19 Mayıs 2024 Pazar English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

‘Sanatçının Yaşlı Bir Adam Olarak Portresi’ Yoksul ve savunmasız Bir zamanlar yazdıklarıyla ünlü olmuş ama artık yeni bir roman yazamayan yaşlı yazar Sapo, eski heyecanlarını özlemektedir. Kendini bir kez daha hatırlatıp yaşamdan son yakaladığı haliyle ayrılmayı istemektedir... Sanatçının Yaşlı Bir Adam Olarak Portresi, insana dair bazı temel durumları açığa çıkaran bir kitap. Ë Aysel SAĞIR oman bitti mi?.. Sanatçının Yaşlı Bir Adam Olarak Portresi’nin böyle bir sorudan yola çıktığı sanılmasın sakın! Amerikalı yazar Joseph Heller, daha önceki kitaplarında olduğu gibi bu kitabında da yaşadığımız çağa özgü sorunsallara, toplumsal durumlara derinlemesine bir dalış yapmış. Bu anlamda yazar, günümüz edebiyatı ve yazın dünyasının sonunda gelip dayandığı bir çıkmaza yöneltmiş projektörlerini. İletişim araçlarının insan belleğinin her bir kıvrımına sızarak, onu ele geçirdiği günümüzde, yarattığı imaj enflasyonunun yanı sıra, yaşanacak her bir şeyin daha yaşanmadan tüketilmesi sonucu da bir yana, en büyük erezyonu yazın dünyasında yarattığını söylememiz çok büyük iddia olmaz herhalde. Söz konusu sorunun ekonomik refaha ermiş ülkeler başta olmak üzere, giderek tüm toplumları da aynı çember içinde aldığı söylenebilir. Zira Joseph Heller, Sanatçının Yaşlı Bir Adam Olarak Portresi’nde, söz konusu türden bir uslamlamayı yaptırıyor okuyucusuna. Hatta bir tez olarak ortaya atılmış “Roman bitti” düşüncesinin de kendiliğinden çeperlerini genişletiyor. Bir zamanlar yazdıklarıyla ünlü olmuş ama artık yeni bir roman yazamama çıkmazına giren, yaşlı yazar Sapo’yla tanıştığımız kitapta, Sapo vasıtasıyla, bir edebiyat panaroması sermiş gözler önüne yazar. Karısı Polly’yle durmuş, oturmuş bir hayat yaşayan Sapo, eski heyecanlarını ve aktif yazarlık yaşamını özlemektedir. Zira ünlü bir yazar olmanın tüm zevklerini, sağladığı toplumsal statüden kaynaklı ego şişkinliğini tatmıştır. Bir erkek olarak, kadınlar tarafından beğenilmenin sırrını da öğrenmiştir. Ama hepsi geride kalmış gibidir. Yeni bir kitap yazıp tekrar gündeme geldiğinde, eski heyecanlarına döneceğini bilmektedir. Bu yüzden de bütün çabası, kendini bir kez daha hatırlatıp yaşamdan son yakaladığı haliyle ayrılmaktır. Ama Sapo, bunun hiç de kolay olmadığını, girdiği yazma çabası içinde bir türlü konu bulamamasıyla anlamıştır. Roman boyunca Sapo’nun arayışlarının peşine takıldığımız kitapta, aynı zamanda günümüz dünyasının sığ yüzeyinde geziniriz. Tabi edebiyatın o en has yapı taşları olan yazarlarına tek tek uğrayarak hatırı sayılır bir derinliğe de yazar tarafından dalarız. Sapo’nun istediği tam da günümüz insanının ulaşmak için korkunç çabalar verdiği ün, refah ve sahip olmanın verdiği güç duygusudur. Ama söz konusu istek, iki uçlu bir sonucu da beraberinde sürükler. Bir yanda baskın değerler ve dayatılmış ihtiyaçların yarattığı itki, diğer bir yanda da boşluk duygusunun var olma isteğinin gücü vardır. trajedilerini gözlemlediğimiz kitapta; Adgar Allan Poe, Henry James, Walt Whitman, Emily Dickinson, Nathaniel Hawthorne, Herman Melville, Joseph Conrad, F. Scott Fitzgerald, T.S. Eliot, Charles Dickens, John Cheever, Eugene O’Neill, Edmond Wilson, Theodore Dreiser, Malcolm Lowry, Sinclair Lewis, Jack London, Ernest Hemingway, Ross Lockridge, Thomas Heggen, William Gaddis, John Steinbeck, Jerzy Kosinsky, Richard Brautigan, Mario Puzo gibi bir çok isimle karşılaşırız. Hepsinin de hayatı derin hayal kırıklığı ve ‘kötü son’la noktalanmıştır. Söz konusu yaşamlar, geldikleri toplumun birer ifadesi olan yazarlarla birlikte, mevcut şartların ve gerçekliğin göstergesi olarak da çıkarlar karşımıza. Tüm bunlar Sapo’da bir boşunalık duygusu yaratmakla kalmayacak, gerçekleştirmeye çalıştığı hedefin anlamsızlığını da ortaya koyacaktır. Sapo, tekrar ünlü olmak ve ünün getirdiklerinden yararlanmak için, roman konusunu ilgi çekeceğinden kesin emin olduğu cinsellik üzerine kurmak istemektedir. Sapo’ya yaptırdığı seçimle, içinde yaşadığımız sosyal, etik değerler dünyasına aslında keskin bir eleştiri sunan yazar, aynı zamanda bir toplumsal durum da çıkarır karşımıza. Bir tür ti’ye alışın da içinde olduğu anlatımda, egemen sosyoekonomik yapıya yönelik sorgulama yapıldığı gözümüzden kaçmaz. JAMES