Katalog
Yayınlar
- Anneler Günü
- Atatürk Kitapları
- Babalar Günü
- Bilgisayar
- Bilim Teknik
- Cumhuriyet
- Cumhuriyet 19 Mayıs
- Cumhuriyet 23 Nisan
- Cumhuriyet Akademi
- Cumhuriyet Akdeniz
- Cumhuriyet Alışveriş
- Cumhuriyet Almanya
- Cumhuriyet Anadolu
- Cumhuriyet Ankara
- Cumhuriyet Büyük Taaruz
- Cumhuriyet Cumartesi
- Cumhuriyet Çevre
- Cumhuriyet Ege
- Cumhuriyet Eğitim
- Cumhuriyet Emlak
- Cumhuriyet Enerji
- Cumhuriyet Festival
- Cumhuriyet Gezi
- Cumhuriyet Gurme
- Cumhuriyet Haftasonu
- Cumhuriyet İzmir
- Cumhuriyet Le Monde Diplomatique
- Cumhuriyet Marmara
- Cumhuriyet Okulöncesi alışveriş
- Cumhuriyet Oto
- Cumhuriyet Özel Ekler
- Cumhuriyet Pazar
- Cumhuriyet Sağlıklı Beslenme
- Cumhuriyet Sokak
- Cumhuriyet Spor
- Cumhuriyet Strateji
- Cumhuriyet Tarım
- Cumhuriyet Yılbaşı
- Çerçeve Eki
- Çocuk Kitap
- Dergi Eki
- Ekonomi Eki
- Eskişehir
- Evleniyoruz
- Güney Dogu
- Kitap Eki
- Özel Ekler
- Özel Okullar
- Sevgililer Günü
- Siyaset Eki
- Sürdürülebilir yaşam
- Turizm Eki
- Yerel Yönetimler
Yıllar
Abonelerimiz Orijinal Sayfayı Giriş Yapıp Okuyabilir
Üye Olup Tüm Arşivi Okumak İstiyorum
Sayfayı Satın Almak İstiyorum
Arif Damar’ın toplu şiirleri Yoksulduk Dünyayı Sevdik Arif Damar bu yılki “TÜYAP İzmir Kitap Fuarı Onur Yazarı”ydı. Şiiri ve şairliği üzerine çok şey söylendi, söylenecek. Biz de aşağıdaki yazımızda onun toplu şiirlerini değerlendireceğiz. Ë Hasan AKARSU zan Arif Damar, 23 Temmuz 1925 KarainbeyliÇanakkale doğumlu. Ankara’da lise eğitimini yarıda bıraktı, memurluk yaptı ve Suadiye’de Yeryüzü Kitabevi’ni kurdu (19691984). Önceleri Arif Barikat ve Arif Hüsnü adıyla şiirleri yayımlanan ozan, Necatigil’in saptamasıyla: “Toplumsal içeriği yoğun, dilde biçimde dikkatli, titiz şiirleriyle tanındı.” 1956’dan bugüne değin birçok şiir kitabı yayımlandı. Son yapıtı olan “Yoksulduk Dünyayı Sevdik”, ilk şiirleriyle birlikte on bir şiir kitabını kapsıyor: İlk Şiirler, Günden Güne, İstanbul Bulutu, Kedi Aklı, Saat Sekizi Geç Vurdu, Alıcı Kuş, Seslerin Ayak Sesleri, Ölüm Yok ki, Ay Ayakta Değildi, Yoksulduk Dünyayı Sevdik, Onarırken Kendini, Aynanın Önünde. Ozanların ilk şiirlerinin aşk üzerine olması doğal. Arif Damar da sevgilisine aşkla sesleniyor: “Bir aşk şarkısı yazmak isterdim senin için/ unutulmasın ebediyete kadar/ sensiz geçen anlarım gibi hazin/ ve aşk şarkımızla yüklü olsun mısralar…” (s.15) Ve şiirin içine tüm güzellikleri sığdırmak istiyor. Sonra da yurdunun yanında, inancı uğruna, halkı ve özgürlüğü için çırak duruyor. Bu sevdayla yazıyor tüm şiirlerini. İkinci Dünya Savaşı’nın insanlığa getirdiği acıları duyumsuyor, barış uğruna savaşanların yanında yer alıyor: “…Mısralarımın siperinde de/ düşmana karşı/ yan yana ve omuz omuzayız.” (s.25) O savaşanların, “kendi kendinden uzak” yorgun ve uykusuz olduklarını biliyor. Gelecek günlerin mutluluk şarkılarını söyleyebilmek için katılıyor bu savaşıma. Halk kahramanlarını anıtlaştırıyor şiirleriyle:”Uyuyorlar,/ sanki gelecek günlerde uyanacakmış gibi/…Işıldıyor gözleri güneşten…” (s.29) Ozanın ilk şiirlerinde Nâzım Hikmet’in sesini duyumsuyoruz. Kendisi de bunu şöyle açıklıyor: “Şiirlerim yayımlandığında, o şiirleri Nâzım’ın sandılar. Nâzım takma adla yazıyormuş gibi. Hoşuma giderdi. Oysa hiç de iyi bir şey değildi bu, kimseye benzememek gerekliydi.” (Şiir IrmaklarıArife Kalender, s.105) İşte, bu benzerliği yansıtan şiirlerinden bir bölüm: “…Öldü erkeklerimiz./ Günlük güneşlik yaz aylarında/ öldü erkeklerimiz// Ve kadınlarımız/ ve çocuklarımız/ harp tebliğlerine bile görünmeden/ gittiler.// O Yakıldı şehirlerimiz/ dayandıkları için/ sonuna kadar/ yakıldı şehirlerimiz…” (s.32) Arif Damar, “İkinci cephe” adamlarının ayak seslerini duyarak yazıyor ve gecenin karanlığında “bir silah sesi gibi” dağılmak istiyor. Bu da onun bu savaşımda ne değin kararlı olduğunu gösteriyor. ÇOCUKLUĞUN İZLERİ Ozanların, sanatçıların yaratıcılığında çocukluk yaşantılarının büyük katkısı olduğu savunuluyor. Arif Damar’ın şiirlerinde de çocukluğunun izlerine rastlıyoruz. Gelibolu’da geçen çocukluğu nedeniyle, denizden, balıkçılardan, fırtınadan, doğadan etkileniyor: “Zincir sesi uzun sürdü,/ demek ki açığa demir attı gemi./…rüzgar dalgaların üstünden/ boğuk seslerini getiriyor kayıkçıların/…Dalgalar yükseliyor,/ bu saatte Gelibolu Feneri,/ belki her zamandan daha fersiz,/ ve haritaların ufacık Marmara’sı,/çürük vapurlar ve tahta motorlarımız için/ ne bitmez tükenmezdir.../ Dışarda kocaman kanatlı vahşi kuşlar/ Nerdeyse kapı açılacak…” (s.45) Bu dizelerde ozanın sezgi gücü yansıyor. Gelibolu’yu omuzlarında duyumsuyor yıllar sonra köyüne gidişini anlatırken: “…Bizim ovaya girdik,/ farkında mısın,/ adımları sıklaştı,/ hayvanları üşütmesek!// Varınca üstlerini örteriz,/ varınca sana ne göstereyim!/ Köyceğimiz ufacıktır.// Hem akranlarım bile beni/ unuttu gitti.” (s.47) Limana yaklaşan Gülnihal Vapuru, vapurla gelen annesini beklerken duyumsadıkları bizi de çocukluğumuza götürmüyor mu?: “…Gülnihal’den annem çıktı./ Acaba bohçasında neler var?// Kocaman şekerler olmalı,/ renk renk/ ve daha tatlı akideden.// Bir de kırmızı düdük ağzıma göre/ ölçüsünü aldı giderken.” (s.48) Arif Damar, yurdu için sömürgenlere karşı savaşanların yanında yer alıyor. Kendi yurdunu, Anadolu’yu sevmek için cesaret gerektiğini vurgularken, İspanya için, Endonezya için, Türkiye için savaşanlara destek oluyor. Sömürgenlere karşı koyulmadığında geleceğimizin tehlikeye gireceğini biliyor: “…Karşı koymazsak eğer/ tehlikededir günlük ekmeğimiz/ bacamızın tütmesi tehlikededir/ evimiz, aşkımız, çocuğumuz/ pencerede saksı/ kitap sevgisi, insan sevgisi/ tehlikededir…” (s.78) Görüldüğü gibi ozan, halkın diliyle, dereden, kaynaktan aldığı tertemiz suyu içercesine yazıyor şiirlerini. “Dağlardan akan suyun sevinciyle” yazıyor. Okyanusta bir damla olduğunu biliyor, toplumda birey, yurttaş olduğunun Arif Damar, Ece Ayhan ile... Fotoğraf: İsa Çelik. bilincinde: “Bir damlasıyım okyanusun/ Ama okyanusun” (s.81) Sevdiğini öylesine seviyor ki:”…O gün bu gün/ dünya bir yana/ sen bir yana// Dünyalar senden yana” diyecek değin coşkulu. Ve sevgiyi yüceltiyor:”Öyle seveceksin ki,/ koskocaman dünyada/ tek başına kalınca/ sevdiklerin seni yalnız bırakmasın…” (s.84) Sevgiliyi, sevmekten korkacak değin sevmek gerekli, “Ben bu yürekte duramam” demek için. “Yaşamak sadece sevmektir” diyen ozanın tüm savaşımlarında, yaşamayı severek güzelleştirmek yatıyor. Ozanın Birinci Yeni (Garip) Şiiri’nden de etkilendiği gözleniyor: “Salın mavide,/ Görün meydanda,/ Seslen türküde,/ Geceye inat/ Şöyle bir…(s.102)…Günün güzelliği üstünde/ Bütün güzelliği üstünde/ Dünlerden kalan üstünde/ Yarın gelecek üstünde/ Gücü kuvveti üstünde. (s.109)…Bir elim ekmekte bir elim sende/ Bir elim gerçekte bir elim sende…” (s.113) Sevdiğine “Gitme Kal” diyerek seslenirken birlikte yaşadıkları güzellikleri anımsatıyor. Yitirdiklerine üzülse de umudunu yitirmiyor, umutla yazıyor şiirlerini. Değişen şiir akımlarının izleri yansıyor dizelerine. Bu kez İkinci Yeni Şiiri’nin sesini duyumsuyoruz: “Yalnızlığım kalabalık gitgide/ Soğuk güneşler gibi çekildim kentin sokaklarından/ Yoksa koruyamam bu sevinci kırılır kolum kanadım yoksa/ Hani yok mu ya hani derler hani işte yok yere/ Yalnızlığım yalnızlığım gitgide…(s.145)…Bu kedi nerden çıktı demeyin kapı aralıktı ben bıraktım da/ Okşayacak bir şey ister ellerimiz kendi sıcaklığında/ Yıpranıyordu kötü kadınlarda aşkım pis karanlıklarda…(s.150)…Namık Kemal’i bilirdim şurda Bolayır’daydı şimdi/…Geçen yıl Gülcemal gelmişti Gülnihal gelmişti/ İstanbul ayağımıza değin gelmişti…(s.152) …Yanlış mı eksilmedik mi ayışığı kararmadı mı?...(s.155)…Bir çocuk koşuyor ardından çocuklar koşuyor biri daha koşuyor/…Analar bu çocukları nasıl güldürüyorsunuz…(s.157)” Ozanın “Kedi Aklı” ile “Saat Sekizi Geç Vurdu” kitaplarındaki şiirlerinde, İkinci Yeni Şiiri’ndeki yinelemeler, değişik anlatımlar, imge zenginliği gözleniyor. Ozan, şiir yazarken, bir soğukdemirci, bir sıcakdemirci gibi görürken kendini, şiir işçiliğinin zorluğunu da vurguluyor. Yaşamayı anlamlı kılan, yaşamayı sevmek olarak algılamak değil mi? Ozanın tüm savaşımlarında, insanlığın kardeşçe ve barış içinde yaşaması özlemi yatıyor. Bunun için “Kardeşliğin alıcı kuşu/ Kalkar konar” dizelerinde: “…Kalkar konar/ Bir açık yürekten bir ötekine/Bir bugüne bir yarına/ Alıcı kuşu kardeşliğin.” (s.191) Sonra bir oğlu oldu mu “birden bin gözle” bakıyor evrene ve “Hoş geldin Nice bebek/ Nice oğlum merhaba” demek mutluluğuna erişiyor. Onunla güler yüzlü olmanın güzelliğini yaşıyor. Çocuğuna ilk belletmek istedikleriyse, “Seslerin Ayak Sesleri” oluyor: “…Sözlerin biçimlerin ayak sesleri/ Ayak sesleri el ele/ Ayak sesleri kıyamet gibi/ Işığın ayak sesi/ Gölgenin ayak sesi/ Seslerin ayak sesi// Çocuğum ilk ağızda bunları belle” (s.212) ‘BENİM ŞARKILARIM’ Ozan, Che Guavera için, Vietnam için, ayrılıklar için de sesleniyor bize. Balığı yakalayan martının resmini de çiziyor dize dize: “Balık ağırdı/ Martı/ Ayaklarını denize vurup/ Kanatlarından güneşi/ Silkeledi.” (s.224) Yaşadığı yerlerden izlenimlerini yansıtan ozan, Bozcaada’dan, Tenedos’tan sesleniyor bize ve zamanın akıp gittiğine üzülüyor: “…Su /İşte su/ Akıyor su/ Her şey akıyor suda/ Akıp gidiyor zaman/ Erişilmez yuvaları kuşların/ Duruyor yerli yerinde” (s.251) Yıldızları çılgın Bozcaada’nın, Adalar Denizi Ege’nin güzelliğini duyumsuyoruz şiirlerde. “Ölüm Yok Ki”de, “nehir şiir” kapsamında, devrimcilerin savaşımını yansıtırken, ölümsüzlüğü anımsatıyor. “De Bre” adlı şiirinde Rumeli duyarlılığı yansıyor: “Nasıl bildim görür görmez dünyam güzeli/ Rumelindeniz böyleyizdir/ At uçar kanımızda doludizgin/ Sarı kumral/ Esmerizdir…” (s.273) Arif Damar, alçakgönüllü ozan. Şiirlerini, “benim şarkılarım” diyerek benimseyen, gönül gözüyle gören ve can kulağıyla dinleyen halktan bir ozan. “Yaşam için, yaşam adına” ayak direyen, ölümü göze alan, “yoksulduk, dünyayı sevdik” diyen Yunus gönüllü, “Bir şair kendinden başka/ Nereye gidebilir ki” diyerek, sevgi için, kardeşlik için, barış için savaşımında toplumcu şiirleriyle, insanlığa ve kendine giden, Zeus’la kavgalı bir ozan, Trakya’da bir başka Orpheus ve çağdaş Prometheus. ? (*) Yoksulduk Dünyayı Sevdik (Toplu Şiirler)Arif Damar, Kırmızı Yayınları, Eylül 2007, 466 s. Tülin ve Arif Damar. Fotoğraf: Mahmut Turgut. SAYFA 8 CUMHURİYET KİTAP SAYI 957