Arşivi Okumak İstiyorum
Sayfayı Satın Almak İstiyorum
‘Destur Ya Sefalet’ Bir dönemin tanığı öyküler üzerinde şekillendiğimiz sosyalekonomik zeminin yaşamları belirleyen dramatik özüne dokunuyor. KALABALIK İÇİNDEKİ YALNIZLIK Kitabındaki birçok öyküde çelişkilerin keskinliğinden olsa gerek mizahi ögeyi eksik etmeyen Erdinç, aslında kara mizahı olayların belirgin bir özelliği olarak hâkim kılmış diyebiliriz. Gösterdiği her bir karekterin trajedisini duyarlı bir dille anlatan yazar, aslında karakterlerinin içinde bulunduğu duruma empati yoluyla ulaşırken, söz konusu karakterlerin psikolojik arka planını görmeyi de ihmal etmemiş. Sadece bu kadar değil tabi, yazarın kişilerine yönelik objektif mesafesini göz ardı etmeyelim. Yazarın empati kurduğu karakterlerin ikiyüzlülüklerini, koşullara göre oluşturdukları savunma durumundan kaynaklanan ikircikli tutumlarına yönelik betimlemesini buna örnek gösterebiliriz. Bu arada, kitapta yer alan Fes, Allah Yapısı gibi bazı öykülerin diğer öykülere hâkim olan durumdan tümüyle farklı bir yapıya sahip olduğunu belirtmeden geçmeyelim. Varoluşçu izler taşıyan Allah Yapısı’nda, intihar eden evli bir adamın, intihar ediş nedeni, kızıyla yaşadığı son diyalog oldukça etkili bir görüntü oluşturuyor: “Yorulmayın dedi... Siz kalabalık içindeki yalnızlığı anlıyamazsınız... Kısacası sıtkım sıyrıldı benim yaşamaktan... Hayatı ne kadar kolay sevdiysem, o kadar soğudum.... Nihayet, işin çalımına bakmadan, şatafatlı vedanamelere tenezzül etmeden karar verdim... Karım evde yoktu... Taraçadaki hazırlığımı henüz bitirmiştim ki, kızım geldi musallat oldu... İlla saklambaç oynayalım diye tutturdu... Çaresiz, peki dedim. Evvela ben yumuldum, o saklandı: gittim koltuğun arkasında buldum. Bu oyuna bayılıyordu. Sonra da o yumuldu: şimdi ben saklanacaktım... Kızım duvara dönmüş, benim saklanışımı görmemek için gözlerini yumuk elleriyle kapatmıştı. Kuzu kuzucuk bacaklarını gösteren kısacık eteği, bembeyaz donunu bile örtemiyor... Ve durmadan bağırıyor: ‘Saklandın mı, oldu mu babacığım?’ diye... Onu çok bekletmedim. İpi boynuma taktım ve ‘oldu’ dedim, devirdim ayağımın altındaki sandalyeyi.. İşte o anda oldu ne oldu ise. Birden vazgeçmiştim. Hemen elimi boynuma taktım: ama nafile... Hani ayağımın altında iğne başı kadar basacak yer bulsam kurtulmak çok kolaydı... Nerde? O anda ‘nereye çıkıyorsun baba’ diye gülen, bağıran kızım yetişti ve ansızın asıldı bacaklarıma.. Galiba bir müddet beraber sallandık.” ‘ÇOK TARAFLI CANIM İNSANLAR’ Öykülerin kaleme alındığı yıllar göz önünde bulundurulduğunda henüz genç olan Cumhuriyet’in halkla, halkın Cumhuriyet’le ilişkisinin de öykülerde epeyce bir ağırlığı olmuş: “Zamanla her şeye alışılıyor. Birkaç gün geçmeden, biz de mektepli kasketlerimizi giydik. İlk günler gölgelerimiz bir tuhaf göründü. Gözlerimizi aynalardan, yolda giderken de gögemizin ucundan hiç ayırmıyorduk. Belki bir zaman, fesin yan duruşundaki çalımı, çuhanın o göz doyuran al’ını, püskülün ensemizdeki o yumuşak kıpırdanışını aradık.” Kıyafet devrimiyle birlikte ideolojik olmaktan çok salt kişilik özelliklerinden alışılmış bir yaşam biçiminden zorunlu başka bir biçime geçisin yarattığı trajik etkiyi Saatçi Ali Efendi figürüyle anlatmış yazar. Büyük kentlerde kimsesizliği yaşayan taşralı bireylerin, modern yaşamın uç veren acımasızlığında kayboluşlarının izleri oluşmuş kitapta: “Bilirim, gurbet meyhanelerinde, elmalar çocuğum gibi kokar. Leblebinin kavruk tadı, şarabın damak tırmalayan burukluğu, hepsi, hepsi güzel. Bu akşam, babamla da burun buruna gelsem ‘Kiminle tanışıyorum?’ diye sormalıyım. Aklıma insan ateşi, insan ruhu yüklü cemreler düştü bugün; şakaklarım zonkluyor. Tanrım, şükürler olsun ki, kulağımla kendi göğsümü dinleyerek yaşıyorum... Ve henüz anlayamadığım, çok taraflı canım insanlar, ilk kadehi şerefinize içiyorum.”Resmi Geçit, Felek Yar Olmadı, On Kağıt, Yalan, Destur Ya Sefalet, İftira, İğde Çiçekleri, Rejim, Yeşil Banknot, Hamurkar Süleyman, İmar, Rüşvet, Allah Yapısı, Fes, Kırmızı Ampul, Evliya Çelebi İle Hasbihal, Afili, İstiridye Kabuğu, Telgrafçı, Yazalım, Uğurlu Hüseyin Efendi, Mahallenin Alisi, Uyku Hapı, Dikiş, Ayçiçeği, İstida, Devrek No: 1, Simitçi, Kuruşluk Nazarlık adlı öykülerden oluşan kitapta, her bir öykü yaşadığımız coğrafyanın biçimlendirdiği bizim insanımızı anlatıyor. Buradan hareketle, Fahri Erdinç eserleri, Türk edebiyatı için önemli bir aşama oluşturmuş diyebiliriz. Gerçek figürler olan Erdinç’in karakterlerini çok zengin malzemeler, ruhsal durumlar içerdiğinden bugünün yaşamına denk düşen hammaddeler olarak değerlendirmek gerekiyor. ? Fahri Erdinç Destur Ya Sefalet’te Türkiye’nin 19451950 yıllarına ayna tutuyor Fahri Erdinç. Neredeyse ülkenin tüm şehirlerinde, kasabalarında, evlerinde, kahvehanelerinde gezinmiş yazar. Kitapta, fotoğraf karesi keskinliğinde sosyalekonomik bir atmosfer sunan Erdinç, hüznün eşlik ettiği yaşamlara tanık ediyor okuru. Ë Aysel SAĞIR estur Ya Sefalet, Fahri Erdinç’in 19451949 dönemlerini kapsayan ve o dönemlerde, Varlık dergisi gibi çeşitli edebiyat dergilerinde yayımlanan öykülerinden oluşuyor. Ne yazık ki, 1949’dan sonra Fahri Erdinç adı, Türkiye’nin Orhan Kemal, Sabahattin Ali gibi önemli edebiyatçıları arasında uzun bir süre yer almayacaktır. Erdinç’in öyküye, yazıya başlamasında Sabahattin Ali’nin etkisi, Orhan Kemal’in birinci, Erdinç’in ikinci olduğu Varlık dergisince düzenlenen yarışmada, “öykücülüğümüzde bir aşama olmaya aday” oluşu göz önünde bulundurulduğunda Fahri Erdinç’in önemi daha bir anlaşılır. Bilindiği gibi Sabahattin Ali’nin öldürülmesinin ardından 1949’larda Türkiye’den birkaç arkadaşıyla birlikte Bulgaristan’a kaçan Erdinç’in artık Türkiye’de olmaması, dönemin egemenlerinin daha bir işine geldiğinden, bir süre unutulmaya mahkum edilecektir. Destur Ya Sefalet/ Fahri Erdinç/ Erdinç’in eserleri ise unutulmayı, yok sayılmayı yaYordam Kitap, 2009/ 224 s. lanlayacak, bu ölü zamanı telafi edecek kadar güçlü anlatım ve betimlemelere sahip. Tüm bunların yanı sıra, toplumcu gerçekçi edebiyat türünün hâkim olduğu bir dönemde, bu edebiyat çizgisinin başarılı bir örneği olarak görmek gerekiyor Erdinç’in eserlerini. Eserlerinde sınıfsal durumların neden olduğu insanlık dramlarını ustalıkla açığa çıkaran yazar, özneye yaklaşımın giderek nesneleştiği bir dünyaya yöneltiyor Yirmi yıldır yurtiçinde ve yurtdışında rehberlik yapan Ahmet Faik Özbilge, eski asıl oklarını. Karakterlerini yaşadıkları koşullardan soyutlamadan anlatan Erdinç, bir İstanbul’un önemli yerleşim merkezlerinden Haliç kıyılarındaki Fener, Balat ve anlamda onları, koşullarının kurbanı olaAyvansaray semtlerini tanıtıyor kitabında. rak resmediyor. Destur Ya Sefalet’te Türkiye’nin bir döca duymak yerine, ne sürprizlerle doludur yanıbaşımız... Ë Hüseyin ÖZKAN nemine (19451950) ayna tutmuş Erdinç. Hâlâ gitmediyseniz, bir haftasonu Haliç kıyılarına uzanıp Neredeyse ülkenin tüm şehirlerinde, kasaoğu zaman güzel olanı uzaklarda ararız, ulaşılFener’i, Balat’ı, Ayvansaray’ı yürüyün derim. İlk kez gidiyorsabalarında, evlerinde, kahvehanelerinde geması çok zor bir şeydir ya güzellik, yakında olnız şaşırırsınız. Sonra kızarsınız, niye haberim yok böyle şeyler zinmiş. Kitabında, fotoğraf karesi keskinliması da anormal gelir doğal olarak! Kaf Daolduğundan diye, önce etrafınıza, ardından kendinize. Şoku ğinde sosyalekonomik bir atmosfer sunan ğı’nın ardına, dünyanın öbür ucuna ya da ıssız atlattığınızdaysa öğrenmek istersiniz artık neymiş, kimmiş bir adaya gideceğimiz hayaliyle yaşar dururuz, sonsuzErdinç, hüznün eşlik ettiği yaşamlara tanık bunlar, nasıl yapmışlar, nereden gelmişler, nereye gitmişler, nimuşçasına zamanımız. İşte böyle solup tükenir burnuçin gitmişler? etmiş okuyucusunu. Ellialtmış yıl öncesimuzun dibindeki güzeller, fark edilmemenin acısıyla, Bu noktaya geldiğimde biraz araştırıp çeşitli kaynaklardan ne ait bir ülke panoramasında gezindiğisessiz feryatları duyulmaksızın... İstanbul’da yaşayıp da, bilgiler edinmeye çalışmıştım ben de. Kaynak var aslında ama, miz Destur Ya Sefalet’te yer alan öyküler, şehrin keşmekeşinden, gürültüsünden, tozundan, dumabiraz bölük pörçük, dağınık, bazen çok az, bazen fazla ansikher bir yaşamın başlangıç ve sürecinin genından bunalıp uzaktaki bilinmezliklere kaçıp gitme duygusu lopedik. Her şeyin bir arada ve düzenli olduğu bir şey arıyor nel bir durumu yansıtması açısından insan, otuz tane kitapla gezecek halimiz yok ya! Sıradan bir önemli bir özellik taşıyor. Bu anlamda da da buna benzer bir şeydir aslında. Hayatın yükü bazen yabanrehberle dolaşsanız, ondaki bilgiler de ya yetersiz ya da kitap, birkaç kuşak önceki insanların yaşa cılaştırıverir insanı işinden, eşinden ve yaşadığı şehirden. Oysa yüzeysel kalıyor. Neyse uzatmayayım, Ahmet Faik Özbil ¥ mıyla ilgili fikir edinme durumundan öte, bir görebilsek sadece bakmak yerine, bir dinleyebilsek yalnız D ‘Fener Balat Ayvansaray’ Kaf Dağı’nın berisi Ç SAYFA 18 CUMHURİYET KİTAP SAYI 1012