JOYCE BİLE... Sapo’nun çağdaş bir Tom Sawyer yaratarak yeni bir roman yazma çabasında, Tom Sawyer’in yeniden biçimlendirilişinde zaten bu açıkça göze çarpacaktır: “Yaşlı yazar büyük bir kederle, aah, lanet olsun, diyerek içini çekti ve bu kitaptan da vazgeçmeye karar verdi. Neşesi kaçmıştı, elinden tükenmez kalemi attı. Devam edebilmek için şimdi oturup kafa patlatması, metnin okurunda yarattığı yüksek beklentiye cevap verecek inandırıcı ve zekice bir bilmece bulması gerekiyordu, yapmak istediği en son şeyin bu olduğunu söyledi kendi kendine; Nevada eyaletinin Reno kentiyle Washington eyaletinin Spokane kentinin, her ikisinin de Los Angeles’ten çok daha batıda olduğu bilmeceyi daha önce bir romanda kullanmıştı... Bir kez daha kullansa kimse fark etmeyebilirdi. Ama bunu kendisi biliyor olacaktı, yapacağı bu bir tek otlakçılık özsaygısını kaybetmesine yol açabilir, onu daha başka otlakçılıklar yapmaya sürükleyebilirdi. Değmezdi, bunu şimdiden fark ediyordu. Yale’den hukuk diploması almış ya da Harvard’da iş idaresi yüksek lisansı yapmış, çağdaş bir Tom Sawyer kullanarak yazacağı, Amerikan Pop romanının en kusursuz örneği olan Tom Sawyer’in gülünçlemesi olacak olan kitap, dünyanın ya da kendi soyunun yaratılmamış vicdanını onun ruhunun demirci ocağında biçimleyemezdi. Şimdi olmaz, diye düşündü kederle gülümseyerek, hayır, sanatçının yaşlı bir adam olarak yazınsal türde son portresi olacağını şimdiden, kendi kendine umutsuzlukla ve acı acı gülerek düşünmeye başladığı bu kitapta bu iş kesinlikle olmazdı. Ama zaten bir an için bile, her zamanki gibi, aklından ciddi olarak geçmemişti. James Joyce bile bunu başaramamış, Sanatçının Genç Bir Adam Olarak Portresi adlı kitabında metafizik kusursuzluğun sınırına dayanacak kadar uzun bir yol alamamıştı...” Yazarın kendine has renkli anlatımıyla kolay okunma özelliğine sahip olan, Sanatçının Yaşlı Bir Adam Olarak Portresi, insana dair temel bazı durumları açığa çıkaran bir kitap. Yaşadığımız dünyaya yeniden bakmaya yönelik bir perspektif sunmasının yanı sıra; asıl olarak; boşunalık, tekrar hissi, değersizlik... gibi duygu durumlarıyla ilgili düşündürüyor. Tabi roman bitmiyor. Biten şeyin ne olduğu konusu ise ‘bekle de gör’ türünden aceleye getirilmeyecek, ama hiçbir şeyin bitmeyip aksine bir üst aşamaya geçerek orada konumlanması kuralını akla getiriyor. Tıpkı yazarın da sık sık kitapta araya girerek, söyledikleri gibi: “Eski arzuları edebi başarılar tam olarak doyuramadı, geçmişte çektikleri çektiğimiz acıları, duyduğumuz kuşkuları, yaşadığımız yalnızlık duygusunu başarılar yok edemedi, kazanmayı umduğumuz bir ömürlük saygınlık ve özsaygı ömürlük olamadı. Genellikle hepimizde bu duygu vardır. Yaradılış ve kişilik olarak başlangıçta ne idiysek şimdi de oyuz duygusu; uzun lafın kısası aynı insanlarız, daha yaşlı, daha bilge ama başka bakımlardan hiç değişmemiş, aynı derecede yoksul, aynı derecede savunmasızız...” ? Sanatçının Yaşlı Bir Adam Olarak Portresi/ Joseph Heller/ Çeviri: Ülker İnce/ Kırmızı Yayınları, 2009/ 223 s. SAYFA 5 R ÜN VE HAYAL KIRIKLIĞI Sapo’nun, yeniden ünlü olma isteğini hangi durum belirler? Mevcut, sığ değerlerin ki günümüzde de baskın olan budur isteğiyle kıvranan Sapo’nun yanı sıra, varoluşunu anlamlandırma çabasıyla hareket eden iki Sapo vardır demeyelim de, her ikisinin karışımı bir Sapo vardır karşımızda. Tabii bu kadar değil, kitabın asıl vurucu noktaları aslında Sapo’nun edebiyat tarihine her dalışında daha bir belirgin hale gelir. Zira Sapo, yeni bir kitap yazamama çıkmazından kurtulmayı, son iki yüzyılın önemli yazarlarına yaptığı gezintiler sonucu onlardan almak istediği esin parçalarıyla gidermek isterken yapar. Bir zamanlar ünlü olmuş, insanlığa damgasını vurmuş önemli yazarların büyük bir kısmı yoksulluk, hayal kırıklığı, alkolizm, ünün getirdiği yanılsamalar ve daha bir dizi durumlar nedeniyle kimsesiz, unutulmuş, aynı zamanda büyüklüklerine yaraşmayacak bir süreç ve sonla hayattan çekilmişlerdir. Amerika ve İngiltere edebiyatının ağırlıkta olduğu yazarların Joseph Heller’in kitabında Amerika ve İngiltere edebiyatının ağırlıkta olduğu yazarların trajedilerini gözlemliyoruz. Hepsinin hayatı derin hayal kırıklığı ve ‘kötü son’la noktalanmış. CUMHURİYET KİTAP SAYI 1013
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle