Katalog
Yayınlar
- Anneler Günü
- Atatürk Kitapları
- Babalar Günü
- Bilgisayar
- Bilim Teknik
- Cumhuriyet
- Cumhuriyet 19 Mayıs
- Cumhuriyet 23 Nisan
- Cumhuriyet Akademi
- Cumhuriyet Akdeniz
- Cumhuriyet Alışveriş
- Cumhuriyet Almanya
- Cumhuriyet Anadolu
- Cumhuriyet Ankara
- Cumhuriyet Büyük Taaruz
- Cumhuriyet Cumartesi
- Cumhuriyet Çevre
- Cumhuriyet Ege
- Cumhuriyet Eğitim
- Cumhuriyet Emlak
- Cumhuriyet Enerji
- Cumhuriyet Festival
- Cumhuriyet Gezi
- Cumhuriyet Gurme
- Cumhuriyet Haftasonu
- Cumhuriyet İzmir
- Cumhuriyet Le Monde Diplomatique
- Cumhuriyet Marmara
- Cumhuriyet Okulöncesi alışveriş
- Cumhuriyet Oto
- Cumhuriyet Özel Ekler
- Cumhuriyet Pazar
- Cumhuriyet Sağlıklı Beslenme
- Cumhuriyet Sokak
- Cumhuriyet Spor
- Cumhuriyet Strateji
- Cumhuriyet Tarım
- Cumhuriyet Yılbaşı
- Çerçeve Eki
- Çocuk Kitap
- Dergi Eki
- Ekonomi Eki
- Eskişehir
- Evleniyoruz
- Güney Dogu
- Kitap Eki
- Özel Ekler
- Özel Okullar
- Sevgililer Günü
- Siyaset Eki
- Sürdürülebilir yaşam
- Turizm Eki
- Yerel Yönetimler
Yıllar
Abonelerimiz Orijinal Sayfayı Giriş Yapıp Okuyabilir
Üye Olup Tüm Arşivi Okumak İstiyorum
Sayfayı Satın Almak İstiyorum
Şiir Atlası CEVAT ÇAPAN İvan Dinkov/ Şiirler/ Çeviren: Ahmet Emin Atasoy hesap benden, mezarlarınızdan fırlayıp çıkın! Gözlerimde yüzüyor garson: “Kızartma mı?” “Fırında mı?” fırıl fırıl, pırıl pırıl, uçacak. Ötekiler, onlar yani, yani kitle, ekmeğini yiyor, çorbasını içiyor afiyetle ağızları sanki büsbütün dudak. ‘Oysa yaşlanıyor hızla takvimler’ 932 yılında Pazarcık’a bağlı Smilets köyünde dünyaya geldi. Lise öğrenimini Strelça kasabasında bitirdi (1949). Sofya Üniversitesi Hukuk Fakültesi’nden mezun oldu (1954). Mladej (Gençlik) dergisinde (19541958) ve BKP (Bulgaristan Komünist Partisi) yayınevinde redaktörlük yaptı (19581988). 1990’lı yıllarda Hristo Botev yayınevini kurdu ve genel müdürlüğünü üstlendi. 2005 yılında Sofya’da öldü. İlk şiiri Narodna mladej (Ulusal Gençlik) gazetesinde yayımlanan (1955) İvan Dinkov, güçlü bir yeteneğe sahip olduğunu kısa zamanda kanıtlayarak hakkında en çok konuşulan şairlerden biri oldu. Genel olarak fırtınalı yaşantılar, büyük gerilimler ve dramatik zıtlıklar üzerine kurulan ve öncelikle toplumsal nabzı yansıtmayı amaçlayan şiiri, ustaca kullanılmış çok zengin bir poetikanın ürünüdür. Ulusal değerlerle tarihsel olayları yeni bir yaklaşımla ele alan şair, çoğu zaman sergilediği sert çıkışları ve estirdiği polemistik hava ile çağdaş Bulgar şiirinde çok özel bir yere oturmayı hak etti. İngilizce, Almanca, Rusça ve daha birçok dile çevrilerek dış ülkelerde de büyük bir ilgiyle karşılandı. Ülke genelinde “İvan Vazov”, “Nikola Vaptsarov”, “Nikola Furnaciyev” ve “İvan Nikolov” Ulusal Edebiyat Ödülü ve Trıud (Emek) gazetesinin verdiği “Altın Köstek” gibi çeşitli edebiyat ödüllerine değer görüldü. Düzyazı alanında da (uzun öykü, roman vb.) başarılı yapıtları bulunan İvan Dinkov’un şiir kitapları şunlardır: Kimlik Kartı (1960), Unutulamayanların Epopesi (1963), Antikalık Şiirler (1977), Edebiyata Saygı (1986), Bela Tsoneva’nın Huzurunda İtiraflar (1988), Maskeler (1989), Yinelemeler (1990), Islav İlahileri (1991), Şiirsel İntiharlar (1993), Bir Avuç Hece (1994), Doğaçlama Yaşam (1996), Kül Kavanozu (1996), Günce (1997), Yurt Spazmları (1999). TİRAT Hep bu derli toplu yatak odası, hep bu bulaşık mutfak masası, hep bu mobilyalar, vitrin, kap kacak hep bu bildik örtü, çatal ve bıçak hep bu dayanılmaz ve korkunç âlem ve hep bu cehennem, hep bu cehennem. Oysa kahkahalar atıyor ayna! Oysa yaşlanıyor hızla takvimler! Kendime “Nasılsın?” deyip rüyamda, kendim yanıtlıyorum “İdare eder.” “Kadınsın! diyorum rüyada yine, savul git buradan, erkeklik budur! Gece, korku giriyorsa içine, elinin altında değnek bulundur.” Sabah olduğunda ben yine benim her zamanki o değişmez yerdeyim: hep bu mobilyalar, vitrin, kap kacak hep bu bildik örtü, çatal ve bıçak hep bu dayanılmaz korkunç âlemde hep bu cehennemde, bu cehennemde. Yetsin! Dayanacak gücüm yok artık. Bitsin bu kendimle bitmez pazarlık! Bitsin hep duyduğum anlamsız sözler çöp gibi gereksiz, yararsız sözler: falan kişi, filan ülkeden gelmiş, bilmem kim ev almış, hem çok güzelmiş, baskıcı olmuşmuş çağın şairi şiir basıyormuş kuruşlar gibi! Ah, ben isterim ki benim şu dünyam arınsın kiremit bulutlarından: ben onu yaşamış olabileyim onda güvencemi bulabileyim şiirim isterse horlansın varsın, fakat ölümüme neden olmasın. Ve bir gün sezdiğim an gideceğimi görmemek üzere mavi gökleri, düşüşüm olacak âşık örneği: ellerim alnımı sıvazlar gibi, gözlerim ihtiras suyuna dalmış, ve göğsüm büsbütün çığlıksız kalmış. *** Sonlanırken bir meleğin kaçırılış tasavvuru gizli kan bilinmez kimin kurdun mudur kuzunun mu. Samanından çember yapmış sarı ayın, bir dul gelin, çerçeveyle kapatmamış aşk vaat etmesi için. Kasideler baygındır söz saz istemiyor belli şarlıyor gecede çayır kör ve dilsiz ordu gibi. Diken gökyüzünce yüce ve uçurum kadar lanet, aynı anda hem işkence, hem de istenç ve ihanet. Uzun yoldan ta uzakta yankı koşuyor geriye İvan Dinkov bir kitapta yeniden dirilsin diye. 1 kör hınçların kaosundan geçerek yollar damar gibi kıvrılıyorlar kanlarınız için feryat ederek. Sesinizi arıyorlar! Yeniden köylere kentlere gönderiyorlar. Sinyal ateşleri yanıyor birden, yeni savaşların öncüsü onlar. Yine gürültüler yırtıyor göğü cenk sesiyle sarsılıyor bir vatan… Halkından bilinir yurdun büyüğü halkın büyüğü de yurdum şanından1 TAKVİM Ah şu güz fotojenik ölümün ta kendisi. Ah, şu sarı yaprağın bir gidip bir gelmesi! Kraliçe Margo ile güzel valsimiz bitti. Bundan böyle hep tango, tango, tango, sürekli. Anlaşılmayan ne var kendimin ve değilim: banyoda unutulmuş yalnız nalın gibiyim. Eskimiş bir mandaldan tüten dumandır zaman! Geçti işte benim de şiir okuma sıram. savrulan sözcüklerim önde, yanda, her yerde, hıçkıran penguence buzların üzerinde. Ziyafet ve eğlence çirozudur anılar. Bu çirozlar aslında ömrümün sonudurlar: ben onları çiğnerken gösterebildim çünkü ne demektir şair küçüğü ve büyüğü. Ah şu güz fotojenik ölümün ta kendisi. Ah, şu sarı yaprağın bir gidip bir gelmesi! PEYZAJ Saat on. Ona az kala. Sonbahar yolda: gölcük ve çukurların üzerinde kasvet, kent lambaları kestane dallarının orda küflü saman saçıyorlar felaket. Restoranın dibindeyim. Üstelik hırçın. Bir gazeteyim tıpkı Braila’da çıkan. Sigara içiyorum, emer gibi, sıkkın uyanmışçasına bir evlilik rüyasından. İnsancıklar! Memur takımı. İtaatkârlar! Ahret yolculuğuna işaret hepsinin hali. Ekmecik bekliyor, yemecik bekliyor onlar: besin vatası yani. Ne kadar gülünç! Ne kadar ürkünç! Sanki yıllanmış öfkeden beter köpürüyor minik bira köpüğü azgın. Siz, ey eski dostlarım, ey büyük içkiciler, 1923 (*) Savaş sona erdi siz de bittiniz. Babalar, kardeşler, sizlere rahmet! Savaş geçti fırtınalar vakitsiz, ağaçlar üstünde esti felaket. Kadınlar ağlıyor perhiz ayında. Gün sisleri sürünüyor irinli. İskır ve Ogosta çamurlarında Seyret kuzgun, kartal ziyafetini. Berkovitsa, Boyçinovtsi ve Byala ve Pazarcık gibi binlerce yerde fırtına sonrası suskunluğuyla ölüm komünleri boy göstermede. Karanlık dehşetin koynunda gaddar CUMHURİYET KİTAP SAYI 957 (*) Bulgaristan’da işçilerle köylülerin birlikte gerçekleştirdikleri, ancak hükümetin silahlı güçleri tarafından eşsiz bir barbarlıkla bastırılmış olmasına karşın, dünya tarihine ilk antifaşist başkaldırı olarak geçen ayaklanmanın yılı (23 Eylül 1923). SAYFA 29