19 Mayıs 2024 Pazar English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

Turgay Olcayto’yla ‘Güneşin Düşmanları’ ‘Yalın, iddiasız ve inançlıyım’ Şiiri, cümlesi, sazı, sözü, yazını hatta siyaset anlayışıyla bugüngeçmiş hattında elzem yazılar... İlaç gibi, insanı sevmeyi salık veren satırlar... Doğan, batan güneşler, savaşlar, açlık, ülkelerin geçirdiği süreçler, değişimler, dönüşümler, sancılı dönemler… Sonra halktan gözlemler… Bir mağazada ya da bir markette mesela dünyanın nabzına “yerli yerinde” atıflar... Yerli yabancı yazarlar, aydınlar, düşünürler, araştırmacılar, alanlarında yetkin isimlerden referanslar, anımsatmalar... Bir duayenden yaşam üstüne sorular ve aydınlık yanıtlar... Hepsi Türkiye Gazeteciler Cemiyeti başkan yardımcısı Turgay Olcayto imzalı Güneşin Düşmanları‘nda... Fildişi kulelerle ilgilenmedi hiç Olcayto. İnsanları sevdi. Kalem erbabının insanları iyiye, güzele koşullamak gibi bir görevi olduğuna inandı. Bu kitabı yazmasının en önemli nedeni de buydu. Sevgisi, isyanı, kaygıları, düşleri, dünyanın hastalıklı hallerine, panzehir önerileriyle bir Turgay Olcayto güncesi demek yanlış olmaz Güneşin Düşmanları için. Olcayto’yla aydınlık bir geleceğe yepyeni bir ışık demeti sunduğu kitabını konuştuk. Ë Gamze AKDEMİR ugünü, hayatın akışını geçmiş ile; şiiri, cümlesi, sazı, sözü, yazını hatta siyaset anlayışıyla yalın bir göbek bağıyla ele alıyorsunuz... Kıyaslama yapıyor, karşılaştırıyorsunuz… Doğan, batan güneşleri, savaşları, açlığı, başta bizim ülkemiz olmak üzere ülkelerin geçirdiği süreçleri, değişimleri, dönüşümleri, sancılı dönemleri anlatıyorsunuz… Sonra aydınlığı, aydınlığın nimetlerini anımsatıyorsunuz… Çağının, gününün kaydını tutan yazılar aynı zamanda hem yaşam hem ulusal, uluslararası kaygılar, hisler, seziler, korkular anlamında dönemini kayıt altına alıyor insan bazında... İlaç gibi insanı sevmeyi salık veren satırlarla ilerliyor satırlarınız... Umuda vurgu olduğu kadar yengiye ağıt yakan satırlar bunlar... Gerisini sizden dinlemeli, yazılarınızın o çok çeşitlenen (iyi ki de öyle) içeriğini... Çoğu TRT Haber Merkezi’nde geçen uzun bir gazetecilik yaşantım var. Kamu hizmeti yayıncılığı yapan bu tür kuruluşların yayınlarında protokol haberciliği öncelik alır. Dolayısıyla rutin yazı kalıplarına zorlar çalışanlarını. Bu alışkanlıktan kurtulabilmek öyle pek kolay da değildir. Kurumdan koparak özgür kaldığınızda ve yazma eylemi günlük hayatınıza girdiğinde ister istemez yeni arayışlar içinde buluyorsunuz kendinizi. Bir biçem edinmek istiyorsunuz. Başkaları ile benzeşmekten kaçınmak, farklı bir biçemle okurun ilgisini çekmek telaşına giriyorsunuz. İlk yazılarıma dönüp baktığımda o zaman yaşadığım kaygıları somut bir biçimde görebiliyorum. Sonra yazmanın çok karmaşık bir şey olmadığını; duygularınızı, yaşama, insana dair düşüncelerinizi yalın bir biçimde kâğıda döktüğünüzde okurla kolaylıkla bir bağ kurabildiğinizi fark ediyorsunuz. SAYFA 10 B Erken başlayan okuma serüvenimde hep özel bir biçeme sahip ama aynı zamanda yaşamın her alanından ses verebilen yazarlara hayranlık duydum. Yani bir bakıma onlar örnekti önümde. Yazılarıma yansıyan çeşitliliğin nedeni bu olabilir diye söylüyorum. Sizin de özenle vurgu yaptığınız gibi yaşam insan için güzellikler barındırdığı kadar çirkinlikler de barındırıyor bağrında. Sonuçta yaşamı güzelleştiren de, çekilmez ölçüde çirkinleştiren de insan. Yazılarımda insanlık halleri bu nedenle ağırlık taşıyor. Savaştan, güçten, metadan, dinsel hurafelerden medet uman ki dünyada çoğunluğu oluşturuyorlar insanları değil, zekası, bilgi donanımı ve yeteneği ile yaratan, yapıtlarını insanlık ailesiyle paylaşan bireyleri öne çıkarmak istiyorum yazılarımda. Onun için de edebiyattan, güzel sanatlardan, sinemadan, doğadan söz açmak, gezdiğim gördüğüm kentlerden gözlemler aktarmak, bilgiçlik taslamadan düşüncelerimi okurla paylaşmak istiyor ve bundan mutlu oluyorum. Elbette ülkemde, dünyada bir şeyler iyi gitmiyor, haksızlık, hukuksuzluk, insan sömürüsü, cinsiyet ayrımcılığı, çocuklara yönelik istismar, şiddet... Bunların hepsi öfkelendiriyor, bazen karamsar kılıyor insanı. Bu yazılarınıza da yansıyor. Ama yaşanılası daha iyi bir gelecek daha iyi bir dünya için umudumuzu yitirmiyoruz hiç. Nâzım Hikmet’in deyişiyle “...öfkeden ağlanasıya sersem/ gaddarcasına bedbahtız/ fakat asla umutsuz değil.” ‘BARIŞCIL OLMALI YAZAR DEDİĞİN’ bir yazının başlığıydı Güneşin Düşmanları. Yazıyı Filistinli şair Samih El Kasım’ın ‘Haykıracağım’ adlı bir şiiri ile bitiriyordum. İşte o şiirde topraklarını işgal eden, özgürlüklerini yok etmeye çalışan güçlere seslenir ozan “güneşin düşmanları” dizesiyle. Aydınlığa, aydınlanmaya, emeğe, berekete düşman geniş bir kesime sesleniş olarak algıladım ve çok sevdim bu dizeyi. Doğrusu kitap çalışmasına giriştiğimde ad olarak seçtiklerim arasında yoktu. Başka bir ad vardı kafamda. Yayıncı dostum Abdullah Günizi, Güneşin Düşmanları’nda ısrar edince kıramadım. Böylece kitaba ad yaptık. Haliyle isim babası da Abdullah oldu. Günlük hayattan notlar Neden ‘Güneşin Düşmanları’ dediniz? İsrail ordusunun Filistin ve Lübnan’a yoğun saldırılar düzenlediği günlerde kaleme aldığım “Günlük hayattan notlar, gözlemlere dayalı olgular bir hayli yer tutuyor yazılarımda. Böyle bir tarzım var” diyor Turgay Olcayto. çok, pek çok, yazılarınızda öyle pek alışılmadık bir biçem söz konusu... Siyaset gibi hayatın ağır yönlerinden bahsederken bile belli bir sevecenlikten vazgeçmeyen satırlar bunlar... Güzel güzel anlatıyor, güzel güzel diyor diyeceğini... Günlük hayattan notlar, gözlemlere dayalı olgular bir hayli yer tutuyor yazılarımda. Böyle bir tarzım var. Toplumcu dünya görüşünden gelmemin de etkisi olabilir. İnsanları severim. İnsanları iyiye, güzele koşullamak gibi bir görevi olduğuna inanıyorum kalem erbabının. Düşündüğünü, inancını tabi ki anlatacak, savunacak yazar. Ama bunu yarken kavga eder gibi değil dostlarıyla çocuklarıyla konuşuyormuşçasına bir üslup tutturmak daha yararlı kanıma göre. Kavganın, savaşın değil barışın yanında olmalı yazar. Ben de öyle olmaya özen gösteriyorum. Halkların geleceği, tepkilerin, durumları dünya genelinde satır satır analiz de ediliyor yazılarınızda… Hele ki vahşi kapitalizmin kuşatması tüm hızıyla sürerken bu sokağın tepkisini önemseyen, öncelik veren, sürekli gözlemleyen Turgay Olcayto’yu anlatın bize… Fildişi kulelerle ilgili değilsiniz… Kendimi anlatmak zorlu bir iş. Bırakın başkaları anlatsın diyorum. Ama şunları söylemezsem kendime haksızlık etmiş olurum. Fildişi kulelerle hiç ama hiç ilgili değilim evet. Halkın içinde yaşamayı severim. Emek insanları ile bir arada olmayı, onların sorunlarını, dertlerini dinlemeyi görev edindim kendime. Vahşi kapitalizm dediğimiz ‘Yeni Dünya Düzeni’, yaşamını emeği ile kazanan kitleleri umursamaz görünüyor. Medya, siyaset ve sermaye sarmalında çalışan sınıflara değin hak ihlalleri, sendikal haklar, örgütlenme düzenlemelerinin adı bile okunmuyor. Kapitalizm sisteminin beceriksizce batırdığı şirketleri kurtarabilmek için hükümetlerin devlet hazinesine başvurduğu bir gülünçlük yaşanıyor dünyada. Bizde ise krizden kurtulabilmenin tek reçetesi reel sektörü canlandırmak, sermayeye daha çok kredi sağlamak. İşten atılanlarla, ücretleri düşürülen işçilerle ilgilenen yok. Tüm bunlar hem acı hem üzücü. Patron sendikaları ile işçi sendikalarının ele ele verip halkı tüketime teşvik çalışması yapmaları ise herhalde bize özgü bir matrak durum. Yaşam üstüne sorular… Bu yazılarınızın özündeki ana dürtü dersem yanılmış olur muyum? Bu soruları dile getirerek okurlara da bu sorularla yüzleşme olanağı sağlıyor yazılarınız… Yaşam üstüne soru sormayı, söylenen, yazılan çizilenleri irdelemeyi ve sorgulamayı seviyorum. Yazıları¥ mın özündeki ana dürtü deyişi CUMHURİYET KİTAP SAYI 1013
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle