22 Kasım 2024 Cuma English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

¥ oluşturabildiğinize inandığınız ana kadar ‘çevirdim’ ya da ‘çeviriyi bitirdim’ dememektir. Bakın, ben, sizin de dediğiniz gibi, Nietzsche’nin Zerdüşt’ünü çevirdim; oysa eserin daha önce yapılmış birkaç çevirisi vardı. Neden çevirmeyi kabul ettim peki? Önceki çevirilerin hiçbiri Nietzsche’nin üslubunu yeterince karşılayamamış olduğu için! Bazı filozofların üslupları, edebiyatçılarınki kadar önem taşır, yani o üslupla çeviremezseniz, içerik de yeterince anlaşılmaz. Nietzsche, bu filozoflardandır. Son bir örnek, uzun bir zamandan bu yana Goethe’nin Faust’unu çevirmekteyim. Halbuki o eserin de bugüne kadar yapılmış çevirileri var. Ama ben, o çevirilerin hiçbirinin Faust’taki üslubu yeterince veremediğine inandığım için bu işe atıldım. Daha da ileri gideyim isterseniz: Türk okuru, bitirdiğim gün, Faust’la ilk kez benim çevirim aracılığıyla gerçekten tanışacak! Gördüğünüz gibi, ben, çeviri uğraşında kendine koyduğu hedeflerde çok iddialı, hatta ihtiraslı biriyim ve bugüne kadar bu iddiaların arkasında durmayı da hep başardım. Bundan sonra da durmayı sürdüreceğim. Onun için kimse kalkıp da, hele çalışmamın ortalık yerindeyken elimden alınan, sonra çevirmen bulunamadığı için yine bana dönen kitaplar bağlamında, gecikme suçlamalarıyla benim yolumdan döneceğim gibi bir fikre kapılmasın! Çünkü ben, en büyük gecikmelerin ardından bile okurların gözünde yaptığı işin yetkinliği ile aklanmış bir çevirmenim! Niteliksiz Adam’ın ikinci cildi, yayımlandığı gün, baskısını tüketti! Bu durumu neye bağlıyorsunuz? Biraz önce söylediklerime bağlıyorum. İlk cildin okurları, o çeviriyi takdirle karşılamış okurlar, bekliyorlardı. Beklediklerine kavuştular. ZOR BİR KİTAP Enis Batur, Suya Seng kitabında anlatmıştı: “72 güzünde, kendi kendime Musil’in Niteliksiz Adam’ını okumaya karar verdiğimde, Bilge [Karasu] zarif bir biçimde bunun ‘erken’ olduğunu ima etti; anladım ve tepki verdim: ‘Ne yani,’ dedim, ‘Benim Musil’i anlayamayacak bir durumda mı olduğunu düşünüyorsun?’ Sabırlı üslubuyla, ‘hayır’ dedi, ‘öyle düşünmüyorum, demek istediğim şu: Bazı kitapların okunması için bazı yaşları beklemek bana şimdi daha doğru geliyor’sonra ekledi: ‘Zamanında ben de zamansız işler yapmışımdır, hiç değilse sen yapma diye uyarıyorum.’” Batur, 20’sinde kapısını aralıyor Niteliksiz Adam’ın; 30’unda keyifle okuyor ama 50’sinde adamakıllı anlayabiliyor… Ne dersiniz, bu başyapıt Batur’unki gibi okuma evrelerine mi ayrılıyor? Sayın Enis Batur’un evrelerinin herkese uygulanabilecek bir ölçüt olduğunu sanmıyorum. Ama ben size başka bir şey söyleyeyim; öyle sanıyorum ki, gerek Enis Batur, gerekse Bilge Karasu, bu konuşmayı yaptıkları sırada Stefan Zweig’ın ünlü Montaigne denemesini okumuş olsalardı, sanırım konuşma biraz daha farklı cereyan ederdi. Çünkü Zweig o denemesinde, bazı eserler şu yaşa gelmeden okunmamalı, ancak falanca yaştan sonra okunmalı gibi kurallar koymak yerine, erken yaşlarda okunan önemli eserlerin sonradan hayatın değişik evrelerinde tekrar okunmasının ve önceki okumalarla karşılaştırmalar yapılmasının düşünce açısından yararlılığından söz eder. Yani biri, Niteliksiz Adam’ı yirmi yaşındayken de okuyabilir; sonradan, hayatta farklı birikimler elde ettiği dönemlerde böyle bir eserin yeni okumalarını ilk okumalarla karşılaştırdığında, daha büyük bir zenginleşmeye yol açacağı kesindir. Üstelik ben, yirmili yaşlarında Niteliksiz Adam’ın birinci cildini okumuş olan ve olumlu anlamda şaşırtıcı yorumlarda bulunabilen yirmili yaşlardaki gençlerle de karşılaştım! İmpkralya, çöküş süreci halindeki AvusturyaMacaristan İmparatorluğunun tasviridir. Türkiye’nin bu konuyla benzerliği bir hayli fazla sanırım! Okurun kendini bulduğu konu da ‘çöküş’ imgesi midir sizce? Kesinlikle öyle olduğuna inanıyorum. Bir defa, Niteliksiz Adam’ın okur kitlesinin çok bilinçli ve dikkatli bir okur kitlesi olduğundan artık hiç kuşku duymuyorum. Bu okur, bizim toplumumuzun da bir imparatorluğun çöküş sürecinden süzülerek geldiğini ve kendine özgü bir çöküş kültürüne sahip bulunduğunu göz önünde bulundurduğu için, Niteliksiz Adam’ın meselesini, romanın ikinci cildini bir günde tükettirecek kadar iyi kavradı! Romanın kahramanı, niteliksiz bir adam olan Ulrich de geçmişle günümüz arasındaki eşiktedir. Bocalama, uyumsuzluğun göstergelerini sergiler roman boyunca. Burada da aslında Türk toplumuyla/bireylerle fazlaca benzer bir durum yaşanır! Ne dersiniz? Bu görüşe kısmen katılabilirim. Yani Türk toplumuyla benzer bir durum var, ya da bazı benzerlikler var diyelim. Ama Batı düşüncesi bağlamında bireyselleşmenin henüz çok uzağında olduğumuz için, bizim Ulrich’lerimizin sayısı konusunda çok dikkatli davranmamız gerektiğini düşünüyorum… Sonuç olarak, Musil Türkiye’de Niteliksiz Adam’a duyulan bu ilgiyi görseydi ne yapardı sizce? Eşi Yahudi asıllı olduğu için sığınmak zorunda kaldığı İsviçre’de, para sıkıntıları içerisinde ve neredeyse yarı aç öldüğü düşünülürse eğer, sanırım bugün Türkiye’de yaşıyor olmayı tercih ederdi! ? Niteliksiz Adam III/ Robert Musil/ Çeviren: Ahmet Cemal/ Yapı Kredi Yayınları/ I: 535 s., II: 424 s. CUMHURİYET KİTAP SAYI 1012 SAYFA 17
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle