Katalog
Yayınlar
- Anneler Günü
- Atatürk Kitapları
- Babalar Günü
- Bilgisayar
- Bilim Teknik
- Cumhuriyet
- Cumhuriyet 19 Mayıs
- Cumhuriyet 23 Nisan
- Cumhuriyet Akademi
- Cumhuriyet Akdeniz
- Cumhuriyet Alışveriş
- Cumhuriyet Almanya
- Cumhuriyet Anadolu
- Cumhuriyet Ankara
- Cumhuriyet Büyük Taaruz
- Cumhuriyet Cumartesi
- Cumhuriyet Çevre
- Cumhuriyet Ege
- Cumhuriyet Eğitim
- Cumhuriyet Emlak
- Cumhuriyet Enerji
- Cumhuriyet Festival
- Cumhuriyet Gezi
- Cumhuriyet Gurme
- Cumhuriyet Haftasonu
- Cumhuriyet İzmir
- Cumhuriyet Le Monde Diplomatique
- Cumhuriyet Marmara
- Cumhuriyet Okulöncesi alışveriş
- Cumhuriyet Oto
- Cumhuriyet Özel Ekler
- Cumhuriyet Pazar
- Cumhuriyet Sağlıklı Beslenme
- Cumhuriyet Sokak
- Cumhuriyet Spor
- Cumhuriyet Strateji
- Cumhuriyet Tarım
- Cumhuriyet Yılbaşı
- Çerçeve Eki
- Çocuk Kitap
- Dergi Eki
- Ekonomi Eki
- Eskişehir
- Evleniyoruz
- Güney Dogu
- Kitap Eki
- Özel Ekler
- Özel Okullar
- Sevgililer Günü
- Siyaset Eki
- Sürdürülebilir yaşam
- Turizm Eki
- Yerel Yönetimler
Yıllar
Abonelerimiz Orijinal Sayfayı Giriş Yapıp Okuyabilir
Üye Olup Tüm Arşivi Okumak İstiyorum
Sayfayı Satın Almak İstiyorum
Y ‘ONK Ajans 50 Yaşında’ albümü CELÂL ÜSTER eryüzü Kitaplığı celaluster@cumhuriyet.com.tr yarım yüzyıla tanıklık ediyor ildiğim kadarıyla, telif hakkı sahibi olan bir kimse, ürünü üzerinde bir tekel kurmuş sayılır ve bu ürünün her türlü kullanımından kazanç elde eder. Birçok ülkede ürünün değiştirilip bozulmasını önleme hakkını da içerir telif hakkı. O yüzden, bir ülkede telif hakkının hakkıyla uygulanması, o ülkenin yalnızca tecimsel açıdan gelişmişliğinin bir ölçütü değil, bir bakıma düşünsel ve yaratımsal açıdan gelişmişliğinin de bir göstergesidir demek, sanırım pek yanlış olmayacaktır. İngiltere’de 1710’da kabul edilen, telif hakkının öncelikle yazara ait olduğunu belirten, bu hakkın belli bir süre için geçerli sayılacağını, yapıtların daha sonra kamuya ait olacağını öngören Kraliçe Anne yasasının, telif hakkı tarihinde bir dönüm noktası Tasarım: olduğunu söylemekle yetineyim. Sait Maden Uluslararası alanda telif haklarıyla ilgili geniş bir sözleşme 1952’de Cenevre’de toplanan ülkelerce imzalanıp 1955’te yürürlüğe girdiğinde bile, bu konunun önemi ülkemizde en azından uygulamada kavranmış olmaktan çok uzaktı. İşte, o 1955 yılından yalnızca dört yıl sonra, 1959’da kurulan Türkiye’nin ilk telif hakkı ajansı ONK, geçenlerde 50. yaşgününü kutladı. KuOsman N. Karaca, Tenten’in yaratıcısı Hergé ile... rucusu Osman N. Karaca’nın adının ilk harflerini bir araya getiren ONK’un doğumgünü partisinde, ONK Ajans 50 Yaşında başlığını taşıyan bir albüm sunuldu çağrılılara. Tasarımını, ONK Ajans’ın ünlü simgesinin yaratıcısı olan Sait Maden ustanın gerçekleştirdiği albüm, yalnızca kendi alanının öncüsü bir kurumun tarihçesini değil, telif hakları kavramının ülkemizdeki yarım Edita Moris, Ülkü Tamer, Güler Karaca, Osman N. Karaca. yüzyıllık serüvenini de gözler önüne seriyor. Oktay Akbal, albümün hemen başındaki kısacık yazısında, ONK’un, yalnızca Türkiye sınırları içinde değil, dünya ölçüsünde çalışan, devletin yapmadığını, düşünmediğini gerçekleştiren bir ajans olduğunu vurguluyor. Karaca’dan söz ederken, “Usta bir gazeteciydi, genel yayın müdürüydü, ama bırakmıştı hepsini, kendini ONK’a vermişti,” diyor. “Türlü Osman N. Karaca, George Amado ile... Yayıncılık dünyamızda, yalnız yayıncılık dünyamızda mı, edebiyat, müzik, tiyatro, sinema gibi sanat dallarında son onon beş yıldır en çok sözü edilen, tartışılan kavramlardan biri de “telif hakkı”. Telif hakkı deyince, bir yapıtı yayımlama, sahneleme ya da satma hakkının, yasaların güvencesi altında yalnızca belli bir kişi ya da kurumun elinde olmasını anlıyorum ben. ONK’un hakkını kim ödeyecek B yokluklar, üzüntüler, sıkıntılar yaşasa da, bıkmadı. Yıllar geçti. ONK, ulusal bir kültür kurumu olarak kendini tanıttı, sevdirdi, topluma benimsetti…” Ardından, ONK Ajans’ın Öyküsü’nü, Zeynep Altınova’nın sorularını yanıtlayan Osman N. Karaca’dan dinliyoruz. Osman N. Karaca’nın “ilk yıllar”la ilgili anlattıkları, o dönemde telif hakkı kavramının ülkemizdeki hem içler acısı, hem de gülünç durumunu ortaya koyuyor: “Uzun bir süre Vahşi Batı yasaları hüküm sürdü. Yayınevleri o tarihlerde istedikleri kitabı hiçbir telif hakkı ödemeden yayımlayabiliyordu. Yaşadığımız bir olayı aktarırsam o günleri daha iyi anlatmış olurum: Yayınevlerimizden biri, hakları Ajans’ımıza bağlı bir yazarın kitabını izin almadan yayımlamıştı. Telefonla aradık yayıncıyı ve kendisine, ‘Şu kitabı basmışsınız?’ dedik. ‘Evet,’ dedi. Biz de, ‘Kitabı nereden aldınız?’ diye sorduk. Bu sorumuzla, ‘Bu kitabın yayım hakkını kimden aldınız?’ demek istemiştik. Aldığımız yanıt ilginçti: ‘Kitapçıdan para verip satın aldık.’ Evet! O günlerde bir kitabı çevirtip basmak için kitapçıdan satın almak yeterli idi.” Yalnızca telif hakları alanında değil, her alanda yasaların kendileri kadar uygulayıcıları da önem taşır. Anlaşılan, o dönemde telif hakları konusunda yalnızca yazarlar, yayınevleri ve çevirmenler değil, yargıçlar da yeterince donanımlı değildi. Osman N. Karaca’nın anlattığı bir “Tenten öyküsü”, bu donanımsızlığı olanca gülünçlüğüyle ortaya koymuyor mu? “Tenten’in yaratıcısı Hergé (Georges Remi) ile kişisel dostluğum vardı. Onunla tanışmak için özel olarak Brüksel’e gitmiştim. Albümleri, Türkiye’de Burhan Yayınevi tarafından izinsiz yayımlanıyordu. Benden, izinsiz yayınları durdurmak için gerekeni yapmamı rica etti. Biz de onun adına dava açmaya karar verdik. Ancak o yıllarda Türkiye’de telif davaları konusunda bir deneyim yoktu. Hâkimler de konuyu iyi bilmiyordu. Avukatımız Özer Gürdenli, ‘İzinsiz yayımları durdurmak ve kitapları toplatmak için önce bir tedbir davası açalım. Daha sonra tazminat davası açarız,’ dedi. Mahkemeye bir tane orijinal albüm, bir tane de Burhan Yayınevi’nin bastığı korsan albüm sunduk. Doğrusu kazanacağımızdan da çok emindik. “Ama hâkimin kararı bizim beklentimizin tam tersi çıktı. Hâkim tedbire lüzum olmadığına karar verdi. Gerekçesini de şöyle sıraladı: ‘Bu (Burhan Yayınevi’nin bastığı izinsiz kitap) siyahbeyaz, oysa sizinki renkli. Bu küçük boyda, oysa sizin sunduğunuz büyük boy. Ayrıca bunun adı Tenten, oysa sizinki Tıntın,’ dedi ve biz davayı kaybettik. “Biliyorsunuz, Tintin’in Fransızcada okunuşu Tenten’dir. ‘Tintin’ büyük harflerle TINTIN yazılır. Aslında orada ‘tıntın’ olan hâkimin kendisiydi…” Yayıncılarımız bir zamanlar bugünkünden çok daha yaratıcıymışlar. Neden mi? Osman N. Karaca’nın bir başka Tenten öy küsüne kulak verelim: “Hergé’nin o zamanlar 19 Tenten albümü vardı. Ama Türkiye’de basılan izinsiz yayınların albümlerinin sayısı 20 taneydi. Hergé çok şaşırdı ve o yirminci albümü bulup kendisine yollamamı istedi. O zaman bu yayınları yapan 1 numaralı korsan Burhan Yayınevi idi. Sahibi Burhan Bey yayınevine kendi adını koymuştu. Ben, albümü buldum ve Hergé’ye yolladım. Bir süre sonra bana hayretler içinde kaldığını belirten bir mektup yazdı: ‘Osman, bunlar benim çizgilerim. Oturdum her bir kareyi tek tek inceledim. Yani çizimler sahte değil. Bu adam benim 19 albümümden parçalar çıkarmış, sonra onları kendi yazdığı senaryoya göre montajlamış ve yepyeni bir kitap yapmış,’ dedi. “Böyle bir kurnazlığa hem çok şaşırmış, hem de deyim yerindeyse hayran kalmıştı. Yabancılar şaşırsa da böyle şeyler Türkiye’de çok olurdu. Biliyorsunuz, Kemal Tahir de bol miktarda Mayk Hammer yazmıştı.” Kemal Tahir bol miktarda Mayk Hammer yazmış ama, ONK Ajans’a bağlanan ilk Türk yazar da o olmuş. ONK’un 1964 yazında çıkan bültenindeki açıklama bunu kanıtlıyor: “Kemal Tahir, Türkiye’de bir ajansa bağlanmayı, Avrupalı meslektaşları gibi hareket etmeyi düşünen ilk Türk yazarıdır.” “Basında ONK Ajans” bölümünde sunulan bir haber ise, Cumhuriyet’in 1980’li yıllarda yönettiğim Kültür Servisi’ne götürdü beni. Yıl, 1987. Anımsıyorum, Afa Yayınları, Avusturyalı yazar Brigitte Schwaiger’in bir kitabını yayımlamak istemiş, ONK Ajans da kitabın telif hakkı koşullarını öğrenmek için yazara bir mektup yazmıştı. Ne ki, Schwaiger’den ONK Ajans Genel Yönetmeni Nimet Tuna’ya gelen yanıtta, yazar, yayınevi ve ajansın yeterince “antifaşist” olup olmadığını sorguluyor, “Umarım oyunumdaki keskin antifaşist mesajı anlayabilmiş, yapıtımın bir zorbalık propagandası olduğunu sanmamışsınızdır,” diyordu. Osman N. Karaca’nın, Schwaiger’in bu gülünç yanıtına vermek zorunda kaldığı yanıt ise şöyle olmuştu: “… Sorularınızdan anlayabildiğimiz kadarıyla, demokrasi ve düşünce özgürlüğüne inanan antifaşist bir yazarsınız. Biz de demokrasi ve düşünce özgürlüğüne inanıyoruz… Yapıtlarınızın telif hakkını verdiğiniz ajans, Kurt Waldheim’ın bir zamanlar Nazi yönetimine hizmet edip etmediğini araştırma gereğini duydu mu?.. Biz, bir ajansın, yalnızca temsil ettiği yazarın telif haklarını korumakla görevli olduğu kanısındayız. Doğrusu, bize böyle sorular sorma yetki ve cesaretini nereden bulduğunuzu da merak ediyoruz…” ONK Ajans 50 Yaşında albümü, ülkemizin en köklü kurumlarından ONK’un acıtatlı serüvenlerini günümüze aktarmakla kalmıyor, Türkiye’nin son elli yıldaki yayıncılık dünyasından çarpıcı kesitler de sunuyor. ? SAYFA 6 CUMHURİYET KİTAP SAYI 1011