27 Aralık 2024 Cuma English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

Sezai Sarıoğlu’ndan ‘Nar Taneleri’ Bana unuttuğunu söyle! Yaralı kuşağın çocukları, ebeveynlerinden beter yaralandılar; onlar 12 Eylül’ün acılarını bilemeden sonuçlarına katlanmak durumunda kaldılar. Filmin karardığı noktada başlayan yaşamlara da kıyıldı. Çünkü toplumsal ve bireysel bilinçler felç edildi. Yaşam mış gibi yapılarak yaşandı. Hiçbir duygu hak ettiği biçimiyle yaşanamadı. Acıyı da sevinci de bilemeden bir çeşit şok diyebileceğim bir hissizlikle. Gerçeklerin üstünü örtmek de çözüm olamadı, şimdi yaralarla yüzleşmek zamanıdır. Şimdi yazmak ve konuşmak zamanıdır. Sezai Sarıoğlu’nun Nar Taneleri işte bu acılara, bu yüzleşmelere yüzünü korkusuzca dönen bir kitap. SAYFA 10 Ë Halide YILDIRIM solportreler (12 Eylül döneminde, 650 bin kişi gözaltına alınmış, 1 milyon 683 bin kişi fişlenmiş, 210 bin davada 230 bin kişi yargılanmış, 7 bin kişi için idam cezası istenmiş, 517 kişiye idam cezası verilmiş, 50 kişi asılmıştır...)* Unutmak suçtur... Hatırlamak, yüzleşebilmek, yürekli çocukların yarım kalmış uykusudur... Hatıralar affetmez! sene bin dokuz yüzü bilmem kaç geçiyordu; şehirlerin sol anahtarları bir bir teslim alınıyor, ölüm allahın emrinden... yaşı ve boyu yetmeyenler için kanun hükmünde sehpalar çıkartma, yırtma ve yapıştırma! işkence serbestisi, tecavüzleri sıradan; gökten vahiy inmesiydi vesair şıkışık yönetimleri... Aşk yasaklanmıştı ikinci bir emre kadar... kol kola yürünemez; göz göze yok! kardeşten ileri bildiklerinizle hiç! Sokaklar yaşamın elinden alındı; bir de çocukların! gölgelerdi halk dediğin; evler sakıncalı, soldan suçlu kitaplar için tutuşmak! yas tutmak yasak! yastan tutunmak yasak! dertleşmek yasak! gülüşmelerin yok sesi! pankartlar mask da yapılabilir! filistinli askılara delikanlı gömleği sıradan; hücrenin çekirdeği golgi cisimciği falan! elektirik kadar çırılçıplaktı su gözesi, kalplere söz de basılabilir; beşinci katlardan kuşlara kanat lar! marşlar soldan sağa ve hurma ağacı!.. dönmeceydi, köşeydi, falandı ve talan; kütüphanelerin dibi, bankaların içi boşaltıldı; dahanındı faili mecnununuz köylülere yedirilen spesiallerden falan da bahsetmiyorum, bakındır! bir uçtan bir uca üveyikleri şahinler keskin hançereleri ile gagalarken... Aferin! Olup bitenleri anlatmak anlamında; edebiyat, tarihten daha gerçekçidir diyeceğim; çünkü, tarih yazdırılır; edebiyat yazar! unutmak suçtur! güncellin içindeki külden ayrı ateşi kalbe dokunduğundan, bizi bize taşıyacak bir öncelikle okumayı iki defa hak ediyordu. Unutma kültürünün ezberini bozacak öyküler uc uca eklendiğinde bir ucunda kendinizi bulabileceğiniz, halka halka kendinize gidebileceğiniz aynılıkta. Yakın geçmişin, günümüze neden, niçin, nasıl gelindiğinin yakın seyri için. Dahası yalansız, dolanbaçsız, kurmacasızlığı ile çırılçıplak gerçekliğin içinde gayri resmi bir tarih çalışması. Sezai Sarıoğlu’nun Nar Taneleri, “dağılan nar” metoforunun nar yüzü, nara davetle yaraya bir neşter, bir avuç tuz niyetine bir çeşit portre çalışması olarak yazılmış. Seçilen kişiler bağlamında bakınca da “solportreler” denebilir bir içeriğe sahip. Kahramanlar kendilerindeki 12 Eylül’ü anlatıyor sırayla ve sanki aynı öyküyü hep bir ağızdan. Arada Sezai Sarıoğlu’nun benzersiz dilinin şiirsel yorum köprüleri ile kotarılmış bir kitap. Birebir yaşamışlığın, hakikiliğin getirdiği içtenlik, kitabı etkileyici kılıyor. Böylelikle epey yakın bir tarihi, yitik kuşaktaşların sesini getiriyor, sessizliğini mi demeliyim? Kitaptaki öyküler özellikle girmiyorum ki okuma bereketi kaçmasın; ancak, yine de bir iki kısa alıntı yapmak gerekecek. Sezai Sarıoğlu, şöyle sesleniyor bizim mahallenin çocukları dediği aşkiyalara: “Devletin yüzüne karşı konuşan bir kuşak, neden kendi tarihleriyle yüzleşemiyor... Bizim mahallenin çocuklarının tarih ve ayna korkusu, sokak ve hayat korkusu, teori ve kitap korkusu, öteki korkusu, sanat ve şiir korkusu sürüyor... Devrimi ve sosyalizmi, insanı ve düşlerimizi yeniden yorumlamak ve tanımlamak için kendi tarihlerimizle bir kez daha yüzleşmek, teorilerimizin ve pratiklerimizin sağlamasını yapmak gerekmiyor mu? Bizim mahallenin resmiyetleri, Nâzım’ın “Bir ağaç gibi tek ve hür/ Bir orman gibi kardeşçesine” dizesinin içinden hep ormanın tarihini anlatageldiler... Oysa, orman ağaçlardan oluşuyor... Ve bir ağaç gibi tek ve hür ağaçların hikâyeleri de bizim tarihlerimize dahil... İnsan tekleri üzerinden de bir tarihe not düşmek, işaretleri anlamak mümkün değil midir? Demem o ki, arkadaşlıklar da, tarih de, hatıralar da, aşklar da, devrim ve sosyalizm de bakım istiyor öğrenemedik gitti!.” SOLDAN SUÇ’LU ÇOCUKLARIN SUÇ’U Soldan suçlu çocuklar, sömürüye karşı olmak suçunu işlemişlerdi. Dayanışmacı ve paylaşımcı olmak gibi, özgürlüğü, eşitliği, kardeşliği savunmak gibi suçlardı bunlar. İşçiden, emekçiden, ezilenden yana olmak ki, hem suç hem kabahat! İnsanlığın bütün tarihsel birikimine sahip çıkmak da ne demek! Bu eşsiz birikimi korumak ve geliştirmek suçlar harikası! Yeni dünyanın mümkün ve gerekli olduğuna inanmak ki, hayal kurma suçu! Bunların hepsinin sonucu olarak, malum düşüncelerini gerçekleştirebilmek için kendi özgücüne güvenmişlerdir ki, bu en büyük suç! Dolayısıyla soldan suçlu çocuklar özür niyetine “suçlarını” sonraki kuşakların kalbine cümle cümle bırakıyor şimdi; çünkü, özgürlüğü ve kardeşliği çok sevmek, eşitlik temelinde yeni bir dünyanın olabilirliğine çok inanmak ve paylaşımcılığın, insan temelinde buluşup “ben” sözünü dillerinden kazıyıp “biz” diyebilmiş, ötekine çok adanmak gibi çok insani suçlar işlemişlerdi. Şimdilerde bu türden kitaplar, dergiler, gerçek ile düş ile resimler; filmler, türküler, öy ¥ CUMHURİYET KİTAP SAYI 957 12 Eylül cunta döneminde yaşananlar sanatın hemen her dalında işlendi, işleniyor. Edebiyat alanında da art arda kitaplar yayımlanıyor. Hemen her disiplinde, bu yazılanlar aynı çerçevede kapsamlı bir bütünlük de oluşturuyor. Devamı da gelecek gibi. Bu yazıda konu nesnesi edilen kitap da bunlardan biri. Unutmanın ve de unutturmanın suç olduğu bilinciyle yazılmış. Kitabın adı, kod adı mı demeliyim: Nar Taneleri. 12 Eylül bilançosundaki rakamlar arasına sıkıştırılmışlardan sadece 14’ünün öyküsü. Okumak, zaman zaman gözyaşlarımızın tuzunu yedirse de katlanılacaktı, katlandık. Kendine dokunmanın hakiki öfkesiydi ki bu, geciken yüzleşmelerin kaçınılmaz olduğu günlerden geçerken,
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle